Çanakkale Savaşı - Atatürk Kaderin değiştiği anı söyler Acaba bu an bir kere midir yoksa iki mi?
Atatürk diyince her daim durur iki kere düşünürüm. Gerek savaşları gerekse hakkında çıkan tüm kitapları yılmadan okurum okurum okurum. Hani derler ya yaşamak onunla resmen o şekle geldiğimi hissediyorum ama genede çok yetersiz olduğumun farkındayım.
Savaşları okurken bir şey dikkatimi çekti. Ben en inandığım konuda bile aksini savunan kitap ve yazarları bol bol okumama rağmen bu konuda hiç ''karşı taraf '' ın yazdıklarını okumadığımın farkına vardırm. Gerek çanakkale savaşı gerek dünya savaşı ve gerekse Kurtuluş savaşı ( Şimdi sakın Çanakkale savaşının dünya savaşı içinde olduğunu söylemeyiniz. Ne demek istediğim anlaşıldı. ) Lord Kinross , Limon Van Sanders in anılarını okudum ama onlarda bir yerde bizim gözümüzle bakanlar işte bundan dolayı olayı birde onlar gözüyle bakayım dedim. Jul Snelders in C.E.W. Bean ın anılarına ve kendi gözlemlerine incelemelerine göre yazmış olduğu kitap son okuduğum kitap. Aslında hepinize tavsiye ederim. Belirli bölümleri okuduktan sonra her zaman yaptığım gibi gözümü ya tavana ya karşı duvara dikerek sani o günleri yaşarım ve emin olun gerçekten olayları tam biliyorsanız tüyleriniz dikan diken oluyor. Çünkü bunlarıda okuyunca iki tarafında düşüncelerini savaş planlarını taktiklerini ve ilerlemelerini görüyorsunuz. Örneğin çıkartma da kıyı başı tutulduktan sonra ilerleyen kolların Conkbayırına kıvrılacağına aksi taraflara dönmesi ( arıburnu kurtgözü) 57. Alayın yani Mustafa Kemal in de tam ortalarından Conkbayırına geçmesini sarsılarak okuyorsunuz, o an içinizden geçiyor ya bu iki büyük kol büyük hata yapıp ters taraflara yürümeseydide conkbayırına kıvrılsaydı ne olacaktı? Derinliği 3 km yi bulan 57. alay otomatikman ikiye bölünmüş ve kıskaçta kamış olacaktı ve belkide tarihin akışı tümden değişecekti. Şükür Allahıma böyle hata olmuş diyorsunuz. Zaten çıkartmanın başında Anzak kuvvetlerinin büyük bir kargaşa yaşadığını düzensizlik olduğunu görüyorsunuz. Birlikler bile birbirine karışmış genel komutanlığın ilk gün için belirlediği hedefler gerçekçi olmaktan uzak ve bir plana bağlı değil. O zamanda anlıyorsunuz ki koordineli konsantrik harekat çok önemlidir ama iyiki Ancaklar bunu yapamamış kargaşa olmuş. Tabi benim anlatacağım olay bu anılardan bir demet değil. Zaten konu başlığıda bunun böyle olduğunu gösteriyor. Ama sanırım üç bölüm olarak yazacağım (ilk bölüm budur ) Niye böleceksin kardeşim derseniz. Uzun yazı okuma özürlü yönetici başı Tayfun Eyilik beyefendi okusunda bir yorum yapsın diyedir yanıtım.
Aslında ben şimdi yazacaklarımı siteniz tarafından ikincisi düzenlenen yarışmaya yazacaktım. Ama dengeleri bozmak istemedim. Yani birincisi belli hadi ikinci kim olacak bakalım demek istemedim. Kaldıki ben bunu içimdede fazla tutamam patlarım bu da ayrı bir şey. Bu kitabı okurken okuduğum bölümlerden birisi kafama takıldı ama nasıl takılmak anlatamam. Uyuyamıyorum bile. Sanki bir şey ver sanki bir şey var dedim durdum ve o bölümü bir kez daha okudum, okudum , okudum. Düşünürken birden kafamda bir şimşek çaktı '' Tanrım'' dedim. Bu sefer sabaha karşı filan dinlemedim tuttum onu buldum okudum bir daha okudum , birlikte bindirerek okudum. Şimdi size bu öyküyü anlatacağım.
Birinci olayın kahramanı Anzak 11. Tabur'undan Teğmen Tulloch tur. Tulloch Arıburnu'nun hemen kuzeyinde Kuzay plajına karaya çıkan taburun bir takım komutanıdır. Çeşitli manevralara harekatlara katılır. Ben sadece hikayemizle ilgili kısa bölümü yazacağım. Yoksa yaz yaz bitmez ve telif ihlali olur.
Tulloch vee takımı Düztepe'ye doğru ilerlemeye başladıktan az sonra, kendilerine başka bir takım daha katılır; öyle ki Tulloch 'un emrinde şimdi 60 asker olmuştu. Türk birliklerinden sürekli ateş yemelerine rağmen ( Aslında Düşman birlikleri diyor ama benim öyle yazmaya içim elvermiyor her Türk ü düşman olarak okursanız onların gözünü tam anlarsınız .T..A) düzenli bir şekilde ilerleyerek Düztepe'nin diğer yamacına ulaşmayı başardılar. O ana kadar aştıkları her yamaç ve tepecikte Türk Mukavemeti artmıştı ve şimdi küçük birliğin önünde derin bir çukur, onun gerisindeki yamaçta ise Türkler vardı. Ateş öylesine yoğundu ki tüm bölgeyi kaplayan fundalıkların arasına uzanmış askerler başlarını bile kaldıramıyordu. Saat 0900 ı geçmişti. Tulloch bulunduğu yerden sadece 1 kilometre kadar ötedeki Conkbayırı'na çıkan ilk yamacı görebiliyordu, fakat mecvut durumda oraya kadar ilerlemeleri de olanaksız görünüyordu. Sağına baksa, uzaktan Çanakkale Boğazı'nın sularını görebilecekti. Fakat buna dikkat edebilcek durumda değildi . Muharebe alanında yeni Türk birlikleri boy gösterdi ve bir kanattan küçük birliğini çevirme manevralarına başladı. Yapabileceği tek şey, tekrar Kılıçbayırına çekilmekti. Tam geriye dönüşte Teğmen Tulloch bulunduğu yerden 900 metre kadar ileride bir Türk subayının durduğunu ve teleşalı bir şekilde koşturarak yanına gelip giden habercilere emirler verdiğini gördü Geri çekilmeden önce Tulloch tüfeğini omzundan aldı ve Türk Subayına bir el ateş etti. Iskalamıştı...........
Savaşları okurken bir şey dikkatimi çekti. Ben en inandığım konuda bile aksini savunan kitap ve yazarları bol bol okumama rağmen bu konuda hiç ''karşı taraf '' ın yazdıklarını okumadığımın farkına vardırm. Gerek çanakkale savaşı gerek dünya savaşı ve gerekse Kurtuluş savaşı ( Şimdi sakın Çanakkale savaşının dünya savaşı içinde olduğunu söylemeyiniz. Ne demek istediğim anlaşıldı. ) Lord Kinross , Limon Van Sanders in anılarını okudum ama onlarda bir yerde bizim gözümüzle bakanlar işte bundan dolayı olayı birde onlar gözüyle bakayım dedim. Jul Snelders in C.E.W. Bean ın anılarına ve kendi gözlemlerine incelemelerine göre yazmış olduğu kitap son okuduğum kitap. Aslında hepinize tavsiye ederim. Belirli bölümleri okuduktan sonra her zaman yaptığım gibi gözümü ya tavana ya karşı duvara dikerek sani o günleri yaşarım ve emin olun gerçekten olayları tam biliyorsanız tüyleriniz dikan diken oluyor. Çünkü bunlarıda okuyunca iki tarafında düşüncelerini savaş planlarını taktiklerini ve ilerlemelerini görüyorsunuz. Örneğin çıkartma da kıyı başı tutulduktan sonra ilerleyen kolların Conkbayırına kıvrılacağına aksi taraflara dönmesi ( arıburnu kurtgözü) 57. Alayın yani Mustafa Kemal in de tam ortalarından Conkbayırına geçmesini sarsılarak okuyorsunuz, o an içinizden geçiyor ya bu iki büyük kol büyük hata yapıp ters taraflara yürümeseydide conkbayırına kıvrılsaydı ne olacaktı? Derinliği 3 km yi bulan 57. alay otomatikman ikiye bölünmüş ve kıskaçta kamış olacaktı ve belkide tarihin akışı tümden değişecekti. Şükür Allahıma böyle hata olmuş diyorsunuz. Zaten çıkartmanın başında Anzak kuvvetlerinin büyük bir kargaşa yaşadığını düzensizlik olduğunu görüyorsunuz. Birlikler bile birbirine karışmış genel komutanlığın ilk gün için belirlediği hedefler gerçekçi olmaktan uzak ve bir plana bağlı değil. O zamanda anlıyorsunuz ki koordineli konsantrik harekat çok önemlidir ama iyiki Ancaklar bunu yapamamış kargaşa olmuş. Tabi benim anlatacağım olay bu anılardan bir demet değil. Zaten konu başlığıda bunun böyle olduğunu gösteriyor. Ama sanırım üç bölüm olarak yazacağım (ilk bölüm budur ) Niye böleceksin kardeşim derseniz. Uzun yazı okuma özürlü yönetici başı Tayfun Eyilik beyefendi okusunda bir yorum yapsın diyedir yanıtım.
Aslında ben şimdi yazacaklarımı siteniz tarafından ikincisi düzenlenen yarışmaya yazacaktım. Ama dengeleri bozmak istemedim. Yani birincisi belli hadi ikinci kim olacak bakalım demek istemedim. Kaldıki ben bunu içimdede fazla tutamam patlarım bu da ayrı bir şey. Bu kitabı okurken okuduğum bölümlerden birisi kafama takıldı ama nasıl takılmak anlatamam. Uyuyamıyorum bile. Sanki bir şey ver sanki bir şey var dedim durdum ve o bölümü bir kez daha okudum, okudum , okudum. Düşünürken birden kafamda bir şimşek çaktı '' Tanrım'' dedim. Bu sefer sabaha karşı filan dinlemedim tuttum onu buldum okudum bir daha okudum , birlikte bindirerek okudum. Şimdi size bu öyküyü anlatacağım.
Birinci olayın kahramanı Anzak 11. Tabur'undan Teğmen Tulloch tur. Tulloch Arıburnu'nun hemen kuzeyinde Kuzay plajına karaya çıkan taburun bir takım komutanıdır. Çeşitli manevralara harekatlara katılır. Ben sadece hikayemizle ilgili kısa bölümü yazacağım. Yoksa yaz yaz bitmez ve telif ihlali olur.
Tulloch vee takımı Düztepe'ye doğru ilerlemeye başladıktan az sonra, kendilerine başka bir takım daha katılır; öyle ki Tulloch 'un emrinde şimdi 60 asker olmuştu. Türk birliklerinden sürekli ateş yemelerine rağmen ( Aslında Düşman birlikleri diyor ama benim öyle yazmaya içim elvermiyor her Türk ü düşman olarak okursanız onların gözünü tam anlarsınız .T..A) düzenli bir şekilde ilerleyerek Düztepe'nin diğer yamacına ulaşmayı başardılar. O ana kadar aştıkları her yamaç ve tepecikte Türk Mukavemeti artmıştı ve şimdi küçük birliğin önünde derin bir çukur, onun gerisindeki yamaçta ise Türkler vardı. Ateş öylesine yoğundu ki tüm bölgeyi kaplayan fundalıkların arasına uzanmış askerler başlarını bile kaldıramıyordu. Saat 0900 ı geçmişti. Tulloch bulunduğu yerden sadece 1 kilometre kadar ötedeki Conkbayırı'na çıkan ilk yamacı görebiliyordu, fakat mecvut durumda oraya kadar ilerlemeleri de olanaksız görünüyordu. Sağına baksa, uzaktan Çanakkale Boğazı'nın sularını görebilecekti. Fakat buna dikkat edebilcek durumda değildi . Muharebe alanında yeni Türk birlikleri boy gösterdi ve bir kanattan küçük birliğini çevirme manevralarına başladı. Yapabileceği tek şey, tekrar Kılıçbayırına çekilmekti. Tam geriye dönüşte Teğmen Tulloch bulunduğu yerden 900 metre kadar ileride bir Türk subayının durduğunu ve teleşalı bir şekilde koşturarak yanına gelip giden habercilere emirler verdiğini gördü Geri çekilmeden önce Tulloch tüfeğini omzundan aldı ve Türk Subayına bir el ateş etti. Iskalamıştı...........