Re: AİHM Kararı İnceleme
II. İLGİLİ İÇ HUKUK
19.Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası'nın 445 § 1 Maddesi'nin, muhakeme esnasına ait olan kısmı aşağıdaki şekildedir:
Katiyen verilen veya katiyet iktisap etmiş olan kararlar hakkında aşağıdaki sebeplere binaen iadei muhakeme talep olunabilir:
Muhakeme esnasında esbabı mücbireye veya lehine hükmolunan tarafın fiiline binaen elde edilemiyen bir senet veya vesikanın hükmün itasından sonra ele geçirilmiş olması.”
20.Türk Medeni Kanunu'nun (22 Kasım 2001 tarihli, 4721 sayılı Yasa) aşağıdaki gibidir:
Madde 285
"Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır.”
Madde 286
“Koca, soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütebilir. Bu dava ana ve çocuğa karşı açılır.”
Madde 287
Çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüşse davacı, kocanın baba olmadığını ispat etmek zorundadır.
Evlenmeden başlayarak en az yüzseksen gün geçtikten sonra ve evliliğin sona ermesinden başlayarak en fazla üçyüz gün içinde doğan çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılır.
Madde 289
Koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, her halde doğumdan başlayarak beş yıl içinde açmak zorundadır.
HUKUK
I. SÖZLEŞME'NİN 8. MADDESİNİN İHLALİ İDDİASI
21.Başvurucu Sözleşme'nin 8. maddesindeki esasa dayanarak, eski eşinden olan çocuğun babası olmadığını gösteren bilimsel kanıtı olmasına rağmen bu konuyu mahkemeye tespit ettiremediğinden yakınmıştır. Madde 8 aşağıdaki gibidir:
“1. Herkes özel hayatına, aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir.”
A. Kabul edilebilirlik
22.Mahkeme, başvurunun, Sözleşme'nin 35 § 3 Maddesi anlamında açıkça dayanaktan yoksun olmadığını dikkate alır. Diğer esaslar bakımından da başvurunun kabul edilemez olmadığını dikkate alır. Bu yüzden başvurunun kabul edilebilir olduğunu duyurur.
B. Layihalar
23.Hükümet soybağı karinesinin amacının evliliği, aileyi ve genel olarak toplumun istikrarını korumak olduğu savunmasını yapmıştır. Aile bağlarının yasal kesinliğinin teminat altına alınmasının ve çocuğun çıkarının korunmasının bir ihtiyaç olduğunu ileriye sürmüşlerdir. Böylece, görülen davada, yerel mahkemelerin çocuğun ve ailenin çıkarını, iddiasını biyolojik gerçeklerle destekleyen başvurucunun çıkarından daha çok korumuş olduğunu savunmuştur.
24. Başvurucu 5 Ocak 1982 tarihli tıbbi raporun vardığı sonucun zamanın teknolojisine göre kan testi sonuçlarına dayandığı için sadece bir tahmin olarak gözönünde tutulabileceğini savunmuştur. Oysa hem Türkiye'de ve hem de Almanya'da yapılan DNA testleri şüphe götürmez biyolojik gerçekleri yansıtmaktadır.
1. Madde 8'in Uygulanabilirliği
25.Mahkeme bir kocanın evlilik birliği içinde doğmuş bir çocuğun soybağını reddi için yürütmüş olduğu süreçlere ilişkin davalara evvelce bakmıştır. Bu davalarda açık kalan mesele, varolan yasal aile bağlarını feshetmeye yönelik soybağı davalarının başvurucunun “aile bağları”nı ilgilendirmesi iken, her halukarda kendisinden olduğu varsayılan çocuk ile babası arasındaki hukuki bağlantıların babanın “özel yaşamı” ile ilgili bulunmasıdır. (Yıldırım-Avusturya, no. 34308/96, 19 Ekim 1999, ve Rasmussen-Danimarka, 28 Kasım 1984 kararı, Seri A no. 87, sayfa 13, § 33).
26.Görülen davada başvurucu biyolojik kanıt temelinde kendisinin yasal soybağı karinesini çürütmek için yargısal süreçte arayışa girmiştir. Bu süreçlerin amacı, kendi adına kayıtlı olan Bayan A.'nın kızıyla olan yasal akrabalığını karar altına almaktır.
27.Buna göre davadaki olaylar Sözleşme'nin 8. Maddesi'nin alanı içinde kalmaktadır.
2. Genel Prensipler
28.Mahkeme 8. Maddenin esas hedefinin bireyleri kamu otoritelerinin keyfi muamelelerinden korumak olduğunu tekrarlar. Özel hayat veya aile hayatına etkili bir “saygı”yı temin etmenin, tabiatı icabı pozitif yükümlülükler olduğu eklenebilir. Bu yükümlülükler bireylerin akrabalarının alanlarıyla kendi aralarında bile özel hayata saygıyı güvenceye alma ölçütlerini hazırlamayı kapsayabilir (bakınız Mikulic-Hırvatistan, no. 53176 / 99, § 57, ECHR 2002-I).
29.Ne var ki, Devlet'in pozitif ve negatif yükümlülükleri arasındaki sınırlar apaçık belirgin değillerdir. Uygulanabilir prensipler aynı derecede benzerdirler. Her iki durumda da bireyin ve toplumun yarışan çıkarlarının adil bir teraziye vurulmuş olmasına ihtimam gösterilmelidir; ve her iki durumda da Devlet kesin bir takdir payına sahiptir (bakınız Keegan-İrlanda, 26 Mayıs 1994 kararı, Seri A no. 290, sayfa 19, § 49, ve Kroon ve Diğerleri-Hollanda, 27 Ekim 1994, Seri A no. 297-C, sayfa 56, § 31).
30.Mahkeme, görevinin, kendisini ulusal düzeyde soybağı nizalarını düzenleyen yetkili yerel otoritelerin yerine koymak olmadığını, fakat daha ziyade, görevinin, bu otoritelerin takdir güçlerini kullandıkları kararları Sözleşme hükümleri doğrultusunda incelemek olduğunu tekrar eder (bakınız yukarıda bahsedilen Mikulic, § 59, ve Hokkanen-Finlandiya, 23 Eylül 1994 tarihli karar, Seri A no. 299-A, sayfa 20, § 55). Mahkeme bu nedenle davalı Devletin, ele alınan başvurucunun soybağı davasında, pozitif görevlerini Sözleşme'nin 8. maddesi uyarınca yerine getirip getirmediğini inceleyecektir.
3. Madde 8'e Uygunluk
31.Mahkeme, taraflar arasında yerel mahkemenin başvurucunun 1 Haziran 1982 tarihli kararın iptal edilmesi ve muhakemenin iadesi taleplerini “hukuka uygun olarak” reddettiği konusunda ihtilaf olmadığını gözlemler. Gerçekten başvurucunun talebi Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 445. Maddesine dayanmaktadır ki, buna göre bir delil mucbir sebep nedeniyle mahkeme esnasında elde edilmemiş ve kesin hüküm verildikten sonra bulunmuşsa mahkeme muhakemenin iadesine karar verebilecektir. Ne var ki Temyiz Mahkemesi'nin içtihatına göre bilimsel gelişmeler yukarıda bahsedilen Madde anlamında mucbir sebep olarak gözönünde tutulamayacaktır. Bu nedenle yerel mahkemelerin 445. Madde yorumu, adli DNA testi yaygın kullanıma ulaşıncaya kadar soybağı hakkında biyolojik gerçekliği kanıtlayamayan kişileri hesaba katmamıştır.
32.Mahkeme, evvela, doğum kaydını öğrenmesinin üzerinden bir yılın üzerinde bir zaman geçene kadar baba olmayabileceğini keşfedememiş bir başvurucunun soybağını reddetmesinin engellenmesinin yasanın amacına uygun olmadığını savunur (Shofman-Rusya, no. 74826/01, § 45, 24 Kasım 2005). Mahkeme Mizzi-Malta davası kararında başvurucunun soybağını reddine asla izin verilmemesinin izlenen yasanın amacına uygun olmadığını saptamıştır (no. 26111/02, § 114, ECHR 2006-...). Bununla beraber, bu kararlar başvurucunun çocuğun kendisinden olmadığından şüphelenmediği ve yasayla öngörülmüş olan dava zamanaşımı geçtikten sonra babalıklarından şüphelenmeye başladıkları durumlarda verilmişti.
33.Ancak bu davada durum farklıdır. Öyle görünmektedir ki, başvurucu başından beri babalığından şüphelenmektedir ve bu nedenle S.'nin doğumundan iki aydan daha az bir süre geçtikten sonra soybağının reddi için dava açmıştır, başka bir deyimle Türk Medeni Kanunu'nun 289. Maddesindeki süre sınırının içerisindedir. Bununla birlikte Türk Medeni Kanunu'nun 287. Maddesi uyarınca baba olmadığını ispatlayamamıştır. Bu nedenle, çocuğun evlilik birliği içerisinde doğduğu gerçeğine dayanan mahkeme başvurucuyu baba saymıştır.
DNA testi daha yaygın bir hale geldiğinde, başvurucu ve S. bir test yaptırmıştır ve test sonucu başvurucunun S.'nin babası olamayacağı yönündedir. Testin doğruluğuna dair herhangi bir şüphe olmamasına rağmen, mahkeme başvurucunun iadei muhakeme talebini reddetmiştir. Mahkeme, muhakemenin iadesi için yeni elde edilen delilin muhakeme esnasında varolmasının zorunlu olduğuna ve mucbir sebep nedeniyle elde edilememiş olmasının zorunlu olduğuna karar vermiştir. Mahkeme, bununla birlikte, bu Madde anlamında bilimsel gelişmenin mucbir sebep olarak gözönünde bulundurulamayacağına karar vermiştir.
34.Mahkeme başvurucunun soybağının reddi için ilk dava açtığı 1982 yılında DNA testi yapmanın teknolojik güçlüklerini görmezden gelerek iadei muhakeme talebinin red edilmesinin neden “demokratik bir toplumdaki zorunluluk” olarak değerlendirilmesi gerektiği hususunda Hükümet'in herhangi bir sebep göstermediğini gözlemler. Ayrıca, Mahkeme Hükümet'in yerel mahkemelerin çocuk ve ailenin çıkarını başvurucunun çıkarından daha fazla koruduğu yönündeki çıkarımıyla ikna olmamıştır. Özellikle çocuğun çıkarının nasıl korunduğu gösterilememiştir. Mahkeme başvurucunun bilimsel deliller uyarınca en azından kendisinin olmayan çocuğun babası olmadığını ispatlama meşru hakkına sahip olduğuna, S.'nin ise biyolojik babasının kimliğini bilmekte çıkarının olduğuna dikkat çeker.
35.Mahkeme'nin içtihatına göre, saptanmış gerçekler ve bunlarla ilgili istemler dikkate alınmaksızın yasal karinenin biyolojik ve sosyal gerçekliğe galip gelmesi, Devlet'e takdir payı bırakılmış olsa dahi, özel yaşam ve aile yaşamına “saygı”yı etkili bir güvenceye alma yükümlülüğü ile uyumlu değildir (bakınız, mutatis mutandis [gerekli değişiklikler yapılınca, ç.n.], yukarıda bahsedilen Kroon, § 40).
36.Mahkeme bilimsel gelişmenin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 445 § 1 Maddesi uyarınca iadei muhakeme durumu sayılmayarak başvurucunun soybağının reddinin engellenmesinin, izlenen yasanın amaçlarıyla orantılı olmadığını gözönünde tutar. Bunun sonucu olarak aile bağlarının yasal belirliliğinin korunması çıkarı ile başvurucunun soybağı yasal karinesinin biyolojik delil ışığında iadei muhakeme hakkı arasında adil bir denge kurulmamıştır (bakınız mutadis mutandis, yukarıda bahsedilen Mizzi davası, § 114, ve yukarıda bahsedilen Shofman davası, § 45). Mahkeme, yerel mahkemelerin yürürlükte olan mevzuatı bilimsel gelişme ve bunu izleyen sosyal tepkiler ışığında yorumlaması gerektiği kanaatindedir.
37.Mahkeme, davalı Devlet'in takdir payına sahip olmasına rağmen, başvurucunun Sözleşme uyarınca hakkı olan özel yaşamına saygının güvence altına alınmadığı kanaatine varmıştır.
38.Bu nedenle Sözleşme'nin 8. Maddesi ihlal edilmiştir.