sakar hocam yadımcı olabilirmisin
Printable View
sakar hocam yadımcı olabilirmisin
Arkadaşlar,
Kendimi kobay yerine koydum. Nasıl mı?
27 Şubat sabah 06.15 te yola çıkıp, saat 07.30 sularında Aydın'a vardım. Külüstürü nispeten boş olan oto parka bıraktım. Akşama kadar, resmî bir işi takip etmekle vakit geçirdim. İş tamamlanamadı. Ertesi gün, yine; mesaiden önce resmî dairenin olduğu yere vardım. Lokantada karnımı doyurdum ve işlemin bitmesini bekliyorum. Bazen içerideyim, bazen de; dışarıda... Saat 11.30 sıralarında; oturduğum yerden kalktım. Kalkmaz olaydım: Aman, nasıl başım dönüyor; felaket... "Galiba tansiyonum düştü" diye düşünüp, karşımdaki börekçiye gittim, tuz istedim ve yuttum. Ağzım kavruldu. Kalan tuzu; ayranla karıştırıp içtim. Bir süre oturup, bekledim. Baş dönmesi geçmedi. "Acaba acıktım da mı, böyle oldu" diye düşünüp, lokantaya gittim ve yemek ısmarladım. Yemekten birkaç lokma yedim; boğazımdan geçmedi. Bekledim. Yine düzelme olmadı. Saat 15.30 sıralarında; işlem bitti. Yapılan bu işlemle ilgili olarak; bir başka kuruma da gitmem gerektiğinden; o kuruma gitmek için harekete geçtim. Gitmekteyim, ama; nasıl? Vatandaşın bakışından anlıyorum:"Yahu, bu kadar da içilmez ki..." O kadar berbadım; ayakta duramıyorum, sağa sola yalpalıyorum. Tam da "zom olacak kadar içmiş biri" gibiyim. Öteki kurumdaki işimi de bitirip, arabayı bıraktığım yere doğru gitmekteyim. Vatandaşın bakışı yine aynı:"Yahu, bu kadar da içilmez ki..." Yol üstünde bir tatlıcıya girdim "dört beş dilim baklava verir misiniz?" deyip tatlıyı yolda giderken yemeye başladım. Hani; "Acaba şekerim düştü de mi böyle oldum" niyetine... İyi de; "halsizlik" yok!... Arabaya vardım, oturdum. Oturunca bir şey yok. Yaktım bir sigara, zaman geçsin diye. Sonra; arabadan çıktım ve bir kaç adım attım. Yine sarhoş gibiyim. Belki biliyorsunuz: Tuz, şeker, su ve alkol gibi bazı maddeler; kana geçmek için sindirilme işlemini beklemezler. Yani; kana çabuk geçerler. Eeeee, tuz düzeltmedi, tatlı da düzeltmedi. Ha, o zaman; tansiyon ve şeker düşmesi durumu yok. Olsaydı; düzelirdim zaten. Arabayla Söke'ye geldim. Orada da yapılacak bir iki iş vardı. Onları yaptım. Garp cephesinde yeni bir şey yok. Hâlâ sarhoş gibiyim. Bulunduğum köye doğru giderken, çevre yolun kenarında bir hastahane var. Dalarım oranın "acil"ine. Yatağın üzerinde oturmaktayım ve hekim gelir. Ona derim ki:"Başım dönüyor. Kusma, terleme, karında şişlik, göğüste veya göğüsten kola doğru ağrı, başka herhangi bir yerimde de ağrı, herhangi bir yerimde de uyuşma, keçeleşme yok!" Adam, baktı baktı, içinden "Bunları ben soracağıma, o bana sormadan cevap veriyor." diye düşünmüş olmalı, sordu:"Alkol var mı?" Cevap: Alkol var, ama; şimdi yok. Tuttu başımı, sağa sola yatırdı. Tansiyonumu ölçtürdü:15,5 Hemşireye:"Serum takın, içine de şu kadar filanca koyun." Yataktayım. 7-8 yataklı yerde tek başıma yatıyorum.
Hatun daha önce telefon etmişti:"Söke'den çıkışta haber ver, sofrayı hazırlayayım." Söke ile bulunduğum köy; 37 km. Yani; 20-25 dk. mesafede. Yataktayken hatuna telefon:"Beni bekleme, hastalarımdan biriyle karşılaştım, çene çalıyoruz."
Serum damlamakta... Yahu, bu ne bitmez şey böyle? Bekle bekle, uyuklamışım. Kalktığımda; serum bitmişti. Çıkışa vardım: 30 lira katkı payı ödeyip, dışarı çıktım. Durum, yine; aynı, değişen bir şey yok. Doğru eve... Eve girdim, evde misafir... İçeri girerken daha Hatun"Sen hasta mısın?" dedi. Herhalde, sarhoş gibi içeri girdiğimi ve bu saatte içkili olmayacağımı, hele hele yolda... biliyor. Uzandım ve olanları anlattım. Yatmadan önce; iki günlük işkence sinirimi bozdu deyip, kendimi alkolledim. Öğleye doğru kalktım: değişen bir şey yok. Bakkala gidip, ekmekleri aldım ve tekrar yattım. Tansiyonumu ölçtüm; 15!... Yuh be. Bütün gün yemeği yiyip; yatıyorum. Yatarken; tekrar alkol... Pazar günü kalktığımda; tansiyon 14,5 Baş dönmesi; yine aynı...
Bilgisayarın başına geçip; Google Amca'a sordum:"Baş dönmesi"
Google bana şunu dedi:
---------
1-ÜSYE (üst solunum yolu enfeksiyonları) sonrası iç kulak tutulumu
2-Pozisyona bağlı baş dönmesi (BPPV olarak kısaltılır ve iç kulakta dengemizi sağlayan toza benzer bazı maddelerin fizyolojisinin bozulması)
3-Meniere Hastalığı (İç kulaktaki sıvıların kimyasal durumlarının değişerek basınç artışı yapması)
4-estibüler Nörinit (İç kulaktaki denge ile ilgili sinyalleri beyine ulaştıran sinirin iltihaplanması)
5-Kronik orta kulak iltihaplarının iç kulağa yayılması (labirentit)
6-Menenjit veya diğer ateşli hastalıkların içkulağı etkilemesi
7-İç kulakta veya iç kulak sinirindeki tümöral hastalıklar
------
Birinci ile altıncının olması mümkün değil. Geriye ötekiler kalıyor. Madem ki ben; HTT doktoru/çok bileni'yim. O zaman HTT bunları tedavi etmeli. İç kulaktaki sıvının da başınç yapmasına sebep olan ne ise; onu da düzeltmeli. Bir iki hafta kullandıktan sonra, iyiye gidiş olmazsa;geriye "Tümör" kalır. O da zaten HTTnin işi. Sadece süre uzar, o kadar deyip; HTT kullanmaya karar veririm.
Hatun da tutturmuş; "Ya beyin kanseri isen..."
Ben de ona: Beyindeki tümör belirtilerini okurum:
1- Baş ağrısı
2-Epilepsi benzeri bayılmalar
3-Vücudun bazı bölgelerinde kısmi felçler
4-Şiddetli kusmalar
5-Bazı fiziksel yeteneklerimizin kaybı
6-Kişilik bozuklukları
Sonra da sorarım:"Bunlardan hangisi bende var? Devam ederim:"Hatun, Hukuki Net'teki yazdıklarımı okuyan biri olsan, dersin ki:'Uydurup uydurup yazmış. Senaryo, montaj...' İyi de, sen; eve tanımadığın insanların gelip kapıyı çaldıklarını, kahvehaneden çağrıldığımı, kargoya verdiğimi, telefon görüşmelerimi bilmiyor musun? Hatta, ben telefon görüşmesi yaparken; 'Kortizon kullanıp kullanmadığını sormayı unutma' demiyor musun?" Sesi kesti.
2 Mart Pazar günü akşam HTT kullanmaya başlarım. Yan etkisi olmadığını bildiğimden; bildiğim en yüksek dozda... Pazartesi, salı,çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi... devam. Değişen bir şey yok. Pazar günü; emin olmamakla beraber; baş dönmem azalıyor gibi. Pazartesi, yine; emin olmamakla beraber azalıyor gibi... 11 Mart Salı: artık eminim; azalıyor. Bugün 15 Mart Cumartesi: Baş dönmesi sona erdi. Bir iki gün daha devam edeceğim. Sadece; sürekli uyumaktan; başım keçeleşmiş gibi.
Düzelmeseydi; "Beyinde tümör" tedavisi yapacaktım. Size bir gün "Beyin kanserini" anlatırım. Böylece; şerefsiz, adi bir yaratıkla da tanışmış olursunuz.
3 Mart Aydın'daki kızdan telefon:" Baba, hastahaneye git!" Hatun, hemen hastalığımı yetiştirmiş. De ki gittim: Önce MR çektir. Tümör filân göremedik. KBB'a baktır. Eeee, sonra?...
Meniere mi, yoksa; Vertigo hastası mıydım, bilmiyorum. Bunların tedavisiyle ilgili Google amcaya sorun bakalım, ne diyor?
----
HTT; yeterli insülin salgıladığı halde şeker hastası olanlar içindir, hatırlatayım. İkincisi: Hatırlarsanız; kaç defa "Yazmayacağım" dediğim halde, yazmaya devam ediyorum. Niye mi, başlarken; Ben HTTyi güdüyordum. Şimdi ise; HTT beni güdüyor. O yüzden bu konu başlığı "pehlivan tefrikasına" döndü. "Pehlivan tefrikası nedir?" sorusuna, benim gibi ihtiyarlar cevap versin.
Çok yakın zamanda; kanser konusunda "yazmayacağım" dememe rağmen; "saçmalık, nasıl olur yahu?" diyeceğiniz bir hastayı anlatacağım.
Sağlıcakla kalın.
NOT:Bu kadar yazı niçin yazılıyor biliyor musunuz "SİZ; HÂLA NEYİ YAPMADIĞINIZIN FARKINDA MISINIZ?"
Eskiden gazetelerde "dizi" ler olurdu. Her gün hikayenin en heyecanlı yerinde keser, merak ettirirdi. Bu "dizi" aylarca sürerdi belki. Konu ise hep aynı idi: "Bilmemnereli bilmemne pehlivan". Pehlivanların hayat hikayelerini anlatırlardı. Bir pehlivan bitince diğeri başlardı. İşte, bunlara "pehlivan tefrikası" denir dedikten sonra;
Yapın yapın diyorsunuz da, nasıl yapalım?
Burası olmuş 12 sayfa. Üçüncü sayfaya gelince birinciyi unutuyoruz pehlivan tefrikalarını unutmasak da. Nasıl yapılacağının bilgileri kırıntı kırıntı. Şimdi bize "yapın" demeden önce sizin bir vakit ayırıp güzelce tek bir yazıda yazmanız gerek nasıl yapılacağını.
1-Bitkinin fotoğrafları
2-Ne zaman çıktığı, ne zaman toplanacağı
3-Benzer bitkilerden nasıl ayrıdedileceği
4-Toplarken nelere dikkat edeceğimiz
5-Topladıktan sonra ne yapacağımız
Toplandıktan sonra ince ince kıyılacak pembeleşinceye kadar kızgın yağda gezdirilecek sanırsam bu konu da kumarbazların konusuna benzeme yolunda ilerliyor sanki.
Sayın Sakar. İnternette arama yaparken yazılarınıza rast geldim. Eşim 10 yıldır şeker hastası. Yüksek doz insülin yapmasına rağmen şekeri düşmüyor. 20 yıldır da astım hastası. Yazılarınızda şekere iyi geldiğini söylediiniz otu internetten aradığımda farklı farklı resimler çıkıyor. Ben ankarada yaşıyorum. Aktarlarda hangi isimle aramam gerekir. Bana saffetkirbas@mynet.com adresine email atabilirseniz sevinirim.
Arkadaşlar,
Karşımda:"... sanırsam bu konu da kumarbazların konusuna benzeme yolunda ilerliyor sanki." şeklinde cümle varken; devam edip etmemeye karar veremedim.
Sağlıcakla kalınız...
Ama biz sizi takip ediyoruz (:s
Madem ki öyle; yazıyorum.
Önce "şaşkın kanser hastası"ndan başlayayım. Hatırlarsanız; bir arkadaşın üç evden temin ettiği HHT yi kullanan ve "Tümör büyüklüğünü bilmeyen, kahvehaneye bile gidemeyen, daha sonraları; kendini "iyi" hisseden, dağlara çıra toplamaya giden" kişiden söz etmiştim. Şubat ayında arkadaş O'nun evine ziyarete gitti. Dört aydan fazla süre geçtiği için; hastanın tümörü hakkında bilgi sahibi olunmuştur. Gelir ve bana durumu anlatır: Hocam, tümör; 50 mm.den 20 mm.ye düşmüş. Diyeceksin ki:"Tümör yok olmalıydı" Hastanın sigara içtiğini biliyorsun, evet derim. Peki ne kadar içmekte, 4-5 tane kadardır, derim. Hiç de öyle değil; 2-2,5 paket... Daha yetmedi, hastanın; hasta olmadan önce de bir durumu vardır: Her öğün sonrası, yediğinin bir kısmını kusmaktadır. Yani; HTTyi uygun dozda kullanamamıştır, çünkü; bir kısmını çıkarmıştır. Üstelik; sağlıklı bir insan için bile aşırı sayılacak şekilde sigara içmektedir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen; tümörün küçülmüş olması bile mucizedir.
Bununla ilgili benim anlamadığım şu: Bazıları üç haftada bir, bazıları ayda, bazıları iki ayda, bazıları da; ancak dört ay geçince tümör büyüklüğü hakkında bilgi sahibi oluyor. Bu farkın sebebi ne, bilmiyorum.
----
Geçen salı günü kapım çalınır. Karşımda 50-55 yaşlarında bir erkek, bir kadın ve 30lu yaşlarda başka bir erkek vardır. Her iki erkek de elimi öpmeye çalışmaktadır. Çocuklara bile elimi öptürmem. Oturur ve çay içmeye başlarız. Sorarım:"Bu el öpme" niye ki? Yaşlı olan:"Hocam bu karım, bu da; 4. evre mide kanserinden kurtardığın damadım." Anlattı, anlattı...
----
Marmara Bölgesi'nin Anadolu kısmındaki bir yerde, bir kadına "Akciğer, meme ve lenf sisteminde (lenfoma) kanser..." teşhisi konur. Meme ve akciğer bildiğim konu. Ama; lenfomayı bilmiyorum. Hastanın kardeşi beni bulur. Kesinlikle kullanacaklardır. Daha kemoterapi başlamadan HTT yi kullanmaya başlarlar. Gönderdiğim 50 günlüktür. Yaklaşık 40 gün kadar sonra telefon:"Hocam, doktor, hastanın kemoterapiye çok iyi cevap verdiğini söyledi. Devamını..." Konuşan kişi; bu konu başlığını okuyan, fakülte mezunu biri. Hastalığın geriliyor olma sebebinin ne olduğunu da biliyor.
Daha önceleri; gırtlak, akciğer, yemek borusu, meme, akciğerden karaciğer ve böbreğe... yazmıştım. Bu yazımla; mide ve lenfomadan da söz etmiş oluyorum.
------
Geçen pazartesi bana lösemi hastasından telefon gelir. Kendisine birkaç gün önce mesaj göndermiştim:"Kullanmadınız mı? Kullandıysanız; bir değişiklik olmadı mı?" Daha önce bana; Şubat sonuna doğru kontrole gideceğini söylemişti. Bana:"Başka türlü bitki, propolis v.s. kullandığını, durumunun iyi olmadığı, bırakacağını, HTTye başlayacağını..." söyledi. Bu kişi de; bu konu başlığının okuyucusu. Bakalım; lösemide ne yapacak?
------
Bugün öğle vakti, daha önceden tanıdığınız Nihat ile konuşmaktayız. Bana; "Küçüğün Ali'yi" tanıyıp tanımadığımı sordu. Tanıyorum, dedim. Anlattı:" Doktor; aortunda balon (Aort anevrizması) olduğunu söylemiş. Ali, küçük bir kavanoza HTT yapmış biridir. (Millete HTT yapmayı öğretmişim demek ki...) Ancak; kavanoz yan yattığından, elinde az miktarda kalmıştır. İçmeye başlar ve kalanını da Nihat'tan tamamlar. Bu içme sırasında da; içkiyi bırakır. İki ay kadar sonra doktora gider ve balonun yok olduğunu öğrenir. Bilgin olsun."
Aort anevrizmasının ne olduğunu biliyorum. Çünkü; dayım balonun yırtılması sebebiyle öldü. Cerrahi müdahale dışında tedavisi yoktur, der tıp. Neymiş efendim?...
Bu konuşmadan az sonra, bir öğrencimden; karısında "sarı leke" hastalığı olduğunu, tıbben tedavisi olmadığını, denemek istediklerini öğrenirim. Bir ara gelip alacak.
Demek istediğim; HTT yapar ve birkaç yılda bir, HTT kürü yaparsanız; tedaviyi boş verin, o kadar çok hastalığı engellemiş olursunuz ki...
Kısa kestim, farkındaysanız.
Sağlıcakla kalınız.
Arkadaşlar, arkadaşımın karısına "Miyeloid lösemi" demişler...
Önceki çarşamba günü, arkadaşım ve kızı geçerken bana uğradılar. Ne var ne yok, muhabbetinde bana:"Karısının sırtında ağrı ve halsizlik şikayetiyle hastahaneye götürdüklerini, tetkikler neticesinde; böbreğinin çok kötü olduğu ve miyeloid lösemi teşhisi konduğunu, iki omurunda kırık/çatlak bulunduğu, Aralık ayında yapılan tetkiklerde de; kan değerlerinin çok iyi olduğu tesbitinin yapıldığını..." anlattı. Bu kadın aynı zamanda, benim gibi; 63 yaşında, çocukluğundan gelen romatizma sebebiyle de; "kalp kapağı bozukluğu" (Mitral darlığı) olan tansiyon hastası biridir.
Arkadaşa derim ki:"Bana deseydiniz; şu veya bu kanseri, size kesin olarak çok şey anlatırdım. Kendisi; HTT'nin akıl almaz işler başardığını zaten biliyordu. Bu dediğiniz hastalık; kendini tümör/ur/kist olarak gösteren bir hastalık değil, lösemi hakkında hiç bir bilgim yok. Onun için; hiç bir şey diyemem. Ama; madem ki böbrekleri kötü; şu dozda mutlaka kullansın ki; böbrekleri kurtaralım. Bunu kesin olarak söyleyebilirim. Ayrılırız.
Akşam Google amcaya dalarım. Türk Hemeotoloji Derneği sitesinde bir yazı bulurum:
-------
Diğer kanserlerde olduğu gibi miyelom da hücrelerde başlar. Kanserde vücudun ihtiyacının olmadığı yeni hücreler oluşmakta ve eski ya da hasarlı hücreler ölmeleri gerektiğinde ölmemektedir. Bu fazlalık hücreler ur veya tümör olarak adlandırılan bir doku kitlesi oluşturabilir.
Plazma hücresi anormal hale geldiğinde miyelom ortaya çıkar. Anormal hücre kendi kopyalarını oluşturmak için bölünür. Yeni hücreler tekrar tekrar bölünerek daha çok anormal hücre meydana getirir. Bu anormal plazma hücrelerine miyelom hücreleri adı verilir.
Zamanla miyelom hücreleri kemik iliğinde birikir. Kemiğin sert kısımlarına zarar verebilirler. Miyelom hücreleri birkaç kemikte biriktiğinde hastalığa ...
------------
Yazdım mı, bilmiyorum. Yaklaşık üç yıl kadar önce, bir hastanın oğlu beni bulur ve babasında HTT kullanmak istemektedirler. Kullanmadan önce beni; hekim arkadaşıyla görüştürür. Hekim bana sorar:İçinde kimyasal katkı var mı, yok derim. Sadece bir kanser türüne mi etkili? O sırada akciğer, kolon ve memeyi bildiğimden, ötekileri bilmiyordum, "Çeşitli kanserlere etkili" diye cevap verdim. Bana o zaman şöyle demişti:"Hocam, kanser türleri hücre kökenlidir. Sistematiği aynıdır. Birkaç tür kansere etkili ise; hepsine de etki etmeli." Bunu niye yazdım: aktardığım yazı da aynı şeyi söylüyor:"Bütün kanser türleri; hücre kökenlidir..."
Daha önce de yazdım:"Tümörü yok eden molekül: HİPERİSİNdir. Bu molekülün; bunu moleküler seviyede nasıl yaptığı bilinmiyorsa da; tıp/bilim dünyası bunu bilmektedir, diye...
Bu sefer Google amcaya şunu sordum: hiperisin-lösemi İnanılmaz bir araştırma buldum. Aktarıyorum:
-------
Sarı kantaron ekstraktı ve hiperisin HL-60 akut miyeloblastik lösemi hücre dizisinde h-TERT üzerinden apoptotik etki göstermektedir
Kezban Pınar Özen1, Fahri Şahin1, Çığır Biray Avcı2, Yaşar Hışıl3, Cumhur Gündüz2, Güray Saydam1
1Department Of Hematology, Ege University Hospital, İzmir, Turkey
2Department Of Medical Biology, Ege University Hospital, İzmir, Turkey
3Department Of Food Science, Ege University Engineering, İzmir, Turkey
Hiperisin, sarı kantaron (Hypericum perforatum L.) olarak bilinen bitkinin aktif bileşenlerinden birisidir. Hiperisinin antitümöral özellikleri olduğu solid organ tümörlerinin hücre dizileri ve hayvan modellerinde gösterilmiş ve bunun mitokondrial fonksiyonlarda bozulma neticesinde ortaya çıktığı gösterilmiştir. In vitro antilösemik etkisi de vardır. Ancak etki mekanizması tam olarak aydınlatılabilmiş değildir. Hiperium ekstraktı ile hiperisine ait karşılaştırmalı sitotoksisite çalışması yoktur ve sitotoksisitenin altında yatan mekanizma aydınlatılamamıştır. Bu çalışmada Ege Bölgesinde yetişen sarı kantaron otundan Hypericum perforatum ekstraktının elde edilip, bu ekstraktın HL-60 lösemik hücre dizisinde doz ve zamana bağımlı sitotoksisitesi olup olmadığını ve varsa bu sitotoksisik etkiyi hiperisinin sitotoksik özellikleri ile karşılaştırmak ve bu etkinin altında yatan mekanizmanın açıklanması amaçlanmıştır. Sarı kantaron otu ekstraktının 1/1000, 1/5000, 1/10.000, 1/50.000 dilüsyonları ile yapılan deneylerde, IC50 dozunun 1/10.000 dilüsyon olduğu görüldü. Hiperisin ile, 1nM ve 100 μM aralığında logaritmik artış gösteren dozlarda yapılan deneylerde de doz ve zamana bağımlı sitotoksisite olduğu ve 0.5 μM konsantrasyonunun, ekstraktın 1/10.000 dilüsyonunun gösterdiği eğriye paralel bir sitotoksisite gösterdiği tespit edildi. Hiperisinin sitotoksisite mekanizmasına yönelik olarak yapılan Acridine oranj/ethidium bromide boyamasında, 48. saatte belirgin olmak üzere IC50 dozunda, kontrollere oranla belirgin apoptozis varlığı saptanmı ştır. Eş zamanlı olarak total RNA izole edilerek Light Cycler Real-time online polimeraz zincir reaksiyonu
cihazında kit manueline uygun olarak h-TERT mRNA ekspresyonu çalışılmış ve 48. saatte belirgin ekspresyon azalması olduğu bulunmuştur. Sonuç olarak, kantaronun esas etken maddesi olan hiperisinin, HL-60 hücre dizisinde h-TERT ekspresyonunu etkileyerek apoptozisi uyardığı ortaya konmuştur.
Anahtar Kelimeler: Hypericium perforatum L., hiperisin, akut lösemi, h-TERT
-----------
Sizin gibi; ben de anlamadım. Anlamak için "apoptozis ile sitotoksisite" kelimelerini araştırdım Veeee: "Hiperisin molekülünün 48 saat sonra lösemiyi yok etmeye başladığının görüldüğünü" anladım.
Bu araştırma sarı kantaron (Hypericum Perfaratum L.) ile yapılmış. Daha önce de yazmıştım: Tümör yok etmekte HTT (Hypericum Triquetrifolium Turra) sarı kantarondan çok daha üstündür, diye...
Netice: Sarı kantaron löseminin hakkından geliyorsa; HTT haydi haydi gelir...
Bu sefer sarı kantaron-lösemi diye aradım. Bakın ne buldum:
-----------
Sarı Kantaron Faydaları nelerdir ?
bemol tarafından 12 Ekim 2013 tarihinde gönderildi
St.John's Wort Akciğer, beyin, idrar yolları ve idrar torbası, karaciğer, lösemi, meme, mide, rahim ağzı ve yumurtalık kanserlerine faydalıdır. Depresyon ve iltihabi hastalıkların tedavisinde etkili olduğu gösterilmiş geleneksel tedavilerin başında gelir. Ayrıca, yorgunluk, uykusuzluk, ağrı, çocuklardaki gece idrar kaçırmalarında ve yara yerlerinin iyileşmesi için de kullanılmaktadır.
----------
Bu yazı; rastgele bir yazıdır. Kaynak v.s. gösterilmemektedir. Saydığı kanserlere faydalı olduğunu ben deneyerek biliyorum.Bunlara; cilt, yemek borusu, gırtlak ve kolon kanserini de ekleyin. İyi de; lösemiyi bilmiyorum. Ötekiler doğru bir tespit. O zaman; lösemi de doğru olmalı. Yukarıda aktardığım araştırmayla, bunu yan yana koyarsak...
Bütün bu aktardıklarımı e-posta olarak çarşambayı perşembeye bağlayan gece gönderdim. Az sonra telefon çaldı:"Sakar Amca, moralimizi düzelttin."
Bugün (Çarşamba) 15.30 sularında telefonum çalar:"Prof. Amca, Ben ...." 25 dakika anlatır. Özetle: Perşembe hasta HTT kullanmaya başlar. KT(Kemoterapi)yi geçici olarak reddettiklerine dair imza atıp; hastayı çıkarırlar. Başka yerlere giderler v.s. Tekrar aynı yere dönerler.Bugün yapılan kaba kan tahilinde; yüksek olan değerler düşmekte, düşük olan değerler yükselmekte, CRP (İltihap, infeksiyon, romatizmal durumla ilgili değer) de pek bir değişiklik olmamakta, kandaki kreatin ise; 4 e yakınken 1,5 a düşmüştür.Kullanım süresi: altı gün... Sağlıklı böbrekte, normali; 0,7-1,4 tür (Daha önceki böbrek hikayesinde yazmıştım.) Lösemi teşhisinin konulmasına sebep olan tetkik tekrarlanmamıştır. 48 saat sonra gerilemesi gereken hastalık yönünde bir bilgi yoktur.
Eğer, Şile'ye gönderdiğim kişi; HTTyi alır almaz kullanmaya başlasaydı; lösemi hakkında çoktan fikir sahibi olacaktık. Önceki yazımdan da anlaşıldığı gibi; yeni kullanmaya başladı.
Bir şey daha yazayım: Marmara tarafındaki kişi ile lösemi hastası kişi (Önceki yazımda söz ettiğim) beni bu site aracılığıyla bulmamışlardır. Beni bulduktan sonra; bu site ve konu başlığını benden öğrenmişlerdir, bilginize...
Sağlıcakla kalın...