Adliyelerde Bilirkişilik Uygulaması, Bilirkişilerin seçimi ve hakimce görevlendirilmesi
Bilindiği gibi, adliyelerde her yılın sonuna doğru bilirkişilerin belirlenmesi için ilana çıkılır. Ve ilgilenenlerden gereken evraklar talep edilip dosyalar toplanır.
Kurul toplanarak belgeler üstünden değerlendirmelerini yapar. Bilirkişiliğe kabul edilenler bölgede adliyeye davet edilerek yemin ettirilir. Ve bilirkişi olurlar.
Tuhaflığı fark ettiniz mi? Değerlendirme “belgeler üstünden yapılır” dedim. Her ne kadar başvuru belgelerinde yeminden sonra eğitim verilir, bilirkişilerin bilgi düzeyi geliştirilir denilse de yapılan tek iş yemin törenidir. Umarım her bölgede uygulama aynı değildir.:)
Dil bilmeyen yabancı dil bilirkişisi, matematik bilmeyen, hesap uzmanı, paraya zaafı olanlar dahi bilirkişi olabilir. Diploma sahibi olmak o alanda iyi olmak manasına gelmeyebilir. Ehliyeti olup da araba süremeyen çok birey vardır. Yine yılarca İngilizce okuyup, hatta yabancı dil öğretmeni olup o dili konuşamayanların olduğu milletiz. Bir İngilizce öğretmenine rastlamıştım. Ne yazık ki, turizmde çalışan herhangi bir çalışan ondan daha etkin İngilizce konuşurdu. Umarım o da bir yerlerde bilirkişi değildir.:)
İstanbul’da iken bir bankanın kambiyo bölümüne girmek için sınava tabi tutmuşlardı beni. Ne sınav ama! Kadına, paraya, nama zaafım olup olmadığını ölçmek için önce çapraz sorularla dolu psikoloji soruları, ardından yabancı dil ve ardından mülakat. Şaftım kaydı.:) Ve netice 1 ay sonra geldi. Ancak gitmedim bu işe. Kambiyo çalışanı değilim.
Kambiyoya eleman alınırken bankadaki sınavı ve bir de bilirkişi olurken uygulanan aşamaları kıyaslayınca şu soruyu soruyorum: Vatandaşın davası çok mu önemsiz de önüne gelen, bilen, bilmeyen, ya da bildiği halde, menfaatle hiçbir şey bilmeyene dönüşenler bilirkişi olabiliyor? Neden düzgün bir eleme yapılmıyor?
Bilirkişilikle ilgili böyle köşeli, biçici ifadeler kullanmam boşuna değildir. Bu güne dek okuduğum bilirkişi raporları gerçekten beni ve okuttuklarımı hayrete düşürmüştür.
Örneğin yakın zamanda yaşı epey geçkin bir polis memuru trafik kazasında ışıklarda duran arabanın arkasına yanaşan araca, arkadan gelen araç 70 km hızla çarparak önündeki aracı iterek onun önündekine çarptırıyor. Ve raporda kusurlu olan ortada pert olan araç oluyor. Tabi hâkim kabul etmedi bu raporu. Trafik kurulu toparladı durumu.
Yine öğretim görevlisi doçent bir konuda rapor yazmış. Hakim raporu iade edince, “sehven oldu” diyerek tam aksi rapor vermişti.
Yine başka bir davada 20 rakamının 5’te 4’ünü 8 bulmuşlardı. Ve ilginçtir bunu hâkim de 8 bularak üstüne hüküm kurmuştu.
Ve yine başka bir kazada araç tekere hiç dokunmadığı halde tekere çarpma olduğu, rulman dağıttığı rapor edilmişti. Bu halde hız nedeni ile kazada ölümler olabileceği, daha büyük kaza olacağı dikkate alınmamıştı.
Yani hâkim tecrübeli değilse, itirazları da bir nedenle dikkatlice okumuyorsa bilirkişi raporları genellikle hükmün yanlış olmasına neden olabiliyor. Bunda rapora vatandaşın etkin itiraz etmeyişi de etkili olabilir. Diğer yandan dava tarafları bilirkişilerin ardını toplamak mecburiyetinde değildir elbette.
Raporun yanlışlığını dava vekili ya da dava sahibi tarafından fark edilmemişse öylece kalır. Vakit geçince de itiraz reddedilir.
Bilirkişilik kanunu oldukça açıktır. Ancak hatalı raporun kasten mi yoksa sehven mi düzenlendiğini kanıtlamak bazen oldukça zor olabilir. Fakat bariz durumlarda kasıt anlaşılabilir. Tekrarla yazılan 2+2’nin sonucuna kimse 5 diyemez. Ya da takvimde 27. Günün 26. Günden önce geldiğini de kimse doğru kabul edemez.
T.C.K.’nun 276. Maddesi gereği “Yargı mercileri veya suçtan dolayı kanunen soruşturma yapmak veya yemin altında tanık dinleme yetkisine sahip bulunan kişi veya kurul tarafından görevlendirilen bilirkişinin gerçeğe aykırı mütalaada bulunması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiş olup, gerçeğe aykırı mütalaada bulunan bilirkişiler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulabilir.
Hukuk Mahkemeleri Kanunu 6100, 12.01.2011 (RG. 04.02.2011, 27836)
Bilirkişilerin cezai sorumlulukları
Madde: 284-(1) Bilirkişi, Türk Ceza Kanunu anlamında kamu görevlisidir.
Bilirkişinin Hukuki Sorumluluğu
Madde: 285-(1) Bilirkişinin kasten veya ağır ihmal suretiyle düzenlemiş olduğu gerçeğe aykırı raporun, mahkemece hükme esas alınması sebebiyle zarar görmüş olanlar, bu zararın tazmini için devlete karşı tazminat davası açabilirler.
Devlet ödediği tazminatı sorumlu bilirkişiye rücu eder. Kasten gerçeğe aykırı görüş bildiren bilirkişi TCK. M276/1 uyarınca “gerçeğe aykırı bilirkişilik” suçunu işlemiş sayılır ve 1-3 yıl arası hapis cezası ile cezalandırılır. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda, bilirkişilerin kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun mahkeme kararıyla belirlenmesi, yargılanmanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilmektedir. (M.53/1-d)
Şimdi bu yukarıdaki kanuna rağmen mahkemeye kasten yanıltıcı rapor verebilen bilirkişiler bayağı cesur! olmalı. Ya da böyle yapmaları için büyük bir teşvik olmalı. Ya da bilgisi yetmediğinden yanlış rapor veriyorsa davayı katletmemeli, vicdanen konu ile ilgili bilgisinin yetersiz olduğunu ifade edip şerefi ile çekilmeli.
Kendilerini gözlemlediğimde çoğunun aşırı özgüvenli olduklarını, hatta bilirkişiliklerini bir dokunulmazlık olarak gördüklerini algıladım.
Yukarıda belirttiğim gibi, bilirkişi seçiminde bu kimselerin bilgi düzeyi ölçülmüyor. Ve kendilerine yukarıdaki kanunlar hatırlatılmıyor. Ve buna bir de genç, tecrübesi olmayan hâkimler eklenince yandı gülüm keten helvası. Hâkim yanlışlarla dolu bir raporu da onayıp, karara dayanak alabiliyor. Bu durumda vatandaşın işi oldukça zorlaşır.
Her ne kadar belli konular genel olarak bilinse de, her teknik konuda hâkimin bilgi sahibi olması beklenemez. Hâkim raporla bağlı kalmak mecburiyetinde değildir ama anlamadığı bir alanla ilgili genel olarak rapor kararda etkin rol oynar. Örneğin hâkim mimari projede, ruhsatta, kat irtifakı sözleşmesi, arsa payları konularını alana özel merakı yoksa muhtemelen bilemeyecektir. Ve raporu temel alacaktır. Bu nedenle her raporun sağlıklı olması gerekir.
Fakat bir çarpıklık da bilirkişi görevlendirilmelerinde vardır. Kat Mülkiyeti ile ilgili bir davamız var diyelim. Bir ilde ya da ilçedeyiz. Dava ile ilgili bir mimar, mühendis, yapı denetim, hesap uzmanı gerekiyor. İmara aykırı bir bina yapılmış. Kusurlarla dolu bir binaya bir şekilde belediye iskan vererek evrakı sahte düzenleyip tüketicileri yanıltmış. Bilirkişileri atadık ve altına da bilirkişiler belediyedeki ekibi tanımıyor dedik. Oldu mu? Hayır. Çünkü bu bilirkişiler ve diğerleri işleri gereği belediye ile daima muhataptır ve vatandaşı tutup belediye aleyhine rapor düzenleme konusunda zorluk yaşayacak, kendileri ile mücadeleye gireceklerdir. Ve muhtemelen rapor davacı olan vatandaşın aleyhine olacaktır.
Böyle hallerde bilirkişilerin başka bölgelerden atanması, mahkemeye sıhhatli rapor sağlamak bakımından önemlidir.
Umarım faydalı olur. Vicdanlı, bilgili, adil bireylere rastlamanız dileği ile.
Kurul toplanarak belgeler üstünden değerlendirmelerini yapar. Bilirkişiliğe kabul edilenler bölgede adliyeye davet edilerek yemin ettirilir. Ve bilirkişi olurlar.
Tuhaflığı fark ettiniz mi? Değerlendirme “belgeler üstünden yapılır” dedim. Her ne kadar başvuru belgelerinde yeminden sonra eğitim verilir, bilirkişilerin bilgi düzeyi geliştirilir denilse de yapılan tek iş yemin törenidir. Umarım her bölgede uygulama aynı değildir.:)
Dil bilmeyen yabancı dil bilirkişisi, matematik bilmeyen, hesap uzmanı, paraya zaafı olanlar dahi bilirkişi olabilir. Diploma sahibi olmak o alanda iyi olmak manasına gelmeyebilir. Ehliyeti olup da araba süremeyen çok birey vardır. Yine yılarca İngilizce okuyup, hatta yabancı dil öğretmeni olup o dili konuşamayanların olduğu milletiz. Bir İngilizce öğretmenine rastlamıştım. Ne yazık ki, turizmde çalışan herhangi bir çalışan ondan daha etkin İngilizce konuşurdu. Umarım o da bir yerlerde bilirkişi değildir.:)
İstanbul’da iken bir bankanın kambiyo bölümüne girmek için sınava tabi tutmuşlardı beni. Ne sınav ama! Kadına, paraya, nama zaafım olup olmadığını ölçmek için önce çapraz sorularla dolu psikoloji soruları, ardından yabancı dil ve ardından mülakat. Şaftım kaydı.:) Ve netice 1 ay sonra geldi. Ancak gitmedim bu işe. Kambiyo çalışanı değilim.
Kambiyoya eleman alınırken bankadaki sınavı ve bir de bilirkişi olurken uygulanan aşamaları kıyaslayınca şu soruyu soruyorum: Vatandaşın davası çok mu önemsiz de önüne gelen, bilen, bilmeyen, ya da bildiği halde, menfaatle hiçbir şey bilmeyene dönüşenler bilirkişi olabiliyor? Neden düzgün bir eleme yapılmıyor?
Bilirkişilikle ilgili böyle köşeli, biçici ifadeler kullanmam boşuna değildir. Bu güne dek okuduğum bilirkişi raporları gerçekten beni ve okuttuklarımı hayrete düşürmüştür.
Örneğin yakın zamanda yaşı epey geçkin bir polis memuru trafik kazasında ışıklarda duran arabanın arkasına yanaşan araca, arkadan gelen araç 70 km hızla çarparak önündeki aracı iterek onun önündekine çarptırıyor. Ve raporda kusurlu olan ortada pert olan araç oluyor. Tabi hâkim kabul etmedi bu raporu. Trafik kurulu toparladı durumu.
Yine öğretim görevlisi doçent bir konuda rapor yazmış. Hakim raporu iade edince, “sehven oldu” diyerek tam aksi rapor vermişti.
Yine başka bir davada 20 rakamının 5’te 4’ünü 8 bulmuşlardı. Ve ilginçtir bunu hâkim de 8 bularak üstüne hüküm kurmuştu.
Ve yine başka bir kazada araç tekere hiç dokunmadığı halde tekere çarpma olduğu, rulman dağıttığı rapor edilmişti. Bu halde hız nedeni ile kazada ölümler olabileceği, daha büyük kaza olacağı dikkate alınmamıştı.
Yani hâkim tecrübeli değilse, itirazları da bir nedenle dikkatlice okumuyorsa bilirkişi raporları genellikle hükmün yanlış olmasına neden olabiliyor. Bunda rapora vatandaşın etkin itiraz etmeyişi de etkili olabilir. Diğer yandan dava tarafları bilirkişilerin ardını toplamak mecburiyetinde değildir elbette.
Raporun yanlışlığını dava vekili ya da dava sahibi tarafından fark edilmemişse öylece kalır. Vakit geçince de itiraz reddedilir.
Bilirkişilik kanunu oldukça açıktır. Ancak hatalı raporun kasten mi yoksa sehven mi düzenlendiğini kanıtlamak bazen oldukça zor olabilir. Fakat bariz durumlarda kasıt anlaşılabilir. Tekrarla yazılan 2+2’nin sonucuna kimse 5 diyemez. Ya da takvimde 27. Günün 26. Günden önce geldiğini de kimse doğru kabul edemez.
T.C.K.’nun 276. Maddesi gereği “Yargı mercileri veya suçtan dolayı kanunen soruşturma yapmak veya yemin altında tanık dinleme yetkisine sahip bulunan kişi veya kurul tarafından görevlendirilen bilirkişinin gerçeğe aykırı mütalaada bulunması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiş olup, gerçeğe aykırı mütalaada bulunan bilirkişiler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulabilir.
Hukuk Mahkemeleri Kanunu 6100, 12.01.2011 (RG. 04.02.2011, 27836)
Bilirkişilerin cezai sorumlulukları
Madde: 284-(1) Bilirkişi, Türk Ceza Kanunu anlamında kamu görevlisidir.
Bilirkişinin Hukuki Sorumluluğu
Madde: 285-(1) Bilirkişinin kasten veya ağır ihmal suretiyle düzenlemiş olduğu gerçeğe aykırı raporun, mahkemece hükme esas alınması sebebiyle zarar görmüş olanlar, bu zararın tazmini için devlete karşı tazminat davası açabilirler.
Devlet ödediği tazminatı sorumlu bilirkişiye rücu eder. Kasten gerçeğe aykırı görüş bildiren bilirkişi TCK. M276/1 uyarınca “gerçeğe aykırı bilirkişilik” suçunu işlemiş sayılır ve 1-3 yıl arası hapis cezası ile cezalandırılır. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda, bilirkişilerin kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun mahkeme kararıyla belirlenmesi, yargılanmanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilmektedir. (M.53/1-d)
Şimdi bu yukarıdaki kanuna rağmen mahkemeye kasten yanıltıcı rapor verebilen bilirkişiler bayağı cesur! olmalı. Ya da böyle yapmaları için büyük bir teşvik olmalı. Ya da bilgisi yetmediğinden yanlış rapor veriyorsa davayı katletmemeli, vicdanen konu ile ilgili bilgisinin yetersiz olduğunu ifade edip şerefi ile çekilmeli.
Kendilerini gözlemlediğimde çoğunun aşırı özgüvenli olduklarını, hatta bilirkişiliklerini bir dokunulmazlık olarak gördüklerini algıladım.
Yukarıda belirttiğim gibi, bilirkişi seçiminde bu kimselerin bilgi düzeyi ölçülmüyor. Ve kendilerine yukarıdaki kanunlar hatırlatılmıyor. Ve buna bir de genç, tecrübesi olmayan hâkimler eklenince yandı gülüm keten helvası. Hâkim yanlışlarla dolu bir raporu da onayıp, karara dayanak alabiliyor. Bu durumda vatandaşın işi oldukça zorlaşır.
Her ne kadar belli konular genel olarak bilinse de, her teknik konuda hâkimin bilgi sahibi olması beklenemez. Hâkim raporla bağlı kalmak mecburiyetinde değildir ama anlamadığı bir alanla ilgili genel olarak rapor kararda etkin rol oynar. Örneğin hâkim mimari projede, ruhsatta, kat irtifakı sözleşmesi, arsa payları konularını alana özel merakı yoksa muhtemelen bilemeyecektir. Ve raporu temel alacaktır. Bu nedenle her raporun sağlıklı olması gerekir.
Fakat bir çarpıklık da bilirkişi görevlendirilmelerinde vardır. Kat Mülkiyeti ile ilgili bir davamız var diyelim. Bir ilde ya da ilçedeyiz. Dava ile ilgili bir mimar, mühendis, yapı denetim, hesap uzmanı gerekiyor. İmara aykırı bir bina yapılmış. Kusurlarla dolu bir binaya bir şekilde belediye iskan vererek evrakı sahte düzenleyip tüketicileri yanıltmış. Bilirkişileri atadık ve altına da bilirkişiler belediyedeki ekibi tanımıyor dedik. Oldu mu? Hayır. Çünkü bu bilirkişiler ve diğerleri işleri gereği belediye ile daima muhataptır ve vatandaşı tutup belediye aleyhine rapor düzenleme konusunda zorluk yaşayacak, kendileri ile mücadeleye gireceklerdir. Ve muhtemelen rapor davacı olan vatandaşın aleyhine olacaktır.
Böyle hallerde bilirkişilerin başka bölgelerden atanması, mahkemeye sıhhatli rapor sağlamak bakımından önemlidir.
Umarım faydalı olur. Vicdanlı, bilgili, adil bireylere rastlamanız dileği ile.