Hukuki.NET


26/04/2024  Eski forum arşivi bölümü

Hukuksal Tartışmalar




 


Forum:
TCK TASARISI ÜZERİNE
ozcanhukuk TBMM Adalet Alt Komisyonu, Türk Ceza Kanunu Tasarısı üzerindeki çalışmalarına devam ediyor ve pek yakın zamanda yeni TCK yasalaşacak. Bir hukukçu olarak TCK tasarısı çalışmalarını günümüz iletişim imkanları ve bilhassa internet çağında "şeffaf"lık açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
ozcanhukuk Yeni TCK tasarısı üzerinde yapılan çalışmalarda bizzat uygulamanın içinde engin deneyimleri bulunan avukatların,hakimlerin,savcıların ve genel olarak tüm hukukçuların yaşayarak edindiği tecrübelerini Ceza Yasası gibi çok temel ve çok önemli bir yasanın hazırlanması sırasında yeterince yansıtamaması, medyadan izlediğimiz kadarıyla salt olarak üniversitelerden görüş alınması ile yetinilmesi,keza yasa tasarısının maddeleri üzerinde doğrudan kendisi hakkındaki düzenlemelere ilişkin deneyimlerini,arzularını,istediklerini, istemediklerini ve gerekçelerini bildirebilecek durumda olan basın çalışanları gibi,düşünürler,yayınevleri,sendikalar,siyasi partiler,kadın örgütleri, internet kuruluşları vs...gibi sivil örgütlerin çalışma masasına yaklaştırılmadan,dinlenilmeden tasarı üzerinde çalışılması daha baştan itibaren yanlışlıklar yapıldığı izlenimini veriyor. Şunu söyleyebilirim TCK tasarısı üzerindeki çalışmalar bilhassa günümüzün iletişim ve internet imkanları düşünüldüğünde kesinlikle şeffaf değildir,oyumu da zaten bu yönde kullandım. Halkı için Ceza Kanunu gibi temel ve ciddi önemde bir yasayı çıkarmaya çalışan Devletimiz halkındaki tüm sesleri duyabilmeli,çalışmalarını da tüm halkına duyurabilmelidir. Bu çok mu zor? Şu anda ben evimin bir odasından geç bir vakit bilgisayarımın başında TCK tasarısının önemini ve heyecanını duyup da sizlere ulaşabiliyorsam,Sayın Komisyon üyeleri neden bana ulaşamasın? Üçüncü bin yılda artık Devlet'in Halkına,hukukçusuna,gencine, yaşlısına,erkeğin,kadınına kısacası tüm halkının tüm kesimlerine güven duymasının ve demokrasinin o harika tadlarını yaşatmasının zamanı gelmedi mi? Herkesin herkesi dinlediği,saygı duyduğu,sağduyunun,demokrasi kültürünün ekmek gibi aş gibi algılandığı yarınlar dileğiyle...
ozcanhukuk TCK tasarısının özellikle düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda mevcut Türk Ceza Kanunu’ nun gerisinde kaldığı düşüncesindeyim. Örnek vermek gerekirse yürürlükteki yasanın 146. maddesinde bulunan cebir unsurunun tasarının 363. maddesi ile kaldırılması düşünülmekte ve müeyyide olarak da müebbet hapis cezasını öngörülmektedir. Düşünce ve ifade hürriyeti ile ilgili böylesine önemli bir konuda yapılan düzenlemenin ileride konjonktürel kararların verilmesini önünü açacağı düşüncesindeyim.
ozcanhukuk Çok değer verdiğim meslek ustalarımızdan olan Av. İ. Şâdi ÇARSANCAKLI'nın TCK tasarısı hakkındaki bir yazısını aynen gönderiyorum. Saygideger meslektaslar! Su anda mecliste komusyonda gorusulmekte olan yeni TCK tasarisi gelecegimiz acisindan cok buyuk tehlikeler iceriyor. Oyle ki mesela yururlukteki TCK nun 146. maddesi dahi bir "dusunce sucu" haline getiriliyor. Ancak kirik dokuk bazi kadin haklari tartismasinin disinda hic bir tepki yok gibi. Bazi duyarli meslektaslarin gayret gosterip TCK md.146 nin taslaktaki karsiligi md.363 hakkindaki yaptiklari, benim de mutevazi katkimin oldugu calismayi goruslerinize sunuyor ve sizleri de komusyondaki calismalara katkida bulunmak uzere sivil cabalara davet ediyorum. Saygilarimla! Av.I.Sâdi Carsancakli Tasarı Md. 363 - TCK Md. 146 TCK Md 146 MADDE 146 - Türkiye Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men'e cebren teşebbüs edenler, idam cezasına mahkûm olur. 65 inci maddede gösterilen şekil ve suretlerle gerek yalnızca gerek bir kaç kişi ile birlikte kavli veya tahrirî veya fiili fesat çıkararak veya meydan ve sokaklarda ve nasın toplandığı mahallerde nutuk irat ve veyahut yafta talik veya neşriyat icra ederek bu cürümleri işlemeğe teşvik edenler hakkında, yapılan fesat teşebbüs derecesinde kalsa dahi idam cezası hükmolunur. (*) 12 Nisan 1991 tarih ve 3713 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle, terör amacı ile işlendiği takdirde terör suçu sayılır. Yargılama Usulleri, Cezaların infazı ve Cezaların Artırılması bakımından ilgili Kanuna bakınız. Ek fıkra: 15 - 6.7.1960) Birinci fıkrada yazılı suça ikinci fıkrada gösterilenden gayri surette iştirak eden fer'i şerikler hakkında beş seneden on beş seneye kadar ağır hapis ve âmme hizmetlerinden müebbeden memnuiyet cezası hükmolunur. Tasarı Madde 363 Anayasayı ihlâl Madde 363- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının hükümlerine aykırı olarak ve Anayasanın müsaade etmediği usullerle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar. Eleştiri Tasarının bu haliyle kanunlaşması durumunda 363. maddesi hükmü gereği, en ağır ceza olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası artık bir düşünce suçu halini alabilecektir. Değişik bir şekilde ifade etmemiz gerekirse; görüş ve düşüncelerini ifade ve izhar edenler artık 312. madde gereği 1 yıl hapis cezası almayacak, duruma göre tasarının 363 maddesi gereği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alabilecektir. Çünkü yürürlükteki Ceza Kanunun 146. maddesinin 1. fıkrasına tekabül eden, tasarının 363. Maddesi tarif ettiği suçun oluşması için cebir unsurunu kaldırmaktadır. Madde bu hale getirilmekle yöneten otoriteye karşı yalnızca suç işlemek değil, artık eleştiri yapmakta ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile müeyyidelendirilmiş olacaktır. Şu anda yürürlükte bulunan TCK nun 146. maddesinin 1. fıkrası "Türkiye Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini ıskata veya vazifesini yapmaktan men'e cebren teşebbüs edenler, idam cezasına mahkûm olur" hükmünü taşımaktadır. Halen yürürlükte bulunan 146. Madde "cebren teşebbüs edenler" hükmünü taşıdığı için bu maddenin ihlali için öncelikle cebir ve şiddetin mevcudiyeti zorunludur. Hatta Doktrin ve Yargıtay bu maddede zikredilen cebir ve şiddetin, normal bir cebir ve şiddetin ötesinde çok yoğun, örgütlü ve objektif değerlendirmelere göre anayasal düzeni değiştirme yönünde vahamet arz eder nitelikte olması gerektiği ölçülerini de aramaktadır. Maddede zikredilen cebir ve şiddetin mahiyetini Yargıtay 9. Ceza Dairesi 12.05.1987 tarihli ve 1987/739-2514 sayılı kararında aynen şöyle izah etmektedir: "TCK 146. Maddesinde yer alan anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs suçunda, suçun "tehlike suçu"oluşunun tabii sonucu olarak ancak kast edilen neticenin gerçekleşebilme neticesini doğuran eylemlerin, teşebbüs olarak kabulü mümkündür. Bu nedenle eylemin kastedilen neticeyi elde etmeye uygun ve elverişli vasıtalar ile zorlayıcı eylemlere girişilmiş bulunulması, başka bir deyimle kastedilen neticeyi anayasayı tebdil, tağyir veya ilga sonucunu doğurabileceğine objektif olarak ihtimal verilen icrai hareket olarak belirmesi gereklidir. Eylemin elverişli olup olmadığının ise, genel ve soyut bir belirleme dışında, eylemin işlenme şekli, zamanı ve bütün şartları ile birlikte değerlendirilmek suretiyle saptanmak gerekir. Mezkur eylemin elverişli vasıta ve icra başlangıcı yönünden yapılacak değerlendirmesinde örgütsel bağlılığı ve ülke genelindeki organik bütünlüğü ve bu yönden taşıdığı vahamet derecesi ile toplumdaki etkinliği, suç niteliğinin tayininde önem taşımaktadır. Bu itibarla anayasayı cebren değiştirme amacında olmakla beraber, amaca ulaşma tehlikesi doğurmayan yetersiz ve önemsiz eylemler T.C.K 146. madde kapsamına girmez" Tasarı 363. maddesi getirdiği hüküm ile 1982 yılında Askeri Yargıtay Daireler kurulunun o yılda ortaya koyduğu anlayışın dahi çok gerisine gitmiştir. (Halbuki o günden bu güne hukuk alanında çok ciddi gelişmeler olmuştur. İnsan Hakları ve hukukun üstünlüğü açısından dünyada ciddi gelişmeler olmuştur. Artık insan hakkı ihlali açısından ülke sınırları kabul edilmemektedir. Avrupa'nın ortak anayasası olacak bir metin üzerinde hukukçular çalışmış böyle bir anayasa hazırlanmış ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının da katılımı ile kabul edilmiştir.) Askeri Yargıtay Daireler kurulunun Anılan kararı aynen şöyledir. "Türkiye'de örgütler değişik mahiyet ve özellikler arz etmekte olduğundan bu özellikler göz önüne alınarak faillerin eylemlerinin değerlendirilmesi gerekir. Herhangi bir örgüt silahlanmış olup da, bir kısmı silahlı hücreler halinde, bir kısım hücreler silahlı eylemlere geçmiş, diğer bir kısım hücreler ise, bilinçlendirme, şartlandırma, ortamı oluşturma, tahrik, teşvik, propaganda safhasındaki çalışmalar içerisinde olabilir. Eğer genelde örgütün amacı anayasal düzeni değiştirmek ise: Silahlı eyleme geçenler için; T.C.K. 146- 1. Madde, aynı amaç için silahlı olarak destekleyenler için; T.C.K. 168- 2. madde ve 169. Maddelerinin uygulanması gereklidir. Şayet failin mensup olduğu örgütün amacı Anayasal düzeni değiştirmek olmakla birlikte hiçbir silahlı eylemi yoksa ve örgüt silahlı yöntemler dışında çalışmakta ise, bu halde örgüt mensupları hakkında örgütün niteliğine ve amacına göre T.C.K. 141 uygulanacaktır" Bu karardan da açıkça anlaşılmaktadır ki Askeri Yargıtay da bu suçun işlenebilmesi için silahlı bir teşebbüsü şart koşmaktadır. Yıllar sonra hazırlanan bu tasarı ise bu anlayışın çok daha gerisindedir. Kaldı ki Askeri Yargıtay'ın bu kararının ortaya koyduğu anlayış "maddenin uygulama alanını genişlettiği, şematik bir zihniyet ürünü olduğu" gerekçesi ile doktrinde o gün de eleştirilmiştir.[1] Esasen 146. Maddede tarif edilen suç devlet aleyhine işlenen ciddi bir suçtur. Bu bakımdan 168. Madde anlamında her örgütün - silahlı olsa bile - bu maddeyi ihlal edemeyeceği yine doktrinde tafsilatıyla izah edilmiştir.[2] Bilindiği üzere TCK nun 168. maddesi Silahlı Terör örgütünü cezalandıran bir maddedir. Bu güne kadar uygulamada ve doktrinde genellikle "işlenen bir fiilin neticesinin 168. maddeyi aşmış olması 146. Maddenin kapsamına girdiği anlamına gelmez. TCK 168. madde kapsamını aşan her şiddet fiilinin 146. Maddenin icra hareketi niteliğinde ve ağırlığında olup olmadığını araştırmaksızın failin amacı nedeniyle bu tür fiillerin 146. maddeyi ihlal ettiğini kabul etmek gerçekte faili kastı nedeniyle cezalandırmak demektir"[3] şeklinde izah edilmiştir. Yürürlükteki Ceza kanununa göre, doktrin ve Yargıtay'ın ortaya koyduğu evsafta olmayan bir terör örgütünün dahi ihlal edemeyeceği maddeyi, tasarının getirdiği hükmün yasalaşmasıyla artık bir kişi basit hareketleriyle hatta bazen belki fiili ile değil ifadeleriyle dahi ihlal edebilecektir. Bu fiili veya beyanı nedeniyle de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılabilecektir. Halbuki bu günkü hukuki ölçülere göre 146. Maddenin ihlali için kapsamlı ve planlı bir yolun izlenmesi gerekmektedir. Devlete karşı olan suçların müterakki suçlar olduğunu bu bakımdan Türk Ceza Kanunun sistematiğini de göz önüne alarak, anılan bu maddede vasfedilen suçun işlenebilmesi için şöyle bir yolun izlenmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. a) 142. maddenin ihlali (düşüncenin oluşumu)[4] b) 141. maddenin ihlali (düşünce etrafında örgütlenme) c) 171. maddenin ihlali (amaç suça ulaşmak için ittifak) d) 169 ve 168. Maddenin ihlali (silahlı çete kurmak yönetmek yardım etmek) e) Silahlı çete (168. madde) kapsamını aştığı halde nitelik, kapsam, yoğunluk, ülke genelinde örgütlenme ölçülerine göre 146. madde kapsamına girmeyen fiiller. (Mesela bu durumdaki bir adam öldürme TCK 448, 450. maddelere göre cezalandırılacaktır) f) 146. Maddenin ihlali (Anayasal düzeni değiştirmeye cebren teşebbüs) Görüldüğü gibi Türk hukuk sisteminde, 146. madde anayasal düzene karşı genel bir isyanı cezalandıran bir maddedir. Çünkü madde metni cebir unsuru olması gerektiğini ifade etmekte, doktrin ve Yargıtay da bu cebrin mahiyetini ortaya koymaktadır. Tasarı cebir unsurunu ortadan kaldırmakla, kaldırılmış olan TCK 141,142,163 maddeleri de geri getirmektedir. Geri getirmesi bir yana bunların müeyyidesini de "ağırlaştırılmış müebbet hapis" olarak belirlemektedir. Bu ülkede bir protesto eylemine katılarak slogan attıkları iddia edilen lise öğrencileri hakkında yalnızca bu fiilleri nedeniyle Anayasal düzeni değiştirmeye cebren teşebbüsten (TCK madde 146/2) dava açıldı.[5] Ancak maddede cebir unsuru şart koşulduğu için anılan öğrencilere bu maddeden ceza verilemedi.[6] Acaba artık bu öğrencilere attıkları sloganlar nedeniyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilsin diye mi bu madde bu hale getirilmiştir? Önemle belirtmemiz gerekir ki; 1889 İtalyan Ceza kanunun TCK 146. Maddesine tekabül eden 118. maddesi hükmü " Kralı veya naibini muvakkaten olsa bile kısmen veya tamamen hakimiyetlerini ifaden veya ayan ve mebusan meclislerini vazifelerini icradan men'e veya devletin teşkilatı esasiyesine veyahut hükümet veya saltanatın intikali veya usulünü zorla değiştirmeye mütedair bir fiil işleyen kimse on iki seneden aşağı olmamak üzere hapis cezasıyla cezalandırılır" Bir krallık sisteminde dahi cebir unsuru şart koşulmaktadır. Buna rağmen yine de maddenin müeyyidesi on iki yıl hapis olarak belirlenmiştir. Bu madde Türk Ceza Kanununa iktibas edilirken müeyyide idam olarak belirlenmiştir. Ne hazindir ki 2002 yılında hazırlanan bu tasarı hukuk anlayışı bakımından 1889 Tarihli bir krallıktan daha geri bir anlayışı benimsemektedir. Yine belirtmemiz gerekir ki; Türkiye Avrupa Birliği'ne girmek için çıkardığı uyum yasalarıyla ifade hürriyeti önündeki engelleri kaldırmakta ve bir fiilin suç olabilmesi için şiddet unsurunu şart koşmaktadır. Tasarı ise en ağır müeyyideyi (ağırlaştırılmış müebbet hapis) ihtiva eden bu maddesinde bile şiddet unsuru aramamaktadır. Bu anlayış hem dünyanın hem Türkiye'nin gidiş istikametinin tersine bir yol izlemektedir. Maddenin 2.fıkrası, ceza hukukumuz açısından önemli bir değişiklik getirmektedir. Bu fıkra ile, Anayasanın öngördüğü düzeni, "maiyetindeki kuvvet" ile değiştirmeye çalışanlar da ceza kapsamına alınmaktadır. Bu fıkra ile, (kamu görevlileri sorumlu olacağından), kamu görevlilerinin, yasal olmayan işlerde kullanılmasının da önü kesilmiş olacaktır. Fıkradaki, "maiyetindeki" deyiminden, (silahlı veya silahsız) bu suça katılan her türlü kamu görevlisini anlamak gerekir. Zira, böyle bir girişim (hazırlık hareketleri), kamu görevi ifa eden (istihbarat vs.) çeşitli birimlerin de katkısını gerektirebilecektir. Ayrıca ülkemiz, tarih boyunca, çeşitli terör olaylarına maruz kalmış, Ceza Kanunun 146.maddesi, (yasanın kabul edildiği tarihten bu güne), geniş bir uygulama imkanı bulmuştur. Bu maddenin uygulandığı terör örgütlerinden hiç biri, Anayasal düzeni cebren değiştirmeye yetecek "güce" ve "halk desteğine" kavuşamamıştır. Bununla birlikte, Anayasal düzen, kamu görevlileri tarafından "silahla değiştirilmeye" çalışılmış, bu girişimlerinde başarısız olanlar cezalandırılmış, başarıya ulaşanlar ise, (ceza bir yana) ödüllendirilmiştir. Anayasal düzene yönelik bu müdahaleler (ekonomik, siyasal, sosyal) büyük sorunlara yol açmış, demokrasinin yerleşmesini sürekli geciktirmiştir. Hukuk devletinin en önemli unsurlarından biri, hukukun, sadece zayıfa değil güçlüye de aynı etkinlikte (herkese eşit olarak) uygulanabilmesidir. Elindeki güce güvenerek hazırlık yapanlar aleyhine, "caydırıcı bir müeyyide" konulmadığı sürece, bu girişimler ilelebet devam edecek, evrensel demokrasi normlarının yerleşmesi hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Önerilen madde (1.Teklif) Anayasayı ihlâl Madde 363- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni kısmen veya tamamen, ortadan kaldırmaya veya yerine başka bir düzen getirmeye veya uygulanmasını fiilen engellemeye elverişli vasıtalarla cebren teşebbüs edenler 24 yıl hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun, maiyetindeki silahlı kuvvet ile kamu görevlilerince işlenmesi halinde, faillere müebbet hapis cezası verilir. 1. Teklife Gerekçe Önerilen Madde (2.Teklif) Ülkemiz, tarih boyunca, çeşitli terör olaylarına maruz kalmış, Ceza Kanunun 146.maddesi, (yasanın kabul edildiği tarihten bu güne), geniş bir uygulama imkanı bulmuştur. Bu maddenin uygulandığı terör örgütlerinden hiç biri, Anayasal düzeni cebren değiştirmeye yetecek "güce" ve "halk desteğine" kavuşamamıştır. Bununla birlikte, Anayasal düzen, kamu görevlileri tarafından "silahla değiştirilmeye" çalışılmış, bu girişimlerinde başarısız olanlar cezalandırılmış, başarıya ulaşanlar ise, (ceza bir yana) ödüllendirilmiştir. Anayasal düzene yönelik bu müdahaleler (ekonomik, siyasal, sosyal) büyük sorunlara yol açmış, demokrasinin yerleşmesini sürekli geciktirmiştir. Hukuk devletinin en önemli unsurlarından biri, hukukun, sadece zayıfa değil güçlüye de aynı etkinlikte (herkese eşit olarak) uygulanabilmesidir. Elindeki güce güvenerek hazırlık yapanlar aleyhine, "caydırıcı bir müeyyide" konulmadığı sürece, bu girişimler ilelebet devam edecek, evrensel demokrasi normlarının yerleşmesi hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. ____________________________________________________ Anayasayı ihlâl Madde 363- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni kısmen veya tamamen, ortadan kaldırmaya veya yerine başka bir düzen getirmeye veya uygulanmasını fiilen engellemeye elverişli vasıtalarla cebren teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar. 2. Teklife Gerekçe Bu madde ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasal düzeni koruma altına alınmaktadır. Hukuk bilimindeki gelişmeler, yürürlükteki Türk Ceza Kanunun 146. Maddesi ve İtalyan Ceza Kanunun ilgili maddesi göz önüne alınarak madde metnine cebir unsuru eklenmiştir. Siyasal iktidarın kuruluşu ve işleyişine egemen olan ilkeleri içeren kuralların bütünü, Anayasal düzeni teşkil etmektedir. Bu düzeni hukuka aykırı ve şiddet unsuru içeren saldırılardan koruma amacını güden bu madde, Anayasa düzenini soyut olarak ve statik anlamda korumaktadır. Bu itibarla, madde ile korunmak istenen hukukî yarar, Anayasa düzenine egemen olan ilkelerdir. Madde ile korunmak istenen hukukî yararın niteliği dikkate alınarak, sadece metin olarak Anayasayı ifade eden ve 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Kanunun 146 ncı maddesindeki "Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanunu" yerine "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzen" ibaresi kullanılmış, böylece korunmak istenen hukukî yarara açıklık getirilmiştir. Maddede, maddî unsur olarak "teşebbüs edenler" ibaresi kullanılmış olduğundan, Anayasanın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen üzerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye cebren ve elverişli vasıtalar ile teşebbüste bulunanı cezalandırmaktadır. Suç hem idare edenler hem de idare edilenler tarafından işlenebileceğinden teşebbüste aranılacak elverişlilik, suçun işleniş biçimi ve özellikle suçun bir tehlike suçu olduğu dikkate alınarak, kullanılan vasıtanın neticeyi elde etmeye elverişli olması zorunluluğu göz önünde bulundurularak hâkim tarafından takdir edilecektir. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Kanunun, Tasarının bu maddesini karşılayan 146 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarına benzer hükümlere maddede yer verilmesi uygun görülmemiştir. Tasarının iştirake ilişkin 42 ve 43 üncü maddeleri karşısında bu hükümlere esasen gerek yoktur. Bilindiği üzere 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Kanunun 146 ncı maddesinin üçüncü fıkrası, 27 Mayıs hareketinden sonra yargılamaya tâbi tutulan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin çok ağır hüküm içeren 146 ncı maddenin ikinci fıkrası hükmü dışına çıkarılması için metne eklenmiştir. Anayasal düzeni ortadan kaldırma ve bu düzen yerine başka bir düzen getirme veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önleme amacına yönelik olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine saldırı söz konusu olduğunda esasen bu madde uygulanacağından, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini engelleme niteliğindeki fiillerin ayrı bir maddede düzenlenmesi uygun olacağı düşüncesi ile yürürlükteki maddenin ikinci cümlesi maddeye alınmamıştır. -------------------------------------------------------------------------------- [1] Prof Dr. Çetin Özek "Anayasayı İhlal Suçunda Hazırlık Hareketleri Yargıtay Dergisi C 16 Ocak -Nisan 1990 S: 1-2 sh 100) [2] Prof Dr. Çetin Özek "Anayasayı İhlal Suçunda Hazırlık Hareketleri Yargıtay Dergisi C 16 Ocak -Nisan 1990 S: 1-2 sh 105) [3] Prof Dr. Çetin Özek "Anayasayı İhlal Suçunda Hazırlık Hareketleri Yargıtay Dergisi C 16 Ocak -Nisan 1990 S: 1-2 sh 105) [4] TCK nun 141 ve 142. maddeleri yürürlükte değildir. Ancak kanunun sistematiğini, 146. maddenin ihlalinin hangi maddeleri de ihlal etmesi gerektiğini daha iyi anlamak için bu maddeler zikredilmiştir. [5] Malatya 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1999/54 E. sayılı dava dosyasına ait 27.05.1999 tarihli, 1999/167 Hz. 1999/80 E. 1999/74 İddianame nolu iddianame [6] Malatya 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1999/54 E. 1999/182 K sayılı kararı
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • E-satış u yap a girdim. satışa çıkacak ve satışda olan ilanlara tıklayatrak sayfasına girdim buradaki izlemeye al butonu gördüm ve bastım fakat i 
  • 26.04.2024 21:39
  • [Suçlar] Dolandırıcılık mı hukuki ihtilaf mı 
  • 25.04.2024 13:09
  • [Alacak tahsil] Vekalet sözleşmesinde zamanaşımı süresi başlangıcı 
  • 23.04.2024 00:24
  • [Mirasçılık] Abilerim babamı sokağa atıyor. Dedem tapuyu abilerimin üzerine yapmış. 
  • 22.04.2024 06:30
  • [Boşanma davaları] Vasi ataması hk. 
  • 18.04.2024 09:43


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük + Arşiv +
    Bugünün tarihi: 26/04/2024 22:40:10