Sayın Sezer'in Harp Akademileri'ndeki son konuşması
Konuşma metninin tamamıdır, çok uzun olduğu için parça parça aktarıyorum.Lütfen üşenmeyin ve okuyun.
"Sayın Genelkurmay Başkanı,
Silahlı Kuvvetlerimizin Değerli Komutanları,
Harp Akademilerimizin Seçkin Üyeleri,
Değerli Konuklar,
Küresel ve askeri konuların tüm boyutlarıyla ele alınarak derinlemesine irdelendiği ve çözümlemeler yapıldığı Harp Akademilerinin çatısı altında, her yıl olduğu gibi bu yıl da ülkemizi yakından ilgilendiren konularda görüşlerimi sizlerle paylaşacak olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Bu seçkin eğitim kurumumuzun bilimsel çalışma anlayışı içinde ulusal stratejimizin belirlenmesi konusunda yaptığı katkılar, övgüye değerdir.
Soğuk Savaş'ın sona ermesinin, kalıcı bir barışın sağlanması yolunda dünyada yarattığı iyimserlik, 11 Eylül terör saldırılarından sonra yerini kaygan, belirsiz ve istikrarsız bir uluslararası ilişkiler ortamına bırakmıştır. Bunun sonucu stratejik düşüncelerde bir değişim süreci başlamış, tehdit ve buna bağlı olarak güvenlik kavramları temelden sarsılmıştır.
Bugün, dünyada büyük güçler arası konvansiyonel bir savaş olasılığı giderek azalırken, bölgesel, etnik ve dinsel kökenli savaşlar tehdit olma niteliğini korumakta ve küresel gerginliği artırmaktadır.
Terörizm, uluslararası alanda tüm ülkelerin siyasal, toplumsal, ekonomik ve moral yapıları üzerinde olumsuz etkiler yaratmakta, aynı zamanda ülkelerin güvenliğini ve toprak bütünlüğünü de tehdit etmektedir. Terörizm, temel hak ve özgürlüklerin ve demokrasilerin yıkılmasını, istikrarın bozulmasını ve çoğulcu sivil toplumların etkisiz kılınmasını hedef almaktadır.
Öte yandan, uluslararası terörizm ve kitle yoketme silahlarının yayılması, dünyada kalıcı bir güvensizlik algılaması yaratan başlıca etkendir. Terör eylemlerinde kitle yoketme silâhlarının kullanılma risk ve olasılığının artmış bulunması, nükleer teröre karşı kimi küresel savaşım girişimlerinin başlatılmasına yol açmaktadır.
Bu durumda, silahlı kuvvetlerin bir yandan konvansiyonel savaş olanak ve yeteneklerini korurken, diğer yandan savaşı ve terörle savaşımı uzun süre birarada yürütebilecek yeteneklere de sahip olması gerekmektedir.
21. yüzyılın başında yeni bir dünya düzeninin oluşum aşamasında bulunduğu gözlenmektedir. Bu düzenin meşruiyete ve bunun temeli olan uluslararası hukuka dayanması asıldır. Tersi durumda, kültürler arasında derin uçurumlara ya da başat bir gücün egemenliğine yol açma riski bulunmaktadır.
Dünyada çeşitli bölgesel güç odaklarının ortaya çıkması sürecinin ülkemizce yakından izlenmesinin sürdürülmesi gereklidir. Geçen yüzyılda ivme kazanan küreselleşmenin olumlu sonuçlarının yanısıra, toplumlardaki dengeleri bozabilen, eşitsizlikleri arttıran ve tehdit kaynaklarını çoğaltabilen yönleri giderek daha iyi anlaşılmaktadır. Yoksulluk, açlık ve salgın hastalıklar gibi küresel sorunların çözümü için yeterli dayanışma oluşturulamamıştır. Bu durum, "karşılıklı anlayış ve hoşgörü" eksikliğini artırmış, terörizm başta olmak üzere pek çok küresel sorunu da birlikte getirmiştir.
Küreselleşme sürecinde, düşüncesizce atılan kimi adımlar ve hoşgörüden yoksun yaklaşımlar, tarihsel önyargıları öne çıkararak uygarlıklararası çatışma kuramlarını gündeme getirmiştir. Kültürel kaynakları çok çeşitli olmakla birlikte, bireylerin özgürlük ve eşitliği ile barış ve hoşgörüyü temel alan uygarlık, tek ve evrenseldir.
Böyle bir ortamda, çevremizde ülkemizin kalkınma ve ilerleme çabalarını artırarak sürdürebilmesine elverişli koşulların yaratılması, istikrar ve güvenin sağlayacağı olanaklardan yararlanılması, ulusal çıkarlarımız yönünden başlıca hedefi oluşturmaktadır.
"Sayın Genelkurmay Başkanı,
Silahlı Kuvvetlerimizin Değerli Komutanları,
Harp Akademilerimizin Seçkin Üyeleri,
Değerli Konuklar,
Küresel ve askeri konuların tüm boyutlarıyla ele alınarak derinlemesine irdelendiği ve çözümlemeler yapıldığı Harp Akademilerinin çatısı altında, her yıl olduğu gibi bu yıl da ülkemizi yakından ilgilendiren konularda görüşlerimi sizlerle paylaşacak olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Bu seçkin eğitim kurumumuzun bilimsel çalışma anlayışı içinde ulusal stratejimizin belirlenmesi konusunda yaptığı katkılar, övgüye değerdir.
Soğuk Savaş'ın sona ermesinin, kalıcı bir barışın sağlanması yolunda dünyada yarattığı iyimserlik, 11 Eylül terör saldırılarından sonra yerini kaygan, belirsiz ve istikrarsız bir uluslararası ilişkiler ortamına bırakmıştır. Bunun sonucu stratejik düşüncelerde bir değişim süreci başlamış, tehdit ve buna bağlı olarak güvenlik kavramları temelden sarsılmıştır.
Bugün, dünyada büyük güçler arası konvansiyonel bir savaş olasılığı giderek azalırken, bölgesel, etnik ve dinsel kökenli savaşlar tehdit olma niteliğini korumakta ve küresel gerginliği artırmaktadır.
Terörizm, uluslararası alanda tüm ülkelerin siyasal, toplumsal, ekonomik ve moral yapıları üzerinde olumsuz etkiler yaratmakta, aynı zamanda ülkelerin güvenliğini ve toprak bütünlüğünü de tehdit etmektedir. Terörizm, temel hak ve özgürlüklerin ve demokrasilerin yıkılmasını, istikrarın bozulmasını ve çoğulcu sivil toplumların etkisiz kılınmasını hedef almaktadır.
Öte yandan, uluslararası terörizm ve kitle yoketme silahlarının yayılması, dünyada kalıcı bir güvensizlik algılaması yaratan başlıca etkendir. Terör eylemlerinde kitle yoketme silâhlarının kullanılma risk ve olasılığının artmış bulunması, nükleer teröre karşı kimi küresel savaşım girişimlerinin başlatılmasına yol açmaktadır.
Bu durumda, silahlı kuvvetlerin bir yandan konvansiyonel savaş olanak ve yeteneklerini korurken, diğer yandan savaşı ve terörle savaşımı uzun süre birarada yürütebilecek yeteneklere de sahip olması gerekmektedir.
21. yüzyılın başında yeni bir dünya düzeninin oluşum aşamasında bulunduğu gözlenmektedir. Bu düzenin meşruiyete ve bunun temeli olan uluslararası hukuka dayanması asıldır. Tersi durumda, kültürler arasında derin uçurumlara ya da başat bir gücün egemenliğine yol açma riski bulunmaktadır.
Dünyada çeşitli bölgesel güç odaklarının ortaya çıkması sürecinin ülkemizce yakından izlenmesinin sürdürülmesi gereklidir. Geçen yüzyılda ivme kazanan küreselleşmenin olumlu sonuçlarının yanısıra, toplumlardaki dengeleri bozabilen, eşitsizlikleri arttıran ve tehdit kaynaklarını çoğaltabilen yönleri giderek daha iyi anlaşılmaktadır. Yoksulluk, açlık ve salgın hastalıklar gibi küresel sorunların çözümü için yeterli dayanışma oluşturulamamıştır. Bu durum, "karşılıklı anlayış ve hoşgörü" eksikliğini artırmış, terörizm başta olmak üzere pek çok küresel sorunu da birlikte getirmiştir.
Küreselleşme sürecinde, düşüncesizce atılan kimi adımlar ve hoşgörüden yoksun yaklaşımlar, tarihsel önyargıları öne çıkararak uygarlıklararası çatışma kuramlarını gündeme getirmiştir. Kültürel kaynakları çok çeşitli olmakla birlikte, bireylerin özgürlük ve eşitliği ile barış ve hoşgörüyü temel alan uygarlık, tek ve evrenseldir.
Böyle bir ortamda, çevremizde ülkemizin kalkınma ve ilerleme çabalarını artırarak sürdürebilmesine elverişli koşulların yaratılması, istikrar ve güvenin sağlayacağı olanaklardan yararlanılması, ulusal çıkarlarımız yönünden başlıca hedefi oluşturmaktadır.