Mahkemelerde Avukatlara, Taraflara Dürüstlük İlkesi
Bilindiği gibi mahkemelerde dava görülürken, dürüstlük ilkesi vardır. Hukuk Mahkemeleri 29'da avukatın, ya da tarafların dürüstlüğüne değinir. Bu muhtemelen diğer mahkemelerde de benzerdir.
Daha bugün okuduğum genç bir avukatın dilekçesinde gördüklerim pek normal gelmedi bana...
Müvekkili bilirkişi raporlarına itiraz etmemiş, süre geçmiş. Avukatı da dava bitmeye yaklaşınca yetkilendirmiş. Çatı kurulmuş, deliller toplanmış. Hakim karar vermek üzere.
Vekil de bu davayı almış ve dilekçe yazmış.
Kazada olmayan bir araba daha uydurmuş davaya,
Bilirkişi raporunu da kabul etmemiş, yenisini talep etmiş ve Yargıtay kararları da eklemiş.
Ve hurdaya çıkan, arkadan hızla gelen aracın vurması ile öndeki araca vurma ile oluşan pres ile ezilen arabanın öndeki arabaya çarpmadığını,
hatta ışıkta duran bu aracın, bütün tutanaklara rağmen, ani fren yaptığını ileri sürmüş.
Ve başka bir davada;
başka bir avukat, dilekçelerine 16 malikli yerde, 3-5 vekleti "tüm maliklerden vekalet" diye dilekçelerine defalarca yazmış,
bununla da ortak alanda tadilat yapılabileceğini, hatta binada mimari her işin yapılabileceğini, mülkiyet değiştirme de dahil, rahatça ifade etmiş. (K.M 19'u ve diğer imar kanunlarını bilenler hatırlamıştır.)
Kanunu geriye işletmiş,
Diğer maliklerin iradesini,
kamu düzenini teğet geçmiş.
Bu durumu doğrulamak için de; madde, emsal karar vermeden, K.M. 634'e göre bu işin yapılabileceğini, tahrifatların! kanunlara uygun olduğunu,
mutlak ortak alanı dilediği malike 3-5 vekaletle tahsis edebileceğini de eklemiş.
Hatta 3. kişilere ait mülklerle ilgili herhangi bir şahsın yetkisi dahi olmadan imar barışına girip, o yeri alabileceğine vekili ikna etmiş ve dilekçelerinde bu barış belgelerini kanıt olarak sunmuş.
Öncesinde danışmanlık yaptığı ve "kazanılması neredeyse imkânsız" dediği davayı karşı taraf adına almış ve kazanmaya da çalışmaktadır.
Ve yine, ne yazık ki "de, da" eklerinin yazılışlarını da tekrarla dilekçelerinde yanlış yazmış.
Ve bu avukatımız da epey kıdemli! biri olarak bilinir bu bölgede.
Dava bitince bu meşhur belgeleri ve kiraladıkları bilirkişilerin raporlarını billboarda asmalı mıyım acaba?
Şimdi biraz hukuk bilgisi olan dilekçelerde yer verilen bu dayanaksız ifadeleri, kanun maddelerini gerekli yerlere ekleyerek bu biçimde bir avukatlık yapılmaması gerektiğini muhtemelen düşünecektir.
Okuduğum, bildiğim kadarı ile avukatlık mesleği" çamur at, belki tutar" tarzı yapılacak bir iş değildir. İlkeleri vardır. Vatandaş bilmiyor diye bu kadar da abanmamak gerekir..
Elbette herkesin savunma, savunulma hakkı vardır ama kanunlara kafaya göre kanun eklemek, tarihleri mahkemeyi yanıltıcı biçimde oyunla dilekçelere yazmak, celselerde ifade etmek, olmayan şeylere "var" demek avukatlık mıdır? Bunu gerçekten merak ediyorum.
Bu işleri yapanlara mahkemelerin, baronun bir yaptırımı yok mudur?
Bazı avukatlar bu mesleği nasıl bu şekilde hunharca kullanmakta, kirletmekte, diğer meslektaşlarına imaj bakımından zarar vermektedir. . Güvendikleri mekanizma nedir acaba?
Not: Görevini layığı ile yapanlara müteşekkirim elbette. Onları ayrı tutmaktayım.
Daha bugün okuduğum genç bir avukatın dilekçesinde gördüklerim pek normal gelmedi bana...
Müvekkili bilirkişi raporlarına itiraz etmemiş, süre geçmiş. Avukatı da dava bitmeye yaklaşınca yetkilendirmiş. Çatı kurulmuş, deliller toplanmış. Hakim karar vermek üzere.
Vekil de bu davayı almış ve dilekçe yazmış.
Kazada olmayan bir araba daha uydurmuş davaya,
Bilirkişi raporunu da kabul etmemiş, yenisini talep etmiş ve Yargıtay kararları da eklemiş.
Ve hurdaya çıkan, arkadan hızla gelen aracın vurması ile öndeki araca vurma ile oluşan pres ile ezilen arabanın öndeki arabaya çarpmadığını,
hatta ışıkta duran bu aracın, bütün tutanaklara rağmen, ani fren yaptığını ileri sürmüş.
Ve başka bir davada;
başka bir avukat, dilekçelerine 16 malikli yerde, 3-5 vekleti "tüm maliklerden vekalet" diye dilekçelerine defalarca yazmış,
bununla da ortak alanda tadilat yapılabileceğini, hatta binada mimari her işin yapılabileceğini, mülkiyet değiştirme de dahil, rahatça ifade etmiş. (K.M 19'u ve diğer imar kanunlarını bilenler hatırlamıştır.)
Kanunu geriye işletmiş,
Diğer maliklerin iradesini,
kamu düzenini teğet geçmiş.
Bu durumu doğrulamak için de; madde, emsal karar vermeden, K.M. 634'e göre bu işin yapılabileceğini, tahrifatların! kanunlara uygun olduğunu,
mutlak ortak alanı dilediği malike 3-5 vekaletle tahsis edebileceğini de eklemiş.
Hatta 3. kişilere ait mülklerle ilgili herhangi bir şahsın yetkisi dahi olmadan imar barışına girip, o yeri alabileceğine vekili ikna etmiş ve dilekçelerinde bu barış belgelerini kanıt olarak sunmuş.
Öncesinde danışmanlık yaptığı ve "kazanılması neredeyse imkânsız" dediği davayı karşı taraf adına almış ve kazanmaya da çalışmaktadır.
Ve yine, ne yazık ki "de, da" eklerinin yazılışlarını da tekrarla dilekçelerinde yanlış yazmış.
Ve bu avukatımız da epey kıdemli! biri olarak bilinir bu bölgede.
Dava bitince bu meşhur belgeleri ve kiraladıkları bilirkişilerin raporlarını billboarda asmalı mıyım acaba?
Şimdi biraz hukuk bilgisi olan dilekçelerde yer verilen bu dayanaksız ifadeleri, kanun maddelerini gerekli yerlere ekleyerek bu biçimde bir avukatlık yapılmaması gerektiğini muhtemelen düşünecektir.
Okuduğum, bildiğim kadarı ile avukatlık mesleği" çamur at, belki tutar" tarzı yapılacak bir iş değildir. İlkeleri vardır. Vatandaş bilmiyor diye bu kadar da abanmamak gerekir..
Elbette herkesin savunma, savunulma hakkı vardır ama kanunlara kafaya göre kanun eklemek, tarihleri mahkemeyi yanıltıcı biçimde oyunla dilekçelere yazmak, celselerde ifade etmek, olmayan şeylere "var" demek avukatlık mıdır? Bunu gerçekten merak ediyorum.
Bu işleri yapanlara mahkemelerin, baronun bir yaptırımı yok mudur?
Bazı avukatlar bu mesleği nasıl bu şekilde hunharca kullanmakta, kirletmekte, diğer meslektaşlarına imaj bakımından zarar vermektedir. . Güvendikleri mekanizma nedir acaba?
Not: Görevini layığı ile yapanlara müteşekkirim elbette. Onları ayrı tutmaktayım.