25, 25, 23
denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür..
bulut mu olsam, gemi mi yoksa
yosun mu olsam, balık mı yoksa
ne o, ne o, ne o
deniz olunmalı oğlum...
25 yaş sendromu nedir bilir misiniz?
Şöyle tanımlıyor bir genç ekşi sözlükte 25 yaş sendromunu :
“Tüm arkadaşların birer birer evlenmesi, üniversite sonrası ne yapacağını bilememek, askerlik sorunsalı, aileden kopuş gibi konuların üst üste gelerek insana blue (bluğ demek istemiş) çağından sonra ilk yaş sendromunu yaşatan olaylar zinciri...”
Genç kardeşimiz, günümüz penceresinden ne güzel özetlemiş değil mi 25 yaşında bir delikanlının dertlerini...
Haklı tabi, modern zamanların modern sorunları gençlerimizi farklı kulvarlarda, farklı bir savaşın içerisine sürüklüyor. 1980 silindiri de beyinlerin üzerinden geçince hele... Bunları yazan genç kardeşim yine de şanslıymış ki , yazdıklarından bir üniversite bitirebildiği anlaşılıyor.
Zaman çabuk geçiyor, sorunlar farklılaşıyor... Çok değil bundan 40 yıl önceki gençlerin sorunları çok daha farklıydı bu ülkede, ne olduysa bu 40 yılda oldu. 40 yıl öncesinin 25 yaşındakilerinin blog mesajları ölüm hissedildiğinde veya mümkün olursa arefesinde, kağıda yazılır, birileri uygun görürse gönderilene teslim edilirdi.
O zamanın mesajlarına bir örnek şöyleydi:
“Sana ben her zaman için müteşekkirim. Çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni... Küçüklüğümden beri evde devamlı Kurtuluş Savaşı anılarıyla büyüdüm. Ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim. Baba, biz Türkiye'nin ikinci Kurtuluş savaşçılarıyız. Elbette ki hapislere atılacağız, kurşunlanacağız da... Tıpkı Birinci Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi... Ama bu toprakları yabancılara bırakmayacağız. Ve bir gün mutlaka yeneceğiz onları... Düşün baba; bugün hükümet işini, gücünü bırakmış bizimle uğraşıyor. Çünkü bizden başka gerçek muhalefet kalmamış durumda. Ve hepsi Kemalist çizgiden sapmışlar. Ve tarih önünde hüküm giymiş durumdadırlar. Biz çoktan onları tarihin çöplüğüne atmış durumdayız.
Size sesleniyorum ki bu Türkiye'de ben ve benim gibilerin olacağına ve bizim izimizde tam bağımsız Türkiye için çalışacaklarına var gönlümle inanıyorum...”
40 yıl evvelin 25 yaşında genci o şartları yaşamış da yazmış ve yaşadıklarına isyan etmiş, bugün o olumsuz şartların fazlası var eksiği yok. Tek eksiğimiz 40 yıl önceki o dürüst, onurlu ve fedakar gençler...
25, 25, 23’ ünde ölen gençler... Üzülmeyin, gönlünüzü ferah tutun. O fazlasıyla yetişkin hayallerinizi ve şu yaşımızda o çocuk ruhlarınızı yaşatmaya devam ediyoruz. Ölmedik hala yaşıyoruz, varız...
Madem şiirle başladık, şiirle bitirelim ;
Bir eski Acem şairi :
"Ölüm âdil..."
Şişeyi bırakın Ahmet Cemil.
Boşuna hiddet ediyorsunuz.
Biliyorum,
ölümün adil olması için
hayatın adil olması lazım, diyorsunuz...
Harun Gür Notu : 2 Gün önce yaşananları tekrar gözümün önüne getirince, 3 gün sonrasını bekleyemedim, kusura bakmayın...
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür..
bulut mu olsam, gemi mi yoksa
yosun mu olsam, balık mı yoksa
ne o, ne o, ne o
deniz olunmalı oğlum...
25 yaş sendromu nedir bilir misiniz?
Şöyle tanımlıyor bir genç ekşi sözlükte 25 yaş sendromunu :
“Tüm arkadaşların birer birer evlenmesi, üniversite sonrası ne yapacağını bilememek, askerlik sorunsalı, aileden kopuş gibi konuların üst üste gelerek insana blue (bluğ demek istemiş) çağından sonra ilk yaş sendromunu yaşatan olaylar zinciri...”
Genç kardeşimiz, günümüz penceresinden ne güzel özetlemiş değil mi 25 yaşında bir delikanlının dertlerini...
Haklı tabi, modern zamanların modern sorunları gençlerimizi farklı kulvarlarda, farklı bir savaşın içerisine sürüklüyor. 1980 silindiri de beyinlerin üzerinden geçince hele... Bunları yazan genç kardeşim yine de şanslıymış ki , yazdıklarından bir üniversite bitirebildiği anlaşılıyor.
Zaman çabuk geçiyor, sorunlar farklılaşıyor... Çok değil bundan 40 yıl önceki gençlerin sorunları çok daha farklıydı bu ülkede, ne olduysa bu 40 yılda oldu. 40 yıl öncesinin 25 yaşındakilerinin blog mesajları ölüm hissedildiğinde veya mümkün olursa arefesinde, kağıda yazılır, birileri uygun görürse gönderilene teslim edilirdi.
O zamanın mesajlarına bir örnek şöyleydi:
“Sana ben her zaman için müteşekkirim. Çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni... Küçüklüğümden beri evde devamlı Kurtuluş Savaşı anılarıyla büyüdüm. Ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim. Baba, biz Türkiye'nin ikinci Kurtuluş savaşçılarıyız. Elbette ki hapislere atılacağız, kurşunlanacağız da... Tıpkı Birinci Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi... Ama bu toprakları yabancılara bırakmayacağız. Ve bir gün mutlaka yeneceğiz onları... Düşün baba; bugün hükümet işini, gücünü bırakmış bizimle uğraşıyor. Çünkü bizden başka gerçek muhalefet kalmamış durumda. Ve hepsi Kemalist çizgiden sapmışlar. Ve tarih önünde hüküm giymiş durumdadırlar. Biz çoktan onları tarihin çöplüğüne atmış durumdayız.
Size sesleniyorum ki bu Türkiye'de ben ve benim gibilerin olacağına ve bizim izimizde tam bağımsız Türkiye için çalışacaklarına var gönlümle inanıyorum...”
40 yıl evvelin 25 yaşında genci o şartları yaşamış da yazmış ve yaşadıklarına isyan etmiş, bugün o olumsuz şartların fazlası var eksiği yok. Tek eksiğimiz 40 yıl önceki o dürüst, onurlu ve fedakar gençler...
25, 25, 23’ ünde ölen gençler... Üzülmeyin, gönlünüzü ferah tutun. O fazlasıyla yetişkin hayallerinizi ve şu yaşımızda o çocuk ruhlarınızı yaşatmaya devam ediyoruz. Ölmedik hala yaşıyoruz, varız...
Madem şiirle başladık, şiirle bitirelim ;
Bir eski Acem şairi :
"Ölüm âdil..."
Şişeyi bırakın Ahmet Cemil.
Boşuna hiddet ediyorsunuz.
Biliyorum,
ölümün adil olması için
hayatın adil olması lazım, diyorsunuz...
Harun Gür Notu : 2 Gün önce yaşananları tekrar gözümün önüne getirince, 3 gün sonrasını bekleyemedim, kusura bakmayın...