ORGENERAL IŞIK KOŞANER'İN
GENELKURMAY BAŞKANLIĞI DEVİR-TESLİM TÖRENİ KONUŞMASI
( 27 Ağustos 2010 )
Sayın Cumhurbaşkanım,
Sayın Konuklar,
Değerli Silah Arkadaşlarım,
Genelkurmay Başkanlığı görevini, değerli Komutanım Orgeneral Sayın İlker BAŞBUĞ’dan teslim almak üzere huzurlarınızdayım.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu yüce makamında hizmet edecek olmanın heyecan ve gururunu, yüklenecek olduğum sorumluluğun bilincinde olarak yaşıyorum.
Başta zatıaliniz olmak üzere töreni onurlandıran tüm konuklarımıza ve silah arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.
İçinde bulunduğumuz, Bilgi ve Teknoloji Çağı adı verilen yüzyılda yaşanan gelişmelerin ivmelendirdiği değişim süreci, her gün farklı bir boyutta ve yeni bir yönüyle karşımıza çıkmaktadır.
Küreselleşen terörizm, enerji ve çevre sorunları, siber saldırılar, ekonomik ve finansal krizler, yeni salgın hastalıklar, kitlesel göç hareketleri, enerji kaynaklarının ve ulaşım yollarının korunması, ülkelerdeki iç karışıklıklar uluslararası sistemi derinden etkilemekte ve güvenlik kavramına önceden algılanması zor boyutlar ekleyerek ülkeleri ve uluslararası kuruluşları yeni arayışlara zorlamaktadır.
Ticaret, sermaye hareketleri, teknoloji ve bilginin yayılması, sınır ötesi menfaat gruplarını ve farklı milletlere mensup bireyleri sıkı bir şekilde birbirine bağlamaktadır.
Dolayısıyla, belirsizlik ve istikrarsızlıkların da arttığı uluslararası ortamda, karşılıklı bağımlılık ilişkisi daha önemli hale gelmektedir.
Süreçle birlikte güç kavramına, bilgiye ulaşabilme ve bilgiyi kullanabilme yeteneği de dahil olmuştur.
Bunun sonucu olarak da, tek kutuplu dünya düzeni yerini; ortak çıkarlar çerçevesinde birleşilen, önce bölgesel, devamında küresel barışa daha çok hizmet eden çok kutuplu bir güvenlik sistemine bırakmaktadır.
Yaşanan bu gelişmeler, birçok devletin güvenlik konseptini “savunmayı öngören tehditlere dayalı” stratejik düşünceden, sadece “güvenliğe ve risklere dayalı” stratejik düşünceye dönüştürmesine neden olmuştur.
Böylece güvenlik kavramı, yine öncelikle ülke topraklarının savunulması anlamına gelen askeri boyutunun yanı sıra, ekonomik, diplomatik, kültürel ve teknolojik boyutların da dahil olmasıyla genişlemiştir.
Günümüzde dünyanın herhangi bir noktasındaki kriz, coğrafi olarak yakın olan ülkeler kadar, çok uzaklardaki ülkelerin de milli menfaatlerini etkilemekte, ülke güvenliğinin sınırların ötesinden ve mümkün olduğunca uzaktan sağlanmasını gerektirmektedir.
Ülkemiz; aşırı milliyetçilik, kökten dincilik, terörizm, etnik ve mezhepsel çatışmalar gibi tehdit ve risklerin yer aldığı Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu’nun ortasında yer alması, enerji kaynaklarına yakınlığı ve Doğu-Batı arasındaki ilişkilerde köprü konumunda olması nedeniyle, simetrikten asimetriğe kadar değişen risk ve tehditlerle de karşı karşıya bulunmaktadır.
- Güney komşumuz Irak’ta, ülke bütünlüğünün ve siyasi birlikteliğin korunması ülkemizin güvenliği bakımından önem arz etmektedir.
Farklı etnik ve mezhepsel gruplar, ülke istikrarı açısından hassasiyet yaratmaya devam etmektedirler.
Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelere ilişkin henüz bir çözüm getirilememiştir.
Amerika Birleşik Devletleri kuvvetlerinin Irak’tan çekilmesi sürecinde ortaya çıkacak güç boşluğunun istikrarsızlığı artırması olası görülmektedir.
Ülke kuzeyinde yerleşmiş olan bölücü terör örgütüne karşı merkezî ve bölgesel otoriteler tarafından etkili tedbirler alınması sağlanamamıştır.
- Diğer komşumuz İran’ın, nükleer programının amaçları ve niteliği konusunda uluslararası toplumdaki soru işaretleri devam etmektedir.
Yaptırım kararlarına rağmen İran’ın nükleer programını sürdürmesi ve bunun sonucunda sorunun bir sıcak çatışmaya dönüşmesi ihtimali ülke güvenliğimizi ciddi olarak etkileyecektir.
Sorunun, diplomatik temaslar ve karşılıklı güvenceler yoluyla çözümlenmesine olan ihtiyaç her geçen gün daha da aciliyet kazanmaktadır.
- İsrail-Filistin sorunu adil bir çözüme kavuşturulmadan Orta Doğu’da kalıcı barış ve istikrarın sağlanmasının mümkün olamayacağı genelde kabul gören bir gerçektir.
Gazze sorunu, yardım gemilerine yapılan müdahale sonucu uluslararası toplumun dikkatlerini çekmiş ve bu sayede bazı olumlu gelişmeler sağlanmıştır.
İsrail’in, Türkiye’nin taleplerini karşılamaya yönelik tatminkar adımlar atması halinde, bölgede barış ümidinin yeniden doğması için uygun bir ortam oluşabilecektir.
- Lübnan’da, Hizbullah varlığı ve ortaya çıkabilecek muhtemel sorunlar, bu ülkenin yeni bir iç istikrarsızlık ortamına sürüklenme ihtimalinin dikkate alınmasını gerektirmektedir.
- Güney Kafkasya’da, Rusya Federasyonu’nun, Amerika Birleşik Devletleri ve NATO’nun etki alanlarını genişletme çabalarından duyduğu rahatsızlık ve enerji kaynaklarına erişme mücadelesi, yeni kriz alanlarının ortaya çıkmasına sebep olabilecektir.
Gürcistan-Rusya Federasyonu çatışması, Karadeniz’in ve Montrö Boğazlar Sözleşmesinin önemini bir kez daha göstermiş, Türkiye’nin kararlı tutumu ile Karadeniz’le ilgili bölgesel işbirliği girişimlerinde öncü rol oynamasının gerekliliğini ortaya koymuştur.
- Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi kapsamında atılan adımlar henüz bir sonuç vermemiş olmasına rağmen süreç devam etmektedir.
Ermenistan ile normalleşme sürecinde, milli menfaatlerimizin yanı sıra, işgal altındaki Azerbaycan toprakları konusunda, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Minsk grubunun girişimleri kapsamında ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü çerçevesinde bir çözüm bulunması, bölgede barış ve istikrarın tesis edilmesi bakımından önem arz etmektedir.
- Afganistan’da, Afgan halkının uluslararası topluma ve çok uluslu kuvvetlere olan güveninin azalmakta olduğu görülmektedir.
Ülkemiz Kabil Bölge Komutanlığı görevini yürütmekte ve NATO sorumluluğu kapsamında Afganistan’a önemli ölçüde kuvvet ve yetenek katkısında bulunmaktadır.
Afganistan, NATO ittifakı için ciddi bir sınav ve ittifakın geleceği açısından belirleyici unsurlardan biri durumundadır.
Bu ülkede, nihai başarının sağlanamaması halinde uluslararası terör faaliyetlerinde artış meydana gelebilecek, Afganistan’da bölünmeler yaşanabilecek ve diğer bölge ülkeleri de bu durumdan etkilenebilecektir.
- Balkanlarda, siyasi, ekonomik ve sosyal sorunları devam eden bazı ülkelerde meydana gelebilecek istikrarsızlıkların, bölgenin kırılgan dengelerine olumsuz etkiler yapabileceği gözden uzak tutulmamalıdır.
- Kıbrıs’ta, Türk ve Rum liderler arasında yapılan görüşmelerde, önemli görüş ayrılıkları olmasına rağmen sonuca ulaşma gayretleri devam etmektedir.
Çözüme ilişkin olarak varılacak anlaşmanın, Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında ve Birleşmiş Milletler parametreleri çerçevesinde, adadaki gerçekler temelinde, iki kurucu devlet arasında tesis edilecek yeni bir ortaklık devletine ve iki ayrı halk ile iki ayrı demokrasinin varlığına dayandırılması esastır.
Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlük haklarının ve askeri varlığının devam etmesi, tartışma konusu dahi olamayacak ana güvenlik konularıdır.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuka aykırı olarak münhasır ekonomik bölge anlaşmaları yapması, bu kapsamda petrol ve doğalgaz arama sahaları ilan etmesi ve bu sahalarda uluslararası ihaleler açması dikkatle izlenmektedir.
Deniz hak ve menfaatlerimizin korunması önem arz etmektedir.
- Komşumuz Yunanistan ile olan sorunlarımız dondurulmuş olarak durmaktadır. Yunanistan, Avrupa Birliği üyesi olması nedeniyle bazı sorunları Avrupa Birliği-Türkiye sorunu haline getirme gayretindedir.
Yunanistan ile tesis edilen diyalog ve alınan güven artırıcı önlemler, sorunların daha gerçekçi olarak ele alınmasına katkıda bulunacaktır.
Konjonktürel olaylar, iki ülke arasındaki sorunların tekrar gündeme getirilmesine ve yeni krizler yaşanmasına neden olabilecektir.
- Yeni stratejik konseptini belirleme çalışmalarının yürütüldüğü NATO ittifakının bölgesel bir güvenlik örgütünden, küresel bir güvenlik örgütüne dönüşme eğiliminde olduğu görülmektedir. Konsept çalışmaları ittifakın geleceği için önem arz etmektedir.
Ülkemizin bütünlüğünü, güvenliğini ve huzurunu tehdit eden bölücü terör ve ayrılıkçı hareketler, son dönemde kendilerince yeni bir aşamayı gerçekleştirme çabasına girmiş bulunmaktadır.
Temelinde etnik milliyetçilik bulunan bu hareketlerle, demokrasi ve hukuk devletinin sağladığı hak ve özgürlüklerin arkasına gizlenerek, bireysel seviyede kalması gereken talepler siyasal alana taşınmaya çalışılmakta ve her geçen gün adeta devletle pazarlık yaparcasına, bu talepler bir adım daha ileriye götürülmektedir.
Hedeflerinin, devletimizin ulus devlet ve üniter devlet yapısını, kendi amaçları doğrultusunda ortadan kaldırmak olduğu açıkça görülmektedir. Öncelikli hedefleri ise ulus devlettir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin temelinde ulus devlet ve üniter devlet vardır.
Bir ulusu ulus yapan değerler, tüm vatandaşların paylaşacağı ortak değerler olan; dil, kültür ve ülkü birliğidir. Bu değerler ulusun bir arada tutulmasını ve bir arada yaşamasını sağlayan ortak değerlerdir.
Üniter devlet ise, ülke sınırları içinde yasama, yürütme ve yargı birliğini ifade etmektedir. Ülkenin her yerinde aynı yasalar geçerlidir. Kamu hizmetleri merkezden ve merkezden verilen yetkiler çerçevesinde merkez dışındaki görevliler tarafından yürütülmektedir. Yargılama ülkenin her yerinde aynı usullere göre yapılmaktadır. Üniter devlet eşitlik ilkesinin korunmasının, bölgecilik, etnik ayrımcılık yapılmamasının ve azınlık yaratılmamasının garantisidir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, anayasamızda yer alan devletin, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi koruma görevi kapsamında; ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuş ve olmaya devam edecektir. Bu konulara ilişkin görüş ve önerilerin anayasa ve kanunlar çerçevesinde, uygun ortamlarda, ilgili makam ve kuruluşlara iletilmesine ve gerekli hallerde de kamuoyuyla paylaşılmasına bir görev olarak devam edilecektir.
Bölücü terör ve ayrılıkçı hareket, zora ve şiddete başvurarak taleplerini dayatmaya başlamış ve aynı etnik kökenli vatandaşlarımız üzerinde yoğun bir baskı tesis etmiştir.
Güvenlik-özgürlük dengesindeki hassasiyet nedeniyle, mücadeleyi kolaylaştıracak yasal tedbirler alınamamış, buna karşılık bireysel hak ve özgürlüklerde yapılan her iyileştirme, örgüt sayesinde kazanılmış bir hak olarak algılanmıştır. Yasaların sağladığı serbestlik nedeniyle teröristler artık halkın içinde rahatça yaşayabilmekte, güvenlik güçlerince masum halkı ve teröristleri ayırt etmek her geçen gün biraz daha zorlaşmaktadır.
Irak kuzeyindeki yerel yönetimin sağladığı imkânlar ve bu sayede elde ettiği hareket serbestisi örgütün varlığını devam ettirmesini kolaylaştırmaktadır. Üçlü Mekanizma çerçevesinde yapılan görüşmelerden henüz istenen sonuçlar alınamamıştır.
Bazı Avrupa ülkelerinde terör örgütüne sağlanan desteğin önlenmesi için sarf edilen gayretlerden de istenen sonuçlar henüz alınabilmiş değildir. Mücadelede uluslararası işbirliği yeterince sağlanamamıştır.
Terör örgütü ve ayrılıkçı hareketlere karşı yürütülen mücadelede görevli kuvvet, kolluk kuvvetleri; sorumlu makam ise İçişleri Bakanlığı olmasına rağmen, Türk Silahlı Kuvvetleri mevcut yasalar çerçevesinde, bu mücadelede kendisine düşen görevleri azim ve kararlılıkla yerine getirmiş ve getirmeye devam etmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü uğruna, kendilerine yöneltilen her türlü haksız eleştiri, suçlama ve iftiralara rağmen, sarsılmaz bir görev anlayışı ve disiplin içerisinde mücadeleyi sonuna kadar sürdürecektir.
Yurt içinde, ikinci bir idari yapılanma tesis etme girişimlerine karşı etkili yasal önlemlerin süratle alınması, Irak merkezi hükümeti ve bölgesel yönetimin Irak kuzeyinde yuvalanmış terör örgütüne karşı etkin tedbirler almasının bir an önce sağlanması, bazı Avrupa ülkelerince örgüte ve örgüt mensuplarına sağlanan desteğin önlenmesi ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak kuzeyine operasyon yapma yetkisinin devam ettirilmesi önem arz etmektedir.
Ülkemiz karşı karşıya bulunduğu bu geniş yelpazedeki tehdit, risk ve belirsizlikleri öncelikle caydırabilecek akıllı güç unsurlarını geliştirmek, her an kullanıma hazır bulundurmak ve bunları uygun şekilde yönetmek durumundadır.
Bu kapsamda; Türk Silahlı Kuvvetlerinin yine öncelikle caydırıcılık sağlayacak, caydırıcılık sağlanamadığı takdirde tehdit ve risklerin etkisiz hale getirilmesini mümkün kılacak sert gücün göreve hazır olmasını temin edecek bir kuvvet seviyesinde olması ve bunun idame ettirilmesi, tartışılmayacak bir gerekliliktir.
Küresel tehdit ve risk algılamaları da dikkate alınarak Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde ihtiyaç duyulan geliştirmeler ve yenilikler yapılmakta, modern teknoloji ve bilgiye ulaşılarak caydırıcılık özelliğinin devam ettirilmesine özen gösterilmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri değişime ve gelişime her zaman açık olmuş ve çoğu kez bu konularda öncülük etmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde, değişim ve gelişim ihtiyaçlarını doğru olarak belirleyecek ve bunları takip edebilecek yetişmiş kadrolar mevcut bulunmaktadır.
Ülkemizin coğrafi konumu, kriz bölgelerine olan yakınlığı, karşı karşıya olduğu tehdit ve riskler, sosyo-kültürel yapısı ve halkımızın sahip olduğu millî ve manevi değerler nedeniyle, Türk Silahlı Kuvvetleri, hiçbir ülkenin silahlı kuvvetleri ile mukayese edilebilecek bir konumda değildir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinde ihtiyaçlara göre değişim ve gelişim süreklidir.
Ancak bu değişim, bazı çevrelerin sürekli gündeme getirdikleri ve arzu ettikleri “değiştirilme” şeklinde olmayacaktır.
Vatan savunması hafife alınacak bir konu değildir.
Değişimin hatırı için değişim de yapılamaz.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin caydırıcılık vasfı; en üst düzeyde eğitilmiş, nitelikli, disiplinli personele sahip ve modern harp silah ve araçları ile donatılmış, esnek, yüksek hareket kabiliyetine ulaşmış, simetrik ve asimetrik tehditlerin bulunduğu her ortamda kesintisiz görev yapabilecek, beka kabiliyeti yüksek bir kuvvet yapısının korunması ve geliştirilmesiyle gerçekleştirilir.
Üst düzeyde eğitilmiş nitelikli personele, uygun bir eğitim-öğretim sistemi ile sahip olunabileceği tabiidir. Bu yönde düzenlenen Türk Silahlı Kuvvetlerindeki eğitim ve öğretimin amacı; harp silah ve araçlarını etkili kullanmayı, askeri birlikleri sevk ve idareyi öğrenmenin yanı sıra, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkılmasını hedef alan, bu hedefe ulaşmak için akıl ve bilimin yol göstericiliğini kabul eden dinamik bir dünya görüşü olan Atatürkçü Düşünce Sisteminin rehberliğinde; esasen Türk Ulusunun her ferdi için gerekli olan Cumhuriyetin temel değerlerini, demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin değerlerini, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü, ulus devlet ve üniter devletin gerekliliğini, vatan, millet ve bayrak sevgisini, insan hakları ve görevlerini öğretmek ve özümsetmektir.
Eğitim-öğretim sistemimizin bu esaslar doğrultusunda geliştirilmesine, yeni öğretim tekniklerinin ve teknolojilerinin kullanılmasına özenle devam edilecektir. Doğru olan eğitim öğretim şekli budur. Bundan kimse rahatsız olmamalı, bilakis gurur duymalıdır.
Anayasamız gereğince vatan hizmeti, her Türk’ün hakkı ve ödevidir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin temel unsurunu vatan hizmetini yerine getirmek üzere silah altına koşan “Mehmetçik” teşkil eder.
Şanlı tarihimiz kahraman Mehmetçiğin destansı fedakârlıkları ile doludur.
Milletinin bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri “millî ordu” olmakla gurur duyar ve gücünü milletinin ona olan güveninden ve sevgisinden alır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinde Mehmetçiğin yerini alabilecek hiçbir alternatif yoktur.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı unsurlarında, tecrübe gerektiren görevler için, sınırlı sayıda profesyonel personel görevlendirilmesi hiçbir şekilde “profesyonel orduya geçiş” demek değildir. “özel ordu” tabiri ise son derece yanlıştır.
Türkiye’de bir tane ordu vardır. O da Türk Silahlı Kuvvetleridir. Alternatifi yoktur ve olamaz.
Vatan hizmeti herkes için hak ve ödev olduğuna göre hiç kimseye, hiçbir meslek grubuna ayrıcalık tanınmamalı, bu hizmet hakça ve eşit şartlarda yapılmalıdır.
Ülkemizde vatan hizmetine alternatif başka bir hizmet de yoktur ve olmamalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin temel taşı kahraman Mehmetçiktir ve böyle olmaya devam edecektir.
Genelkurmay Başkanı’nın görevi gereği, her konuda bilgi sahibi olmaya, her kesimden bilgi almaya ve Türk Silahlı Kuvvetlerini temsilen devlet ve hükümet yetkilileriyle yaptığı görüşmelere doğru bilgilerle gitmeye ihtiyacı vardır. Bu faaliyetler bir siyaset üretme değil, siyaset üreten makamlara doğru görüş verebilme ihtiyacıdır.
Bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetlerinde bilgilerin toplanmasına, değerlendirilmesine ve gerektiğinde kullanılmasına ihtiyaç vardır.
Her karargâh kendi seviyesine ve görev ihtiyaçlarına göre bilgi toplar ve çalışmalar yapar.
Bu çalışmaları farklı şekilde değerlendirmek doğru değildir.
Türk Silahlı Kuvvetleri daima hukuka saygılı olmuştur ve böyle olmaya devam edecektir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine aykırı davranışlarda bulunan personelini, dayanaksız iddialara göre değil ancak, eylemleri doğrulandığı takdirde içinde barındırmayacaktır.
Türk Silahlı Kuvvetleri ayrıca, demokratik, laik, sosyal hukuk devletine, Cumhuriyetin kazanımlarına, Atatürk ilke ve devrimlerine ayak uyduramayan personeline karşı da gerekli hassasiyeti gösterecektir.
Son yıllarda Türk Silahlı Kuvvetlerinin açık ve planlı bir asimetrik psikolojik harekât ile karşı karşıya olduğu bir gerçektir.
Son günlerde psikolojik harekâtın da ötesine geçen bu faaliyetlerin asıl hedefinin, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinden devleti yıpratmak olduğu açıkça ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve bazı personeline yöneltilen, birçoğu doğruluğu henüz ispatlanamamış ve yargı sürecinde olan iddialar, belli merkezlerce kamuoyuna birer gerçekmiş gibi sunulmakta ve bunda da başarılı olunduğu görülmektedir.
Onur, şeref, haysiyet, vatan, millet ve bayrak sevgisi gibi duygularla yoğrulmuş insanlara karşı, bu duyguların değerini düşünmeyen kişi ve çevrelerin hukuk dışı ve maksatlı söz, yazı ve davranışları Türk Silahlı Kuvvetlerini ziyadesiyle üzüntüye sevk etmektedir.
Bu saldırılar karşısında, itidalle hukuk çerçevesinde kalmaya çalışan Türk Silahlı Kuvvetleri, yargıya müdahale olarak değerlendirilmemek için sınırlı şekilde ve daha dikkatle hareket etmek mecburiyetinde kalmış, ancak maalesef iftira ve hukuk dışı uygulamalara hedef olmuştur.
Bazı soruşturmalarda gizlilik kuralına riayet edilmeyerek ve soruşturma sonuçları basına sızdırılarak kamuoyunun yanlış yönlendirilmesine fırsat yaratılmıştır.
Askerlik görevini yapan herkesin kabul edeceği gibi, askerlik hizmetinin kendine has bazı kaideleri ve yasal mevzuatı vardır.
Ayrı bir ihtisas gerektirdiğine inandığımız bu konularda, adli yargının değerlendirme ve yargılarında bazı sıkıntılar olduğu görülmektedir.
Adli yargının, askeri adli makamlarla işbirliği içerisinde olma uygulaması geliştirildiği takdirde, daha adil ve kamu vicdanını tatmin eden sonuçlara ulaşılacağından şüphe yoktur.
Her şeye rağmen tabii ki Türk Silahlı Kuvvetleri, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da hukuka saygılı olmaya devam edecektir. Yakışan da budur.
Ancak, hukuka saygılı olması gereken kurum sadece Türk Silahlı Kuvvetleri değildir. Herkesin, her kurum ve kuruluşun ve bilhassa yargı erkini kullananların da kendilerini bağlayan hukuk kurallarına itina ile uymasını beklemek ve istemek hakkımızdır.
Yasaların verdiği yetkiler kurumları ve şahısları rencide etmek, araştırma-inceleme yapmadan suçlamak ve kamuoyunu belli bir istikamette yönlendirmek için kullanılmamalıdır.
Bir yüksek mahkeme başkanımızın ifade ettiği gibi “Yargı erkini kullananların adil yargılama yaptığını, tarafsız kaldığını ve herkesin güvencesi olduğunu topluma hissettirme borcu vardır.”
Türk Silahlı Kuvvetlerini veya personelini suçlamak için elinde bilgi ve belge olduğunu iddia edenler, eğer samimi iseler, bunları basına verip sansasyon yaratmak yerine, yetkili ve ilgili makamlara vermelidirler.
Türk Silahlı Kuvvetleri personeli arasında da suç işleyen ve hatalı davranışlarda bulunanlar tabii ki olabilecektir. Suç işleyene hak ettiği cezayı vermek veya suçluyu yetkili yargı merciinin karşısına çıkarmak öncelikle Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesinin görev ve sorumluluğudur. Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, kamuoyunun bilgilendirilmesinde ve düşüncelerinin şekillendirilmesinde medyanın oynadığı rolün öneminin bilincindedir.
Medyanın Türk Silahlı Kuvvetlerinin faaliyetleri hakkında da bilgi alması ve kamuoyunu aydınlatması kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Bu nedenle, Türk Silahlı Kuvvetlerini ilgilendiren konularda, medya kanalı ile kamuoyuna doğru ve zamanında bilgi verilmesi temel prensiptir.
Medyanın doğru haber ve yapıcı eleştirileri daima dikkatle incelenmektedir. Doğru haber ve önyargısız eleştirilere kimse bir şey diyemez. Esasen buna ihtiyaç da vardır.
Tabii ki basın hürdür ve sansür edilemez. Buna hiçbir itiraz da olamaz.
Basından beklenen ise gerçekten hür olmasıdır.
Bilhassa Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili haber ve yorumlarda, bu hürriyetten yoksun bazı medya organlarının, bilerek veya bilmeyerek kamuoyuna gerçek dışı bilgiler aktardığı, gerçeklerle bağdaşmayan yorumlar / değerlendirmeler yaptığı üzüntü ve endişe ile izlenmektedir.
Basın özgürlüğünün, Türk Silahlı Kuvvetleri açısından asılsız haber yapma, kamuoyunu yanıltma, kışkırtma, endişeye düşürme özgürlüğü olmaması gerekir.
Belli düşüncelerin sesi olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapısının ve temel değerlerinin hedef alınarak, bunların “değişim” bahanesiyle “değiştirilmeye” çalışılması ziyadesi ile endişe vericidir.
Bir medya organında Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında yer alan bir iddianın, doğruluğu hiç düşünülmeden veya hiçbir incelemeye gerek duyulmadan diğer medya organlarınca da peşinen doğru kabul edilerek sürekli işlenmesi, yasal yönden bir suç kabul edilmese de, etik değerlerle bağdaşmaz.
Bazı medya organları için etik değerler söz konusu olmasa da, saygı değer medya kuruluşlarımızdan beklentimiz; haber ve yorumlarında biraz daha titiz ve dikkatli davranmalarıdır.
Genelkurmay Başkanlığınca, Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili konularda kamuoyuna doğru ve zamanında bilgi verilmesi için her türlü iletişim imkânı kullanılmaya devam edilecektir.
Medya kuruluşlarının doğrudan olabilecek bilgi taleplerine mümkünse hemen, değilse gerekli bilgiye ulaşmayı müteakip en kısa sürede cevap verilmesine gayret edilecektir.
Medya kuruluşları ile daha yakın, doğrudan ancak iyi niyete dayalı temas kurulmasına ve ihtiyaç duyulduğunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin faaliyetleri hakkında “bilgilendirme” toplantıları yapılmasına devam edilecektir.
Yüce ulusumuzun huzurunda bir kez daha tekrarlamak isterim ki:
Türk Silahlı Kuvvetleri; Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ile bir bütün ve tek vücut olarak daima yüce ulusumuzun emrinde ve hizmetindedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri hiçbir zaman yüce ulusumuzun yararına olmayan hiçbir faaliyette bulunmamıştır ve bulunmayacaktır.
Demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin yasalarla belirlenmiş sınırları dışında hareket edenler, suçları sabit görüldüğünde Türk Silahlı Kuvvetlerinde barındırılmayacaktır.
Türk Silahlı Kuvvetleri her türlü siyasi tesir ve düşüncenin dışında ve üstünde olmaya özen gösterecektir. Kışlaya herhangi bir siyasi tesir, düşünce ve simgenin girmesine müsaade edilmeyecektir.
Türk Silahlı Kuvvetleri Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumada, yasalarımız gereği kendisine verilen görevleri ifa etmeye daima hazır olacaktır.
Terör sorununu çözmek ancak ulus devlet ve üniter devlet yapısı içinde mümkün olabilir. Demokrasi ve hukuk devletinin sağladığı bireysel haklar ve özgürlükler; ulus devlet anlayışımızı, üniter yapımızı, bütünlüğümüzü ve güvenliğimizi tehdit edecek şekilde kullanılamaz. Buna müsamaha gösterilemez.
Türk Silahlı Kuvvetleri, değişim ve gelişime her zaman açık olmuş ve çoğu kez önderlik etmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin normal gelişim ve değişim sürecinin, bazı çevrelerin arzuladığı gibi “değiştirilmesi” mümkün değildir.
Amacı ne olursa olsun, Türk Silahlı Kuvvetleri ve personeline yönelik karalama ve suçlama kampanyaları, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin moralini, disiplinini ve görev etkinliğini etkilememiştir ve etkileyemeyecektir.
Emekli ve muvazzaf Türk Silahlı Kuvvetleri personeline yöneltilmiş olan ve henüz iddiadan ileri geçmeyen suçlamalarla açılmış olan soruşturma ve kovuşturmaların bir an önce sonuçlandırılması ve gerçeklerin bir an önce ortaya çıkarılması en büyük dileğimiz ve beklentimizdir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. Bu nitelikler Cumhuriyetimizin temeli ve aynı zamanda devletin kurumlarıyla ve vatandaşlarıyla ortak paydasıdır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ulus devlet, laik devlet ve üniter devlet ilkeleri Atatürkçü Düşünce Sisteminde bütünleşmiş ve özümsenmiştir. Atatürkçü Düşünce Sistemi bugüne kadar olduğu gibi gelecekte de Türk Silahlı Kuvvetlerine yol gösteren ışık olmaya devam edecektir.
Ordumuz Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. Ordumuz gücünü sahip olduğu silahların cins ve miktarından veya insan gücünden değil, bağrından çıktığı ulusunun ona duyduğu güven ve sevgisinden, gönül bağından almaktadır.
Bunu çok iyi biliyoruz ve bu güven ve sevgiye layık olmaya devam edeceğiz.
Genelkurmay Başkanlığı görevini, kendilerini kurmay yüzbaşı rütbesinde iken tanıdığım Harp Akademilerinde öğrencisi olma fırsatını bulduğum, daha sonraki yıllarda yakınında veya emrinde çalıştığım Genelkurmay Başkanım Orgeneral Sayın İlker BAŞBUĞ’dan biraz sonra teslim alacağım.
Sayın Komutanım,
Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevde olduğunuz sürece, sizden sonra gelenlere daima bir örnek teşkil ettiniz. Derin bilgi birikiminiz ve değerlendirmeleriniz ile düşünce ufkumuzu genişlettiniz.
İnandığını savunmanın, metanetin ve olaylar karşısında soğukkanlı olabilmenin en unutulmaz örneklerini verdiniz.
Teröre karşı mücadelede belirlediğiniz prensiplerle uygulamalara yön verdiniz.
Türk Silahlı Kuvvetlerine yaptığınız unutulmaz hizmetler ve bıraktığınız izler daima hatırlanacak ve şükranla anılacaktır.
Size, Muhterem Hanımefendiye ve tüm aile bireylerinize, tüm sevdikleriniz ile birlikte yaşamınızın bundan sonraki döneminde sağlık, mutluluk ve huzur dolu yıllar diliyorum.
Bu vesileyle, başta Ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal ATATÜRK ve onun silah arkadaşları olmak üzere, Türkiye Cumhuriyetinin kurulup yaşatılmasında canlarını feda etmiş aziz şehitlerimizi rahmetle, tüm gazilerimizi şükranla anıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanım, Değerli Konuklar,
Bu anlamlı törene katıldığınız için tekrar şükranlarımı sunuyor ve görevimi Genelkurmay Başkanım Orgeneral Sayın İlker BAŞBUĞ’dan devralıyorum.
Arz ederim.