Terör Sorununun Çözümünde Temel Bir Hukuki Problem
Türkiye Cumhuriyeti, Anayasamızdaki temel ilkeler kapsamında bir hukuk devletidir. Genel hatları ile bildiğimiz terör sorununu sonlandıracak süreç ile ilgili gelişmeler gözlemlendiğinde kamuoyunda dillendirilmeyen, veya sorumluları açısından dillendirilse de problemin bahsedeceğim tarafının nasıl çözüleceğinin izah edilmediği ve hatta sanki mevcut mevzuat dahilinde ‘görmedim, bilmiyorum, duymadım’vari bir yaklaşım sergilenilecekmiş tarzı algılanan önemli bir ayrıntı var.
Dağda, elinde silah ile Devlete karşı çatışma halinde olanların her biri, ceza hukukumuz açısından değerlendirildiğinde en basit tabir ile terör örgüt üyesi sıfatındadırlar. Bu sıfata sahip olanların ellerinde silahları ile, ülkeyi terk etmek için dahi olsa, sınıra kadar dere tepe yol almaları ve bu yürüyüş sırasında güvenlik güçlerinin onları görmezden gelmesi gerektiğine dair bir kurgu, hukuk devleti kavramını sıkıntıya sokacaktır.
Bir an akan kanın durması, anaların feryadının dinmesi için bu konuya mevcut mevzuat göz ardı edilip ‘böyle olmalı, olabilir’ denilse bile, aynı konumda olan terör örgütü üyesi suçlaması ile cezaevlerin tutuklu durumdaki binlerce kişiye ne denilecek?
‘Kusura bakma’ dağda olsaydın, senin de elini kolunu sallaya sallaya sınır dışına çıkmana izin verecektim’ açıklaması iyi bir izah olur muydu?
Böylesi bir bakış açısı Devleti zaafa uğratacak, Devlet vasıflarını zedeleyecek tehlikeli bir fiili çelişki olurdu.
Bu hususta yasal düzenleme gerektiğini söyleyenler, doğrusu teknik olarak Devletin işlevi noktasında haklıdırlar.
Sonuçta bir düzenleme yapılacak olsa bile bu düzenleme asla terör örgütü ile muhatap olma anlamına gelecek bir içeriğe sahip olmamalı. Hatta böylesi bir ilişiklendirme çabası asla kabul görmemeli. Fakat kapsamı ve ismi ne olur ne olmaz önemli değil, yasal bir düzenleme yapılmalı ki güvenlik güçlerinin çekilmeye müdahale etmemesinin, aleyhlerine, fert fert suç unsuru olmasının engellenmesi gerekmektedir.
Aksi halde elini kolunu sallaya sallaya sınıra doğru intikal halindeki bir terör örgütü üyesine müdahale etmeyen veya yasal dayanağı olmadan verilen suç nitelikli bir emrin gereğini yerine getiren, bu emre sessiz kalan her bir güvenlik mensubu, sanık sıfatı ile mevcut kanunlar uyarınca yargılanacaktır.
Dağdaki teröristlerin silahları ile ülkeyi terk etmeleri esnasında onların görmezden gelinmesi yönünde güvenlik güçlerinin, verilebilecek yasal dayanağı olmayan emirlere uyması, ceza hukuku açısından suçluyu korumak, hatta yardım ve yataklık etmek suçunu işlemek ile tefsir edilecektir.
Devlette eğer bu tarz bir kapı açılır ise, çok tehlikeli gelişmelerin yaşanabileceği açıktır.
Anayasasında hukuk devleti olduğu net biçimde vurgulanmış bir Devletin idarecileri ‘ben yaptım, doğru yanlış, fark etmez, sonuç önemli, söyledim, oldu’ deme lüksüne sahip değillerdir.
Doğrusu siyasiler bu sorunu uzatmadan terör belasından milleti bir an önce kurtarmak için gayret ederlerken, yasal dayanaklara uygun biçimde kamu görevini icra etme sorumluluğundakileri, son derece sıkıntılı pozisyonlara sokmuş olmaktan da kaçınmalılar.
Ayrıca hukuk nazarında eyleme karışmış olsun ya da olmasın terör örgütü mensuplarına, topyekün terör örgütü üyesi denilmektedir. Şu anda herhangi bir eyleme katılmadığı halde sırf terör örgütü üyesi olduğu için cezaevlerinde tutuklu insanlar var. Ceza hukuku bakımından dağda terör örgütüne katılmış olanlardan eylem yapmamış olanlar ile şehirde olup da eylem yapmamış olanların terör örgütü üyesi olması sıfatlarında bir farklılık yoktur.
Dolayısıyla dağdakilere ‘eylem yapmadıysan özgürsün, şehirdekilere şansına küs seni yakaladım, cezaevine koydum’ demek de hakkaniyete sığmayacaktır.
İsmail Arslan
Ankara Üniversitesi
Hukuk Fak. Öğrencisi
Dağda, elinde silah ile Devlete karşı çatışma halinde olanların her biri, ceza hukukumuz açısından değerlendirildiğinde en basit tabir ile terör örgüt üyesi sıfatındadırlar. Bu sıfata sahip olanların ellerinde silahları ile, ülkeyi terk etmek için dahi olsa, sınıra kadar dere tepe yol almaları ve bu yürüyüş sırasında güvenlik güçlerinin onları görmezden gelmesi gerektiğine dair bir kurgu, hukuk devleti kavramını sıkıntıya sokacaktır.
Bir an akan kanın durması, anaların feryadının dinmesi için bu konuya mevcut mevzuat göz ardı edilip ‘böyle olmalı, olabilir’ denilse bile, aynı konumda olan terör örgütü üyesi suçlaması ile cezaevlerin tutuklu durumdaki binlerce kişiye ne denilecek?
‘Kusura bakma’ dağda olsaydın, senin de elini kolunu sallaya sallaya sınır dışına çıkmana izin verecektim’ açıklaması iyi bir izah olur muydu?
Böylesi bir bakış açısı Devleti zaafa uğratacak, Devlet vasıflarını zedeleyecek tehlikeli bir fiili çelişki olurdu.
Bu hususta yasal düzenleme gerektiğini söyleyenler, doğrusu teknik olarak Devletin işlevi noktasında haklıdırlar.
Sonuçta bir düzenleme yapılacak olsa bile bu düzenleme asla terör örgütü ile muhatap olma anlamına gelecek bir içeriğe sahip olmamalı. Hatta böylesi bir ilişiklendirme çabası asla kabul görmemeli. Fakat kapsamı ve ismi ne olur ne olmaz önemli değil, yasal bir düzenleme yapılmalı ki güvenlik güçlerinin çekilmeye müdahale etmemesinin, aleyhlerine, fert fert suç unsuru olmasının engellenmesi gerekmektedir.
Aksi halde elini kolunu sallaya sallaya sınıra doğru intikal halindeki bir terör örgütü üyesine müdahale etmeyen veya yasal dayanağı olmadan verilen suç nitelikli bir emrin gereğini yerine getiren, bu emre sessiz kalan her bir güvenlik mensubu, sanık sıfatı ile mevcut kanunlar uyarınca yargılanacaktır.
Dağdaki teröristlerin silahları ile ülkeyi terk etmeleri esnasında onların görmezden gelinmesi yönünde güvenlik güçlerinin, verilebilecek yasal dayanağı olmayan emirlere uyması, ceza hukuku açısından suçluyu korumak, hatta yardım ve yataklık etmek suçunu işlemek ile tefsir edilecektir.
Devlette eğer bu tarz bir kapı açılır ise, çok tehlikeli gelişmelerin yaşanabileceği açıktır.
Anayasasında hukuk devleti olduğu net biçimde vurgulanmış bir Devletin idarecileri ‘ben yaptım, doğru yanlış, fark etmez, sonuç önemli, söyledim, oldu’ deme lüksüne sahip değillerdir.
Doğrusu siyasiler bu sorunu uzatmadan terör belasından milleti bir an önce kurtarmak için gayret ederlerken, yasal dayanaklara uygun biçimde kamu görevini icra etme sorumluluğundakileri, son derece sıkıntılı pozisyonlara sokmuş olmaktan da kaçınmalılar.
Ayrıca hukuk nazarında eyleme karışmış olsun ya da olmasın terör örgütü mensuplarına, topyekün terör örgütü üyesi denilmektedir. Şu anda herhangi bir eyleme katılmadığı halde sırf terör örgütü üyesi olduğu için cezaevlerinde tutuklu insanlar var. Ceza hukuku bakımından dağda terör örgütüne katılmış olanlardan eylem yapmamış olanlar ile şehirde olup da eylem yapmamış olanların terör örgütü üyesi olması sıfatlarında bir farklılık yoktur.
Dolayısıyla dağdakilere ‘eylem yapmadıysan özgürsün, şehirdekilere şansına küs seni yakaladım, cezaevine koydum’ demek de hakkaniyete sığmayacaktır.
İsmail Arslan
Ankara Üniversitesi
Hukuk Fak. Öğrencisi