Profesyonel İsyeri Terimler Sözlüğü
Geyik Fırtınası: Ofis insanlarının bir odaya tıkılıp, saatler boyunca akıllarına gelen her şeyi konuştukları, hazırlık yapılmadan gelindiği için de hiçbir sonuç veya karar alınamadan biten, litrelerce çay ve kahvenin tüketildiği plânsız, programsız toplantılar. İş hayatının yüzde altmışını oluşturan akla ziyan seanslar.
Kaşeron: Emekliye ayrıldıktan sonra taşeron olup, ayrıldığı şirkete piyasadan daha pahalı mal veya hizmet çakan patronun kankisi, malın gözü kimse.
Şirket Lassie'si: Şirkette herkesin yardımına koşan, fazla iyi niyetli insan. Bu kişi, başkalarına "Yapamam abi, çok işim var" diyemediği için, sürekli sorunlarla boğuşmak zorunda kalır; kendi işlerini bile yetiştiremez. Bi yerde "Hayır" demeyi de bilmek lâzım yani. Unutmayalım ki, iyilikten sadece maraz ve angarya doğar...
"Anahtar Üstünde Kalsın Abi" Yapmak: Siz çalışırken, Bilgi İşlem Bölümü'nden bir elemanın gelip bilgisayarınızı götürmesi. Cihaz geri geldiğinde de şifrelerinizin silinmiş ve kişisel ayarlarınızın bozulmuş olması. Sinirlenmek için uygun ortamın ve şartların sağlanması...
Ritm Saz Tamiratı: Bilgisayar, printer, fotokopi makinesi gibi elektronik ofis ıvır zıvırından hiç çakmayan tiplerin, arıza anında bir bileni çağırmak yerine alete vurarak tamir etmeye çalışmaları.
Diş Görüşmesi: En şık giysiler üzerinizdeyken patrona "Gece ağrıdan gözümü kırpmadım. Bugün bir ara dişçiye kaçacağım." masalını uydurup gittiğiniz iş görüşmesi.
Hız Tümseği: En basit görevlerde bile bin bir zorluk çıkartarak işlerinizin akışını yavaşlatan kıl meslektaş.
Estrojenerasyon (Estrojen: Kadınlık hormonu): Eğitimli, vasıflı ve ekonomik özgürlüğe sahip kadınlardan oluşan profesyonel nesil. Sağlıklı bir gelişme; kahvehaneleri andıran klâsik iş ortamlarımızın panzehiri.
Ego Müzesi: Üst düzey yöneticinin odasında; diplomalarını, dandik golf kupalarını ve önemli kişilerle çekilmiş resimlerini sergilediği bölüm.
Masa Saati: Bütün gün ceketini çıkarmadan masasında oturan, mesai saati bittikten sonra ofiste bir saniye bile durmayan, suya-sabuna ve zor işlere dokunmayan kişi. Saatinizi, hareketlerine göre ayarlayabileceğiniz dakik insan...
Kurumsallamamak: Dünya âlem "Acaba organizasyonumu daha profesyonel bir yapıya nasıl kavuşturabilirim? En yetenekli ve nitelikli kişileri şirketime nasıl çekebilirim?" diye kendini yırtarken; burnunun dikine gidip, atadan dededen gördüğü yöntemlerle dükkânı idare etmeye çalışmak. Aile şirketlerinde sık görülen bir arıza...
Kalite Çemberi: Kaliteyi iyileştirmek veya işin asıl sahiplerinin bile bulaşmak istemediği kemiklikteki sorunları çözmek hedefiyle bir araya getirilen insanların, bir dolu mesai saati ve tonla kırtasiye malzemesi harcadıktan sonra, bir tam daireyi tamamlayarak başladıkları noktaya geri dönmeleri. Sıfıra sıfır elde var eksi...
Datakulliye Getirmek: Tilki yöneticilerin veya düzenbaz şirketlerin, rakamları ve araştırma sonuçlarını kendi çıkarlarına göre yorumlayarak karşılarındakileri kandırmaları. El çabukluğu marifet...
Menopozisyon: Sittinsene olarak ifade edilebilecek uzun bir süredir şirkette çalıştığı için işten çıkarılamayan sadık çalışanın, emekliliğini beklerken oyalandığı, yetkileri ve fonksiyonları azaltılmış pozisyon.
Leblebi Profesörü: Astları ona bir şey açıklamaya çalışırken, daha leb demeden bütün konuyu anladığını düşünüp, ikinci kelimede söz kesen, her şeyi en iyi kendisinin bildiğini sanan dinleme özürlü yönetici.
Bordro Affı: Bordro mahkumları için çıkarılan af. Patronların işten çıkarmaları sevimli gösterebilmek amacıyla uydurdukları terim.
Zorlama Kampı: Çalışanlar arasındaki dayanışmayı, uyumu, ekip ruhunu filân geliştirmek ve "Vay be, demek sen de ilkokula Sarıyer'de gittin" türü gereksiz yakınlaşmaları sağlamak amacıyla, bütün şirketin zorla paintball, rafting, trekking veya piknik gibi faaliyetlere götürülmesi. Zaten hayatlarını ofiste tüketen insanların, aileleriyle geçirebilecekleri birkaç gün tatilin de böylece ellerinden alınması. Bırakın insanlar kendilerine biraz zaman ayırsın yahu; merak etmeyin verimleri bu şekilde daha çok artacaktır.
Bariyer Plânlaması: Çekirdekten yetişmiş alaylı yöneticinin, ileride kendisine rakip olabilecek zehir gibi ve eğitimli genç elemanını, "Rotasyon iyidir; satışı da öğrenirsin. Kariyerin için faydalı olur." ayaklarıyla kandırıp başka bir bölüme postalaması. Koltuğunu elinden almak amacıyla gelecekte yapılabilecek olası hamlelere karşı engel yaratması.
Kartvizit Bebeği: Çok hatırlı kişilerden torpil getirdiği için işe alınmak zorunda kalınan, müdürlerin kendi bölümlerinde istemediği, elemanların evlilik dışı bebek muamelesi yaptığı vasıfsız kimse.
Cami Avlusu Bölümü: Şirkette hiçbir yöneticinin ekibinde istemediği kartvizit bebeklerinin toplandığı, destek görevleri olan bölüm.
Klostrolobi: Ofis siyasetinin ustası yöneticilerin, herhangi bir konuda kendilerine yandaş bulabilmek amacıyla kapalı kapılar ve indirilmiş jalûziler arkasında yürüttükleri yoğun kulis faaliyetleri. Özellikle organizasyon değişiklikleri öncesi yaşanan diplomasi trafiği...
İnsan Parkı: İnsanları da makineler gibi yönetebileceklerini zanneden şirketlerin "ofis" kelimesi yerine kullandıkları teknik terim.
İş İngilizcesi: Türkçe cümlelerin içine İngilizce kelimeler serpiştirilerek konuşulan ucube şirket lisanı. Örnek, "Ebru, benim reportu final hâle getirdim; yarın birlikte review edelim mi?" Gerçek İngilizce ile ilgisi olmadığı için, bu lisan yabancılarla iletişimde pek işe yaramaz. Az önce Amerikan aksanıyla Türkçe konuşan kişinin, böyle bir durumda aniden nutku tutulur. Kekelemelere gelir...
Pijama Yakalı: Mavi veya beyaz yakalıyken, işini kaybedip evde oturmak zorunda kalan kimse.
Bir şirkete kozalanmak (Koza: Tırtılın kelebek oluncaya kadar misafir kaldığı korunaklı yuva.): Yeni mezun elemanın; askerliğini beklerken, daha iyi bir iş ararken veya yurt dışında bir master kazanana kadar düşük profilli ve sıkıcı bir başlangıç pozisyonunda çalışmayı kabul etmesi. Kelebek olur olmaz da arkasına bile bakmadan o şirketten uçması...