Doktur gözüyle: ÇOCUK İSTİSMARI
Dr. N. Ercüment BEYHUN*
* Araştırma Görevlisi Dr., Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Şiddet, fiziksel veya duygusal travmaya neden olan kasıtlı güç kullanımı olarak kabul edilmektedir (1). Çocuklara uygulanan şiddet günümüzde en yaygın olan şiddet tiplerinden biridir. “Çocuk istismarı” en geniş anlamıyla, çocukların başta anne ve babaları olmak üzere, bakmakla yükümlü kimseler ve diğer yetişkinler tarafından fiziksel, duygusal, zihinsel veya cinsel gelişimlerini engelleyen ya da beden veya ruh sağlığına zarar veren, kaza sonucu olmayan durumlarla karşı karşıya bırakılmasıdır. “Çocuk ihmali” ise başta anne ve babaları olmak üzere, bakmakla yükümlü kimseler ve diğer yetişkinlerin çocuğun beslenme, giyinme, barınma, eğitim, sağlık ve sevgi gibi temel gereksinimlerini ihmal etmeleri sonucu çocuğun bedensel, duygusal, ahlaksal ya da sosyal gelişiminin engellenmesidir (2).
Çocuklara yapılan kötü davranışlarla ilgili bilgiler arttıkça bu davranışların tek bir grup altında toplanmasının mümkün olmadığı ortaya çıkmıştır. Ailenin ve çocuğun geçmiş yaşantıları ve sosyal özellikleri istismar ve ihmal türlerinin farklılaşmasına yol açmıştır. ıstismar türleri, fiziksel, duygusal ve cinsel istismar olarak; ihmal türleri ise fiziksel ve duygusal ihmal olarak ele alınmaktadır. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu, fiziksel istismarı, kaza sonucu olmayan, yasaklanmış, çocuğa acı veren, gelişme işlevselliğinde sürekli zarara yol açabilecek şiddet hareketleri olarak tanımlamıştır. Cinsel istismarı ise yetişkinlerin cinsel doyum için kandırarak, ikna ederek, ayartarak, zorlayarak veya mecbur ederek çocukla ilişki kurması, çocuğun para için pornografiye yöneltilmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Çocuğun duygusal istismarı, yapılan veya yapılması gerekip de yapılmayan, toplumsal ve bilimsel standartlara göre psikolojik yönden hasar verici oldukları saptanan davranışlardır (2).
Halk sağlığı açısından bakıldığında; çocuk yaş grubunda hastalıklara bağlı ölümler azalırken kazalar ve şiddete bağlı ölümler artmaktadır. şiddete maruz kalma ve şiddet eylemi içinde olma oranlarının artması şiddetin ciddi bir halk sağlığı sorunu haline geldiğini göstermektedir (1). Dünya Sağlık Örgütü de şiddeti ve şiddetin önlenmesini bir halk sağlığı sorunu olarak belitmektedir (4). Dünya Sağlık Örgütü çocuklara uygulanan şiddet ile ilgili bazı risk faktörlerini belirlemiştir: Ebeveynlerin genç yaşta olması, ebeveynlerin ayrı yaşıyor olması, çocuğun istenmeyen bir gebelik sonrası doğmuş olması, ebeveynlerin de geçmiş yaşantılarında şiddete maruz kalmış olmaları, anneye yetersiz doğum öncesi bakım verilmiş olması, ailede bir bireyin fiziksel ve/veya ruhsal hastalığının olması, ebeveynler arası ilişkilerde sorun olması, ailenin kalabalık olması, ailenin sosyoekonomik düzeyinin düşük olması, çocuğun engelli olması (3). Bütün bu risk faktörlerine ek olarak çocukları koruyan yasaların yetersiz olması, toplumdaki sosyal eşitsizlikler, savaşlar, silahlanma ve medyadaki şiddet mevcut riski daha da artırmaktadır (1). Bütün sosyoekonomik gruplar ve aile yapılarında şiddet izlenebilmektedir (4).
Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun 1995 yılında yaptığı Aile ıçi şiddetin Sebep ve Sonuçları isimli araştırmasında 7-14 yaş grubundaki çocukların yaklaşık %40’ı anne ve/veya babaları tarafından şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Aynı araştırma annelerin babalara göre çocuklara daha fazla şiddet uyguladığını ortaya koymuştur. Bu araştırmaya katılan 14 yaşından büyüklerin %8.5’i sık sık, %31.2’si ise arada bir çocukluklarında aileleri tarafından dövüldüğünü bildirmiştir. Erkek çocuklar, kız çocuklara göre fiziksel şiddete daha fazla maruz kalmaktadırlar. Türkiye’de ailelerin %43’ünde fiziksel şiddet, %53’ünde sözlü şiddet ve %46’sında
çocuklara yönelik fiziksel şiddet izlenmektedir. Türkiye’de Konanç ve arkadaşları tarafından çok sayıda mahkeme kararının taranmasına dayalı çalışmanın sonucuna göre çocuklara yönelik şiddetin başında %68.3 ile cinsel şiddet gelmektedir ve bu tür eylemlere kız ve erkek çocuklar eşit oranda maruz kalmaktadırlar (5). Türkiye’de 1981-1991 yılları arasında Malatya, Nevşehir, Afyon, Ağrı, Giresun, Trabzon, Rize ve Ankara illerindeki 4-12 yaş arası 16000 çocuğu kapsayan, çocuk istismarı oranını belirlemeyi amaçlayan bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaya göre çocuk istismarı oranları Afyon’da %13.9, Ankara’da %23.1, Ağrı’da %27.8, Giresun’da %30, Trabzon’da %35.6, Rize’de %40.6, Nevşehir’de %41.9 ve Malatya’da %54 olarak belirlenmiştir. Araştırmada çocukların yaş gruplarına göre fiziksel ve duygusal istismar durumu incelendiğinde, yaş grupları arasındaki farklılık önemli olup yaş artıkça istismarın azaldığı görülmüştür. ıstismar oranı 4-6 yaş grubu çocuklarda %40.7 iken, 7-10 yaş grubunda %33.5, 11-12 yaş grubunda ise %25.8’dir. Annenin öğrenim durumuna göre şiddet oranlarına bakıldığında, hiç eğitim almamış annelerin çocuklarında istismar oranı %36.7 iken, okur yazar ve ilkokul mezunu olanlarda %35.5, orta ve lise eğitimi olanlarda %19.8, yüksek eğitimi olanlarda ise %11.6’dır. Eğitim düzeyi arttıkça istismarın azaldığı ortadadır. Aileye verilecek eğitim şiddetin önlenmesinde en önemli araçlardan biridir (2). Çocuklara uygulanan şiddet, yaralanmalar, yanıklar, kırıklar, zehirlenmeler, asfiksi, santral sinir sistemi hastalıkları, istenmeyen gebelikler, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, AIDS, üremeye yaşamını etkileyen hastalıklar, zayıf benlik algısı, hiperaktivite, kendine zarar verme davranışları, zayıf insan ilişkileri, utanma ve suçluluk duygusu, okul başarısında düşme, depresyon, anksiyete, alkol ve/veya ilaç suistimali gibi oldukça yıkıcı sonuçlara neden olmaktadır (3). Cinayetler, intiharlar, düşükler ve bebek ölümleri çocuklara yönelen şiddetin ölümcül sonuçlarıdır(4). Amerika Birleşik Devletleri’nde 1994 yılında bir milyondan fazla çocuk istismarı ve ihmali rapor edilmiştir. Bütün bu vakaların 1111’i ölümle sonuçlanmıştır (1). Bu oran 1985-1995 yılları arasında %238 oranında artış göstermiştir (6).
şiddetin tanısı, yetkili makamlara bildirimi, çocukların tedavisi, koruma yaklaşımlarının uygulanması açısından doktorlara çok önemli görevler düşmektedir (4). Bu noktada birinci basamakta görev yapan pratisyen hekimlerin ve hastanelerde çalışan çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanlarının ve/veya çocuklarla ilgilenen bütün doktorların dikkat etmesi gereken bazı durumlar vardır. Eğer doktora getirilen bir çocukta mantıklı olarak açıklanamayan ve tekrar eden kazalar, çürükler, yanıklar, kemer veya elektrik teli gibi bazı cisimlerin şeklini andıran yaralar, çocuğun yaşına uygun olmayan yaralar (örneğin, yürüyemeyen çocukta kırıklar), çocuk ve aile arasında öyküyü aktarmada farklılıklar, aile tarafından olaya getirilen mantıksız açıklamalar, çocukta kirli, yırtık, mevsimle uyumsuz giysiler, çocukta korku dolu davranışlar, aşırı sinirlilik veya aşırı sessiz ve çekingen davranışlar, ailesiyle veya erişkinlerle temas kurmaktan utanma ve çekinme, eve gitmekten korkma gibi durumlar izleniyor ve/veya gözleniyorsa çocuğa yönelik şiddetten kuşkulanılmalıdır.
Cinsel istismar, doktorlar tarafından özenle araştırılmalıdır. Doktora getirilen çocuğun kendisi cinsel istismar varlığını bildirebilir Bunun dışında çocukta oturma ve yürümede zorluk, kanlı ve/veya lekeli iç çamaşırı, genital ve/veya rektal bölgede ağrı, şişlik, kızarıklık, kaşıntı, akıntı, yaralanmalar varsa cinsel istismar ciddi olarak düşünülmelidir. Bütün bunların dışında çocukta yeme ve uyku bozuklukları, tuvalet eğitimini tamamlamış çocukta altını ıslatma ve/veya pisletme, aşırı ağlama, üzüntü, kendini sosyal olarak geri çekme ve yaşına uygun olmayan cinsel öğeler içeren oyunlar oynama gibi durumlar izleniyorsa çocuğa yönelik şiddetten şüphelenilmelidir. Doktor eğer çocuğa yönelik şiddetten şüpheleniyorsa, çocuğu sessiz ve özel bir bölüme almalı, çocukla sakin bir şekilde tacize uğrayıp uğramadığı konusunda konuşmalı, çocuğa kendisine güvenebileceğini ve onun kötü biri olmadığını anlatmalıdır. Doktor çocuğa ona yardımcı olacak kişilerle konuşacağını söylemelidir. Bütün bilgileri kaydetmeli ve hızlı bir şekilde yetkili makamlara ve/veya kişilere bildirmelidir. Yetkili makamlara bildirme konusunda doktor çekingen davranmamalı ve üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir (7).
Bütün bu yıkıcı sonuçları düşünüldüğünde şiddeti oluşmadan önlemenin ne kadar önemli olduğu açıktır. Bu noktada aileye yönelik eğitim programalarının önemi de ortaya çıkmaktadır. Ebeveynlerin öğrenim durumları yükseldikçe, çocukların yaramazlıkları karşısında “açıklama ve anlatmaya”; düştükçe, “azarlama ve utandırma”, “cezalandırma ve yoksun bırakma” ve korkutma yöntemlerine daha sık başvurdukları anlaşılmaktadır (8).
Çocukları şiddetten korumak için alınabilecek bazı önlemler vardır. Doğum öncesi, doğum sonrası ve erken çocukluk döneminde yeterli sağlık bakımı, eğitimli ebeveyn sayısını artırma, medya gibi araçlarla şiddet konusunda toplum bilincini ve farkındalığını artırma, halk eğitim programları düzenleme, sosyal hizmetlerin kalitesini ve bu hizmetlere ulaşılabilirliği artırma gibi halk sağlığı yaklaşımları birincil koruma açısından önem kazanmaktadır (3). Bunların dışında sahada çalışan doktor ve hemşirelere de büyük görevler düşmektedir. Bunlar arasında doğum öncesi dönem ve takip eden dönemlerde şiddet açısından risk altındaki aileleri ve çocukları saptamak, ev ziyaretleri yaparak aileleri desteklemek yer almaktadır.
Çocuk sağlığına yaklaşımda şiddetin erken tanısı ve çözümünde multidisipliner yaklaşımın, çocuğun topluma ve okula tekrar katılımının sağlanmasının ve aile merkezli destek programlarının yer alması gerekmektedir (3). Bu noktada, mevcut çocuk haklarını koruyan yasanın güçlendirilmesi ve uygulamasının yaygınlaştırılması hukuki bağlamda şiddete karşı verilen savaşın kazanılmasında önemlidir. Türk Ceza Kanunu’nun 478.maddesine göre çocuğun sağlığı ve benlik algısını zedeleyici davranışta bulunan anne ve/veya baba için 18 aya kadar hapis cezası ve gerekirse velayet hakkının mahkeme kararıyla kaldırılması öngörülmüştür (9). Dünyada, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler tarafından 1989 yılında kabul edilmiştir. Buna göre; devlet, çocuğu, anne ve/veya babanın ya da çocuğun bakımından sorumlu başka kişilerin her türlü kötü muamelesinden koruyacak, çocuk istismarını önleyecek ve bu tür davranışlara maruz kalan çocukların tedavisinin amaçlayan sosyal programları hazırlayacak yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri almak zorundadır. Bu sözleşme, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 1995 yılında kabul edilmiş olup evrensel niteliğinden dolayı yasal olarak devleti bağlayıcı nitelik taşımaktadır. Bu noktadan hareketle çocuklara yönelik şiddete karşı organize ve nitelikli çalışmalar gerekmektedir. Türkiye’nin de çocuk istismarı konusunda ulusal bir organizasyon planına ihtiyacı vardır. Bu organizasyon içerisinde Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı, ıçişleri Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, Türk Tabipler Birliği, Çocuk Esirgeme Kurumu, Barolar birliği, gönüllü kişiler ve kuruluşlar birlikte çalışmalıdır. Bu sorun tek bir meslek grubunun bu alanda yetkinleşmesi ile çözümlenebilecek bir sorun değildir. Bütün disiplinler devletin de içinde bulunacağı bir plan çerçevesinde yetkinleşip konuyu bir ucundan tutmak ve birbirleriyle sıkı iletişimde bulunmak zorundadır. Bu iletişim ağında doktorlar, öğretmenler ve sosyal hizmet uzmanlarına önemli görevler düşmektedir (10).
KAYNAKLAR
1. Greenfeld LA. Child victimizers: Violent Offenders and their Victims, US Department of Justice, Bureau of Justice Statistics, 1-27, March, 1996
2. Kepenekçi Y. Hukuksal Açıdan Çocuk ıstismarı ve ıhmali, Katkı Pediatri Dergisi, H.Ü.T.F Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı ve Çocuk Sağlığı Enstitüsü Yayını, Cilt: 22, Sayı: 3, Mayıs- Haziran, 2001
3. World Health Organization Violence and Injury Prevention Social Change and Mental Health, Report of the Consultation on Child Abuse Prevention, 29-31 March, WHO, Geneva, 1999
4. Freitag R. Psychosocial Aspects of Child Abuse for Primary Care Pediatricians, Pediatric Clinics of North America, Vol: 45, n: 2, p: 391, April, 1998
5. Aile ıçi şiddetin Sebep ve Sonuçları, Tartışma ve Öneriler, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, Sayfa: 204-205, Aralık, 1995
6. Hennes H. A Review of Violence Statistics Among Children and Adolescents in the US, Pediatric Clinics of North America, Vol: 45, n: 2, p: 269, 1998
7. Editorial, Child Abuse,
www.cdc. org, 2001
8. Aile ıçinde ve Toplumsal Alanda şiddet, Araştırmanın Bulguları, Aile Araştırma Kurumu, Sayfa: 206, Ankara, 1998
9. Demir S. Aile ıçi şiddetin Çocuk Açısından Değerlendirmesi, Tez Çalışması, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, 1997
10. Resmiye O.
www.hipokrat.org, ızmir Çocuk Hakları Çalışma Günleri, Çocuk Örselenmesi Grubunun Ulusal Organizasyon
Kaynak: http://www.thb.hacettepe.edu.tr/2002/200210.shtml#2