Kişiliğimiz ve Düşünceye etkisi üzerine bir yazı
“Düşünmek ne kazandırır?” Öncelikle bu neyi, nasıl düşündüğümüze bağlı. Ne şekilde, hangi yönlendirmeyle…
Bilgi, sistemimize girdiğinde artık bir manipülasyondur. Çünkü bildiğimiz “salt” değildir. Bilgi “salt”tır, ama ondan kaynaklanan bildiğimiz “bizimle” dejenere olmuştur. Şu halde, aynı bilgiyi alan kişiler farklı düşünür ve farklı sonuçlara varır. Kanımca insanın bir makine olmamasının ve matematiksel olarak formülize edilememesinin özü budur: izafiyetten kaynaklanan öznellik.
Bir örnek : Elimizdeki bilgi verileri şunlar olsun ; “ a) ışık bir enerji biçimidir b) dalga boyuna göre üç ana rengi vardır (sarı, mavi, kırmızı) c) diğer tüm renkler ana renklerin karışımıdır d) insan gözü ışığı algılayabilir e) madde uzayda yer kaplar f) ışık maddeden yansır g) göz bu yansıma sayesinde maddeyi görür h) aynı zamanda maddeden yansıyan ışık boyutlarının karışımı olan rengini de görür i) üç ana rengin karışımı beyazı verir j) beyazla kırmızı karışınca pembe elde edilir k) ofisinizdeki/evinizdeki hanımların hepsi pembeyi çok seviyor ”. Şimdi dört kişi düşünelim. Hepsine aynı şeyler söylenmiş olsun…
İlk muhtemel düşünceler :
A) Pembe mi? Ne kadar coşkulu hisler uyandırır bende. Bak pembe dediniz de… Benim ilk bisikletimin selesi pembeydi biliyor musunuz? Bir gün onunla giderken ellerimi gidondan çektiğimde neler oldu şaşarsınız…
B) Demek pembe bir renk karışımı. Aslında bir göz yanılsaması, sadece ışığın belli dalga boylarını görmemiz sonucu algılıyoruz. Göz bunun karışım oranını da fark edebiliyor ve bunun için ona açık, koyu, “toz” vs diyor…
C) Pembe.. aslında saçma ve gereksiz bir renktir! İnsanları hayal kurmaya yönlendirir, bu da üretkenliklerini düşürür. Pembeyi sevenler zayıf kişilerdir, dokunsan ağlar, hayalperesttir. Pembe gerçek, yani ana renk de değil ayrıca. Ama illa ki pembe olacaksa, koyu olsun!
D) Pembe mi? Ne olmuş ki pembeye? Var ve değiştiremem öyle değil mi? Bana ne mi düşündürüyor? Ne bileyim… hiçbir şey. Ne kazandırır ki bunu düşünmek? Pembe işte, vardır… E, iyidir…
Amerikalı psikolog Florence Littauer’e göre (*)
A) Popüler Optimist
B) Mükemmeliyetçi Melankolik
C) Güçlü Kolerik
D) Barışçıl Soğukkanlı
kişiklerdir.
Hepsine de aynı bilgi verildi. Aynı anda, aynı ortamda, aynı ses tonuyla, aynı vurguyla… Peki bilgiyi alıp üzerinde düşünmek nasıl bir sonuca vardırdı? Muhtemel ilk düşüncelerle başlayan düşünme eyleminin kişilklere göre muhtemel sonuçları:
A) Bunu öğrendiğim iyi oldu. Şimdi pembenin hafızamda canlandırdığı pek çok renkli anı ve macera var ve bunları mutlaka birilerine anlatmam lazım… Bayılıyorlar yahu! (etrafındakilere söyler)
B) Pembeyle ilgili öğrendiklerim çok iyi oldu. Demek ki ışık böyle bir şey… Her tonunun farklı bir formülü var. Bilgi ne kadar sonsuz ve evren ne mükemmel! Peki şu insanlar şeker pembesiyle gülkurusunu ayırt etmeyi ne zaman öğrenecek…? (kendi kendine söyler)
C) Pembe… Demek ki pembe buymuş. E pembe seviliyor değil mi? Şu halde evdeki/ofisteki hanımların sandalyelerini derhal pembeye çeviriyoruz! Böylece motive olurlar ve bu da verimlerini artırır… (muhtemelen yönettiği kişilere söyler)
D) Pembe… olsun tabi, iyidir. Karım/sekreterim pembe istiyorsa sakıncası yok. Gazetem nerede? (kendine söyler, sorulursa da böyle söyler)
Düşünmek, insana kendi iç potansiyelini kinetiğe çevirme şansı tanır. İnsan kendi sınırı içinde düşündüğü sürece ürettiği kendisi ile sınırlıdır. Düşüncenin gelişip açılım yapması öncelikle bilgiye bağlıdır. Ne kadar bilirse kişi, o kadar da düşünür.
Peki neden bilgi aynı düşünce basamaklarından geçip aynı dört sonuca ulaştırmıyor?
Çünkü insanlar bir karışımdır. Hangi yanı ağır basıyorsa, algısının şekillediği mantıklamasına damgayı o yanı vurur. Ancak karışım, damganın şiddetini ve boyutunu belirler.
İnsan ne kadar kesin A, B, C ve D ise, o kadar “keskin” olur. Keskin sirke küpüne zarar...
Düşünmek insana mutlaka bir pozitif adım attıracaktır. Düşündüğü ile “daha fazla bir şey” olacaktır artık. İnsanın kişilik karışımının herbiri, aldığı bilgiyi işleyen ve seçebileceği mevcut yaklaşımların önüne bir katsayı ekler. Bu katsayılar herkeste farklı olduğu için kişiyi farklı sonuçlara vardıracaktır.
A’lar düşünerek mutlu olmaya yatkındır…
B’ler düşünerek mutsuz olmaya yatkındır…
C’ler düşünerek egemen olmaya yatkındır…
D’ler ise düşünür ve daha çok Tv kumandasına uzanır…
Düşünmek, bildikten sonra, insana OLmak istediği şeyi kazandırma potansiyeline sahip en önemli olgudur. Bilgi güç ise, düşünmek gelişmektir....
(*) Kişiliğinizi Tanıyın, Florence Littauer, Sistem Yayınları
Bilgi, sistemimize girdiğinde artık bir manipülasyondur. Çünkü bildiğimiz “salt” değildir. Bilgi “salt”tır, ama ondan kaynaklanan bildiğimiz “bizimle” dejenere olmuştur. Şu halde, aynı bilgiyi alan kişiler farklı düşünür ve farklı sonuçlara varır. Kanımca insanın bir makine olmamasının ve matematiksel olarak formülize edilememesinin özü budur: izafiyetten kaynaklanan öznellik.
Bir örnek : Elimizdeki bilgi verileri şunlar olsun ; “ a) ışık bir enerji biçimidir b) dalga boyuna göre üç ana rengi vardır (sarı, mavi, kırmızı) c) diğer tüm renkler ana renklerin karışımıdır d) insan gözü ışığı algılayabilir e) madde uzayda yer kaplar f) ışık maddeden yansır g) göz bu yansıma sayesinde maddeyi görür h) aynı zamanda maddeden yansıyan ışık boyutlarının karışımı olan rengini de görür i) üç ana rengin karışımı beyazı verir j) beyazla kırmızı karışınca pembe elde edilir k) ofisinizdeki/evinizdeki hanımların hepsi pembeyi çok seviyor ”. Şimdi dört kişi düşünelim. Hepsine aynı şeyler söylenmiş olsun…
İlk muhtemel düşünceler :
A) Pembe mi? Ne kadar coşkulu hisler uyandırır bende. Bak pembe dediniz de… Benim ilk bisikletimin selesi pembeydi biliyor musunuz? Bir gün onunla giderken ellerimi gidondan çektiğimde neler oldu şaşarsınız…
B) Demek pembe bir renk karışımı. Aslında bir göz yanılsaması, sadece ışığın belli dalga boylarını görmemiz sonucu algılıyoruz. Göz bunun karışım oranını da fark edebiliyor ve bunun için ona açık, koyu, “toz” vs diyor…
C) Pembe.. aslında saçma ve gereksiz bir renktir! İnsanları hayal kurmaya yönlendirir, bu da üretkenliklerini düşürür. Pembeyi sevenler zayıf kişilerdir, dokunsan ağlar, hayalperesttir. Pembe gerçek, yani ana renk de değil ayrıca. Ama illa ki pembe olacaksa, koyu olsun!
D) Pembe mi? Ne olmuş ki pembeye? Var ve değiştiremem öyle değil mi? Bana ne mi düşündürüyor? Ne bileyim… hiçbir şey. Ne kazandırır ki bunu düşünmek? Pembe işte, vardır… E, iyidir…
Amerikalı psikolog Florence Littauer’e göre (*)
A) Popüler Optimist
B) Mükemmeliyetçi Melankolik
C) Güçlü Kolerik
D) Barışçıl Soğukkanlı
kişiklerdir.
Hepsine de aynı bilgi verildi. Aynı anda, aynı ortamda, aynı ses tonuyla, aynı vurguyla… Peki bilgiyi alıp üzerinde düşünmek nasıl bir sonuca vardırdı? Muhtemel ilk düşüncelerle başlayan düşünme eyleminin kişilklere göre muhtemel sonuçları:
A) Bunu öğrendiğim iyi oldu. Şimdi pembenin hafızamda canlandırdığı pek çok renkli anı ve macera var ve bunları mutlaka birilerine anlatmam lazım… Bayılıyorlar yahu! (etrafındakilere söyler)
B) Pembeyle ilgili öğrendiklerim çok iyi oldu. Demek ki ışık böyle bir şey… Her tonunun farklı bir formülü var. Bilgi ne kadar sonsuz ve evren ne mükemmel! Peki şu insanlar şeker pembesiyle gülkurusunu ayırt etmeyi ne zaman öğrenecek…? (kendi kendine söyler)
C) Pembe… Demek ki pembe buymuş. E pembe seviliyor değil mi? Şu halde evdeki/ofisteki hanımların sandalyelerini derhal pembeye çeviriyoruz! Böylece motive olurlar ve bu da verimlerini artırır… (muhtemelen yönettiği kişilere söyler)
D) Pembe… olsun tabi, iyidir. Karım/sekreterim pembe istiyorsa sakıncası yok. Gazetem nerede? (kendine söyler, sorulursa da böyle söyler)
Düşünmek, insana kendi iç potansiyelini kinetiğe çevirme şansı tanır. İnsan kendi sınırı içinde düşündüğü sürece ürettiği kendisi ile sınırlıdır. Düşüncenin gelişip açılım yapması öncelikle bilgiye bağlıdır. Ne kadar bilirse kişi, o kadar da düşünür.
Peki neden bilgi aynı düşünce basamaklarından geçip aynı dört sonuca ulaştırmıyor?
Çünkü insanlar bir karışımdır. Hangi yanı ağır basıyorsa, algısının şekillediği mantıklamasına damgayı o yanı vurur. Ancak karışım, damganın şiddetini ve boyutunu belirler.
İnsan ne kadar kesin A, B, C ve D ise, o kadar “keskin” olur. Keskin sirke küpüne zarar...
Düşünmek insana mutlaka bir pozitif adım attıracaktır. Düşündüğü ile “daha fazla bir şey” olacaktır artık. İnsanın kişilik karışımının herbiri, aldığı bilgiyi işleyen ve seçebileceği mevcut yaklaşımların önüne bir katsayı ekler. Bu katsayılar herkeste farklı olduğu için kişiyi farklı sonuçlara vardıracaktır.
A’lar düşünerek mutlu olmaya yatkındır…
B’ler düşünerek mutsuz olmaya yatkındır…
C’ler düşünerek egemen olmaya yatkındır…
D’ler ise düşünür ve daha çok Tv kumandasına uzanır…
Düşünmek, bildikten sonra, insana OLmak istediği şeyi kazandırma potansiyeline sahip en önemli olgudur. Bilgi güç ise, düşünmek gelişmektir....
(*) Kişiliğinizi Tanıyın, Florence Littauer, Sistem Yayınları