Affın kapsamı ve sonuçları
Medeni Hukuk ve yargıtay içtihatları yönünden herhangi bir şekilde boşanma nedeni olan bir olay mağdur olan eş tarafından dava konusu yapılmıyor veya yapılıyor ancak davadan vazgeçiliyor ve bir şekilde birliktelik devam ediyorsa.., artık bu hususun bir anlamı kalmıyor.
Peki...,
Benim anlamakta zorlandığım konuya gelince.., Kendi konum ile emsalleyerek dile getireyim. Eşim ile evliliğim temelde alkol, dayak ve eve bakmaması ile yokoldu. Ama gerek DEFALARCA PİŞMAN olduğunu söylemesi, gerek küçük bir ilçede olmanın ve sosyal çevrenin baskısı, gerek ailemin muhafazakar tutumu, gerek çocuklarımın varlığı, gerekse benim kendisine inanmam ile tekrar tekrar barıştık. Tekrar tekrar aynı süreçler yaşandı.
Ne oldu...?
Hukuk eşime yaradı. Hukuk bana "Sen affettin. Şimdi çek cezanı" diyor.
Veya en son meydana gelen olay ile boşanma davasını ele alıyor. Oysa manevi olarak yaşanan dram bambaşka. Defalarca inanmışlığın yıkıntısı daha ağır.
Kimse hele ki Türkiye'de ve küçük çevrelerde mağdur olan eşin tamamen özgür istek ve arzusu ile eşini affederek aynı süreci tekrar yaşamaya aday olacağını iddia etmemeli.
Kanun koyucu ve Yargıtay olayları hukuki süreçte değerlendirirken toplumun yaşam biçimini, evlilik olgusunu algılamasını, özellikle dayak olayını kadınların dile getirebilme olgunluğuna sahip olup olmadıklarını dikkate almalılar.
Düne kadar namus cinayetlerini toplumun örf ve adetleri kapsamında hafifleten yasalarımız, maddi ve manevi zor durumda bırakılmış, tehdit ve taciz edilmiş, aile büyükleri tarafından "Bunlar her ailede olan şeyler, biz böyle mi yaptık" sözleri ile suçlanmış kadınları neden "Sen eşini affettin" diye kestirip atıyor?
Af etmek ve buna rağmen affettiğin hususta aynı muameleye tabi tutulmak bence daha ağır tazminat konusu olmalı.
Oysa hukuk ve mahkemeler ne yazık ki olayın kendisini değil.., taraflardan birinin ortaya attığı tamamen ipsiz sapsız iddiaları kovuşturuyor. Diyeceksiniz ki sonunda eğri doğru ortaya çıkacaktır. O sona ulaşmak bazen imkansız oluyor ne yazık ki. Zira karı-koca olarak hayata birlikte atılmış, temelinde sevgi gibi duygularında olduğu bir ortak yaşamda eşlerden birinin diğerini dövmesi, sövmesi, küçük düşürmesi hangi neden ile HAKLI HALE GELEBİLİR?
İşte hukuka taraflardan biri bu nedeni aratırken bile manevi işkence yaşanıyor.
Şimdi Avukatlar bana yine diyecekler ki..,"cognis burası hukuki sorunların tartışıldığı bir forum. Burayı siz içinizi dökme aracı haline getirdiniz."
Oysa ben şunu tartışmak istiyorum..,
Boşanma davaları neden eşlerin birbirine işkence davaları haline dönüşüyor?
Neden bu kadar uzuyor?
Bu süreçte çocukları ile maddi ve manevi zor durumda kalan kadın AFFETME MECBURİYETİne düşüyor.
Hukuk dayak yiyen kadının "aslında nasıl bir kadın" olduğunu araştırırken.., nafaka dahi ödememiş diğer eşe hiçbir cezai şart koymuyor.
Ve bir şekilde affetmiş olan kadın tekrar aynı sıkıntıya düştüğünde o olayı Hukuk münferit bir olay olarak ele alıyor.
Peki bunun devamlılık arzetmesi, kişinin bir daha yapmayacağını söyleyerek diğerinin inancı ile oynamasının hiç mi müeyyidesi yok?
Bu konuda yargıtay içtihadı VAR MI?
Teşekkür ederim.
Peki...,
Benim anlamakta zorlandığım konuya gelince.., Kendi konum ile emsalleyerek dile getireyim. Eşim ile evliliğim temelde alkol, dayak ve eve bakmaması ile yokoldu. Ama gerek DEFALARCA PİŞMAN olduğunu söylemesi, gerek küçük bir ilçede olmanın ve sosyal çevrenin baskısı, gerek ailemin muhafazakar tutumu, gerek çocuklarımın varlığı, gerekse benim kendisine inanmam ile tekrar tekrar barıştık. Tekrar tekrar aynı süreçler yaşandı.
Ne oldu...?
Hukuk eşime yaradı. Hukuk bana "Sen affettin. Şimdi çek cezanı" diyor.
Veya en son meydana gelen olay ile boşanma davasını ele alıyor. Oysa manevi olarak yaşanan dram bambaşka. Defalarca inanmışlığın yıkıntısı daha ağır.
Kimse hele ki Türkiye'de ve küçük çevrelerde mağdur olan eşin tamamen özgür istek ve arzusu ile eşini affederek aynı süreci tekrar yaşamaya aday olacağını iddia etmemeli.
Kanun koyucu ve Yargıtay olayları hukuki süreçte değerlendirirken toplumun yaşam biçimini, evlilik olgusunu algılamasını, özellikle dayak olayını kadınların dile getirebilme olgunluğuna sahip olup olmadıklarını dikkate almalılar.
Düne kadar namus cinayetlerini toplumun örf ve adetleri kapsamında hafifleten yasalarımız, maddi ve manevi zor durumda bırakılmış, tehdit ve taciz edilmiş, aile büyükleri tarafından "Bunlar her ailede olan şeyler, biz böyle mi yaptık" sözleri ile suçlanmış kadınları neden "Sen eşini affettin" diye kestirip atıyor?
Af etmek ve buna rağmen affettiğin hususta aynı muameleye tabi tutulmak bence daha ağır tazminat konusu olmalı.
Oysa hukuk ve mahkemeler ne yazık ki olayın kendisini değil.., taraflardan birinin ortaya attığı tamamen ipsiz sapsız iddiaları kovuşturuyor. Diyeceksiniz ki sonunda eğri doğru ortaya çıkacaktır. O sona ulaşmak bazen imkansız oluyor ne yazık ki. Zira karı-koca olarak hayata birlikte atılmış, temelinde sevgi gibi duygularında olduğu bir ortak yaşamda eşlerden birinin diğerini dövmesi, sövmesi, küçük düşürmesi hangi neden ile HAKLI HALE GELEBİLİR?
İşte hukuka taraflardan biri bu nedeni aratırken bile manevi işkence yaşanıyor.
Şimdi Avukatlar bana yine diyecekler ki..,"cognis burası hukuki sorunların tartışıldığı bir forum. Burayı siz içinizi dökme aracı haline getirdiniz."
Oysa ben şunu tartışmak istiyorum..,
Boşanma davaları neden eşlerin birbirine işkence davaları haline dönüşüyor?
Neden bu kadar uzuyor?
Bu süreçte çocukları ile maddi ve manevi zor durumda kalan kadın AFFETME MECBURİYETİne düşüyor.
Hukuk dayak yiyen kadının "aslında nasıl bir kadın" olduğunu araştırırken.., nafaka dahi ödememiş diğer eşe hiçbir cezai şart koymuyor.
Ve bir şekilde affetmiş olan kadın tekrar aynı sıkıntıya düştüğünde o olayı Hukuk münferit bir olay olarak ele alıyor.
Peki bunun devamlılık arzetmesi, kişinin bir daha yapmayacağını söyleyerek diğerinin inancı ile oynamasının hiç mi müeyyidesi yok?
Bu konuda yargıtay içtihadı VAR MI?
Teşekkür ederim.