27 Aralık 2006
Gelgit aklımın gel olduğu sürece yazacağım bunu bitene kadar yanıt yazmak eklemek hoplamak zıplamak yasaktır ...
t.a
27 Aralık 2006 da on atlı tozu dumana katarak Dikmen sırtlarından Ankara'ya yaklaşıyordu. Tarlalarını süren köylüler gözlerine inanamadılar bu devirde ata binmiş on kişi Başkente gidiyordu. Köylülerden birisi atlıları yakından gördü ve atlı olduklarına bile inanamayan gözleri yuvalarından fırladı...
3500 feet yükseklikten uçan keşif uçağı Dikmen'e doğru yaklaşan atlıları görmüştü. Pilot yüzbaşı biraz şaşkınlıkla atlılara baktıktan sonra 1500 feet e inerek keşif uçağının özel zoom lu fotoğraf makinesinin deklanşörüne bastı. Üst üste çekim sesini duydu tekrar yükselmeye başladı . Zaten kendince gereksiz bir keşifti bu uçuş en azından bu devirde atla şehre inen şu on kişinin resmini hatıra saklardı , Altimetre üzerine özel yerleştirilmiş ekrana fotoğraflar düşmeye başladığında önce şaşkın şaşkın baktı sonra kısa bir şoka girdi. Uçağın düşmemesi tam anlamıyla mucizeydi. İlk şoku atınca fotoları anında 'harekat yıldırım' ve 'çok gizli' kodlarıyla istihbarat dairesine yolladı. Uçak burnunu göğe dikmiş yükselirken pilot yüzbaşı ' Allahım , allahım ...' diye söyleniyordu...
Yaklaşık onbeş dakika sonra yaver ve genel sekreter kapıyı çalıyordu. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER canı oldukça sıkkın bir vaziyette 'meclisten gelen kanunu' incelemekteydi. Bıkmış bunalmıştı. Halihazır hükümetin ipe sapa gelmez, çoğu anayasaya aykırı T.C temel niteliklerine aykırı kanunlarını veto etmekten, hükümetin inatla düzeltmeden aynı kanunu tekrar göndermesinden kanun gereği yasayı onaylayıp resmi gazetede yayınlatmasını müteakip öncelikle 'yürütmeyi durdurma' istemi ile iptal davası açmaktan bıkmış usanmıştı.Kendisini Cumhurbaşkanı olması için ikna eden ve seçtiren Bülent Ecevit' e kızsa mı kızmasamı karar veremiyordu.İnsan düşmanına istemezdi yahu bu görevi, halbuki en yüce makamda oturuyordu. 'Sorumsuz yetkiliydi' nasıl olmuştu da bu kadar çok 'sorumluluk' bu sorumsuz makama yığılmıştı. Anayasa mahkemesi başkanlığından emekli olduğunda ne mutluydu, yüzü pek gülmezdi ama mutlu olmak yüzü gülmek demek değildi ki 'öyle olsa anayasada yazar ' dedi. Kendi esprisine kendisi cidden gülümsedi . Uzun süredir ilk defa gülümsemişti. Eşi Semra Sezer geldi aklına daldı gitti kapı ısrarla çalıyordu....
1941 de Afyonda doğmuş 1962 de Ankara üniversitesi hukuk fakültesinden mezun olarak yaşama atılmıştı. 1964 yılında Öğretmen olan eşi ile evlenmiş bu evlilikten üç çocuğu olmuştu. Gerek kendisi gerekse eşi son derece mütevazi bir yaşam sürdürmüşler kendisi anayasa mahkemesi başkanı olduğunda bile Çankaya ilk okulunda öğretmen olna eşinin statüsü değişmemişti. Gerek kendisi gerekse eşi Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalmış çocuklarınıda böyle yetiştirmişti. 5 Mayıs 2000 de TBMM si tarafından Cumhurbaşkanlığına seçilmiş 16 Mayıs 2000 de yemin ederek görevine başlamıştı. Belki bir iki hukuksal hata haricinde geçmişi pırıl pırıldı. Hukuksal hata denilen konularda da kendi hukuk bilgisi ile inandığı kararı söylemişti. Eşini ilk günkü gibi seviyor çocuklarının üzerine bir baba olarak titriyordu ama asla görevinden dolayı ne karısına nede çocuklarına iltimas geçmemişti. Çocuğunun düğününü köşkte yapmıştı. O bile içine dert olmuştu ancak gerek güvenlik gerekse istihbarat birimleri bu düğünün köşkte olması yönünde ısrarcı olmaları nedeniyle konumu gereği kabul etmek zorunda kalmıştı. Gerçi elektrikten suya bütün sayaçları önce ve sonra olarak okutmuş aradaki farkı cebinden vermişti. O günün tüm giderlerini kendisi karşılamış devlet hazinesine bir kuruş yük olmamıştı . Ciddi hiç bir dedikodu çıkmamasına rağmen düğünün köşkte olması genede üzmüştü kendisini.. Gerçi ne oğullar ne düğünler vardı dimağında ne bereketli düğünler , örneğin halihazır başbakanın çocuklarının bir düğünü olmuş düğün sonu evler ,hamamlar, saraylar alınmış Türkiye yetmemiş Amerikada villa alınmıştı böyle bir bereketli oğul kendisine yoktu ama o gururluydu... Kapı ısrarla çalıyordu....
Cumhurbaşkanı kapının ısrarla çalmasıyla daldığı düşünce aleminden uyandı . Kendisine has sert tonlaması ile 'giriniz' dedi. Cumhurbaşkanı genel sekreteri ve emir subayı içeri girdi . Birisi baş selamı diğeri asker selamı verdi. İkisinin de yüzü bir garipti deyim yerinde ise allak bullaktı... Cumhurbaşkanı içinden 'belliydi 'dedi.' Belliydi. Hükümet bu demekrasi aşığı orduya rağmen tüm ihtilal nedenlerini yerine getirdi, ama hayret çok sessiz olmuştu ne bir duyuru ne bir tank sesi üstelik gündüzdü'. Kısık ve sert bir sesle sordu ' Ne var ? Ne oldu ?' Genel sekreter ve yaver birbirine baktı yaver yutkundu üniformasının eteklerini çekiştirdi anca duyulabilir bir sesle 'Dikmen sırtlarından on atlı geliyor , Genel Kurmay'dan deşifre edilmiş fotoğrafları geldi...' Sezer bu anlamsız sözlere anlamsız ve boş bakışlarla iki adama bakarak süzdü ve ' Ata binen her adamın haberi bana mı gelecek ne var yani bunda ' dedi . Aslında tuhaf birşeyler olduğunu sezmişti. Hissetmişti hissetmesinede ne olabilirdi ki? Yaver bir kez daha yutkundu dikilmeye çalıştı fotoğrafları uzatırken ' Sayın Cumhurbaşkanım on atlı geliyor gelmesinede ama gelenler .... '
to be con - devam edecek-de finito
t.a
27 Aralık 2006 da on atlı tozu dumana katarak Dikmen sırtlarından Ankara'ya yaklaşıyordu. Tarlalarını süren köylüler gözlerine inanamadılar bu devirde ata binmiş on kişi Başkente gidiyordu. Köylülerden birisi atlıları yakından gördü ve atlı olduklarına bile inanamayan gözleri yuvalarından fırladı...
3500 feet yükseklikten uçan keşif uçağı Dikmen'e doğru yaklaşan atlıları görmüştü. Pilot yüzbaşı biraz şaşkınlıkla atlılara baktıktan sonra 1500 feet e inerek keşif uçağının özel zoom lu fotoğraf makinesinin deklanşörüne bastı. Üst üste çekim sesini duydu tekrar yükselmeye başladı . Zaten kendince gereksiz bir keşifti bu uçuş en azından bu devirde atla şehre inen şu on kişinin resmini hatıra saklardı , Altimetre üzerine özel yerleştirilmiş ekrana fotoğraflar düşmeye başladığında önce şaşkın şaşkın baktı sonra kısa bir şoka girdi. Uçağın düşmemesi tam anlamıyla mucizeydi. İlk şoku atınca fotoları anında 'harekat yıldırım' ve 'çok gizli' kodlarıyla istihbarat dairesine yolladı. Uçak burnunu göğe dikmiş yükselirken pilot yüzbaşı ' Allahım , allahım ...' diye söyleniyordu...
Yaklaşık onbeş dakika sonra yaver ve genel sekreter kapıyı çalıyordu. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER canı oldukça sıkkın bir vaziyette 'meclisten gelen kanunu' incelemekteydi. Bıkmış bunalmıştı. Halihazır hükümetin ipe sapa gelmez, çoğu anayasaya aykırı T.C temel niteliklerine aykırı kanunlarını veto etmekten, hükümetin inatla düzeltmeden aynı kanunu tekrar göndermesinden kanun gereği yasayı onaylayıp resmi gazetede yayınlatmasını müteakip öncelikle 'yürütmeyi durdurma' istemi ile iptal davası açmaktan bıkmış usanmıştı.Kendisini Cumhurbaşkanı olması için ikna eden ve seçtiren Bülent Ecevit' e kızsa mı kızmasamı karar veremiyordu.İnsan düşmanına istemezdi yahu bu görevi, halbuki en yüce makamda oturuyordu. 'Sorumsuz yetkiliydi' nasıl olmuştu da bu kadar çok 'sorumluluk' bu sorumsuz makama yığılmıştı. Anayasa mahkemesi başkanlığından emekli olduğunda ne mutluydu, yüzü pek gülmezdi ama mutlu olmak yüzü gülmek demek değildi ki 'öyle olsa anayasada yazar ' dedi. Kendi esprisine kendisi cidden gülümsedi . Uzun süredir ilk defa gülümsemişti. Eşi Semra Sezer geldi aklına daldı gitti kapı ısrarla çalıyordu....
1941 de Afyonda doğmuş 1962 de Ankara üniversitesi hukuk fakültesinden mezun olarak yaşama atılmıştı. 1964 yılında Öğretmen olan eşi ile evlenmiş bu evlilikten üç çocuğu olmuştu. Gerek kendisi gerekse eşi son derece mütevazi bir yaşam sürdürmüşler kendisi anayasa mahkemesi başkanı olduğunda bile Çankaya ilk okulunda öğretmen olna eşinin statüsü değişmemişti. Gerek kendisi gerekse eşi Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalmış çocuklarınıda böyle yetiştirmişti. 5 Mayıs 2000 de TBMM si tarafından Cumhurbaşkanlığına seçilmiş 16 Mayıs 2000 de yemin ederek görevine başlamıştı. Belki bir iki hukuksal hata haricinde geçmişi pırıl pırıldı. Hukuksal hata denilen konularda da kendi hukuk bilgisi ile inandığı kararı söylemişti. Eşini ilk günkü gibi seviyor çocuklarının üzerine bir baba olarak titriyordu ama asla görevinden dolayı ne karısına nede çocuklarına iltimas geçmemişti. Çocuğunun düğününü köşkte yapmıştı. O bile içine dert olmuştu ancak gerek güvenlik gerekse istihbarat birimleri bu düğünün köşkte olması yönünde ısrarcı olmaları nedeniyle konumu gereği kabul etmek zorunda kalmıştı. Gerçi elektrikten suya bütün sayaçları önce ve sonra olarak okutmuş aradaki farkı cebinden vermişti. O günün tüm giderlerini kendisi karşılamış devlet hazinesine bir kuruş yük olmamıştı . Ciddi hiç bir dedikodu çıkmamasına rağmen düğünün köşkte olması genede üzmüştü kendisini.. Gerçi ne oğullar ne düğünler vardı dimağında ne bereketli düğünler , örneğin halihazır başbakanın çocuklarının bir düğünü olmuş düğün sonu evler ,hamamlar, saraylar alınmış Türkiye yetmemiş Amerikada villa alınmıştı böyle bir bereketli oğul kendisine yoktu ama o gururluydu... Kapı ısrarla çalıyordu....
Cumhurbaşkanı kapının ısrarla çalmasıyla daldığı düşünce aleminden uyandı . Kendisine has sert tonlaması ile 'giriniz' dedi. Cumhurbaşkanı genel sekreteri ve emir subayı içeri girdi . Birisi baş selamı diğeri asker selamı verdi. İkisinin de yüzü bir garipti deyim yerinde ise allak bullaktı... Cumhurbaşkanı içinden 'belliydi 'dedi.' Belliydi. Hükümet bu demekrasi aşığı orduya rağmen tüm ihtilal nedenlerini yerine getirdi, ama hayret çok sessiz olmuştu ne bir duyuru ne bir tank sesi üstelik gündüzdü'. Kısık ve sert bir sesle sordu ' Ne var ? Ne oldu ?' Genel sekreter ve yaver birbirine baktı yaver yutkundu üniformasının eteklerini çekiştirdi anca duyulabilir bir sesle 'Dikmen sırtlarından on atlı geliyor , Genel Kurmay'dan deşifre edilmiş fotoğrafları geldi...' Sezer bu anlamsız sözlere anlamsız ve boş bakışlarla iki adama bakarak süzdü ve ' Ata binen her adamın haberi bana mı gelecek ne var yani bunda ' dedi . Aslında tuhaf birşeyler olduğunu sezmişti. Hissetmişti hissetmesinede ne olabilirdi ki? Yaver bir kez daha yutkundu dikilmeye çalıştı fotoğrafları uzatırken ' Sayın Cumhurbaşkanım on atlı geliyor gelmesinede ama gelenler .... '
to be con - devam edecek-de finito