Dünya Kadınlar Günü'müz
partilerin karanfilleri toptan satın alım günü,
'kadınlar çiçektir' edebiyatı döktürmeleri günü,
kulüp ve lokallerin kokteyl cemiyetleri düzenleme günü,
kocaların/sevgililerin mecburi yükte hafif pahada ağır hediye taşıyıcılığı günü
DEĞİLDİR....
Böyle bir gün vardır...
Bugün kadınların varlıklarını, insanlıklarını erkeklere/erkek egemen toplumlara/ve yine bir kısım kadınlara karşı koruma için yüzlerce yıl mücadele ettiklerini anımsatan bir gündür.
Kadınlara böylesi haksızlık ve insani hadsizlik'ler yapılmasa idi.., BÖYLE BİR GÜN DE OLMAZDI...
Bu gün.., siyasi, hukuki, ulusal ve global kadınlara nesillerle uygulanan insanlık dışı, ezici, ve sadece cinsiyete mahsus yıkıcılığın, maddi ve manevi şiddetin ve yaşanan dramların hem toplum hem de ülke yönetimlerinde TEYİT EDİLDİĞİ GÜN'DÜR...
8 mart 2008::::Kadınlar günü'ne izafeten bir yıllık icraat raporu
Hak, adalet, özgürlük diye diye.., kadınların türbanını başlarına mıhladık, muvaffak olduk.
Kadınlarımız bu dünyada sıcaktan pişse de, estetik arzularını renk renk türbanlar, dudaklara sürülen kıpkırmızı rujlar, popolarına oturan ipekli pardüseler ile ikame etseler de,,,saçlarını özgürleştirdiler...Ne mutlu...
Başka da kayda değer birşey olmadı.:(
http://img.blogcu.com/uploads/merwww_ampul.GIF
http://img306.imageshack.us/img306/5646/canm5ea.jpg
http://img469.imageshack.us/img469/9109/turbanqf0.jpg
____________________
Kadın Statüsü ve Türban
Toplumsal yaşamın her alanında eşitlikçi yaklaşımları savunan, Atatürk ilke ve devrimleriyle kazanılmış haklar doğrultusunda, kadının çağdaş görünüm ve düşüncesine önem veren “Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi” - (HÜKSAM) olarak, son günlerde, bütün toplumsal sorunların önüne geçirilen "türban sorunu" ile ilgili talihsiz gelişmeler nedeni ile bu ayın konusunu özel olarak “Kadının Statüsü ve Türban” olarak belirledik. Çünkü HÜKSAM, Türkiye’deki bütün Üniversite Kadın Merkezleri gibi kadın sağlığının korunması ve geliştirilmesinin, ancak toplumda kadının statüsünün iyileştirilmesi ve “toplumsal cinsiyet eşitliği” ile gerçekleştirilebileceği bilimsel gerçeğine inanmaktadır.
Kadın sağlığının Türkiye’deki tarihsel süreci incelendiğinde çok açık olarak görülmektedir ki; kadın, bir “mal” olarak görülüp, örtüler, peçeler altına saklanıp, evdeki birkaç eşten biri, ya da cariye olduğu eğitim dahil pek çok insan hakkını kullanamadığı Cumhuriyet öncesi dönemde değil, ancak Cumhuriyet döneminde sağlanan laik demokratik düzenle “insan” yerine konulmuş ve böylece sağlığı dahil diğer pek çok konuda gereken ilerlemeleri yapabilmiş, daha tam olmasa da çağdaş düzeyi yakalayabilmiştir. Bu ifadeyi biraz açacak olursak, bilindiği gibi kadınlar ilk kez ancak 1927’deki nüfus sayımında “adam yerine konularak” sayılmışlardır. Cumhuriyet döneminin başlarında kadınlar arasındaki okuryazarlık % 10 ların altında olup hiçbir konuda karar yetkilerinin olmadığını baba, ağabey, eş tahakkümünde, alınıp satılan birer meta yerine konuldukları bilinen gerçeklerdir. Kadınlar bu konumdan çıkarılmayı eğitim, çalışma, seçme, seçilme gibi insan haklarını kullanabilir hale gelmelerini ancak Atatürk’ün önderliğinde çıkarılan devrim yasaları ile elde etmiş ve toplumsal statülerinin yükselmesine paralel olarak sağlık göstergeleri de giderek düzelmiştir. Ne var ki ülkemizde Cumhuriyet döneminde sağlanan tüm iyileşmelere rağmen pek çok alanda hala eğitim, hukuk, sosyal ve siyasal alanda cinsiyetler arası eşitsizlikler söz konusudur. Bu eşitsizliklerin sonucunda, kadının toplumsal statüsü, sağlığı ve sağlık hizmetlerinden yararlanması önemli ölçüde olumsuz etkilenmektedir.
Bugün, başlık parası , berdel , zorla ve erken yaşta evlendirme, bekaret denetimi, sadece imam nikahı ile evlilik gibi konulardaki geleneksel uygulamalar ve namus adına işlenen cinayetler, kadına yönelik diğer şiddet uygulamaları hala varlığını sürdürmektedir. Ülkemizde, kentsel alanda yaşayanlara göre kırsal alanda yaşayan, Batı bölgesinde yaşayanlara göre Doğu bölgesinde yaşayan kadınların daha olumsuz olan sosyal ve ekonomik statüsü, kendilerine yapılan ayırımcılık boyutunda sağlıklarını da olumsuz yönde etkilemektedir.
Yıllar içinde önemli gelişmeler kaydedilmesine rağmen, bugün hala doğum öncesi bakım ve sağlıklı koşullarda doğum ve aile planlaması hizmetlerine erişebilirlik ve diğer temel sağlık hizmetlerini almada , toplumsal statüsü düşük olan kadınlar için sorunlar mevcuttur.
Araştırma sonuçlarında da görülebileceği gibi; kadının statüsü ki en belirleyici göstergesi eğitim düzeyidir, kadının doğurganlık davranışları, sağlık hizmetlerinden yararlanma, özellikle doğum öncesi bakım alma ve doğumların sağlıklı koşullarda yapılması konularında, belirleyici faktördür. Günümüzde kadın eğitiminin düşük olmasının nedenleri incelendiğinde çok açık olarak görülmektedir ki, daha doğum öncesi dönemde “erkek çocuk tercihi” şeklinde ifadesini bulan ayırımcılık, kız çocuğunun ailede apayrı bir kalıba konulması, temel eğitim hakkından mahrum bırakılması, sosyal aktivitelere katılma konularında aile baskısı biçiminde devam etmektedir. Tüm bunlar toplumsal cinsiyet ayırımcılığının kız çocuğuna çok erken dönemlerde uygulanması sonucunu doğurmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, Türkiye’de kadınların eğitim haklarının ellerinden alınması, üniversite düzeyine kadar ulaşmış olanların engellenmesi ile olmayıp çok daha erken dönemde yani çocukluk ve adolesan dönemlerde eğitim hakları, aileler ve toplum tarafından ellerinden alınmaktadır. Bu konuda, Türkiye’de “Türban” uğruna yapılan gösterilere benzer eylemlerin yapıldığı ise hatırlanmamaktadır.
Kadın konuları ile ilgilenen her profesyonelin, hatta profesyonel olmayan bireylerin özellikle de kadınların, belli bir yaşa ve düzeye gelmiş genç kadınlara üstelik de asla dini kesin bir kural olmayan Sümerlerden bu yana “çeşitli amaçlarla” kadına uygulanan “saç örtmenin” dayatılması ve ülkedeki bütün konuların önüne geçirilmesi, ne yazık ki, kadınla ilgili alınan mesafelerin Türkiye’de kadınlara çok görülmesi ve onun yine eski geleneksel Cumhuriyet öncesinde olduğu gibi 2.sınıf vatandaş konumuna gelmesinin önünü açmak olduğunun bir göstergesidir. Böyle bir konunun vebalini yüklenecek, gelecekteki kadın nesillerinin aynen Cumhuriyet öncesi konuma itilmesine aracı olacaklar ise bu konuya bilinçli-amaçlı “masumane” gerekçelere dayandırarak destek verenler ya da konunun ciddiyetinin farkında olmayanlardır. Böyle bir şey olmaz diyenlerin çok yakınımızdaki bir ülkeye bakmasının yararı olacaktır, o ülkede artık kadınların sadece başını örtmesi yeterli bulunmayıp, çarşaf giymeleri için sokaklarda eylemler yapılmaktadır. İçimizde o ülkeyi bizzat yaşayanlarımız bilmektedir ki kadının elini bile kadın olarak sıkamazsınız, bir kadının erkeğin elini sıkması söz konusu değildir “zina” olarak nitelendirilmektedir. Hiç bir hekim karşı cinsiyetten birini muayene edememektedir, dininiz ne olursa olsun baskı ile örtünmek zorundasınız, yabancıların örtünmemesinin cezası ise 5 gün hapistir. Her şeyin dine bağlandığı, dinle açıklandığı bir ülkede bilimsel bir sonucu açıklamanız ancak “ulema”nın onayı ile olabilmektedir. Kadının üniversitede okuyup, Parlamentoya girebilmesi yanıltıcı olmamalıdır, kadın ancak kendisine birilerinin “uygun gördüğü” yere kadar gelebilmektedir; çünkü artık “KADIN” özgür ve eşit bir birey değil hakkında karar verilen, edilgen 2. sınıf bir insandır. Ülkeler incelendiğinde olayın burada da durmadığını görmekteyiz, yine başka bir ülkede kadınlara türban, tesettür ve çarşaf yeterli görülmeyip, nefes almanın bile güç olduğu “burka” ya sokulmakta, sokakta yürürken ayakkabısından çıkan sesin aynen “saç” gibi erkekleri tahrik edeceği düşünüldüğü için buna da izin verilmemektedir. Özetle kadının başka bir kalıba konulmasının bir kez yolunu açtınız mı sonu gelmemekte, ne yazık ki kadınların da alet edilerek başlatılan bu uygulamalarda “kalıp” giderek daraltılmaktadır, ta ki artık ayağa dolaşan bir yaratık olmaktan çıkarılana dek de bu sürdürülmektedir. Sormak lazım bunun neresi “özgürlük” ?!
Konu ile ilgili Türkiye gerçeğine değinilecek olursa; Türkiye’deki gelişmeler türbanın, günümüzde bilinçli bir şekilde kamuoyunu yanıltmak için ifade edildiği gibi, “basit bir başörtüsü” ve “bireysel özgürlükler” konusu olmayıp, artık yöneticilerin bile açıkça kabul ettiği gibi, dinsel-siyasi hareketin bir simgesi olduğunu göstermektedir. Bu hareket, toplumun yarısını oluşturan kadınlarımızı kendi bedeni hakkında dahi karar veremeyen bir pozisyona itmektedir. Ortaçağdan kalma baskıcı anlayış, cinsiyet ayrımcılığına dayalı ilişkilerle kadını ikinci sınıf vatandaş olarak değerlendirip, onu önce türbana, sonra eve kapatmak ve sonra da tümüyle yok saymaya çalışmak şeklinde bir sürecin işleyeceğini göstermektedir.. Üzücü olan husus ise bu planlı hareketin gerçekleştirilmesinde, yani din üzerinden siyaset yapmada, kadın konusunu bir oy potansiyeli olarak görmede gelecekte bu konuda en fazla zarar görecek olan kadınların da kullanılıyor olması, kadınların da buna alet olmasıdır. Diğer taraftan, malum gerekçeyle bu devirde kadını örtmeye çalışmanın, diğer cinsiyete de haksızlık ve hakaret olduğunu, pek çok aklı başında erkeğin bundan son derece rahatsız olduğunu da unutmamak gerekir.
Ulusal ve uluslar arası hukuk kararlarında da belirtildiği gibi ve bugün tüm dünya ülkelerinin ibretle izlediği pek çok olumsuz ülke deneyimi de göz önündeyken, toplum yaşamını dine dayandırmak yönündeki girişimlerin anti-demokratik olduğu bilinmektedir. Bu girişimlerin amacı toplumsal yaşamı altüst etmek ve laikliği kökten zedelemektir. Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerinden biri olan kılık-kıyafet devrimine karşı savunulan “türban, bugün laikliği ortadan kaldırmanın sembolü” olup, kadına Cumhuriyet döneminde gerçekleştirdiği ilerlemelerin çok görüldüğü, bu hakların geri alınmasının başlangıcı “daha kısa bir ifade ile “sonun başlangıcı” olduğunu bugün göremeyenlerin yarın mutlaka göreceklerine inanmaktayız ne var ki bu kadınlar yönünden çok geç olacaktır.
Anayasanın değiştirilemez nitelikteki 2. maddesinde ifadesini bulan "…..insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti" ilkesine sonuna kadar bağlı bir üniversite merkezi olan HÜKSAM, hem kadına uzun erimde zarar vereceği kesin olan “türban”ın üniversitelerde ve giderek kamu alanında serbestliğini sağlamaya yönelik tüm çabaların, hem de laiklik karşıtı her türden girişimin karşısında duracaktır.
HÜKSAM Yönetim Kurulu
(Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi)
http://www.huksam.hacettepe.edu.tr
__________________________________________________ _______________