Uygarlığın olmazsa olmaz koşulu kadınlar
Kadını dışlamış toplumların tümü gerilik, yokluk içinde. Kadına gereken değeri vermeyen toplumların uygarlık düzeyini yakalayamadığı, demokrasisini geliştiremediği görülmektedir. Kadınlar özgürlük savaşımını sürdürmeli
"Bir uygarlığın düzeyini ölçmek isterseniz, hemen kadının yaşam koşullarına bakın"
Stuart MİLL
Kadın haklarını insan haklarından ayrı değerlendirme olanağı yok. İnsanlığın bu sorunu yaşamaması için, 'kadın' algısının, kadına toplumda verilen değerin netleştirilmesi gerekmekte. Kadın önce insandır. İnsanlığın, uygarlığın olmazsa olmazı olan yarısıdır. Erkek ve kadından birisi olmazsa, insan soyunun üretimi olanaksızdır. Biri olmazsa diğeri olamayacak olan bir bütünün iki parçasının, birbirinden farklı değerlendirmelere konu olmasının anlamsızlığı açıktır.
Kadın, her şeyden önce anamız. Bizleri, anlatılması güç çilelerle büyüten, besleyen yaşam kaynağımız. Sesini duyduğumuz, sevgisini tattığımız, göğsüne başımızı dayadığımız, tutunduğumuz ilk insan. Gözleri ilk ışık kaynağımız, dudakları ilk sevgi pınarımız, sözleri ilk ses kaynağımız. Sazımızın telinde ses, gönüllerimizin uçsuz bucaksız denizlerinde sevgili, çocuğun dilinde ana, beşiğimizin başında, torunun dilinde masal anlatan nine, emeğin dilinde çile, sağ gözümüzün yanında sol gözümüz, sol elimizin yanında sağ elimiz, atardamarlarımızın yanında toplardamarlarımız, yiyeceklerimizin tuzu, giyeceklerimizin düğmesi, ciğerlerimize doldurduğumuz havanın oksijeni, kısacası canımızın bir parçası. Yaşamımıza anlam katan bir parçamız kadınlarımız.
Kadın tarlada, fabrikada, hizmet sektöründe, mutfakta, yazın yaşamında, internet sayfalarında, kitaplarda, ansiklopedilerde, romancı, ozan, müzisyen, bilim kurumlarında araştırmacı, öğretici, taşıtlarda sürürcü yaşamın her alanında etkin bir güç. Kadın, insan yaşamının tüm evrelerinde var. Uygarlığın temel taşı. Kadını dışlamış toplumların tümü gerilik, yokluk içinde. Kadına gereken değeri vermeyen toplumların uygarlık düzeyini yakalamadığı, yaşamın hiçbir alanında ilerleyemediği, demokrasisini geliştiremediği görülmektedir.
Kadının ikincil bir yaratık olmasını sağlamaya çalışmak, evrensel bir insanlık sorunu. Ayrıca evrensel bir insanlık suçu. Toplum yaşamında kadının işlevini yadsıma olanağımız yok. Bir atomda elektron mu, proton daha önemli? Suda hidrojen mi, oksijen mi önemli? Bir ekmeğin yapılışında un mu, yoksa su mu önemli? Bu sorular, anlamsızdır. Çünkü, bunlardan biri olmazsa, öteki de olmaz. Olsa da, ikisinin oluşturduğu bütünün işlevini yerine getiremez. Toplum yaşamını, uygarlıkların gelişmesini kadınlar mı, erkekler mi belirlemektedir sorusu da böylesine anlamsız bir yaklaşım. Bir bütünün iki ayrı parçası olan kadınların ya da erkeklerin olmadığı bir dünyada, toplumsal yaşamın, uygarlığın, bilimin, sanatın filizlenmesinden söz etme olanağı yok.
Çağımızda, cinsiyetler arası eşitlik, yaşamın her alanıyla ilgili kararlarda gözetilmesi gereken bir öncelik durumuna geldi.
Tarihçi Prof. Bernard Lewis, Osmanlı'nın çöküşünün önemli nedenleri arasında, kadınların enerjisinden yararlanılmamış olmasını da sayar. Namık Kemal, 1876'da Tasvir-i Efkâr gazetesine yazdığı yazıda, nüfusunun yarısına ikinci sınıf insan uygulaması yapan bir toplumu, vücudunun bir tarafı felce uğramış bir insana benzetir. O insan, doğrulamayacağını, yürüyemeyeceğini vurgulamıştır. Bugün artık herkes, bir toplumun uygarlık düzeyinin, kadınlarının toplumsal konumu, toplum, bilim yaşamında edindikleri yerin etkinliğiyle belirlendiğinin ayırdındadır. Kadına karşı cinsiyet ayrımı, ırkçılıktan daha kötü bir tutumdur.
Günümüzde kalkınma, toplumsal düzenin sağlanması, uygarlık düzeyini yakalama, güvenlik içinde bir yaşam sürdürebilmek için, kadınların erkeklerle yan yana, omuz omuza olmalarının sağlanmasının önkoşul olduğunu unutmamak gerekir. Bir toplumda kadının konumu, demokratikleşmenin temel göstergelerinden biridir. Kadınlara verilen toplumsal değer, bir ülkenin uygarlık düzeyini belirleyen en temel ölçütlerden biri.
Kadınla erkek, fiziksel ayrıcalıklar taşıyan iki ayrı tür. Birbirlerine benzer yanları var, ayrılan yanları var. Fiziksel yapı olarak eşit değiller. Kadınlarla erkeklerin, insanlığın birer yarısı olarak, insan haklarını, özgürlüklerini kullanma alnında birbirlerine eşit olmaları gerekmektedir. Kadın erkeğe göre bedensel yapı yönünden daha savunmasızdır. Doğa koşullarına uyum sağlamada, doğayla savaşmada, göreceli olarak daha az dayanıklı bir yapıdadır. Bu yapısının gereği daha ince ve yumuşak tavırlıdır. Alçakgönüllülük, şıklık, sevecenlik vb. gibi kavramların, erkekten önce kadını çağrıştırmasının nedeni bu olsa gerektir. Kadın topluma katıldıkça bu değerlerin yaşamımızda daha yaygınlaşması sağlanacaktır.
Kadını yetersiz gören yanlış anlayışı sorgulamanın zamanı çoktan geçmiştir. Kadınların insan olarak özgürleşmesi, bir azınlıkla ilgili, özel alanla kısıtlı kalan bir sorun değil, toplumsal kalkınma, evrensel gelişme süreçlerinin yapı taşlarından biridir. Kadınlarımız yalnızca kendilerinin özgürlüklerini değil, insanın özgür olduğu bir dünya istemeleri gerekmektedir. Özgürlüklerin olmadığı bir dünyada, kadının da, erkeğin de, kısacası insanın özgür olması gündeme gelemez.
Dünya Kadın Günü, dünya kadınları arasında da bir dayanışma, deneyim paylaşımı günü olma aşamasındadır. Bu çabalar, insanlığın gelişimi için evrensel ilkeler bulacaklardır. Dünya kadınları, renk, soy, din, dil ayrımı gözetmeden güç, eylem birliği yaparak, yıllar öncesinin bu olanaklardan yoksun kadınlarını saygıyla anarak, kendilerini anlatabilmek üzere insanlığın bu temel sorununa çözüm üretme savaşımlarını sürdürmek zorundadırlar.
Faik Akçay: Araştırmacı, yazar
"Bir uygarlığın düzeyini ölçmek isterseniz, hemen kadının yaşam koşullarına bakın"
Stuart MİLL
Kadın haklarını insan haklarından ayrı değerlendirme olanağı yok. İnsanlığın bu sorunu yaşamaması için, 'kadın' algısının, kadına toplumda verilen değerin netleştirilmesi gerekmekte. Kadın önce insandır. İnsanlığın, uygarlığın olmazsa olmazı olan yarısıdır. Erkek ve kadından birisi olmazsa, insan soyunun üretimi olanaksızdır. Biri olmazsa diğeri olamayacak olan bir bütünün iki parçasının, birbirinden farklı değerlendirmelere konu olmasının anlamsızlığı açıktır.
Kadın, her şeyden önce anamız. Bizleri, anlatılması güç çilelerle büyüten, besleyen yaşam kaynağımız. Sesini duyduğumuz, sevgisini tattığımız, göğsüne başımızı dayadığımız, tutunduğumuz ilk insan. Gözleri ilk ışık kaynağımız, dudakları ilk sevgi pınarımız, sözleri ilk ses kaynağımız. Sazımızın telinde ses, gönüllerimizin uçsuz bucaksız denizlerinde sevgili, çocuğun dilinde ana, beşiğimizin başında, torunun dilinde masal anlatan nine, emeğin dilinde çile, sağ gözümüzün yanında sol gözümüz, sol elimizin yanında sağ elimiz, atardamarlarımızın yanında toplardamarlarımız, yiyeceklerimizin tuzu, giyeceklerimizin düğmesi, ciğerlerimize doldurduğumuz havanın oksijeni, kısacası canımızın bir parçası. Yaşamımıza anlam katan bir parçamız kadınlarımız.
Kadın tarlada, fabrikada, hizmet sektöründe, mutfakta, yazın yaşamında, internet sayfalarında, kitaplarda, ansiklopedilerde, romancı, ozan, müzisyen, bilim kurumlarında araştırmacı, öğretici, taşıtlarda sürürcü yaşamın her alanında etkin bir güç. Kadın, insan yaşamının tüm evrelerinde var. Uygarlığın temel taşı. Kadını dışlamış toplumların tümü gerilik, yokluk içinde. Kadına gereken değeri vermeyen toplumların uygarlık düzeyini yakalamadığı, yaşamın hiçbir alanında ilerleyemediği, demokrasisini geliştiremediği görülmektedir.
Kadının ikincil bir yaratık olmasını sağlamaya çalışmak, evrensel bir insanlık sorunu. Ayrıca evrensel bir insanlık suçu. Toplum yaşamında kadının işlevini yadsıma olanağımız yok. Bir atomda elektron mu, proton daha önemli? Suda hidrojen mi, oksijen mi önemli? Bir ekmeğin yapılışında un mu, yoksa su mu önemli? Bu sorular, anlamsızdır. Çünkü, bunlardan biri olmazsa, öteki de olmaz. Olsa da, ikisinin oluşturduğu bütünün işlevini yerine getiremez. Toplum yaşamını, uygarlıkların gelişmesini kadınlar mı, erkekler mi belirlemektedir sorusu da böylesine anlamsız bir yaklaşım. Bir bütünün iki ayrı parçası olan kadınların ya da erkeklerin olmadığı bir dünyada, toplumsal yaşamın, uygarlığın, bilimin, sanatın filizlenmesinden söz etme olanağı yok.
Çağımızda, cinsiyetler arası eşitlik, yaşamın her alanıyla ilgili kararlarda gözetilmesi gereken bir öncelik durumuna geldi.
Tarihçi Prof. Bernard Lewis, Osmanlı'nın çöküşünün önemli nedenleri arasında, kadınların enerjisinden yararlanılmamış olmasını da sayar. Namık Kemal, 1876'da Tasvir-i Efkâr gazetesine yazdığı yazıda, nüfusunun yarısına ikinci sınıf insan uygulaması yapan bir toplumu, vücudunun bir tarafı felce uğramış bir insana benzetir. O insan, doğrulamayacağını, yürüyemeyeceğini vurgulamıştır. Bugün artık herkes, bir toplumun uygarlık düzeyinin, kadınlarının toplumsal konumu, toplum, bilim yaşamında edindikleri yerin etkinliğiyle belirlendiğinin ayırdındadır. Kadına karşı cinsiyet ayrımı, ırkçılıktan daha kötü bir tutumdur.
Günümüzde kalkınma, toplumsal düzenin sağlanması, uygarlık düzeyini yakalama, güvenlik içinde bir yaşam sürdürebilmek için, kadınların erkeklerle yan yana, omuz omuza olmalarının sağlanmasının önkoşul olduğunu unutmamak gerekir. Bir toplumda kadının konumu, demokratikleşmenin temel göstergelerinden biridir. Kadınlara verilen toplumsal değer, bir ülkenin uygarlık düzeyini belirleyen en temel ölçütlerden biri.
Kadınla erkek, fiziksel ayrıcalıklar taşıyan iki ayrı tür. Birbirlerine benzer yanları var, ayrılan yanları var. Fiziksel yapı olarak eşit değiller. Kadınlarla erkeklerin, insanlığın birer yarısı olarak, insan haklarını, özgürlüklerini kullanma alnında birbirlerine eşit olmaları gerekmektedir. Kadın erkeğe göre bedensel yapı yönünden daha savunmasızdır. Doğa koşullarına uyum sağlamada, doğayla savaşmada, göreceli olarak daha az dayanıklı bir yapıdadır. Bu yapısının gereği daha ince ve yumuşak tavırlıdır. Alçakgönüllülük, şıklık, sevecenlik vb. gibi kavramların, erkekten önce kadını çağrıştırmasının nedeni bu olsa gerektir. Kadın topluma katıldıkça bu değerlerin yaşamımızda daha yaygınlaşması sağlanacaktır.
Kadını yetersiz gören yanlış anlayışı sorgulamanın zamanı çoktan geçmiştir. Kadınların insan olarak özgürleşmesi, bir azınlıkla ilgili, özel alanla kısıtlı kalan bir sorun değil, toplumsal kalkınma, evrensel gelişme süreçlerinin yapı taşlarından biridir. Kadınlarımız yalnızca kendilerinin özgürlüklerini değil, insanın özgür olduğu bir dünya istemeleri gerekmektedir. Özgürlüklerin olmadığı bir dünyada, kadının da, erkeğin de, kısacası insanın özgür olması gündeme gelemez.
Dünya Kadın Günü, dünya kadınları arasında da bir dayanışma, deneyim paylaşımı günü olma aşamasındadır. Bu çabalar, insanlığın gelişimi için evrensel ilkeler bulacaklardır. Dünya kadınları, renk, soy, din, dil ayrımı gözetmeden güç, eylem birliği yaparak, yıllar öncesinin bu olanaklardan yoksun kadınlarını saygıyla anarak, kendilerini anlatabilmek üzere insanlığın bu temel sorununa çözüm üretme savaşımlarını sürdürmek zorundadırlar.
Faik Akçay: Araştırmacı, yazar