Cevap: Avukatlık Mesleğinin İtibarının "Algı Yönetimi" Yoluyla Artırılması
Bugün basında Sayın Adalet Bakanımızın kamuya hakim ve savcı olarak geçen avukatlara tavsiyeleri vardı. Muhakkak ki toplumun ve hukuk camiasının içindeyken edindiği intiba ve tecrübelerini genel bir uslupla dile getirdi. Avukatlığın toplum içindeki değerlendirilmesinden tutun da, savcıların muhtemel özensiz soruşturma şekillerinin doğuracağı vahim neticelere kadar pek çok konuyu tavsiye yoluyla dile getirdi. Kişilere karşı önceden edindiğiniz muhabbet ya da husumetlerinizi kenara bırakın dedi. Savcı olanlar soruşturmayı itinalı yapsınlar, "ben davayı açayım da mahkeme kovuşturmayı itinalı yaparak soruşturmanın noksan ve yanlışlıklarını gidersin" demesinler, dedi. Düşünebiliyor musunuz, şikayeti bulan savcının özensiz bir soruşturma ile dava açtığını... O davanın hakiminin de, "savcı arkadaş yanlış mı yapacak, soruşturmasında hiç bir açık bırakmamıştır, incelemiştir" diyerekten, peşin hükümle sanığa cezayı basıp geçmesini... Bunun vebalinin büyük olacağını öngörün, dedi. Bunu niye doğrudan hakim ya da savcı olanlara değil de, avukatlıktan geçenlere tavsiye etti. Bir endişesi mi var? Belki son yaşanan olaylara denk geldiği ve savcıların çalışmalarına karşı kendi yüreğinin yanık olduğu için, belki de avukatların, özel sektörün nispeten daha fazla olan vahşi çarklarından devlet kadrolarına gelmelerinden... Bunu ancak kendisi bilebilir. Bana göre şu bir gerçektir ki, avukatlar hep günah keçisi durumundadırlar. Her beğenilmeyen sonuçta kabahat büyük oranda avukatlara yüklenir. Ama kendi vekiline, ama karşı tarafın vekiline. Bazen her ikisine de... Ya çalışmaları yeterli bulunmaz, ya da çalışmaları biraz fazla bulunur (!) Bunda görünen olguların da önemli rolü vardır. Mesela geçen gün Aliağa'dan, ta Şirinyer'e kadar İzban'da (İzmir Banliyö Sistem Treni) bir genç avukat ile yan yana yolculuk yaptım. Kendisi ile benim aramda hiç bir konuşma geçmedi. 100 km.'ye yakın yolculuğu sırasında elindeki lüks telefonu ile sürekli değişik kişilerle konuştu. Mevzu ise hep aynı idi: Para. Tabi ayaktaki sürekli değişen yolcular da, benim gibi, istemeseler de duydukları konuşmalardaki davalara ve taraflara yaklaşım tarzından rahatsız olmuş gibi bakıyorlardı. Bakın bir arkadaşına ne diyordu: Madem davayı kazandığınızın kesinleştiğini öğrendiniz, onların da öğrenmelerine fırsat vermeden yapıştır; İlamlı Takipte Ödeme Emrini! Böylece bir de icra takip vekalet ücreti de alırsın. Yoksa kim verecek sana takip işi... Aksi halde mazallah karşı taraf ödemeye falan kalkar. Takip, makip, iş, iştir. Daha bir sürü etik olmayan "işi bileceksin işe gitmeyeceksin" tarzında tekerlemeler. Bu nedenle avukatlık mesleğinin itibarının artması için öncelikle kıt ulaşılır mesleklerden olması gerekir. Üniversiteler hukuka, öncelikle çok yüksek puandan almalıdır. Hakim olacakların basit hesapları yapabilir olması, 2 çarpı 2 nin sonucunun bulunmasında teknik bilirkişili keşfe hükmetmemesi lazımdır. Avukatlara ait hukuk bürolarının, hukuk bürosu sayılabilmesi için, dedektif gibi çalışacak ekibe ve bilim adamı gibi araştırma yapacak merak ve nosyona sahip meslek adamları lazımdır. Hukuka adım atmak demek, ilahi bir dağıtımın dünyevi bayiliğini almak demektir ve Sayın Bakanımızın işaret ettiği gibi ilahi vebali büyüktür.