Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 1996/4-560
Karar No : 1996/784
Tarih : 13.11.1996

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
  • TAZMİNAT DAVASI ( Hazinenin Tapu Sicilinin Tutulmasından Kaynaklanan Sorumluluğu )
  • TAPU SİCİLİNİN TUTULMASINDAN KAYNAKLANAN SORUMLULUK ( İcareteynli ve Mukataalı Vakıf Taşınmaz Malların Taviz Bedellerinin Mutasarrıflarınca Ödenmesi )
  • İCARETEYNLİ VAKFIN TAŞINMAZ MALI ( Taviz Bedeli Mutasarrıfça Ödenip Mülkiyeti Devralmaları İçin Öngörülen On Yıllık Sürenin Dolması )
  • MUKATAALI VAKFIN TAŞINMAZ MALI ( Taviz Bedeli Mutasarrıfça Ödenip Mülkiyeti Devralmaları İçin Öngörülen On Yıllık Sürenin Dolması )
  • MUTASARRIFA MÜLKİYETİN GEÇMESİ ( Taviz Bedeli Mutasarrıfça Ödenip Mülkiyeti Devralmaları İçin Öngörülen On Yıllık Sürenin Dolması Nedeniyle )
  • VAKIF TAŞINMAZ MALLARI ( Taviz Bedeli Mutasarrıfça Ödenip Mülkiyeti Devralmaları İçin Öngörülen On Yıllık Sürenin Dolması Nedeniyle Mülkiyetin Mutasarrıfa Geçmesi)
 
743/m.917,764,657,638,931
2762/m.29
 
DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bolu Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 9.12.1992 gün ve 1990/76 E. 1992/956 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 21.2.1995 gün ve 1995/553-1614 sayılı ilamı ile; ( :.. Davacı, dökümünü verdiği taşınmazlar üzerindeki vakıf şerhlerinin kaldırıldığını ve bu nedenle taviz bedelinden yoksun kaldığını bildirerek Hazine'nin tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan sorumluluğu gereği bu zararının giderilmesini istemiş; dava kabul edilerek temyiz üzerine Dairemiz Kurulu'nca yerel mahkeme kararı onanmıştır.
Oysa, Vakıflar Kanunu'nun 28.9.1993 gün ve 2888 sayılı kanunla değişik 29. maddesi uyarınca, ödenmeyen icareteyn ve mukataalar ivaza dönüşür ve vakfın hakkı, bu ivaz karşılığında taşınmazın tamamı üzerinde ipotekle temin edilmiş sayılır. Dava konusu taşınmazlar üzerinde yasal ipotek bulunduğundan Hazine sorumlu tutulamaz.
Öyleyse karar düzeltme isteği bu açıdan kabul edilerek yerel mahkeme kararı bozulmalıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle, icareteynli ve mukataalı vakıf taşınmaz malların taviz bedelleri mutasarrıflarınca ödenip mülkiyeti devralmalan için öngörülen 10'ar yıllık sürelerin dolmasından sonra, mülkiyetin mutasarrıfa geçeceği ve vakfın bu taşınmaz mal üzerindeki hakkının ivaza dönüşeceği, vakfın bu hakkı içinde taşınmazın tamamı üzerinde ipotek tesis edilmiş sayılacağı 2762 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 2888 sayılı Kanunla değişik 29. maddesi hükmü gereğidir. Hukuk Genel Kurulu'nun 19.9.1990 gün 332-415 sayılı karannda da açıkça vurgulandığı üzere, taviz bedeli ödemedikçe temliki tasarruf yapılamayacağına ilişkin takyit bir gayri menkul mükellefıyetidir.
Yine MK. 764. maddesinde takyit edilen gayri menkulün maliki değiştiği takdirde yeni malikin başka bir muameleye hacet kalmaksızın gayrimenkul mükellefıyetinin mevzuuna dair şeylerle borçlu olacağı hükme bağlanmıştır. Bu hükmün doğal sonucu olarak kayıt ve belgelerden aslının vakıf taşınmaz mal olduğunun anlaşılması halinde vakıf şerhinin intikal ( gitti ) kayıtlarına sonradan işaret edilmiş bulunması veya dayanaksız olarak bu şerhin silinmesi yeni maliki bu mükellefıyetten yani taviz bedelini ödemekten kurtaramaz. Yasadan doğan gayri menkul mükellefıyeti karşısında sonraki malikin iyi niyet savunmasında bulunarak MK. 638 ve 931. maddelerinden yararlanmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Zira MK. 657. maddesinde de bu husus açıkça belirtilmiştir.
Yine MK. 917. maddesi uyarınca Hazine'nin sorumluluğunun gündeme gelebilmesi için temliki tasarruf sonucu oluşan kayıt ilgililerine, uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini için başvuru imkanının kalmaması icap eder. Somut olayda bu unsur da gerçekleşmemiş olduğuna göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 13.11.1996 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Hukuk Genel Kurulu'nun bozma kararına katılamamaktayız. Şöyle ki; Olaya konu olan Vakıf türü sahih vakıftır.
Sahih vakıfta, vakfedilen taşınmaz mülk arazi olup ancak taşınmazın maliki onu bir amaca vakfedebilmektedir. Bu tür vakıflarda taşınmaz maliki taşınmazını bir amaca vakfetmek için kullanılmasını vakfa terk etmektedir. Vakıf, ancak mülk sahibinin iradesi doğrultusunda taşınmazın kullanımını bir mutasarrıfa vermektedir. Kullananın mirascı bırakmadan ölümü halinde artık taşınmazın mülkiyeti tekrar malikine dönmeyip, vakfa geçmektedir. Mutasarrıf taşınmaz vakfın amacına uygun olarak kullandığı sürece, irtifak hakkına benzer güçlendirilmiş bir kişisel hakkı bulunmaktadır. O kişinin adı tapu kaydında yer almakta ve miras yoluyla da bu kullanım hakkı mirasçılarına geçmektedir. Ne var ki kullananın yani mutasarrıf buna karşılık vakfa bir bedel ödemekte idi. Buna icareteyn veya mukataa adı verilmekte idi.
Sahih olmayan vakıflara gelince, bu türdeki vakıfların konusu olan taşınmaz Hazne'ye ait arazi olup, buna miri arazi denilirdi. Bu türdeki taşınmazlar padişah veya onun yetkili kıldığı kişi tarafından vakfedilirdi. Bununla taşınmazın kullanımı mutasarrıfa bırakılmakta, mutasarrıf da buna karşılık öşür veya resim adı altında bir bedeli vakfa öderdi. Kullanıcının ölümü ile taşınmazın mülkiyeti vakfa değil, Hazine'ye dörımekte idi.
Görüldüğü üzere, bu tür vakıflarda vakfedilen taşınmazın mülkiyeti yine Hazine'de kalmakta olup vakfa geçmemekte idi.
Ne var ki zaman içinde 2762 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girmesi ile 26. maddede yapılan düzenleme sonucu, sahih nitelikte olan vakıflann kurulmayacağı hükme bağlandı ve mevcut olan vakıfların tasfıye edilmesi hususu yöntemi ve bunun sonuçları da aynı Yasa'nın 27, 28, 29 ve 30. maddelerinde hükme bağlanmıştır.
Böylece tasfıye ile vakıf arazisi üzerinde kullanma hakkı bulunan mutasarrıfın bu hakkı mülkiyete dönüşecek, buna karşılık mutasarrıf da, "taviz bedeli" adı altında bir meblağı vakfa ödeyecektir. Sözü edilen yasa 1935 yılında yürürlüğe girmiş ve tasfıye süreci 29. madde ile on yıl olarak düzenlenmiş 13.6.1943 gün ve 4745 sayılı yasa ile bu süre on yıl daha uzatılmıştır. Sonradan yapılan düzenleme ile de bu süre içinde taviz bedeli ödenmemiş olan vakıfların mülkiyetinin kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği taviz bedelinin de birinci derece birinci sırada ipotek sayılacağı yasanın 29. maddesinde açıkça ifade edilmiştir.
Burada çözümü gereken husus vakfın tasfıye edilmesi sonucu alınması öngörülen taviz bedelinin "niteliğinin saptanmasıdır. Daire bozma ilamında bunun gayri menkul mükellefıyeti olduğu belirtilmiş ise de; bize göre bu nitelendirme doğru değildir. Çünkü yasa koyucunun kendisi 2762 sayılı Yasa'nın 29. maddesinde vakfın on yıl içinde taviz bedeli ödenip üzerindeki icareteyn veya mukataa kayıtları kaldırılmamışsa, mülkiyetin kendiliğinden mutasamfına geçeceği vakfın hakkının da ivaza dönerek gayri menkulün tamamı bu ivaz karşılığında birinci derece birinci sırada "ipotekli" sayılacağı ifade edilmiştir.
Bilindiği gibi ipotek ile gayri menkul mükellefıyetinin kapsamı ve sonuçları farklıdır. Gayri menkul mükellefıyeti, Medeni Kanun'un 754. maddesinde belirtildiği üzere, bir kimsenin sahip olduğu taşınmaz nedeniyle, o taşınmaz karşılık gösterilmek suretiyle bir şeyin yapılması veya bir şeyin verilmesidir. Bir de bundan başka bir taşınmaz yararına kullanılabilir. Önemli ayırım, ipotek belli bir alacağı ifade ettiği ve borçlu ipotekli taşınmaz alışındaki mal varlığı ile de sorumlu olduğu halde, gayri menkul mükellefıyeti ise şahsi bir alacakla ilgili olmayıp, ancak yükümlü taşınmazın değeri üzerinden yararlanma hakkını sağlar. Yine gayri menkul mükellefıyeti, yükümlü gayrimenkul bir şeyi yapma veya yapmama borcunu da yükler. Olayımızda ise hakkı tavize dönüşen vakfın bir alacak hakkı söz konusu olmakta ve bu hak da belli veya belirlenebilir miktardaki bir paradır. Bundan dolayı daire bu kararı uygun gören Hukuk Genel Kurulu kararındaki taviz bedelinin çeşitli gerekçelerle gayri menkul mükellefıyeti olduğu hususundaki düşüncesine katılmak uygun görülmemiştir. Eğer bu takyit diğer bir anlatımla, mülkiyetin gayri ayni haklarından olan bu şerh bir gayri menkul mükellefıyeti olsa idi, 2762 sayılı Yasa'nın 29. maddesinde bir derecelendirmeden söz etmek gerekmezdi. Olayımızda sahih vakıf niteliğinde olan taşınmaz, Tapu Sicil muhafızlığınca, üzerindeki taviz bedeline dönüşen şerh diğer anlatımla ipotek işleminden üçüncü bir kişiye devredilmiştir. Bu işlem aynı zamanda 2762 sayılı Yasa'nın 30. maddesine de aykırıdır.
Bilindiği üzere Medeni Kanun'un 931. maddesinde tapu sicilindeki kayda dayanan iyi niyetli kişinin iktisabının geçerli olacağı düzenlenmiştir. Buna tesc )lin olumlu hükmü denilmektedir. Bundan çıkan sonuç şudur. İyi niyetli üçüncü kişi taşınmazı iktisap ettiği anda ( ki bu an, tapuda adına tescilin yapıldığı tarihtir ) tapunun beyanlar ve şerhler hanesi ne durumda ise taşınmazı o yükümlülükleriyle kazanır. Sonradan taşınmazın evvelki kayıtlarında bulunan ve intikal sırasında mevcut olmayan bir şerhin varlığından bahisle kazanan iyi niyetli üçüncü kişiye karşı şerhin varlığı ileri sürülemez.
Yine HGK'nin 20.11.1968'nün ve E. 968/1-1369-K. 968/765 sayılı kararında "gayri menkulü iktisap eden kimse son kaydı ve ona ait krokiyi incelemekle mükellef ise de evrakı müsbitesini incelemek zorunda değildir" kuralı yer almıştır.
Federal mahkemenin görüşü de o yoldadır. Örnek "Aynı hakkın şumulünün evrakı müsbite ile tayin edildiği hallerde dahi evrakı müsbite tescil çerçevesi de bir değer taşıdığı cihetle bunlara bakma mecburiyeti yoktur ( BGE 82-II, 103-Jdt 1956 vs. ).
Görülüyor ki, davacının önceki kayıtları inceleme zorunluğu olmadığı gibi incelemediği kötü niyetli olduğu savı da zaten mevcut değildir. Olayımızda konu olan taşınmaz zaten özel mülk konusu iken vakfa geçmiş, vakıf da MK'den önceki hukuk sistemi içinde onu mutasarrıfına devretmiştir. 2762 sayılı Yasa ile bu tür vakıflar tasfıye edilerek vakfın mülkiyet hakkı sona erdirilmiş ivaza dönüşmüş bir alacak hakkı doğmuştur. Buna hak kişiseldir. Ve yine Yasadan doğmaktadır. Bu şerh, eşyayı takip eden ve işlememiş olsa dahi yine taşınmazı takip edeceği, satın alınan sanki o şerh varmış gibi kazanacağı düşünülemez.
Somut olayda taşınmazı şerhsiz üçüncü kişiye devrini yapan Hazine davacı vakfın bu yüzden uğradığı zararı karşılamakla yükümlüdür. Açıkladığım nedenlerle yerel mahkeme kararı doğrudur. Bundan dolayı genel kurulun daire bozması doğrultusundaki düşüncelere katılamadığımızdan, kararın onanması gerektiği kanaatindeyiz.
Bilal Kartal
4. Hukuk Dairesi Üyesi
Altan Ertürk
20. Hukuk Dairesi Üyesi
KARŞI OY YAZISI
Dava, MK'nin 917. maddesi gereğince tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zararın tazmini istemine ilişkindir.
Davacı vekili gerek dava dilekçesinde ve gerek aşamalarda; Bolu İlinde kain 480,33 ve 534 parsel taşınmazlara ait tapunun kütükler hanesinde "Lala Şahin Paşa Vakfı" ve aynı yerde kain 83 ve 82 parsele ait tapunun kütükler hanesinde ise "Yusuf Bey Vakfı" şerhi bulunmakta iken kadastro tespiti esnasında revizyon sonucu oluşan yeni kütüklerin nev'i hanesinde bu vakıf şerhlerinin yer almadığını, davacı kurumun başvurusu üzerine Kadastro Genel Müdürlüğü'nün talimatı ile bu vakıf şerhlerinin tapuya tescil edildiğini, ancak Bolu Tapu Sicil Müdürlüğü taşınmazların üçüncü şahıslara geçtiği ve üçüncü şahısların haklarının MK'nin 931. maddesiyle korunduğundan vakıf şerhlerinin terkin ettiğini, dava konusu nevisi vakıf olan icareteynli ve mukataalı taşınmazların vakfa intikallerini sağlamakta olduğunu, ancak 2762 Vakıflar Yasası'nın bazı maddelerini değiştiren ve 28.9.1993 günü yürürlüğe giren 2888 sayılı Yasa'nın 29 ve ardından gelen maddelere göre taviz bedeline dönüştüğünü, terkin nedeniyle davacı kurumun taviz bedelini alamadığını ve bu suretle zarar gördüğünü bildirerek 4.511.900 TL. taviz bedelinin Hazineden tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Yerel Mahkeme'ce yapılan yargılama ve inceleme sonunda; taviz bedeli isteme hakkı daha fazla olmasına rağmen talebe bağlı olarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine Yüksek 4. Hukuk Dairesi'nce karar onanmış; ancak karar düzeltme aşamasında, zararın doğmadığını kabul etmek suretiyle onama kararı kaldırılarak yerel mahkeme kararı bozulmuştur. Yerel Mahkeme eski kararında direnmiş ve bu sebeple uyuşmazlık Yargıtay Yüce Genel Kurulu'na intikal etmiştir. Yüce Genel Kurul'un sayın çoğunluğu Özel Daire'nin bozma kararını yerinde görmek suretiyle yerel mahkemenin direnme kararının bozulmasını kabul etmiştir.
Öncelikle MK'nin 917. maddesi uyarınca tapu sicil muhafızı veya memurunun görevi sebebiyle, MK. tapu sicil tüzüğü ve ilgili diğer yasaların hükümlerine uygun olarak yapmak zorunluluğunda bulunduğu işlemleri yapmaması veya yanlış yapması sonucu doğan zararlardan Hazine sorumludur. Somut olayda dava konusu beş adet parsele ait tapunun kütükler hanesinde vakıf kaydı olduğu halde kadastro tespiti esnasında revizyon sonucu yer almadığı, davacı kurumun isteği üzerine bu vakıf şerhlerinin işlendiği ancak daha sonra Bolu Tapu Sicil Müdürlüğü'nce davacı kuruma haber ve bilgi verilmeden bunların terkin edildiği bir olgudur. 2888 sayılı Yasa'nın 30. maddesi uyarınca bu Yasa hükümleri yürümeye başladıktan sonra icareteynli veya mukataalı taşınmazların tavizleri tamamen vakfa ödenmedikçe o mallar üzerindeki temliki tasarruflar Tapu Dairesi'nce tescil olunamaz. Yasa'nın bu emredici hükmüne rağmen tapu sicil muhafızı bu taşınmazlara ilişkin temliki tasarrufları tescil cihetine gitmiş ve hatta birkaç kez el değiştirildiği halde taviz bedeli tahsil edilmemiştir.
MK'nin 917. maddesinde öngörülen sorumluluk kusursuz sorumluluk esasına dayanmaktadır. Sayın çoğunluk 2888 sayılı Yasa'nın 29. maddesi uyarınca ödenmeyen icareteyn ve mukataalar ivaza dönüşür ve vakfın hakkı bu ivaz karşılığında taşınmazın tamamı üzerinde ipotekle temin edilmiş sayılır görüşünü benimsemek suretiyle taviz bedelinin kayıt malikinden her zaman istenebileceğini ve bu nedenle zararın doğmadığını kabul etmiştir. Oysa ki yukarıda açıklandığı üzere bu taşınmazlar birkaç el değiştirdiği halde, davalı kurum bugüne değin taviz bedelini alamamıştır. Bu yüzden zarar doğmuş olup davacı kurum ayrıca kayıt malikini araştırıp onun hakkında dava açmak ve bu surette külfete girmek zorunda da değildir. Bu duruma göre usul ve yasaya uygun yerel mahkeme kararının onanması gerekirken, vakfın hakkının ipotekle sağlandığı ve taviz bedelinin tahsili için kayıt malikine başvurma olanağı bulunduğundan bahisle yerel mahkeme kararın bozulmasına ilişkin sayın çoğunluğun kararına katılmak doğru değildir. Zira tapu sicil muhafızlığının Yasaya uygun olmayan bu tasarrufu himaye görmeye layık değildir. Çünkü Hazine ödemede bulunduğu miktar için yanlış işlemi yapan kişiye rücu etmek olanağına sahiptir.
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerden ötürü usul ve yasaya uygun olan yerel mahkeme kararının onanması görüşünde olduğundan sayın çoğunluğun bozma kararına katılamıyorum.
Yüksel Acun
4. Hukuk Dairesi Üyesi
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler



YARGITAY KARARLARI :
İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

Diğer Bölümlerimiz +
Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini