Halil Lütfi
YILMAZ ÖZDİL / SABAH -10.05.2006
Halil Lütfi
Cumhuriyet'in ilk yılları...
Tan Matbaası'nın sahibiydi.
Bab-ı Ali'nin gördüğü "en cimri" patrondu.
Bir gün Cemal Kutay'ı köfteciye götürür Halil Lütfi... Kutay'ın ağzı
kulaklarında... Kolay değil, cimri patron yemeğe götürüyor. Yerler, içerler.
Sonradan gerçeği öğrenir Kutay... Meğer köfteci, Lütfi'nin kiracısıymış...
Özel anlaşma yapmış, "hesabın yarısını öderim" diye.
Vala Nureddin anlatıyor...
"Sirkeci'deki Hüdadan Lokantası'ndayım. Baktım, Halil Lütfi bir masada yemek
yiyor. Şaştım tabii... Garsonu çağırdım, sordum, 'Nasıl kıyıyor paraya?'
Garson gülümsedi... Meğer, lokanta sahibi Halil Lütfi'nin arkadaşıymış...
Yemeğini sefertasıyla getirir, orada ısıttırırmış... Sadece su ve ekmek
parası ödermiş..."
Tahir Kutsi Makal da, Halil Lütfi'nin yanında çalışan gazetecilerden...
Hokkaya batırmış kalemini, düşünüyor, ne yazayım diye... O sırada Halil
Lütfi gelir, "Niçin yazmıyorsun?" diye sorar... Makal, "düşünüyorum efendim"
der... Bu cevabı duyan Halil Lütfi basar fırçayı, "Önce düşün, sonra kalemi
hokkaya batır! Bak mürekkep boşuna kuruyor, yazık."
Türkiye'nin gelmiş geçmiş en önemli polis muhabirlerinden Doğan Katırcıoğlu
anlatıyor...
Bir yaz günü. Evinin çatısında tamirat yapacak Halil Lütfi. Usta gelir,
anlaşırlar. 5 lira... Usta çalışır, bitirir. Parasını almaya gelir. Halil
Lütfi "bak evladım" der ustaya, "bu zarfın içindeki 5 lira senin. Ama şimdi
değil... Kış gelsin. Çatı akmazsa, paranı alırsın."
Cebinde akrep vardı Halil Lütfi'nin... Ama mangal yürekliydi... Başı
"hükümet"le derde girenlere bile kapısını açardı korkmadan...
Biri de Aziz Nesin.
Hapisten çıkınca, iş verdi ona...
Evet, pinti adamdı Halil Lütfi... Ama harbi adamdı aynı zamanda... Kimseye
borçlu gitmedi bu dünyadan göçerken... Ve müthiş bir iş yaptı gitmeden...
Malı mülkü çoktu. Çocuğu yoktu. Kiracısı olan bir ailenin oğlunu evlat
edindi...
Her şeyini ona bıraktı.
Atatürk sevgisini de...
Çünkü müthiş Atatürkçü'ydü...
O da Selanikli'ydi.
Bir gün Gar'da karşılaştı Gazi'yle... Dedi ki Gazi, "Yahu Lütficiğim, bak
matbaan var, zenginsin, neden hâlâ 3'üncü mevkide seyahat ediyorsun?"
Lütfi cimriliğine yakışır şekilde, yapıştırdı cevabı, "4'üncü mevki yok ki
efendim, ne yapayım..."
Gazi kahkahayı patlattı, "Senin soyadın Dördüncü olsun" dedi.
Hani şimdi AKP'liler tarafından mahkemeye verilecek olan 82 yaşındaki Fethi
Dede var ya...
İşte o Fethi Dede, bu Halil Lütfi'nin evlatlığı...
Fethi Dördüncü.
Yaşlı diye Erbakan'ı kurtaranlar, aynı yaştaki bir adamı içeri tıkmaya
çalışıyor.
Çağrım bütün Bab-ı Ali'ye...
Bu yaşlı adam, soyadı Mustafa Kemal tarafından konulmuş, onlarca yurtsever
gazeteciye iş vermiş, bu kadar cimriyken gariban bir ailenin çocuğunu evlat
edinip, tüm servetini ona bırakacak kadar gönlü bonkör, Atatürkçü bir basın
patronunun "emaneti" bize...
Sahip çıkın kardeşim.
Halil Lütfi
Cumhuriyet'in ilk yılları...
Tan Matbaası'nın sahibiydi.
Bab-ı Ali'nin gördüğü "en cimri" patrondu.
Bir gün Cemal Kutay'ı köfteciye götürür Halil Lütfi... Kutay'ın ağzı
kulaklarında... Kolay değil, cimri patron yemeğe götürüyor. Yerler, içerler.
Sonradan gerçeği öğrenir Kutay... Meğer köfteci, Lütfi'nin kiracısıymış...
Özel anlaşma yapmış, "hesabın yarısını öderim" diye.
Vala Nureddin anlatıyor...
"Sirkeci'deki Hüdadan Lokantası'ndayım. Baktım, Halil Lütfi bir masada yemek
yiyor. Şaştım tabii... Garsonu çağırdım, sordum, 'Nasıl kıyıyor paraya?'
Garson gülümsedi... Meğer, lokanta sahibi Halil Lütfi'nin arkadaşıymış...
Yemeğini sefertasıyla getirir, orada ısıttırırmış... Sadece su ve ekmek
parası ödermiş..."
Tahir Kutsi Makal da, Halil Lütfi'nin yanında çalışan gazetecilerden...
Hokkaya batırmış kalemini, düşünüyor, ne yazayım diye... O sırada Halil
Lütfi gelir, "Niçin yazmıyorsun?" diye sorar... Makal, "düşünüyorum efendim"
der... Bu cevabı duyan Halil Lütfi basar fırçayı, "Önce düşün, sonra kalemi
hokkaya batır! Bak mürekkep boşuna kuruyor, yazık."
Türkiye'nin gelmiş geçmiş en önemli polis muhabirlerinden Doğan Katırcıoğlu
anlatıyor...
Bir yaz günü. Evinin çatısında tamirat yapacak Halil Lütfi. Usta gelir,
anlaşırlar. 5 lira... Usta çalışır, bitirir. Parasını almaya gelir. Halil
Lütfi "bak evladım" der ustaya, "bu zarfın içindeki 5 lira senin. Ama şimdi
değil... Kış gelsin. Çatı akmazsa, paranı alırsın."
Cebinde akrep vardı Halil Lütfi'nin... Ama mangal yürekliydi... Başı
"hükümet"le derde girenlere bile kapısını açardı korkmadan...
Biri de Aziz Nesin.
Hapisten çıkınca, iş verdi ona...
Evet, pinti adamdı Halil Lütfi... Ama harbi adamdı aynı zamanda... Kimseye
borçlu gitmedi bu dünyadan göçerken... Ve müthiş bir iş yaptı gitmeden...
Malı mülkü çoktu. Çocuğu yoktu. Kiracısı olan bir ailenin oğlunu evlat
edindi...
Her şeyini ona bıraktı.
Atatürk sevgisini de...
Çünkü müthiş Atatürkçü'ydü...
O da Selanikli'ydi.
Bir gün Gar'da karşılaştı Gazi'yle... Dedi ki Gazi, "Yahu Lütficiğim, bak
matbaan var, zenginsin, neden hâlâ 3'üncü mevkide seyahat ediyorsun?"
Lütfi cimriliğine yakışır şekilde, yapıştırdı cevabı, "4'üncü mevki yok ki
efendim, ne yapayım..."
Gazi kahkahayı patlattı, "Senin soyadın Dördüncü olsun" dedi.
Hani şimdi AKP'liler tarafından mahkemeye verilecek olan 82 yaşındaki Fethi
Dede var ya...
İşte o Fethi Dede, bu Halil Lütfi'nin evlatlığı...
Fethi Dördüncü.
Yaşlı diye Erbakan'ı kurtaranlar, aynı yaştaki bir adamı içeri tıkmaya
çalışıyor.
Çağrım bütün Bab-ı Ali'ye...
Bu yaşlı adam, soyadı Mustafa Kemal tarafından konulmuş, onlarca yurtsever
gazeteciye iş vermiş, bu kadar cimriyken gariban bir ailenin çocuğunu evlat
edinip, tüm servetini ona bırakacak kadar gönlü bonkör, Atatürkçü bir basın
patronunun "emaneti" bize...
Sahip çıkın kardeşim.