İki Düşünce
Biliyorum, bu, gecikmiş bir yazı olacak. Ama ancak şimdi yazma imkanım oluyor. Ve, bu üç olayı bir arada düşündüğümde, kocaman bir çakıl taşı gibi bir ağırlık, yüreğimin üzerinde hala duruyor.
OLAY BİR: Başbakan Sn. Erdoğan'ın, bir şirket patronunun parasıyla Amerika'da okuyan kızı, 11 Temmuz'da evlendi. Allah mutlu etsin. Nikah töreninin güvenliği için 5.500 polis özel olarak görevlendirildi. Tören salonu çevresindeki bütün yollar gün boyunca kesildi. Nikaha 7.500 davetli katıldı. Gelinle damat, sisler içinde merdivenlerden inerken, kendileri için özel olarak bestelenmiş olan 'Vuslat' adlı parça çalınmış. Yalnız nikah şekeri için 7 milyar TL. ödenmiş. Takı takma töreninin üç saat sürdüğü ve özel olarak hazırlanmış torbaların dolduğu söylendi. Özel davetlilere, Boğaz'da, bir gezi gemisinde akşam yemeği verildi. Gelinle damat, İstanbul'un en pahalı otelinde (Gecesi 620 dolar, 900 milyon TL. 20 senelik bir öğretmenin iki aylık maaşı) misafir edildi.
OLAY İKİ: Aynı günlerde, Maliye Bakanı Sn. Unakıtan'ın da içinde bulunduğu ve bir kısmı kırmızı bültenle aranan 87 kişi hakkında sahte fatura düzenleyerek devleti milyarlarca dolar dolandırmaktan açılan dava, sonuçlandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açtığı dava 7.5 yıllık zaman aşımının dolmuş olmasına hükmedilerek, düşürülmüş fakat İstanbul Defterdarlığı'nın avukatının itirazı üzerine Yargıtay'a götürülmüştü. Buna karşın, Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği, duruma müdahale ederek, temyize gerek olmadığını bildirdi ve davanın Yargıtay'da görüşülmesini önleyerek sanıkları kurtardı.
Aynı Sn. Bakan'ın, İstanbul 2.Ağır Ceza Mahkemesi'nde Vergi Usul Yasası'na aykırı davranmaktan, bir davası daha var. Davada, sahte belge düzenlemekten, üç yıla kadar hapis öngörülüyor.
Yine aynı Sn. Bakan'ın, Sn. Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sırasında Beykoz'da 51 dönüm (51.000 m2. 10 futbol sahası büyüklüğünde. İçine 150 müstakil bahçeli ev inşa edilebilir) orman arazisini, tapusuz, zilyetlik belgesiyle üzerine geçirdiği biliniyor. Çevre ve Orman Bakanı Sn. Pepe bile, bu durumu 'şık bulmadığını' belirtti.
OLAY ÜÇ: Aynı günlerde 'Milliyet'te Sn. Aslı Öktener'in haberi: Haliç parkında, Allah'tan başka bakanı olmayan 12 çocuklu bir kadın. Urfa'da çocuk yaşta evlendirilmiş. En büyük oğlu, babasını, kız kardeşlerini dövdüğü ve tacizde bulunduğu için öldürmüş, hapiste. Kadın, memleketinde tutunamayınca, Balat'taki evli kızının yanına gelmiş. Orada da barınamayınca, Haliç'teki bir parka sığınmış. Çocukların fotoğrafları var, her biri 'Dünya güzeli'. Kızların en küçüğü Sabiha, altı yaşında, muhabir hanım onunla ilgilenince, annenin söylediği, 'İstersen al onu, senin olsun.'
Lütfen dikkat! Sabihacık, bir kedi yavrusu değil, altı yaşında, dünya güzeli bir kız çocuğu ve annesi, 'Al götür, senin olsun' diyor.
VE İKİ ŞAHİT: Yukarıda-ve her yerde-bir 'Allah' var, Aşağıda-ve her yerde-bir 'Halk' var. Olayların bu iki şahidi her şeyi görüyor ve biliyor. Sırası geldiğinde elbet onların da söyleyecekleri ve yapacakları olacak.
***
ANLAYANA: Bir önceki yazımız (Üç Olay, İki Şahit) çok ilgi çekti. Büyük çoğunluğu olumlu mesajların yanında, bir kısım okuyucumuz; 'Çok daha gösterişlilerinin yapıldığı ülkemizde, bir başbakanın kızına, böyle bir nikah törenini neden çok görüyorsunuz?' diyor. Biz, böyle düşününlere, İslam tarihinden bir olayı hatırlatalım. Hz. Ömer'in, devlet başkanı olduğu dönemde, dostları bir akşam evinde ziyarete gelmişler ve onu ağlarken bulmuşlar. 'Ya ömer, niçin ağlıyorsun? Sen ki 'Emir -ül Müminin'sin' demişler. Hz. Ömer onları şöyle cevaplamış: 'Ben de zaten onun için ağlıyorum. Biliyorum ki, bu gece Fırat kenarında aç gezen keçi yavrusunun hesabını, Allah benden soracak.'
Bu ülkede parası olan, gösterişe düşkünlüğü ölçüsünde, her türlü şatafatı yapabilir. Fakat, acaba 5.5 milyon insanın işsiz (her türlü gelirden yoksun) ve 16 milyon insanın ise yoksulluk sınırı altında yaşam savaşı verdiği bir ülkenin başbakanı, kızının nikah törenini, normal bir vatandaş gibi, bir belediyenin evlendirme dairesine yapsa ve hatta, davetiyelerin altına, 'Çiçek ve takı yerine, bir hayır kurumuna bağış yapılması' diye yazdırsa, çok daha doğru ve çok daha yakışır olmaz mıydı?
Üstelik aynı başbakan, vatandaşına, 'Size Hz. Ömer adaletini ve devlet anlayışını getireceğiz' diyerek iktidar olmuşsa!
Bundan hiç şüpheniz olmasın.
Kemal yavuz
DÜŞÜNCE İKİ
Bu Rejimin Adı Demokrasi Değildir, Olamaz!
Bir ülkede eğer:
1) Kayıtlı seçmenlerin dörtte birinin , seçime katılanların üçte birinin oylarıyla, tek bir parti Meclis'te anayasayı değiştirebilecek üçte iki çoğunluk sağlayabiliyorsa,
2) Seçim sistemindeki yüzde on barajına takılan partilerin aldıkları toplam oy 13.5 milyon ile, üçte iki çoğunluğa erişen iktidar partisinin aldığı 10.8 milyon oydan çok daha fazla olduğu halde, Meclis'te temsil edilemiyorsa,
3) Örneğin, oy kullanan seçmenlerin yüzde 9.5 'i oranında üç milyon oy alan DYP Meclis dışında kalıyorsa,
4) Siyaset, halka hizmet aracı olmaktan çıkıp, politikacıların ceplerini doldurma aracı olmuşsa,
5) Seçimlerden sonra, birtakım karanlık ilişki iddialarıyla, bazı muhalefet milletvekilleri, kendi ideoloji ve siyasetlerine yüz seksen derece ters olan iktidar partisine geçiyorlarsa,
6) Siyasal partiler, kaçakçıların, yağmacıların, vurguncuların, yolsuzluk sanıklarının sığınma yeri olmuşsa ve seçilenler, siyasetle ilgili olmayan dokunulmazlık zırhlarının ardında hiçbir kovuşturmaya uğramıyorlarsa,
7) Her siyasal parti, muhalefette iken siyasi faaliyet dışındaki eylemlere ilişkin dokunulmazlık zırhını kaldıracağına söz veriyor ve iktidara geldikten sonra, bizzat kendi mensuplarını kovuşturmadan kurtarmak için bu sözünü rafa kaldırıyorsa,
8) Uyuşturucu kaçakçılığı sanıkları siyasal partiler aracılığıyla dokunulmazlık zırhına kavuşturuluyor, polisin gözaltına aldığı sanıkların yakınları bakanlık koltuğunda oturanlarla doğrudan telefon teması kurabiliyor, polis merkezleri, sanık yakınlarınca basılıp sanıklar zor kullanılarak kaçırılabiliyorsa,
9) İktidarlar genelde, banka soyguncuları ile arazi yağmacıları ve fatura yolsuzlukları sanıkları arasında el değiştiriyorsa,
10) Arsa yağması devletin resmi politikası haline gelmişse, halka gecekondu yağmacılığı yemi verilirken siyaset, büyük toprak ve sit alanı yağmalarının aracı olarak kullanılıyorsa,
11) Siyasal partilerin genel başkanları, bir kez seçildikten sonra bir daha yerlerinden kımıldatılamıyor, tam bir diktatör gibi , bütün başarısızlıklarına karşın her türlü parti içi muhalefeti engelliyorlarsa,
12) Politikacılar, eski emniyet mensupları ve istihbaratçılar, suikast timleri kurup cinayetler işliyor ve olay sadece tetikçiler yakalanarak örtbas ediliyorsa,
13) Yasadışı örgüt mensupları devletin istihbarat elemanlarınca korunuyor ve kollanıyorsa , yakalandıklarında ceplerinden bu elemanların kimlikleri ya da pasaportları çıkıyorsa,
14) Kadınlar, babaları, ağabeyleri veya kocaları tarafından kendilerini ikinci sınıf vatandaş yapan giyim-kuşam biçimlerine mahkûm ediliyor ve bu mahkûmiyet, toplumu ve devleti din kurallarına göre yeniden örgütlemek isteyenlerin, yani demokrasiyi rafa kaldırmaya kararlı olanların ağzında, ''türban özgürlüğü'' diye ''demokrasi'' adına savunulabiliyorsa,
15) Açıkça Cumhuriyet karşıtı olduklarını ve Cumhuriyetin İslami kurallara göre yeniden örgütlenmesi gerektiğini söyleyenler, devletin en üst bürokrasi makamında görev yapıyorlarsa,
16) Ekonomi yönetimi, sadece borç çevirme becerisine bağlı hale getirilmiş ve ekonomik kararlar yabancı bir uluslararası örgütün (IMF) denetimine bırakılmışsa,
17) Dış siyaset , yirmi birinci yüzyılda kendini dünyaya yeni bir nizam vermekle görevli sayan bir büyük devletin (ABD) hegemonyasına bırakılmışsa,
18) İç siyaset , toplumu ve devleti sürekli horlayan bir uluslararası kuruluşun (AB) üyeliği uğruna bütünüyle yabancı güçlerin yönetim ve denetimine bırakılmışsa,
19) Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu niteliği taşıyan temel hak ve özgürlükler , çoğunluğun dinsel ve siyasal tercihleri uğruna ve üstelik de ''demokrasi adına'', ''Halk ne eylerse güzel eyler'' sloganıyla yok ediliyorsa,
20) Bağımsız yargı sistemi çeşitli olaylarla gölgelenmişse,
21) Medya , bir iki istisna dışında tümüyle siyasal iktidara bağımlı hale getirilmişse,
O ülkede ''Demokrasi var'' diyebilir misiniz?
''Diyebilirim'' diyen varsa buyursun, sütunum açık.
Emre Kongar.
OLAY BİR: Başbakan Sn. Erdoğan'ın, bir şirket patronunun parasıyla Amerika'da okuyan kızı, 11 Temmuz'da evlendi. Allah mutlu etsin. Nikah töreninin güvenliği için 5.500 polis özel olarak görevlendirildi. Tören salonu çevresindeki bütün yollar gün boyunca kesildi. Nikaha 7.500 davetli katıldı. Gelinle damat, sisler içinde merdivenlerden inerken, kendileri için özel olarak bestelenmiş olan 'Vuslat' adlı parça çalınmış. Yalnız nikah şekeri için 7 milyar TL. ödenmiş. Takı takma töreninin üç saat sürdüğü ve özel olarak hazırlanmış torbaların dolduğu söylendi. Özel davetlilere, Boğaz'da, bir gezi gemisinde akşam yemeği verildi. Gelinle damat, İstanbul'un en pahalı otelinde (Gecesi 620 dolar, 900 milyon TL. 20 senelik bir öğretmenin iki aylık maaşı) misafir edildi.
OLAY İKİ: Aynı günlerde, Maliye Bakanı Sn. Unakıtan'ın da içinde bulunduğu ve bir kısmı kırmızı bültenle aranan 87 kişi hakkında sahte fatura düzenleyerek devleti milyarlarca dolar dolandırmaktan açılan dava, sonuçlandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açtığı dava 7.5 yıllık zaman aşımının dolmuş olmasına hükmedilerek, düşürülmüş fakat İstanbul Defterdarlığı'nın avukatının itirazı üzerine Yargıtay'a götürülmüştü. Buna karşın, Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği, duruma müdahale ederek, temyize gerek olmadığını bildirdi ve davanın Yargıtay'da görüşülmesini önleyerek sanıkları kurtardı.
Aynı Sn. Bakan'ın, İstanbul 2.Ağır Ceza Mahkemesi'nde Vergi Usul Yasası'na aykırı davranmaktan, bir davası daha var. Davada, sahte belge düzenlemekten, üç yıla kadar hapis öngörülüyor.
Yine aynı Sn. Bakan'ın, Sn. Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sırasında Beykoz'da 51 dönüm (51.000 m2. 10 futbol sahası büyüklüğünde. İçine 150 müstakil bahçeli ev inşa edilebilir) orman arazisini, tapusuz, zilyetlik belgesiyle üzerine geçirdiği biliniyor. Çevre ve Orman Bakanı Sn. Pepe bile, bu durumu 'şık bulmadığını' belirtti.
OLAY ÜÇ: Aynı günlerde 'Milliyet'te Sn. Aslı Öktener'in haberi: Haliç parkında, Allah'tan başka bakanı olmayan 12 çocuklu bir kadın. Urfa'da çocuk yaşta evlendirilmiş. En büyük oğlu, babasını, kız kardeşlerini dövdüğü ve tacizde bulunduğu için öldürmüş, hapiste. Kadın, memleketinde tutunamayınca, Balat'taki evli kızının yanına gelmiş. Orada da barınamayınca, Haliç'teki bir parka sığınmış. Çocukların fotoğrafları var, her biri 'Dünya güzeli'. Kızların en küçüğü Sabiha, altı yaşında, muhabir hanım onunla ilgilenince, annenin söylediği, 'İstersen al onu, senin olsun.'
Lütfen dikkat! Sabihacık, bir kedi yavrusu değil, altı yaşında, dünya güzeli bir kız çocuğu ve annesi, 'Al götür, senin olsun' diyor.
VE İKİ ŞAHİT: Yukarıda-ve her yerde-bir 'Allah' var, Aşağıda-ve her yerde-bir 'Halk' var. Olayların bu iki şahidi her şeyi görüyor ve biliyor. Sırası geldiğinde elbet onların da söyleyecekleri ve yapacakları olacak.
***
ANLAYANA: Bir önceki yazımız (Üç Olay, İki Şahit) çok ilgi çekti. Büyük çoğunluğu olumlu mesajların yanında, bir kısım okuyucumuz; 'Çok daha gösterişlilerinin yapıldığı ülkemizde, bir başbakanın kızına, böyle bir nikah törenini neden çok görüyorsunuz?' diyor. Biz, böyle düşününlere, İslam tarihinden bir olayı hatırlatalım. Hz. Ömer'in, devlet başkanı olduğu dönemde, dostları bir akşam evinde ziyarete gelmişler ve onu ağlarken bulmuşlar. 'Ya ömer, niçin ağlıyorsun? Sen ki 'Emir -ül Müminin'sin' demişler. Hz. Ömer onları şöyle cevaplamış: 'Ben de zaten onun için ağlıyorum. Biliyorum ki, bu gece Fırat kenarında aç gezen keçi yavrusunun hesabını, Allah benden soracak.'
Bu ülkede parası olan, gösterişe düşkünlüğü ölçüsünde, her türlü şatafatı yapabilir. Fakat, acaba 5.5 milyon insanın işsiz (her türlü gelirden yoksun) ve 16 milyon insanın ise yoksulluk sınırı altında yaşam savaşı verdiği bir ülkenin başbakanı, kızının nikah törenini, normal bir vatandaş gibi, bir belediyenin evlendirme dairesine yapsa ve hatta, davetiyelerin altına, 'Çiçek ve takı yerine, bir hayır kurumuna bağış yapılması' diye yazdırsa, çok daha doğru ve çok daha yakışır olmaz mıydı?
Üstelik aynı başbakan, vatandaşına, 'Size Hz. Ömer adaletini ve devlet anlayışını getireceğiz' diyerek iktidar olmuşsa!
Bundan hiç şüpheniz olmasın.
Kemal yavuz
DÜŞÜNCE İKİ
Bu Rejimin Adı Demokrasi Değildir, Olamaz!
Bir ülkede eğer:
1) Kayıtlı seçmenlerin dörtte birinin , seçime katılanların üçte birinin oylarıyla, tek bir parti Meclis'te anayasayı değiştirebilecek üçte iki çoğunluk sağlayabiliyorsa,
2) Seçim sistemindeki yüzde on barajına takılan partilerin aldıkları toplam oy 13.5 milyon ile, üçte iki çoğunluğa erişen iktidar partisinin aldığı 10.8 milyon oydan çok daha fazla olduğu halde, Meclis'te temsil edilemiyorsa,
3) Örneğin, oy kullanan seçmenlerin yüzde 9.5 'i oranında üç milyon oy alan DYP Meclis dışında kalıyorsa,
4) Siyaset, halka hizmet aracı olmaktan çıkıp, politikacıların ceplerini doldurma aracı olmuşsa,
5) Seçimlerden sonra, birtakım karanlık ilişki iddialarıyla, bazı muhalefet milletvekilleri, kendi ideoloji ve siyasetlerine yüz seksen derece ters olan iktidar partisine geçiyorlarsa,
6) Siyasal partiler, kaçakçıların, yağmacıların, vurguncuların, yolsuzluk sanıklarının sığınma yeri olmuşsa ve seçilenler, siyasetle ilgili olmayan dokunulmazlık zırhlarının ardında hiçbir kovuşturmaya uğramıyorlarsa,
7) Her siyasal parti, muhalefette iken siyasi faaliyet dışındaki eylemlere ilişkin dokunulmazlık zırhını kaldıracağına söz veriyor ve iktidara geldikten sonra, bizzat kendi mensuplarını kovuşturmadan kurtarmak için bu sözünü rafa kaldırıyorsa,
8) Uyuşturucu kaçakçılığı sanıkları siyasal partiler aracılığıyla dokunulmazlık zırhına kavuşturuluyor, polisin gözaltına aldığı sanıkların yakınları bakanlık koltuğunda oturanlarla doğrudan telefon teması kurabiliyor, polis merkezleri, sanık yakınlarınca basılıp sanıklar zor kullanılarak kaçırılabiliyorsa,
9) İktidarlar genelde, banka soyguncuları ile arazi yağmacıları ve fatura yolsuzlukları sanıkları arasında el değiştiriyorsa,
10) Arsa yağması devletin resmi politikası haline gelmişse, halka gecekondu yağmacılığı yemi verilirken siyaset, büyük toprak ve sit alanı yağmalarının aracı olarak kullanılıyorsa,
11) Siyasal partilerin genel başkanları, bir kez seçildikten sonra bir daha yerlerinden kımıldatılamıyor, tam bir diktatör gibi , bütün başarısızlıklarına karşın her türlü parti içi muhalefeti engelliyorlarsa,
12) Politikacılar, eski emniyet mensupları ve istihbaratçılar, suikast timleri kurup cinayetler işliyor ve olay sadece tetikçiler yakalanarak örtbas ediliyorsa,
13) Yasadışı örgüt mensupları devletin istihbarat elemanlarınca korunuyor ve kollanıyorsa , yakalandıklarında ceplerinden bu elemanların kimlikleri ya da pasaportları çıkıyorsa,
14) Kadınlar, babaları, ağabeyleri veya kocaları tarafından kendilerini ikinci sınıf vatandaş yapan giyim-kuşam biçimlerine mahkûm ediliyor ve bu mahkûmiyet, toplumu ve devleti din kurallarına göre yeniden örgütlemek isteyenlerin, yani demokrasiyi rafa kaldırmaya kararlı olanların ağzında, ''türban özgürlüğü'' diye ''demokrasi'' adına savunulabiliyorsa,
15) Açıkça Cumhuriyet karşıtı olduklarını ve Cumhuriyetin İslami kurallara göre yeniden örgütlenmesi gerektiğini söyleyenler, devletin en üst bürokrasi makamında görev yapıyorlarsa,
16) Ekonomi yönetimi, sadece borç çevirme becerisine bağlı hale getirilmiş ve ekonomik kararlar yabancı bir uluslararası örgütün (IMF) denetimine bırakılmışsa,
17) Dış siyaset , yirmi birinci yüzyılda kendini dünyaya yeni bir nizam vermekle görevli sayan bir büyük devletin (ABD) hegemonyasına bırakılmışsa,
18) İç siyaset , toplumu ve devleti sürekli horlayan bir uluslararası kuruluşun (AB) üyeliği uğruna bütünüyle yabancı güçlerin yönetim ve denetimine bırakılmışsa,
19) Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu niteliği taşıyan temel hak ve özgürlükler , çoğunluğun dinsel ve siyasal tercihleri uğruna ve üstelik de ''demokrasi adına'', ''Halk ne eylerse güzel eyler'' sloganıyla yok ediliyorsa,
20) Bağımsız yargı sistemi çeşitli olaylarla gölgelenmişse,
21) Medya , bir iki istisna dışında tümüyle siyasal iktidara bağımlı hale getirilmişse,
O ülkede ''Demokrasi var'' diyebilir misiniz?
''Diyebilirim'' diyen varsa buyursun, sütunum açık.
Emre Kongar.