Cevap: Dededen Kalan Mirasın Paylaşılamaması
Muris muvazaası nedeniyle tapu iptali-tescil ve tazminat davası açılabilir.
Muris muvazaası nedeniyle tapu iptali davası miras bırakanın üçüncü kişileri aldatması ve anlaşma çerçevesinde gerçekleşen tapu kaydına karşı açılmaktadır. Bu aldatma işlemi tapu kaydının başkasının üzerine tescil ettirilmesi veya miras bırakanın diğer mirasçılar ya da üçüncü kişilerle ölünceye kadar bakma sözleşmesi imzalaması sonucunda açılır ve mahkemede yapılan anlaşmalı işlemin ortaya çıkartılması gerekmektedir. Muris muvazaası nedeniyle tapu iptali davası kanuni mirasçılar tarafından açılabilir. Mirastan pay alamama veya eksik pay alma gibi durumların gündeme gelmesi halinde dava açılır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 15.12.2010 tarihli ve 2010/632 E., 2010/654 K. sayılı kararı:
Davacı, anılan temlikin mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu iddia ederek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.