Re: Oy kullanma hakkı /Hapis cezası
IV. İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 3/11/1977 gününde, Kâni Vrana, Şevket Müftügil, Ziya Önel, Abdullah Üner, Ahmet Koçak, Şekip Çopuroğlu, Fahrettin Uluç, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Ahmet Erdoğdu, Hasan Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Âdil Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu, Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalarıyle yapılan ilk inceleme toplantısında aşağıdaki sorunlar üzerinde duruşmuştur.
l - Anayasanın 151. ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 27. maddesine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak kanun hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, itiraz yoliyle Anayasa Mahkemesine başvurabilir.
Trabzon Asliye Ceza Mahkemesindeki dava, savcılıkca, sanığın 298 sayılı Kanunun 143. maddesi gereğince cezalandırılması iddiasiyle açılmıştır. Bu duruma göre Mahkemece uygulanacak hükmün, ilk bakışta söz konusu 143. maddeden ibaret olduğu, bu yüzden de yalnız bu madde hakkında itiraza yetkili bulunduğu sanılabilir. Ancak metni yukarıda yazılmış olan 143. maddenin konu ile ilgili olan hükmü, seçme yeterliği olmayan kişinin kendisini seçmen kütüğüne kaydettirmesini suç saymaktadır. Bu yoldaki iddia ile açılan bir davanın çözümü için mahkemenin, önce seçme yeterliğine ilişkin hükümleri inceleyerek sanığın bu yeterliğe sahip bulunup bulunmadığını saptaması, ondan sonra 143. maddedeki öteki koşulların var olup olmadığının araştırılmasına geçmesi zorunludur.
Şu duruma göre Trabzon Asliye Ceza Mahkemesi bu davanın çözümünden 298. sayılı Kanunun 143. maddesi ile birlikte seçmen yeterliğini belirliyen 6. maddesini de uygulamak durumundadır, bu nedenle 6. madde için de itirazda bulunmağa yetkilidir.
Kâni Vrana, Nihat O. Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
2 - İtirazda bulunan mahkeme, 298 sayılı kanunun 143. maddesi hakkında herhangi bir sınırlama yapmadan tümünün Anayasaya aykırılığını öne sürmüştür.
143. madde, seçme yeterliği bulunmadığı halde kendisini seçmen kütüğüne yazdırmayı suç saydığı gibi, bu yeterliğe sahip olmayan bir başkasını seçmen kütüğüne kaydettirmeyi veya bu şekilde kaydedilmiş olanların seçmen kütüğünden silinmesini engellemeyi veya seçmen yeterliği bulunan birinin seçmen kütüğünden silinmesine neden olmayı da suç saymakta, bu suçların cebir veya tehdit veya şiddet veya nüfuz veya tesir icrası suretiyle işlenmesi halinde de cezayı ağırlaştırmaktır.
Halbuki yukarıda (Olay) bölümünde belirtildiği gibi Trabzon Asliye Ceza Mahkemesindeki dava, seçme yeterliği olmayan bir kişinin kendisini seçmen kütüğüne kaydettirmiş olması nedeniyle açılmıştır. Şu duruma göre mahkemece bu davada 143. maddenin tümünün uygulanmasına olanak bulunmadığından, Anayasaya aykırılık itirazının sözü geçen 143. maddenin davada uygulanacak bölümü ile sınırlı olarak incelenmesi gerekmektedir.
3 - Dosyanın başkaca bir eksiği bulunmamaktadır. Bu suretle yapılan inceleme sonunda;
1 - 26/4/1961 günlü, 298 sayılı Kanunun itiraz konusu 6. maddesinin, Mahkemenin görmekte olduğu davada uygulama yeri bulunduğuna Kani Vrana ve Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğuyla,
2 - Dosyanın eksiği bulunmadığından işin esasının 26/4/1961 günlü, 298 sayılı Kanunun 6. maddesinin tümü ve 143. maddesinin de davada uygulanacak bölümü yönünden incelenmesine oybirliğiyle.
Karar verilmiştir.
V. ESASIN İNCELENMESİ :
İşin esasına ilişkin rapor, itiraz yoluna başvuran mahkemenin kararı ve ekleri, iptali istenen yasa ile ilgili Anayasa kuralları, bunlara ilişkin yasama meclisleri tutanakları okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü.
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki 26/4/1961 günlü, 298 sayılı Kanunun 6. maddesine yönelik bir iptal davası ve bir mahkemece yapılan itiraz üzerine Anayasa Mahkemesince daha önce verilen 21/6/1963 günlü, 1963/192-1963/161 sayılı 21/10/1975 günlü, 1975/147-1975/201 sayılı kararlarda sözü geçen madde hükmün de Anayasaya aykırılık bulunmadığı belirtilerek dava ve itirazın reddine karar verilmiştir. (Resmî Gazeteler: 1/8/1963 günlü 11469 sayılı, 9/4/1976 günlü, 15554 sayılı.)
Sözü geçen kararlarda da belirtildiği gibi sorunun çözümü, seçmen yaşının 21 olarak kabul edilmiş olmasının, Anayasa ilkelerine aykırı olup olmadığının saptanmasına bağlı bulunmaktadır. 298 sayılı Kanunun Kurucu Meclisteki görüşülmesi sırasında, bu yaşın yanında veya karşısında olmak üzere öne sürülmüş bulunan düşünceler söz konusu yaşa ilişkin olan hükmün Anayasaya aykırı olup olmadığının çözümünde etkili değildir. Çünkü bu düşünceler, seçmen yaşının 21 olarak saptanmasının yurt koşulları açısından olumlu veya olumsuz olacağını açıklamak amacıyle öne sürülmüşlerdir. Bir kanun hükmünün yurt şartlarına uyarlığı veya uyarsızlığının saptanması ile Anayasaya uygunluk veya aykırılık durumunun belirlenmesinin, birbiriyle ilgisi bulunmayan değişik sorunlar olduğunda kuşku yoktur.
Öteyandan, kanun kabul edildiği tarihten bu yana geçirilen ekonomik ve sosyal gelişme ve oluşmalar karşısında 21 yaşın artık yurt koşullarına ters düşmeğe başladığı veya aksine o zamanki değerinden bir şey kaybetmediği yolundaki düşüncelerin de, yine yukarıda belirtilen nedenlerle, Anayasaya uygunluk veya aykırılığın çözümünde olumlu ve ya olumsuz yönde etkileri sözkonusu değildir. Bu düşünceler olsa olsa hükmün değiştirilmesine ilişkin yeni bir kanuna gerekçe olabilirler.
Bu bakımdan aşağıda Anayasaya aykırılık sorunu incelenirken bu düşünceler üzerinde durulmayarak itiraza konu yapılan hükümlerin Aua3'asa ilkeleri ve kuralları açısından değerlendirilmeleri yapılacaktır.
l - 298 sayılı kanunun 6. maddesi hükmünün Anayasaya aykırı olup olmadığı sorunu:
A - Anayasanın temel ilkeleri açısından sorunun incelenmesi:
Mahkemenin gerekçeli kararında ve sanık avukatının mahkemece ciddî olduğu kanısına varılan İtirazına ilişkin dilekçesinde söz konusu 6. madde hükmünün, Anayasanın (Temel ilkelerine) aykırı olduğu öne sürülmüş ise de bu ilkelerin neler olduğu ve Anayasanın hangi maddelerinde yer aldıkları somut olarak gösterilmemiştir. Ancak itiraz edilen hükmün ağırlığının Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerile ilgili olması bakımından sorunun, Anayasanın Başlangıç bölümü ile Birinci kısmın genel esaslar bölümünde yer alan "Demokratik Devlet" ilkesi açısından ele alınabileceği düşünülerek bu konu üzerinde durulmuştur.
Bir devlet sisteminin "Demokratik" sayılabilmesinin ilk koşulu T.C. Anayasasının 4. maddesinde belirlendiği gibi, egemenliğin kayıtsız şartsız Millette olmasıdır. Sözügeçen 4. maddeye göre Millet bu egemenliğini Anayasasının koyduğu esaslar içinde yetkili organlar elile kullanır. Anayasada gösterilen bu organların başında ise Türkiye Büyük Millet Meclisi gelmektedir. Şu duruma göre bu organın kuruluşuna milletin katkısı, Demokratik esas ve ölçüler içerisinde olmalıdır. Yani Milletin, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerine katılabilmesi için gerekli görülen yaş koşulu, Demokratik ölçülere uygun bulunmalıdır. Anayasanın 55. maddesi, seçmen yaşının saptanmasını T. B. M. Meclisine bırakmıştır. T. B. M. Meclisi, bu yetkisini, sınırsız ve keyfi takdiri ile kullanma durumunda olmayıp Anayasanın konuya ilişkin kurallarını gözönünde bulundurmak zorundadır.
Bu bakımdan 298 sayılı Kanunun, seçmen yaşını 21 olarak saptayan 6. maddesi hükmünün, bu kurallardan birisi olan "Demokratik Devlet" ilkesine aykırı bulunup bulunmadığı üzerinde durulması gerekmektedir.
Demokrasi ile idare olunan ülkelerin büyük bir bölümünün kanunları üzerinde yapılan araştırma sonunda, seçmen olabilmek için 21 yaşını doldurulmuş olması koşulunu, bizden çok önceleri demokratik devletlerini kurmuş olan ve hatta bu gün bile demokrasinin öncüleri sayılmakta bulunan bir çok ülkenin uygulamakta olduğu görülmüştür.
Bu durum, seçmen yaşının 21 olarak kabul edilmiş olmasının, bir memleketin "demokratik devlet" niteliğini yitirmesine neden olmadığını açıkça göstermektedir.
Öğretide de seçmen yaşı bakımından herhangi bir yaş üzerinde birleşilmiş değildir. Seçmen yaşı, her toplumun siyasal, ekonomik, sosyal özellikleri ve seçim hakkının toplum yaşamındaki etkisinin önemi gibi etkenlerin değerlendirilmesi ve sonuçta amaç bakımından uygun görülenin yeğ tutulması yoluyla saptanmaktadır.
Yurdumuz açısından da sözkonusu yaş, milletin Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşuna olan katkısını azaltma amacıyle değil, memleketin sosyal ve ekonomik koşullarının gereği sayılmış ve böylece bu katkının daha etkili ve bilinçli olmayı sağlayacağı düşüncesiyle kabul edilmiştir. Bu yaşın kabul edilmiş olmasıyle de "Demokrasi" ilkesinin sınırı aşılmış değildir.
Bu nedenlerle seçmen olabilmek için 21 yaşın doldurulmuş olması koşulunda, Anayasanın Demokratik Devlet kuralına aykırı bir yön görülmemiştir.
Bu açıklama, seçmen yaşının mutlaka 21 olması gerektiği veya bunun memleket şartlarına uygun bulunduğu savlarının Mahkememizce de kabul edildiği anlamına alınmamalıdır. Çünkü yukarıda da açıkça belirtildiği gibi Anayasaya uygunluk denetiminde, bu konuların sorunu çözümü ile bir ilgisi yoktur. Yasa koyucu, Anayasanın 55. maddesindeki yetkisini kullanarak ve Anayasanın konuya ilişkin ilkelerini de gözönünde tutarak seçmen yaşını bir kanunla, erginlik yaşına kadar, yurt koşullarının gerektireceği her hangi bir yaşa indirebilir.
B - Anayasanın 10. maddesi açısından sorunun incelenmesi :
Anayasanın 10. maddesi, herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu, bu hak ve hürriyetleri fert huzuru, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmıyacak suretle sınırlıyan siyasî, iktisadî ve sosyal engeller varsa, Devletin bunları kaldıracağı kuralını koymaktadır.
Seçme ve seçilme hakkı, Anayasanın ikinci kısmını oluşturan (Temel haklar ve ödevler) in, Dördüncü bölümü olan (siyasî haklar ve ödevler) arasında, 55. maddede, yer aldığından kuşkusuz bir temel haktır. Ancak seçme hakkını 21 yaşını dolduranlara tanıyan kanun hükmünü, Anayasa'nın 10. maddesinde sayılanlar cinsinden bir (sınırlama) veya (engel) saymaya olanak yoktur. Çünkü Anayasanın kendisi, 55. maddesiyle, söz konusu temel hakkın, yasakoyucunun saptayacağı koşullarla oluşacağı ilkesini kabul etmiştir. Kanunun bu ilkeye dayanarak koyduğu koşullar (sınır) veya (engel) değil, temel hakkı oluşturan öğelerdir. Yani seçme temel hakkı, Anayasanın öngördüğü bu koşullarla birlikte doğmaktadır.
Bu nedenle 298 sayılı Kanunun, 21 yaşını bitiren her Türkün seçmen olduğunu belirliyen 6. maddesi hükmünün Anayasanın 10. maddesiyle bir ilgisi ve ona aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
C - Anayasanın 55. maddesi açısından sorunun incelenmesi :
Anayasanın 55. maddesinin birinci fıkrası (Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme ve seçilme hakkına sahiptir.) kuralını koymaktadır.
Bu hükümle Anayasanın, seçmen olabilme koşullarının düzenlenmesi işini yasa koyucuya bıraktığı açıkça görülmektedir. Seçmen yaşı da bu koşullardan birisini oluşturduğundan, yasa koyucu 298 sayılı Kanunla bu görevini yerine getirmiş ve seçmen olabilmek için 21 yaşını doldurulmuş olması koşulunu koymuştur.
Durum bu derece açık iken 21 yaşın Anayasaya aykırı bulunduğu Anayasa ilkelerinin, erginlik yaşı olan 18 yaşın seçmen yaşı olmasını gerektirdiği öne sürüldüğünden incelemenin Anayasanın hazırlanması ve kabulü evrelerine kadar uzatılması zorunlu olmuştur.
Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonunca hazırlanan ve Kurucu Meclisteki görüşmelere esas tutulmuş bulunan Anayasa Tasarısının 53. maddesinde "vatandaşlar, Anayasada gösterilen şartlara uygun olarak seçme ve seçilme hakkına sahiptir" denilmek suretiyle seçmen olma koşullarının saptanması da Anayasaya bırakılmış ve 66. maddesi ile de "onsekiz yaşını dolduran ve kısıtlı veya kamu hizmetlerinden yasaklı olmayan her Türk, Millet Meclisi Seçimlerinde seçmendir.
Subay ve Astsubaylar ve askeri öğrenciler oylarını, karargah ve kışlalar dışında ve diğer seçmenlerle birlikte kullanırlar.
Erat oy kullanamaz" denilmek suretiyle seçmen olabilmenin koşulları Anayasada düzenlenmek istenilmiştir. Bu suretle o zamana kadar 22 olan seçmen yaşının, erginlik yaşı olan 18'e düşürülmesi öngörülmüş, gerekçesi de tasarıyı inceleyen komisyon raporunun sözü geçen maddelere ilişkin bölümlerinde açıklanmıştır.
Temsilciler Meclisindeki görüşmeler sonunda, 53. maddedeki seçmen olma şartlarının Anayasada gösterileceğine ilişkin olan hüküm tasarıdan çıkartılarak bu koşulların kanunda gösterilmesi ilkesi kabul edilmiş ve bu değişikliğe uygun olarak 66. madde de tasarıdan çıkartılmıştır. Bu konuda yapılan görüşmeler sırasında 53. maddede seçmen yaşının 18 olarak belirlenmesini isteyen bir önerge de Temsilciler Meclisince reddedilmiştir.
Bu açıklamalar göstermektedir ki, seçmen olabilmek için 18 yaş da dahil olmak üzere, Anayasada herhangi bir yaş saptanmasını Anayasa koyucu doğru bulmamış, bunun kanunla belli edilmesini yasa koyucuya bırakmıştır. Bu durum karşısında seçmen yaşının, erginlik yaşı olan 18 olarak kabulünün Anayasa gereği olduğunu, bu açıdan 298 sayılı Kanunun seçmen olmak için 21 yaşın doldurulmuş olması koşulunu koyan 6. maddesinin Anayasaya aykırı bulunduğunu öne sürmeye olanak yoktur. Çünkü Anayasa Koyucunun amacı böyle olsaydı, tasarıda kabul edilmiş bulunan 18 yaşa ilişkin hükmü çıkarmaz, görüşmelerde yapılmış olan öneriyi de reddetmez, veya başka bir yaşı belirtir, bu suretle Anayasada bu esasa açıkça yer vermiş olurdu. Durum bu kadar açık iken aksi düşüncenin öne sürülmesi Anayasada olmayan bir kuralın, Anayasada varsayılması gibi hukukça geçerli olmayan bir savdan ibarettir.
Medenî kanunda erginlik yaşının 18 olarak kabul edilmiş olması, Anayasadan sonra yürürlüğe giren Siyasî Partiler Kanununda, ergin olanlara siyasî partilere üye olma hakkının tanınmış bulunması ve bu suretle hukuk ve siyaset alanına katılma ve geçerli işlemler yapma hakkı tanınmış olan bir kişiye seçmen olma hakkının tanınmamış olması da Anayasaya aykırılık nedeni sayılamaz. Çünkü söz konusu hükümler birer Anayasa kuralı olmayıp kanun hükümleridir.
Öğretide de medenî ehliyet erginlik yaşı ile seçme ehliyeti yaşının aynı olması gerektiği konusunda birleşilmiş bir görüş yoktur. Uygulamada da durum aynıdır. Çünkü bu iki konu, niteliği birbirinden çok değişik olan alanları ilgilendirmekte ve her memleket kendi sosyal ve ekonomik yapısının gereklerini göze alarak bu iki yaşı birleştirmekte veya ayrı yaşlar kabul etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası da medenî hakları kullanma işi ile seçmen olarak oy verme işinin kamu yönetimindeki etkileri bakımından eşit sayılacağına ve erginlik yaşı ile seçmen olma yaşının aynı olacağına ilişkin bir ilke koymayarak bunun düzenlenmesi işini yasa koyucuya bırakmıştır. Şayet Anayasa Koyucu, seçmen yaşının erginlik yaşı olmasını isteseydi, Anayasanın 68., 72. ve 95. maddelerinde yaptığı gibi bunu da açıkça belli ederdi, yukarıda değinildiği gibi, belli etmek bir yana bunun tamamen tersini yapmıştır.
Anayasadan beş yıl sonra kabul edilen 13/7/1965 günlü, 648 sayılı Siyasî Partiler Kanunu ile bir siyasî partiye üye olma yaşının erginlik yaşma indirilmiş olması da, iki konu arasında Anayasaca kurulmuş bir bağlantı olmadığından sorunun çözümüne etkili değildir. Kaldı ki kanun koyucu seçmen olma ile siyasî parti üyesi olmayı yurt koşulları bakımından eşit nitelikte görmüş olsaydı, 298 Sayılı Kanunda da aynı değişikliği yapabilirdi.
Öte yandan 648 sayılı Kanunda bile siyasî parti üyesi olmak için erginlik yaşı yeterli sayılırken siyasî partinin kurucusu olmak için milletvekili seçilme yaşını, yani 30 yaşını, doldurmuş olmayı gerekli görmüştür.
Görüldüğü gibi yasa koyucu kamu yönetimiyle ilgili hakların kullanılmasında, bunların etki ve önem derecelerine göre farklı yaşlarda olma ilkesini benimsemiştir.
298 Sayılı Kanunun 6. maddesi de seçmen olarak kamu yönetimine katılabilmek için, medenî hukuk alanındaki işlerde aranan ehliyet yaşından farklı olan bir yaşın, yani 21 yaşın doldurulmasını uygun bulmuştur. Yasa Koyucunun bu takdirinde Anayasa ilkelerine ters düşen bir yön yoktur. Ancak yukarıda da değinildiği gibi, Yasa Koyucunun, günün ekonomik ve sosyal koşullarının gerektirmesi halinde yeni bir kanunla seçmen yaşını 18'e indirmesine Anayasa açısından bir engel de bulunmamaktadır.
Konuyu bitirmeden önce Anayasanın 55. maddesinin ikinci fıkrasında geçen ve konu ile ilgisi bulunan "tek dereceli genel oy" ilkesi üzerinde de kısaca durmakta yarar vardır. Bu deyim, seçimin tek dereceli olacağını ve kanundaki koşullara sahip olan tüm seçmenlerin oya katılabilmelerine olanak sağlanacağını anlatmaktadır. Bu deyimden, hiç bir koşul aranmadan tüm vatandaşların seçime katılmalarının öngörüldüğü anlamı çıkarılamaz. Çünkü böyle bir düşünce, erginlik yaşı da dahil olmak üzere hiç bir yaş koşulunun konulamaması gibi bir sonucu da beraberinde getirir.
Özetlemek gerekirse; yukarıda açıklanan ve daha önce de Anayasa Mahkemesinin 21/6/1963 ve 21/10/1975 günlü 1963/192-1963/161 ve 1975/147 -1975/201 sayılı kararlarında belirlenen nedenlerle 298 sayılı Kanunun 6. maddesi hükmü Anayasaya aykırı değildir, itiraz reddedilmelidir.
Kâni Vrana, Şevket Müftügil, Abdullah Üner, Fahrettin Uluç, Hasan Gürsel, Âdil Esmer ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
2 - İtiraz yoluna başvuran mahkeme, 298 sayılı Kanunun 143. maddesinin tümünün Anayasaya aykırı olduğunu öne sürmüş, Mahkememiz ise 3/11/1977 gününde yaptığı ilk inceleme sonunda, bakılmakta olan davada maddenin tümünün değil, yalnız olayda uygulanacak bölümünün incelenmesine karar vermiştir.
Sözü geçen 143. maddenin bu olayda uygulanacak bölümüne karşı yapılan bir itiraz üzerine Anayasa Mahkemesince verilen 21/10/1975 günlü, 1975/147 1975/201 sayılı kararla sözkonusu hükümde Anayasaya aykırılık bulunmadığına karar verilmiştir.
Gerçekten 143. maddenin olayda uygulanacak olan bölümü "seçmen yeterliği bulunmadığı halde kendisini (...) her ne suretle olursa olsun seçmen kütüklerine kaydettirenlere...." verilecek cezayı belirleyen hükmünden ibarettir. Burada sözü edilen seçmen yeterliğinin koşullarından birisi, aynı kanunun 6. maddesinde yer alan seçmen yaşıdır. İtirazda bulunan mahkeme, 6. madde hükmünü Anayasaya aykırı gördüğü içindir ki onun yaptırımı olan 143. maddeyi de 6. maddeye bağlı olarak itiraz konusu yapmıştır.
Yukarıda 6. maddenin Anayasaya aykırı olmadığı saptandığına göre bu madde hükmüne aykırı bir eylemin yaptırımını oluşturan ve bu bakımdan 6. maddeye bağlı olan 143. maddenin sözü geçen bölümünde de Anayasaya aykırılıktan söz edilemez.
Bu nedenlerle 298. sayılı Kanunun 143. maddesinin bu dosyaya konu olan olayda uygulanacak bölümüne ilişkin itiraz da reddolunmalıdır.
SONUÇ :
l - 26/4/1961 günlü, 298 sayılı Kanunun 6. maddesinin Anayasaya aykırı bulunmadığına, itirazın reddine Kani Vrana, Şevket Müftügil, Abdullah Üner, Fahrettin Uluç, Hasan Gürsel, Âdil Esmer ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğuyla,
2 - Aynı kanunun 143. maddesinin olayda uygulanacak bölümün de Anayasaya aykırı olmadığına, itirazın reddine oybirliğiyle,
16/2/1978 gününde karar verildi.
Başkan
Kâni Vrana
Başkanvekili
Şevket Müftügil
Üye
Ziya Önel
Üye
Abdullah Üner
Üye
Ahmet Koçak
Üye
Fahrettin Uluç
Üye
Muhittin Gürün
Üye
Lütfi Ömerbaş
Üye
Ahmet Erdoğdu
Üye
Hasan Gürsel
Üye
Ahmet Salih Çebi
Üye
Adil Esmer
Üye
Nihat O. Akçakayalıoğlu
Üye
Ahmet H. Boyacıoğlu
Üye
Necdet Darıcıoğlu