Kürtçe resmi dil olsun
Bilindiği gibi Türk kamuoyu son iki haftadır "zina suç olmalı mı, olmamalı mı?" tartışmaları ile meşgul edildi. Bu tartışmayı kimse çözemedi.
Çünkü, herkes tartışıyor ama Türk Ceza Yasası'nı hazırlayan Adalet Bakanı Cemil Çiçek günler sonra "Yasada böyle bir düzenleme yok" diyordu.
Yasada olmayan bir maddenin ortaya atılması, toplumun tüm kesimlerinin bu tartışmaya dahil edilmesi ve bugüne kadar her türlü tartışmadan kaçınan AKP'lilerin de tartışmalara katılarak olayı büyütmeleri de kuşkulu idi.
ŞİFRE ÇÖZÜLÜYOR Bütün bunların üstüne, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 17 Eylül Cuma günü (2004) "AB bizim için olmazsa olmaz değildir...
Biz Türkiye'yiz ve Türk'üz, kendi kararlarımızı kendimiz veririz" şeklindeki sözleri ile sert bir çıkış yapması da problemi daha çözülmez duruma getirdi. Zina tartışmalarını çözmeye çalışan kamuoyu, bir de bu sözleri duyunca -borsa gibi- şoke oldu! Türklük ile zinanın ne ilgisi vardı ki, Başbakan zina tartışmalarına "Biz Türk'üz" diyerek karşılık veriyordu? Ayrıca bizim Türk olmamızla "kendi kararlarımızı kendimizin vermesi" konusu nereden çıkıyordu? AB istekleri karşısında bugüne kadar biz mi karar vermiştik, onlar mı karar verdirtmişti? (Tıpkı bugünkü gibi onlar emredip biz yapmıştık.
Bugün de emretmiyorlar mı: "TCK 6 Ekim'den önce mutlaka çıkacak ve zina da suç olmayacak! Yoksa tarih alamazsınız!") İyice düğümlenmiş gözüken bu tartışmalar sürerken, bu köşede "Büyütülen tartışma ile küçültülen ne?" diye sormuştum.
Neyin gizlendiğini öğrenmeye çalışıyordum. Önceki gün öğrendim, şifre çözüldü. AB, 6 Ekim'de vereceği "İlerleme Raporu"nda Türkiye aleyhine şok edici bir isteğe (emir de diyebilirsiniz) yer vermiş ve bunu Türk Hükümeti haber almıştı.
Zaten, AB'nin genişlemeden sorumlu komiseri Verheugen'in Türkiye'ye son gelişinde özellikle Diyarbakır'a gidip ilginç temaslarda bulunup, şeklî mesaj vermesi de kuşkuları artırmıştı. AB: "KÜRTÇE RESMİ DİL OLSUN!" Başbakan Erdoğan'a çok yakın bir kaynak, özel görüşmemizde "AB 6 Ekim'de kültürel haklar konusunu getiriyor.
Kürtçe'nin ikinci resmi dil olmasını ve okullardan başlayarak çocuklara Kürtçe eğitim verilmesini istiyor!" deyince kulaklarıma inanamadım. Devam etti: "Basın atlıyor konuyu.
Zina tartışmaları sırasında Başbakanın 'Biz Türk'üz' demesinin ne ilgisi var ki zaten?" "AB, AKP'yi bir kez daha sınıyor" diye sürdürdü açıklamasını.
Karşımdaki sözüne güvenilir biri olmasaydı, daha önce söyledikleri ve yazdıkları aynen hükümet tarafından uygulanmasaydı ve bulunduğu görevler ile bilgi birikimi önemsiz olsaydı, "hadi canım sen de, gündemi saptırmaya çalışıyor" deyip geçecektim. Ama, haber kaynağımın sıraladığım bu özelliklerinin hepsi gerçek. Özetlersek, 6 Ekim'de AB bizden Kürtçe'yi ikinci resmi dil olarak kabul etmemizi, kültürel haklar kapsamında kaderlerini tayin hakkına saygı göstermemizi (İkiz Yasalar çıkarken yaptığımız eleştirileri hatırlayınız) isteyecek ve "bunları da yerine getirme" şartı ile uzak bir tarih verecek.
Ha, bir de işin iyi tarafını gösterecek: "Hızlı davranırsanız günü öne alabiliriz!" "EKÜMENİKLİĞİ KABUL EDİN" AB'nin 6 Ekim'de küçük bir isteği daha var.
Yine kültürel ve dînî haklar kapsamında Fener Rum Patriği'nin "ekümenikliğini" kabul etmemiz! Bunun kabul ve ilanından sonra nelerle karşılaşacağımız bir çok kez yazıldı, çizildi, televizyon programlarına taşındı.
Ama birçok kişi "Bir Türkiye masalı" niyetine izledi, bu ülke için çırpınanların uyarılarını. Uluslararası bir birliğe girerken dahi, ulusal bir sermaye birikiminin olmaması, ulusal medyanın eksikliği ve toplumun sessizliği ne kadar acı.
Bu acıyı ilerde daha çok hissedince, acıyı dindirecek ilaç da bulamayabiliriz. Bu gerçekler karşısında AKP'nin stratejisini merak ediyor musunuz?.. AKP'yi nelerin beklediğini herkes tahmin ediyor.
Namus lekesi değil alnımda gördüğünüz,
Vurulmuşum, vurulmuş düşmüşüm güpegündüz.
Şakağımdaki kansa, o benim gülüşümdür,
Namert sürünmektense, erkekçe ölüşümdür.
Çünkü, herkes tartışıyor ama Türk Ceza Yasası'nı hazırlayan Adalet Bakanı Cemil Çiçek günler sonra "Yasada böyle bir düzenleme yok" diyordu.
Yasada olmayan bir maddenin ortaya atılması, toplumun tüm kesimlerinin bu tartışmaya dahil edilmesi ve bugüne kadar her türlü tartışmadan kaçınan AKP'lilerin de tartışmalara katılarak olayı büyütmeleri de kuşkulu idi.
ŞİFRE ÇÖZÜLÜYOR Bütün bunların üstüne, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 17 Eylül Cuma günü (2004) "AB bizim için olmazsa olmaz değildir...
Biz Türkiye'yiz ve Türk'üz, kendi kararlarımızı kendimiz veririz" şeklindeki sözleri ile sert bir çıkış yapması da problemi daha çözülmez duruma getirdi. Zina tartışmalarını çözmeye çalışan kamuoyu, bir de bu sözleri duyunca -borsa gibi- şoke oldu! Türklük ile zinanın ne ilgisi vardı ki, Başbakan zina tartışmalarına "Biz Türk'üz" diyerek karşılık veriyordu? Ayrıca bizim Türk olmamızla "kendi kararlarımızı kendimizin vermesi" konusu nereden çıkıyordu? AB istekleri karşısında bugüne kadar biz mi karar vermiştik, onlar mı karar verdirtmişti? (Tıpkı bugünkü gibi onlar emredip biz yapmıştık.
Bugün de emretmiyorlar mı: "TCK 6 Ekim'den önce mutlaka çıkacak ve zina da suç olmayacak! Yoksa tarih alamazsınız!") İyice düğümlenmiş gözüken bu tartışmalar sürerken, bu köşede "Büyütülen tartışma ile küçültülen ne?" diye sormuştum.
Neyin gizlendiğini öğrenmeye çalışıyordum. Önceki gün öğrendim, şifre çözüldü. AB, 6 Ekim'de vereceği "İlerleme Raporu"nda Türkiye aleyhine şok edici bir isteğe (emir de diyebilirsiniz) yer vermiş ve bunu Türk Hükümeti haber almıştı.
Zaten, AB'nin genişlemeden sorumlu komiseri Verheugen'in Türkiye'ye son gelişinde özellikle Diyarbakır'a gidip ilginç temaslarda bulunup, şeklî mesaj vermesi de kuşkuları artırmıştı. AB: "KÜRTÇE RESMİ DİL OLSUN!" Başbakan Erdoğan'a çok yakın bir kaynak, özel görüşmemizde "AB 6 Ekim'de kültürel haklar konusunu getiriyor.
Kürtçe'nin ikinci resmi dil olmasını ve okullardan başlayarak çocuklara Kürtçe eğitim verilmesini istiyor!" deyince kulaklarıma inanamadım. Devam etti: "Basın atlıyor konuyu.
Zina tartışmaları sırasında Başbakanın 'Biz Türk'üz' demesinin ne ilgisi var ki zaten?" "AB, AKP'yi bir kez daha sınıyor" diye sürdürdü açıklamasını.
Karşımdaki sözüne güvenilir biri olmasaydı, daha önce söyledikleri ve yazdıkları aynen hükümet tarafından uygulanmasaydı ve bulunduğu görevler ile bilgi birikimi önemsiz olsaydı, "hadi canım sen de, gündemi saptırmaya çalışıyor" deyip geçecektim. Ama, haber kaynağımın sıraladığım bu özelliklerinin hepsi gerçek. Özetlersek, 6 Ekim'de AB bizden Kürtçe'yi ikinci resmi dil olarak kabul etmemizi, kültürel haklar kapsamında kaderlerini tayin hakkına saygı göstermemizi (İkiz Yasalar çıkarken yaptığımız eleştirileri hatırlayınız) isteyecek ve "bunları da yerine getirme" şartı ile uzak bir tarih verecek.
Ha, bir de işin iyi tarafını gösterecek: "Hızlı davranırsanız günü öne alabiliriz!" "EKÜMENİKLİĞİ KABUL EDİN" AB'nin 6 Ekim'de küçük bir isteği daha var.
Yine kültürel ve dînî haklar kapsamında Fener Rum Patriği'nin "ekümenikliğini" kabul etmemiz! Bunun kabul ve ilanından sonra nelerle karşılaşacağımız bir çok kez yazıldı, çizildi, televizyon programlarına taşındı.
Ama birçok kişi "Bir Türkiye masalı" niyetine izledi, bu ülke için çırpınanların uyarılarını. Uluslararası bir birliğe girerken dahi, ulusal bir sermaye birikiminin olmaması, ulusal medyanın eksikliği ve toplumun sessizliği ne kadar acı.
Bu acıyı ilerde daha çok hissedince, acıyı dindirecek ilaç da bulamayabiliriz. Bu gerçekler karşısında AKP'nin stratejisini merak ediyor musunuz?.. AKP'yi nelerin beklediğini herkes tahmin ediyor.
Namus lekesi değil alnımda gördüğünüz,
Vurulmuşum, vurulmuş düşmüşüm güpegündüz.
Şakağımdaki kansa, o benim gülüşümdür,
Namert sürünmektense, erkekçe ölüşümdür.