İran Solunun Tarihinden Ders Almak
Türkiyenin Faydalı Budalaları Başlıklı Prof. Dr. Gazi Çağlar - BirGün Gazetesinde yayınlanan 1 Kasım 2010 tarihli bir yazıda
Bu uzunca alıntıları okuyucu bağışlasın. Ancak asıl konuya, "faydalı budalalara“ gelmeden, İslamcı-doğucu cephenin hiçte demokrat, özgürlükçü, yenilikçi olmadığını, alabildiğine monolitik düşünen, bir çeşit geçmiş özlemiyle din tüccarlığını birleştiren, alt sınıfları uyuşturup aldatan bir özelliğe sahip olduğunu kendi ağızlarından tesbit etmek gerekiyor.
Bugün 12 Eylül askeri diktatörlüğünün doğrudan ürünü olarak büyüyen, faşist rejimin mirasını devralıp devam ettiren islamcı-serbest piyasacı-otoriter-tek tipçi-insanlığın yarısına (kadınlara) yönelik üniformacı seçkin cemaatler ve siyasi çevreler, stratejik istikametlerini ve taktiklerini yukarıdaki gibi belirliyorlar. Bu doğrultuyla da emperyalist-kapitalist sistemin bugünkü politikalarının "faydalı budalaları“ işlevini görüyorlar.
Pekala, bir tür entellektüel burjuva sosyalizmi, "özgürlükçülük“ ve "demokrasi“ adına yukarıdaki programın Türkiye’de uygulanmasına geniş anlamıyla soldan destek verenler ne diyorlar:
Birikim’ci Ömer Laçiner: "Gülen hareketi meşru bir harekettir“ (NTV).
DSİP’li Roni Margulies: “…en başarılı cemaat olan Fethullahçılar özellikle hedef gösteriliyor. Bu propagandayı bilerek veya bilmeyerek yutanlar, Kemalist devletin İslam düşmanlığına alet oluyor.“
İran Sol’unun trajik tarihinden ve TUDEH’in vahim hatalarından bihaber olanlar şöyle yazıyor: "Bugün Müslümanlarla sosyalistlerin aynı eylemde yer almasını eleştirenler, TUDEH'le aynı yerde duruyor… Bu yüzden savaşa, işgale, baskılara, haksızlıklara karşı İslamcılarla yan yana geliriz“ Başka yazıda: "İslam ya da herhangi bir din ya da dinin mensupları sosyalistlerin düşmanı olamaz. İslam fobisi emperyalizmin güncel silahıdır. Biz emperyalizme ve kapitalizmin yarattığı tüm sorunlara karşı Müslümanlarla omuz omuza mücadele ediyoruz“ (Sosyalist İşçi). TUDEH, İran’da mollaları ilk yıllarda desteklemiş, 1979 referandumunda "İslam Cumhuriyeti“ne evet demiş, islamcı hükümeti desteklemiş, diğer sosyalist solun yok edilmesinden sonra sıra kendisine gelmiş, 5000 civarında üyesi tutuklanmış, çoğu idam edilmişti. Türkiye’de sosyalistlerin bugün islamcılık karşısındaki tavırlarını belirleyebilmek için en azından İran tarihini bilmeleri gerekmez mi?
Bu şekilde islamcı hegemonyanın "faydalı budalalığını“ yapanlar, Türkiye‘nin sosyalist tarihini de küçümseyip, en önemli akımlarına cepheden saldırıyorlar. Bu saldırılarda kullandıkları üslubu, çarpıtmaları, indirgemeleri, islamcılığı değerlendirirken kullanmıyorlar. İslamcılığın hegemonya mücadelesindeki "kurban“ mitolojisine iyice inandırmışlar kendilerini (hani islamcılık, kemalist iktidarın, batıcı-bürokrat cephenin ve nihayet tüm "batının“ düşmanı teranesi). Sanki bu ülke tarihinde şiddete tapan ve onu örgütleyen, islamcılık, sömürge tipi faşizm ve onun devlet ve sivil güçleri değil de sosyalistler:
Türkiye tarihinin tek gerçek doğrudan demokrasi deneyimini vefasızca küçümseyen Ömer Laçiner, "örneğin Fatsa'da amaç gerilla yetiştirmekti“ diyerek neredeyse Demirel’in ve 12 Eylül’cülerin dilini tekrarlıyor (Sol üzerine, marxist.org).
Roni Margulies: "En başta TKP, EMEP, ÖDP ve Halkevleri’nden oluşan dörtlü çete“ (Türk Solu Uzay Yolu’nda, Sosyalist İşçi) söyleminde olduğu gibi sosyalist solun ana gövdesine küfür edebiyatında diretiyor.
Eski Aydınlıkçı Halil Berktay: "… TKP, Dev-Yol, TÖDP ve BirGün’ü hatırlatıyor. İlkin, siyaset nedir, nasıl yapılır, onyıllardır bir türlü anlamadıkları için. İkincisi, kendilerini kutsal ve dokunulmaz sandıkları için. Üçüncüsü, şiddet ve tahakküm alışkanlığından bir türlü kurtulamadıkları için“ (Taraf, 28.10.2010). Bu da egemenlerin, sosyalist sola yönelik küflenmiş suçlama kalıplarının tekrarından başka bir şeyi ifade etmiyor, hani proleterler siyaset bilmez, kaos ve "anarşi“ yaratırlar (anarşist arkadaşlar affetsinler, anarşiyi burada kendi tarihsel-kavramsal anlamında kullanmıyorum).
Lenin, sol gözleri kör olan ve dolayısıyla kitabi bir "demokrasi“ ve "özgürlük“ adına burjuvazinin çıkarlarının propaganda malzemelerini sorumsuzca tekrarlayan entellektüelleri, "faydalı budalalar“ olarak tanımlamıştı. "Faydalı budalaların“ mantar gibi patlamasının geri planındaki toplumsal-sınıfsal-siyasi dönüşümleri irdelemeye başlamalı! Ama her şeyden önce islamcı-otoriter-tektip karanlık ağının aldattığı işçilere ulaşılmalı, işçilerin, emekçilerin, yoksulların olduğu her yerde olmalı, onları aydınlatmalı!
Ve devam ediyor: "Bastırılan sınıfın yeryüzündeki cennet için devrimci mücadelesinin birliği, proleterlerin yukarıdaki cennet hakkındaki düşüncelerinden daha önemlidir.“
Bu uzunca alıntıları okuyucu bağışlasın. Ancak asıl konuya, "faydalı budalalara“ gelmeden, İslamcı-doğucu cephenin hiçte demokrat, özgürlükçü, yenilikçi olmadığını, alabildiğine monolitik düşünen, bir çeşit geçmiş özlemiyle din tüccarlığını birleştiren, alt sınıfları uyuşturup aldatan bir özelliğe sahip olduğunu kendi ağızlarından tesbit etmek gerekiyor.
Bugün 12 Eylül askeri diktatörlüğünün doğrudan ürünü olarak büyüyen, faşist rejimin mirasını devralıp devam ettiren islamcı-serbest piyasacı-otoriter-tek tipçi-insanlığın yarısına (kadınlara) yönelik üniformacı seçkin cemaatler ve siyasi çevreler, stratejik istikametlerini ve taktiklerini yukarıdaki gibi belirliyorlar. Bu doğrultuyla da emperyalist-kapitalist sistemin bugünkü politikalarının "faydalı budalaları“ işlevini görüyorlar.
Pekala, bir tür entellektüel burjuva sosyalizmi, "özgürlükçülük“ ve "demokrasi“ adına yukarıdaki programın Türkiye’de uygulanmasına geniş anlamıyla soldan destek verenler ne diyorlar:
Birikim’ci Ömer Laçiner: "Gülen hareketi meşru bir harekettir“ (NTV).
DSİP’li Roni Margulies: “…en başarılı cemaat olan Fethullahçılar özellikle hedef gösteriliyor. Bu propagandayı bilerek veya bilmeyerek yutanlar, Kemalist devletin İslam düşmanlığına alet oluyor.“
İran Sol’unun trajik tarihinden ve TUDEH’in vahim hatalarından bihaber olanlar şöyle yazıyor: "Bugün Müslümanlarla sosyalistlerin aynı eylemde yer almasını eleştirenler, TUDEH'le aynı yerde duruyor… Bu yüzden savaşa, işgale, baskılara, haksızlıklara karşı İslamcılarla yan yana geliriz“ Başka yazıda: "İslam ya da herhangi bir din ya da dinin mensupları sosyalistlerin düşmanı olamaz. İslam fobisi emperyalizmin güncel silahıdır. Biz emperyalizme ve kapitalizmin yarattığı tüm sorunlara karşı Müslümanlarla omuz omuza mücadele ediyoruz“ (Sosyalist İşçi). TUDEH, İran’da mollaları ilk yıllarda desteklemiş, 1979 referandumunda "İslam Cumhuriyeti“ne evet demiş, islamcı hükümeti desteklemiş, diğer sosyalist solun yok edilmesinden sonra sıra kendisine gelmiş, 5000 civarında üyesi tutuklanmış, çoğu idam edilmişti. Türkiye’de sosyalistlerin bugün islamcılık karşısındaki tavırlarını belirleyebilmek için en azından İran tarihini bilmeleri gerekmez mi?
Bu şekilde islamcı hegemonyanın "faydalı budalalığını“ yapanlar, Türkiye‘nin sosyalist tarihini de küçümseyip, en önemli akımlarına cepheden saldırıyorlar. Bu saldırılarda kullandıkları üslubu, çarpıtmaları, indirgemeleri, islamcılığı değerlendirirken kullanmıyorlar. İslamcılığın hegemonya mücadelesindeki "kurban“ mitolojisine iyice inandırmışlar kendilerini (hani islamcılık, kemalist iktidarın, batıcı-bürokrat cephenin ve nihayet tüm "batının“ düşmanı teranesi). Sanki bu ülke tarihinde şiddete tapan ve onu örgütleyen, islamcılık, sömürge tipi faşizm ve onun devlet ve sivil güçleri değil de sosyalistler:
Türkiye tarihinin tek gerçek doğrudan demokrasi deneyimini vefasızca küçümseyen Ömer Laçiner, "örneğin Fatsa'da amaç gerilla yetiştirmekti“ diyerek neredeyse Demirel’in ve 12 Eylül’cülerin dilini tekrarlıyor (Sol üzerine, marxist.org).
Roni Margulies: "En başta TKP, EMEP, ÖDP ve Halkevleri’nden oluşan dörtlü çete“ (Türk Solu Uzay Yolu’nda, Sosyalist İşçi) söyleminde olduğu gibi sosyalist solun ana gövdesine küfür edebiyatında diretiyor.
Eski Aydınlıkçı Halil Berktay: "… TKP, Dev-Yol, TÖDP ve BirGün’ü hatırlatıyor. İlkin, siyaset nedir, nasıl yapılır, onyıllardır bir türlü anlamadıkları için. İkincisi, kendilerini kutsal ve dokunulmaz sandıkları için. Üçüncüsü, şiddet ve tahakküm alışkanlığından bir türlü kurtulamadıkları için“ (Taraf, 28.10.2010). Bu da egemenlerin, sosyalist sola yönelik küflenmiş suçlama kalıplarının tekrarından başka bir şeyi ifade etmiyor, hani proleterler siyaset bilmez, kaos ve "anarşi“ yaratırlar (anarşist arkadaşlar affetsinler, anarşiyi burada kendi tarihsel-kavramsal anlamında kullanmıyorum).
Lenin, sol gözleri kör olan ve dolayısıyla kitabi bir "demokrasi“ ve "özgürlük“ adına burjuvazinin çıkarlarının propaganda malzemelerini sorumsuzca tekrarlayan entellektüelleri, "faydalı budalalar“ olarak tanımlamıştı. "Faydalı budalaların“ mantar gibi patlamasının geri planındaki toplumsal-sınıfsal-siyasi dönüşümleri irdelemeye başlamalı! Ama her şeyden önce islamcı-otoriter-tektip karanlık ağının aldattığı işçilere ulaşılmalı, işçilerin, emekçilerin, yoksulların olduğu her yerde olmalı, onları aydınlatmalı!
Ve devam ediyor: "Bastırılan sınıfın yeryüzündeki cennet için devrimci mücadelesinin birliği, proleterlerin yukarıdaki cennet hakkındaki düşüncelerinden daha önemlidir.“