Re: Emniyette yatan başbakan kimdi?
'AKP iktidara gelerek, cemaatin çirkin ve uğursuz belasını milletin başına dolamıştır'
'Taktik Humeyni taktiğidir, ders Humeyni'den alınmıştır'...
Fitneci tarikat /Muammer Kaylan
Dinine, inancına bağlı olmak, demokrasilerde tanınan bir haktır.
İsteyen istediği zaman, evinde ya da istediği mabette inandığı Tanrı’ya dua etmekte, dini görevini arzu ettiği şekilde yapmakta serbesttir ve serbest olmalıdır. Türkiye’de, laik cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren, din ve iman hürriyetinin var olduğunu inkar edenler yalancıdırlar. Bu durumda, dini politikaya alet edenler, cemaat şeyhinin arzu ve kaprislerine uşaklık yapanlar… Ülkenin Ordusu’na karşı fitne ve fesat tohumları ekerek, en büyük, en vahim günahları işlemektedirler.. En büyük günahlar dedik … bu çılgınlıklar vicdansızlıktır; ülkenin temellerine, ülkenin koruyucu varlığına ahmakça, haince dinamit koymaktır.
Türkiye’de bugün, bu korkunç, bu çirkin, bu iğrenç manzarayı seyretmekteyiz.
Emekli bir amiralin var olmayan fakat, “Ay Işığı” ve “Sarıkız” kod adları verilen darbe planlarını içeren günlüğü ile… Genelkurmay’dan çalınarak, sözde ABD’nin Utah eyaletinden sızdırılan andıç olayı ortalığı karıştırmıştır.
Bu düzenbazlıklarla birlikte, cemaatçi polislerin, cemaatçı savcıların, cemaatin, tarikatların AKP iktidarındaki ve ülke toplumlarındaki son derecede tahripkar, son derecede düşmanca ziyankarlıkları… Bu çirkin manzaranın ülke boyunca yansıması… Ülkede dindarlığı kalkan gibi kullanan çok tehlikeli, çok yıpratıcı, hain bir komplo şebekesinin gemi azıya aldığını sergilemektedir.
AKP iktidara gelerek, cemaatin çirkin ve uğursuz belasını milletin başına dolamıştır. Bu soysuzluğun günahı ve vebali, sorumluluğun ne olduğunu bilmeyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile AKP iktidarının boynundadır. Bu cemaatin işlediği elim suçlardan Başbakan Erdoğan ile AKP iktidarı mes’uldur ve bu mes’uliyetten bugün de yarın da kurtulamazlar. Çünkü bu mel’un davranışlarla ülkenin birlik ve varlığına ağır darbeler indirilmekte, milletin hayrına olmayan korkunç bir facia planlanmaktadır.
Fakat Erdoğan ile partisi, mahut cemaatın haince davranışlarına karşı susmakta ve suça ortaklığını göstermektedir. Ol Erdoğan ki, battığı kültür, hukuk ve tarih bilgisi noksanlığının dipsiz kuyusundan dışarı çıkamamakta, her ağzını açtığında dangıl dungul kafa yapısını sergilemektedir. Son dandini marifeti “Hitler de laikti” sözleri, vallahi tallahi bendenizi şaşırtmıştır. Başbakan ne dedi diye bağırmak zorunda kaldım.
Ne dedi, palavracı ne dedi? “Hitler de laikti” dedi. Breh breh. Vay, vay, vay!
Eğer Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, John Toland’ın Adolf Hitler* kitabını okusaydı, Hitler’in Katolik inanca bağlılığını, Musevilere karşı Tanrı uğruna savaştığını, kendi ağzından öğrenmiş olurdu. Heyhat, Başbakan Erdoğan kitap okumaz! Üstelik, kol kaldırıp selam veren Nazilerin, “Heil Hitler” sözündeki Almanca heil kelimesi hem selam, hem de necat - kurtuluş anlamına gelir. Bilgi yoksununun Çankaya’da gözü var. O asil ve ulu makama hasbelkader erişirse, halisane tavsiyem önemli yabancı ziyaretçilerin karşısında kabakça konuşmaması ve başını sallayıp maaşını almasıdır. Atalarımız boş yere salla başını, al maaşını dememişlerdir.
Bak şimdi, densizin bendenizi sinirlendirmesi yüzünden nereden nereye geldik. Ne diyorduk? Darbe günlüğü ve andıç. Aslında herkesin bildiği, elebaşısı ABD’de yerleşen, kurban derisi dilencisi gazetesini zorbalıkla millete okutma sevdalısı cemaat ise, Türkiye’nin geleceğine çelme takmaktadır. Asker darbe yapacak korkusunu yayarak, Ordu’yu toplumların gözünde yıpratmaya çalışan bu fitneci zihniyet biraz daha gayret ederse, gerçekten Türkiye’nin başına istenmeyen darbeyi getirecektir. Genelkurmay’dan andıç’ın çalınması, poliste örgütleşen cemaatın TSK’nin içine de bir köstebek soktuğunu göstermektedir.
Öyle görülüyor ki cemaatin mürşidi, Ayatullah Humeyni’yi taklit ederek, onun İran’a dönüşünün benzeri bir Türkiye dönüşünün hesabını yapmaktadır.
Bu cemaatin ve bu cemaat şeyhinin davranışlarını iyi anlamak için Ayatullah Ruhullah ibn Mustafa Musavi Humeyni’nin, İran’da ne denli bir karşı devrim yaratmış olduğunu anımsamak gerekir. Humeyni İran’daki durumu, Fransa’da oturduğu evden yayımladığı kasetlerle karıştırmıştır. Bizim gözleri yaşlı medrese mezunu, Türkiyedeki bulanık sularda balık tutmak için oltayı ve zokayı ABD’deki zenginler çiftliğinden sallamaktadır. Bu Nurcu cemaat, milletin iyiliğini, sağlığını düşünmemekte, kendi amaç ve çıkarları uğruna milletin canı ve kanıyla kumar oynamaktadır.
Cemaat mürşidinin avukatı yoluyla böyle bir niyetinin olmadığını ileri sürmesi inandırıcı değildir. Eğer avukatın sözleri doğru ise, cemaatın mürşidi, cemaatın kontrolunu elinden kaçırmış demektir. Kafaları karanlığa gömülü başıbozuk dervişleri bildiklerini okuyan bir cemaat daha tehlikelidir. Bu tehlikelerin ne denli yıkıcı oldukları, Osmanlı devrinde, Cumhuriyet’in ilk yıllarında görülmüştür.
İran’da Şah Muhammed Rıza Pehlevi dönemi, yolsuzluklar, haksızlıklar yüzünden İran halklarını ezmişti. Şah devrinde, özellikle Tüdeh Partisi’nden ve Şah karşıtlarından işkence görenler, öldürülenler oldu. Fakat, beterin beteri vardır sözü, İran’daki durumu pek güzel anlatmaktadır. Humeyni ve mollalar, muhalefet yapanları Zionist, Komunist, beşinci kol, dinsiz toplum düşmanları olarak damgaladılar. Pazardaki iş adamlarından finansal yardım toplayan mollalar, insani kurallar getireceğiz vaadiyle İran genelkurmayını kandırdılar; komiteler, şeriata dayanan mahkemeler kurdular; etrafa korku salan devrim muhafızları silahlı Pasdaran ve Hızbullah yaratıldı. Medya, astığı astık, kestiği kestik mollaların kontroluna geçti; her türlü insan hakları çiğnendi; İran’da kanunlar, kanun tanımayanların ellerine geçti ve uzun süre kan gövdeyi götürdü.
Devrim muhafızları din, iman, şeriat diye yaygara kopararak büyük zenginliklere kavuştular.Bu durumlar sizlere, Türkiye’de tanık olduğumuz din palyaçosu, eşleri türbanlı, türedi, görgüsüz yeni zenginleri, aman ha Borsa sallanmasın diye şeytanı bile desteklemekten çekinmeyen ar ve haya yoksunu yüzsüz holding medyasını, ille şeriat da şeriat diye çıldıran hak, hukuk, demokrasi düşmanı İslami yazarları hatırlatmıyor mu?
Humeyni, Fransa’da, Neauphle – le – Chateau’daki evinden 1 Şubat 1979 günü İran’a doğru yola çıktığında amacı, İran’daki, Şah aleyhtarı Başbakan Şahpur Bahtiyar’ın iktidarını devirmekti. Hatta Humeyni, “Onların dişlerini kıracağım” demişti. Kitabında bahsettiği Velayet-i fakih, İslami Hukukçular Vasiliği anlayışı, İran’da insan haklarını çiğneyen Şeriat Mahkemelerini getirdi. Peki ne oldu İran’da?
Binlerce masum insanın kanına girildi. Laik sistem yıkılarak, bu sisteme inanan generaller, albaylar ve hatta küçük rütbeli subaylar vahşice öldürüldü, halk korkutulup susturuldu. Mehdi Bezirgan hükümetini takiben yeni hükümetler gelip giderken, katliam dalga dalga devam etti; despotik molla rejimine karşı söz söyleyenler, günahsız küçük devlet memurları, fahişeler öldürüldü. Molla Sadık Halkalı’nın kampanyası sırasında cinayetler esrar kullananlara kadar indirgendi. İran’da kan gövdeği götürdüğü zaman, iktidar sarhoşu mollalar tarafından insan hakları teker teker çiğnendi.
Açıkçası Humeyni’nin yarattığı köktendinci devrim, İran’da kendi evlatlarını yutan bir canavara döndü.
Bizdeki, iktidar sevdasıyla gözleri dönen tarikatçılar, mahut cemaatın kendilerini ve amaçlarını gizleyen sinsi gulyabanileri, bu cinayetleri, insanlığa karşı işlenen bu faciaları taklit mi etmek istiyorlar? Görünen köy klavuz istemez. Ordu’ya karşı düşmanca hareket etmek, askeri yıpratmaya çalışmak, polis kadrolarına sızmak, devletin içinde kadrolaşmak, Türkiye’de devleti köktendinciğin karanlığına gömmek için sinsice ne menem oyunların oynandığını göstermektedir.
Taktik, Humeyni taktiğidir, hedef ayni hedeftir, ders Humeyni’den alınmıştır.
Ve paramparça bölünen, çıkarların rol oynadığı Nurcu tarikatlarının zengin cemaat öncüsü, Ordu karşıtı rezilane planlarıyla, Türkiye’de İran benzeri bir molla cumhuriyeti kurmak istemektedir.
Milletin canı ve kalbi, Laik Cumhuriyet’in son bekçisi TSK’nin, bu oyunlardan etkilenmemesi, yıpranmaması, hırpalanmaması için çok uyanık davranması gerekiyor.
* Adolf Hitler, John Toland (Pulitzer ödünlü). New York 1992, Anchor Publishing.
Digimedya Sitesi'nden Alıntıdır.