Hukuki.NET

T.C.
YAR G 1 TAY
Ceza Genel Kurulu
E:1999/8-109
K:1999/164
T:15.6.1999

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
  • SUÇUNU SÖYLETMEK İÇİN İŞKENCE
      YAPMAK
KARAR ÖZETİ:işkence ve fena muamele, ulusal hukukta olduğu gibi uluslararası sözleşmelerde de yasaklanmıştır.İşkence sonucu yani hukuka aykırı olarak elde edilen kanıtlar geçersizdir.Yaptıkları soruşturmada, sanık olarak gözaltına alınan mağdurlara "bilgi ve itiraf' elde etmek için, "erkeklerin makatlarından cop sokmak, kızlara cinsel tacizde bulunmak, göğüslerini elleyip sıkmak, aç bırakmak, hakaret ve tehdit etmek" vs. gibi süreklilik gösteren, ızdırap verici, bezdirici fiziki ve tinsel ağır acı veren, insanlık kişiliğini incitici, haysiyet kırıcı hakarette bulunan M  Emniyet Müdürlüğü TM.Ş. de görevli sanıkların "suçunu söyletmek için işkence etme" suçları olmuştur.
(2709 s. Anayasa m. 1713,90/son)
(765 s. TCK. m. 243 - 251)
 
 
Suçunu söyletmek için işkence yapmak suçundan sanıklar. Levent, Turgut, Engin, Fevzi, Musa, Mehmet Emin, Turgut, Atila, Ramazan ve Halil'in beraetlerine ilişkin (Manisa Ağır Ceza Mahkemesi)nce verilen 11.3.1998 gün ve 128/46 sayılı hükmün C. Savcısı ve katılanlar vekilleri tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesi 12.10.1998 gün ve 10667/12819 sayı ile;
 
"M.... Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi Görevlileri olan sanıkların bir Yasa dışı pankart asma olayı nedeniyle aralarında 16-17 yaşlarında öğrenci mağdurların da bulunduğu kişilerin, illegal örgüt üyesi olabilecekleri olasılığından hareketle soruşturmaya geçip kuşkularını yoğunlaştırdıkları, mağdurları bulundukları yerlerden peyder pey toplayıp sorgulamaya aldıkları, 26.12.1995 tarihinde başlayan gözaltı sürecinin 5.1.1996 tarihine kadar sürdüğü, bu süre içinde sanık olarak sorgulanan mağdurlara suçlarını söyletmek için sürekli biçimde maddi ve manevi işkence yapıldığı iddiasının ortaya atıldığı,
 
Sorgulama sürecinin başlangıcında periodik rutin sevkler sırasında alınan tabip raporlarında mağdurlarda darp ve cebir arazına ve patolojik bulgulara rastlanmadığı tanıları mevcutsa da, bir parlamenterin konuyla ciddi biçimde ilgilenmesi, mağdur ailelerinin ısrarlı yakınmaları, şikayetlerin yoğunlaşması, yazılı ve görsel basın aracılığı ile kamu oyuna yansıtılması ve evrensel platforma taşması nedenleriyle önce Adli Tabip, sevk üzerine Devlet Hastanesi, müdahiller vekillerinin çabaları ile İzmir Tabipler Odası (İTO) tarafından yaptırılan muayene ve tetkiklerden sonra tüm mağdurların fiziki ve psikolojik işkenceye maruz kaldıklarının belirlendiği,
 
Yargılama aşamasında serbest kalmaları nedeniyle kendi olanaklarıyla (İTO) ya başvuruları sağlanan mağdurlardan Abdullah, Jale ve Mahir yönünden gözlem ve tıbbi tetkiklere davalı olarak alınan raporlarda; maddi ve manevi travmaların kesin bulguları saptanmış, tutukluda kalan diğer mağdurlar için aynı imkan bulunmadığından önceki raporları, beyanları ve anatomik şemalarda işaretlenen kişisel yakınmalarının değerlendirilmesi sonucu düzenlenen (İTO) raporlarından; sorgulama yöntemleri ve oluşum yönlendirdiği verilerde nazara alındığında gerek psikolojik açıdan gerekse fiziki yönden doktrinde ve uygulamada benimsenen işkence nitelemesi boyut ve yoğunluğunda şedit, haysiyet kırıcı, zalimane eylemlere maruz kaldıkları anlaşılmış, bu olaydan sonra bir kısım mağdurların intihara kalkıştığı, bir kısmının tüberküloz hastalığına yakalandığı, bir kısmının da sürekli psikolojik tedaviye muhtaç kaldığı belirlenmiştir.
 
Raporların ve anlatımların ortak karakterlerinden, yoğunluk kazanan davranış biçimlerinin; hakaret, tehdit, göz bağlamak, yüksek volümlü marş dinletmek çırılçıplak soymak, elektrik akımı vermek, basınçlı su sıkmak, ıslak battaniyeye sarmak, beden gücünün dayanamayacağı sabit hareketlere zorlamak, erkeklerin hayalarını sıkmak, kızlara cinsel taciz, makatlarından cop sokmak, fiziki cebir ve yek diğerine yapılan işkenceyi seyrettirmek şeklinde sonuç almaya yönelik süreklilik gösteren bezdirici, ızdırap verici nitelik gösterdiği anlaşılmıştır.
 
Anayasamızın 17/3. maddesinde; "Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir cezaya ve muameleye tabi tutulamaz' hükmü yer almış, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 5. maddesindeki öğeler "işkence - torture", "zalimane - cruel, "gayrı insani - inhurmain", "haysiyet kırıcı - ectesoutrageants" deyimiyle TCK.nun 243. maddesine aynen aktarılmıştır.
 
Ülkemiz, evrensel boyuttaki İnsan Hakları ile ilgili Uluslararası Sözleşmeleri benimsemiş ve İç Hukukumuzun bir parçası olarak yasalaştırmıştır. Anayasamızın 90/Son madde ve fıkrasına göre usulünce yürürlüğe konulmuş Milletlerarası sözleşmeler Kanun hükmündedir.
 
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki hak ve hürriyetlerin başında, yaşama, işkenceye, gayri insani yahut haysiyet kırıcı ceza ve muamelelere karşı korunma hakkı belirlenmiş, 3. maddesi ile yasaklama getirilmiş, Avrupa Konseyi bünyesinde 1987 yılında imzalanan işkencenin ve insanlık dışı veya küçültücü ceza ve muamelelerin önlenmesi" sözleşmesinin dibacesinde TCK.nun 243. maddesinde yazılı tanımlamalara aynen yer verilmiştir. Bu sözleşme sadece kural belirlemekle kalmamış (C.P.T) işkencenin önlenmesi komitesi komisyonu kurarak taraf ülkelerde uygulamayı fiilen denetime almıştır. Bu komisyon, üye ülkelerin cezaevlerinde ve emniyet birimlerinde inceleme yaparak kamusal açıklama (Public statement) ile kınama yetkisini haizdir. Yine Türkiye'nin taraf olduğu "işkence ve diğer zalimane, gayri insani veya küçültücü muamele ve cezalara karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 1. maddesinde (işkence terimi, bir şahsa veya bir üçüncü şahsa da bu şahsın veya.., üçüncü şahsın işlediği veya işlendiğinden şüphe edilen bir fili sebebiyle cezalandırmak amacıyla bilgi veya itiraf elde etmek için veya uygulanan fiziki veya manevi, ağır acı veya ızdırap veren bir fiil anlamına gelir), tanımına yer verilmiştir.
 
Bu değerlendirmelere göre mağdurların maruz bırakıldıkları hareketlerin işkence niteliğini de olduğunun kabulü kaçınılmazdır.
 
Sanıkların fiili ve hukuki durumlarına gelince;
 
1) Levent'in: Mağdurlar Aşkın, Mahir, Hüseyin, Özgür, Levent, Emrah, Jale, Münire, Ali, Sema, Ayşe Mine ve Abdullah'a
 
2) Turgut'un: Mağdurlar Aşkın, Mahir, Levent, Emrah, Ali ve Sema'ya,
 
3) Ergin'in: Mağdurlar Aşkın, Mahir, Hüseyin, Özgür, Levent, Emrah, Münire, Ali, Jale, Sema, Ayşe Mine'ye,
 
4) Fevzi'nin: Mağdurlar Aşkın, Mahir, Hüseyin, Özgür, Levent, Emrah, Münire, Ali, Jale, Sema, Ayşe Mine'ye,
 
5) Musa'nın: Mağdurlar Aşkın, Mahir, Hüseyin, Özgür, Levent, Emrah, Münire, Jale, Sema, Ayşe Mine'ye,
 
6) Mehmet Emin'in: Mağdurlar Aşkın, Mahir,' Hüseyin, Özgür, Levent, Emrah, Münire, Ali, Jale, Sema, Ayşe Mine'ye,
 
7) Turgut'un: Mağdurlar Aşkın, Mahir, Levent, Emrah, Jale, Münire, Sema'ya,
 
8) Atilla'nın: Mağdurlar Aşkın, Mahir, Özgür, Levent, Emrah, Münfre, Ali, Jale, Sema, Ayşe Mine'ye,
 
9) Ramazan'ın: Mağdurlar Aşkın, Mahir, Hüseyin, Ozgür, Emrah, Münire, Jale, Ali, Sema, Ayşe Mine, Faruk'a,
 
10) Halil'in: Timin Amiri olarak sorgulamayı yönlendirip işkence eyleminin tümünün azmettiricisi konumunda olarak tüm mağdurlara karşı,
 
'Yapılan işkencelerde aktif rol üstlendikleri, sonucu belirli hareketlerden soyutlanmalarına imkan olamayacağı, aksi takdirde şahadetin ortak karakter gösteren ve raporlarla doğrulanan iddialardaki samimiyetin reddine ve varolanın yok sayılmasına. gerekçe bulunamayacağı muhakeme mantığı ve vicdan ölçüleri gereğidir.
 
Belirlenen olgu ve bulgular çerçevesinde sübutun kabulü zorunlu iken, inandırıcı olmayan ve dosya içeriği ile bağdaşmayan yetersiz gerekçelerle sanıkların beraatlerine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmuştur.
 
Yerel Mahkeme 27.1.1999 gün ve 278/9 sayı ile;
 
"Tanık olarak dinlenen doktorlar, mağdurları usulünce muayene ettiklerini söylemişlerdir. Bazı mağdurlara ilişkin raporlarda ekimoz, kurut, nedbeden bahsedilmiş ise de, kim tarafından yapıldığı belli değildir. işkence yapıldığını söyleyen tanıklar, gözaltına alınan kişiler olup beyanları kabule şayan değildir.
 
Türk Tabipler Birliğinin rapor düzenleme yetkisi yoktur. Düzenlenen raporlar ifadelere, yakınma ve adli raporlara dayanmakta olup düzenleniş biçimi ve tarihi nazara alındığında bu raporlarla sanıklara yüklenen eylemler arasında irtibat kurulması mümkün görülmemiştir.
 
Bir parlamenter konuyla ilgilenmiş ise de yansız değildir. imzaladığı tutanakta şüpheden bahsetmiş, ifadelerinde olayı gördüğünü söylemiş, uzu.n süre sessiz kalmıştır.
 
Emniyet Müdürlüğü şehir merkezinde olup seslerin, çevredeki ev ve iş-yerlerinden duyulmaması olanaksızdır. Bir parlamenter geldiği halde işkenceye devam edilmesi, krem sürülerek izlerin yok edilmesi, bu izlerin doktorlar tarafından görülmemesi mümkün değildir. Sanıkların yüklenen suçları işlediklerine dair delil yoktur." gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
 
Bu hükmün de Yargıtay'ca incelenmesi. C. Savcısı ve katılanlar vekilleri tarafından süresinde istenildiğinden dosya; Yargıtay C. Başsavcılığının onama" istemli 14.4.1999 günlü tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
 
Sanıklar hakkında, suçunu söyletmek için işkence yapmak suçlarından açılan davada, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, suçların sübutuna ilişkindir.
 
işkence ve fena muamele, ulusal hukukta olduğu gibi uluslararası sözleşmelerle de yasaklanmıştır.
 
T.C. Anayasasının 17. maddesinde herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra, "Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz." denilmiştir.
 
İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koruma S6zleşmesi ve Buna Ek Protokolün Tasdiki Hakkında 6366 sayılı Yasayla onaylanan insan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin 3. maddesi uyarınca "Hiç kimse işkenceye, gayri insani yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulamaz."
 
7217 sayılı Yasa ile.onaylanan insan Hakları Evrensel Bildirgesinin 5. maddesi ile de, "hiç kimsenin işkenceye, zalimane, gayri insani, haysiyet kırıcı cezalara veya muameleye tabi tutulamayacağı" kabul edilmiştir.
 
Türkiye'nin henüz katılmadığı Kişisel ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 7. maddesinde de benzer hüküm yer almaktadır.
 
3441 sayılı Yasa ile onaylanması uygun bulunan ve Bakanlar Kurulunun 16.6.1988 gün 88/1 3023 sayılı kararı ile onaylanan "İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı Ya Da Küçültücü Muamele 'Ya Da Cezaya Karşı Bir-'leşmiş Milletler Sözleşmesinde ve 3411 sayılı Yasayla onaylanması uygun bulunup 26.2.1988 gün ve 88/12649 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan "İşkencenin ve İnsanlık Dışı Ya Da Onur Kırıcı Ceza Ya Da Davranışın Önlenmesine İlişkin Avrupa Sözleşmesinde" işkence yasaklanmış ve işkencenin önlenmesi için alınacak önlemler hükme bağlanmıştır.
 
Uluslararası Sözleşmelerle yasaklanan işkence ve fena muamele, Türk Ceza Yasasının "Devlet İdaresi Aleyhinde İşlenen Cürümler"i düzenleyen üçüncü babının "Hükümet Memurları Tarafından Efrada Karşı Yapılacak Sui Muameleler" başlıklı 6. faslında, 243 - 251. maddelerinde düzenlenmiştir. TCK.nun 243. maddesine göre, "Mahkemeler ve meclisler reis ve azalarından ve sair hükümet memurlarından biri maznun bulunan kimselerin cürümlerini söyletmek için işkence eder yahut zalimane veya gayri insani veya haysiyet kırıcı muamelelere başvurursa beş seneye kadar ağır hapis ve müebbeden veya muvakkateı'ı memuriyetten mahrumiyet cezası ile" cezalandırılacaktır. Suçun oluşması için;
a- Suç failinin yetkili memur olması,
 
b- Mağdurun, sanık durumunda bulunan" kimse olması,
 
c- Sanığın; mağdura suçunu söyletmek "saiki" ile hareket etmesi,
 
d- Sanığın işkence etmesi yahut zalimane veya insanlık dışı 'veya onur kırıcı muamelelerde bulunması gerekir.
 
Memur olmayan veya memur olsa bile yetkili bulunmayan bir kimsenin sanık durumunda sayılmayan bir kimseye karşı veya suçunu söyletme özel kastı olmaksızın fena muamelelerde bulunması halinde bu maddedeki suç oluşmayacaktır. Suçun faili, fiil işlendiği sırada görevde olan, tahkik, sorgulamak, soruşturma yürütmekle görevli olan mahkeme ve meclisler başkanları ve üyeleri ile diğer memurlardır. Mağdurun, mutlaka daha önce suç işlemesi şart değildir. Kişinin suç işlediği şüphesi ile ifadesinin alınması ve ikrarının temini için baskı yapılması yeterlidir.
 
Öte yandan işkence sonucu elde edilen deliller geçersiz olup, CYUY.nın 254/2. maddesi uyarınca "Soruşturma ve kovuşturma organlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamayacaktır.
 
İşkence ve diğer kötü muameleler Ceza Yasasında tanımlanmamıştır. Öğreti ve yargı kararlarında işkence, "bir kimseye, maddi ve manevi mahiyette eza verici hareketler" olarak tarif edilmiştir.
 
İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı Ya Da Küçültücü (Onur Kırıcı) Muamele Ya Da Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 1. maddesinde, işkence terimi, "bir şahsa veya bir üçüncü şahsa, bu şahsın veya üçüncü şahsın işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayrım gözetmeden herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatıyla uygulanan fiziki veya manevi ağır acı veya ızdırap veren bir fiil anlamına gelir. Bu yalnızca yasal müeyyidelerin uygulanmasından doğan, tabiatında olan veya arızi olarak husule gelen acı ve ızdırabı içermez." denilmiş, bu maddenin, "konu hakkında daha geniş uygulama hükümleri ihtiva eden herhangi uluslararası bir belge veya milli mevzuata halel getirmeyeceği" belirtilmiştir.
 
Zalimane muameleler, "mağdura yapılan maddi veya manevi ızdırap verici her türlü işlemleri", insani olmayan muameleler, "insanlık kişiliğini ve duygusunu önemli derecede incitici eylemleri", haysiyet kırıcı hareketler ise, "bir kimsenin namus, şöhret veya haysiyetine saldırı niteliğinde olan, kişi üzerinde manevi eziyet doğuracak fiilleri" ifade etmektedir. Bu kötü muameleler, Ceza Yasasında tek tek sayılmamış, uygulayıcı nın takdirine bırakılmıştır.
 
Dosya içeriğine göre, yasa dışı bir örgütle ilgili olarak yapılan soruşturmada mağdurlar Sema, Ayşe Mine, Jale, Aşkın, Levent, Münire, Özgür 26.12.1995 günü, Faruk, Abdullah, Ali, Boran 27.12.1995 günü, Mahir, Emrah Sait, Hüseyin 29.12.1995 günü gözaltına alınmışlar ve 5.1.1996 günü Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığına sevk edilmişlerdir. Aynı gün sorguları yapılan mağdurlardan bir kısmı tutuklanmıştır.
 
Mağdurlar Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde gözaltındayken 30.12.1995 günü kendileriyle görüşen yakınları, 31.12.1995 günü Manisa C. Başsavcılığına verdikleri dilekçelerde ve 31.12.1995 günü C. Savcılığında alınan ifadelerinde, mağdurlara işkence yapıldığını, yorgun ve bitkin olduklarını, yürürken zorluk çektiklerini bildirmişler, aşamalarda da benzer beyanda bulunmuşlardır. Mağdurlar da cezaevindeyken el yazıları ile yazdıkları dilekçelerinde ve aşamalarda alınan ifadelerinde, Terörle Mücadele Şubesine götürüldüklerinde gözlerinin bağlanıp çeşitli sorular sorulduğunu, tanımadıkları kişilerden bahsedildiğini, soruları bilemeyince dövüldüklerini, çırılçıplak soyunduktan sonra ıslak battaniyeye yatırıldıklarını, sağ ayak başparmaklarına kablo bağlanıp elektrik verildiğini, sonra vücutlarının değişik bölümlerinden elektrik verilip voltajın yükseltildiğini, yüksek sesle müzik dinletildiğini, uyumalarına engel olunduğunu, basınçlı su sıkıldığını, beden gücünün dayanamayacağı hareketlerin yaptırıldığını, cinsel tacizde bulunulduğunu, makatlarından cop sokulduğunu, tehdit edildiklerini, fiziki cebir kullanılıp diğer mağdurlara yapılanların seyrettirilip "suçu kabul etmezseniz size de yapılacak" dendiğini, su ve yiyecek verilmediğini, suyu yere döküp yalattıklarını, bayılan mağdurları n hastaneye götürülüp geri getirildiğini, çıplak vaziyette betona yatırıldıklarını, vücutlarına buz kalıbı konduğunu, küfredildiğini, yüzleştirme ve görgü tutanaklarının baskı sonucu imzalatıldığını, muayene için doktora götürülürken tehdit edildiklerini, muayene sırasında doktorların yanında bir polisin bulunduğunu, Devlet Güvenlik Mahkemesi C. Savcılığına götürülürken, ifadelerin değiştirilmesi halinde tekrar şubeye getirilip işkence edileceği söylenerek baskı altında tutulduklarını, bu baskının halen de devam ettiğini, polislerin birbirlerine kod adı ile hitap ettiklerini söylemişlerdir.
 
Üzerlerine yüklenen suçları inkar eden sanıklar, mağdurlara' baskı yapılmadığını, tutanakların doğru olduğunu, ikrarları geçersiz kılmak için örgüt taktiği olarak kendilerine bu şekilde iftira edildiğini savunmuşlardır.
 
Milletvekili olan tanık Sabri, Av. Pelinin telefonla arayıp kardeşinin götürüldüğünü söylemesi üzerine M   Emniyet Müdürlüğüne gittiklerini, kesin bir bilgi alamadıklarını, ertesi gün C. Başsavcısı ile görüşüp Emniyet Müdürlüğüne gittiğinde Av. Pelin ile karşılaştığını, Emniyet Müdürüne kuşkuları anlatıp gözaltında bulunanlarla görüşmek istediğini söylediğini, Terörle Mücadele Şubesine gittiklerini, mağdur Emrah Sait'in iki polisin kolları arasında perişan ve yürüyemez halde götürüldüğünü görmesi üzerine Emniyet Müdürüne gittiğini, kesin olarak görüşmek istediğini söyleyince tekrar Terörle Mücadele Müdürlüğüne telefon ettiğini, aynı binada olan şubeye çıkıp kapıdaki nöbetçinin gösterdiği müdür odasında yalnız başına beklerken çığlık sesi duyup o tarafa fırladığını, kapıdan girince koridorda banklarda oturan ve yerde yatan gözü bağlı ve çıplak çocukları gördüğünü, soldan ikinci kapıdan çığlık sesi gelince kapıyı açtığını, gözleri bağlı iki kız ve iki erkeği çırılçıplak gördüğünü, kız ve erkeklerden birinin yerde yattığını, diğerinin ayakta durduğunu, yüzükoyun yerde yatıp makatını tutanın Mahir, ayaktakinin Ali, bankta oturanın Emrah Sait, yerde çıplak yatan kızın Ayşe Mine, ayaktakinin Münire olduğunu, başlarında 3-4 kişinin bulunduğunu, bu manzara karşısında şoke olduğunu ve içerden gelenlerin kapıyı kapattıklarını, içeri girerken kendini tanıttığı ve amir odasına götürüp oturtan polisin gelerek, "amirimiz geldi" demesi üzerine müdürün odasına götürüldüğünü, odaya gelen büro amiri Halil'e durumu anlattığını, buradan çıkıp emniyet müdürüne gittiğinde Emrah'ın getirildiğinin söylenmesi üzerine geri döndüğünü, yirmi dakika sonra getirilen ve içerdeki odada çırılçıplak gördüğü Emrah'ın giydirilmiş, bitkin ve perişan olduğunu, yanındaki polise dayanarak ayakta durduğunu, "iyiyim" dediğinde, "nasıl iyi olduğunu biliyorum, merak etme" diye söylediğini, gidip emniyet müdürüyle konuştuğunu, çocukların işkence gördüğünü, yakınlarına anlatamadığını, 2 Ocak günü çocukların, yakınları ile 3-5 dakika görüşmelerini sağladığını, mağdurların hastahaneye götürüldüğünü öğrenince tabip odası başkanı ile hastaneye gittiklerini, mağdurların polis yanında muayene edildiklerini, vücutlarına bakılmadığını görünce müdahale ettiğini, yeniden yapılan muayenede Boranın sırtında ekimotik alan görüldüğünü, Hüseyin'in de psikolojik rahatsızlığının olduğunun saptandığını, mağdurlar C. Savcılığına götürüldüğünde koridorda yüzlerinin duvara yaslatıldığını, polislerin de mağdurların kulaklarına bireyler söylediğini, bir polisin de Savcılık odasının kapısında bekleyip içeriyi dinlediğini söylemiştir. Cezaevinde mağdurlarla görüştükten sonra mağdurların vekilleri ile birlikte düzenledikleri 16.1.1996 günlü tutanakta da mağdurların işkence gördükleri, bu hususun araştırılması gerektiği belirtilmiştir.
 
Olay tarihinde M.... Tabip Odası Başkanı olan' Osman Nuri, mağdurların yakınlarının başvurusu üzerine Sağlık Bakanlığı ve Türk Tabipler Birliğinin genelgelerini hastanedeki hekimlere götürdüklerini, muayeneleri dışardan izlediklerini, polisler tarafında üçlü dörtlü gruplar halinde getirilen mağdurların korkmuş ve bitkin vaziyette olduklarını, bir tanesinin polislerin yardımı ile ayakta durduğunu, muayene sırasında bulunan polislerin milletvekilinin uyarısı ile dışarı çıktıklarını, raporların Emniyet Müdürlüğü tarafından dağıtılması üzerine görevli adli tabiplerce düzenlenmediğinin anlaşıldığını, tanık Jülide'de, mağdure Ayşe Mine'nin üç polis tarafından evlerine getirilip yeşil bir çanta istediklerini, böyle bir çantanın olmadığını, isminin Kürşat olduğunu söyleyen polis memurunun Terörle Mücadele Şubesinde, 4. katta bulunduğunu söylediğini, sonraki günlerde televizyonda gördüğü bu kişinin gerçek adının Ramazan olduğunu öğrendiğini, işkence hakkında bilgisi olmadığını, aşamalardaki ifadelerinde anlatmışlardır.
 
27.12.1995 günü bir parça suçtan gözaltına alınıp 30.12.1995 günü serbest bırakılan Gönül, bu süre içinde Münire ile aynı hücrede kaldığını, Münire'yi götürüp çıplak ve üzerinden su akar vaziyette getirdiklerini, kendisinin giydirdiğini, "teyze ben bir şey bilmiyorum ama konuşmazsan senin bekaretini bozarız diyorlar" dediğini, biraz açık olan hücre kapısından Emrah Sait'i çıplak ve ıslak vaziyette titrerken gördüğünü, elektriğe dayanıyorum, copa dayanamıyorum diye ağladığını, diğer mağdurların da seslerini duyduğunu, gözleri kapalıyken doktor olduğunu söyleyen bir kişinin gelerek şikayetin var mı dediğini, polislerin yanında bir şey söylemenin mümkün olmadığını ve gelen şahsın doktor olduğuna da inanmadığını bildirmiştir.
 
Tanık Erdoğan, kimi zaman hücrede, kimi zaman toplu olarak koridorda oturduklarını, duş sesi ve sorgu odasından çığlık sesleri geldiğini, başını yukarı kaldırıp göz bağının altından baktığında çıplak birinin sorgu odasından çıkarıldığını ve bekleyen polisin morlukları sorması üzerine elektrik verildiğinin söylendiğini, arada sırada soyun, eğil komutları ve peşinden çığlık seslerinin geldiğini, mehter marşı çalındığını, Faruk'u nezarette çırılçıplak gördüğünü, su sesi ve Faruk'un çığlığını duyduğunu, Emrah'ın parmaklarının morardığını, Ali ve Mahir'in çıplak olduğunu, üşümüş olacaklar ki, polisler tarafından zıplayın dendiğini ve onların da zıpladığını, melhem sürüldüğünü, Münire'nin bayılması üzerine polislerin telaşlandıklarını, polisin yanında muayene olduklarını, tahliye olduktan sonra polis ekibinin otoya alıp, "kimseye bir şey söyleme, gazetecilerle konuşma, bir şey söylersen seni tekrar gözaltına alırız" dediklerini beyan etmiştir.
 
Tanık Fulya aşamalarda, nezarette duşa yakın bir yerde kaldığını, soyun ve soğuk suda titreme" seslerini duyduğunu, Münire'nin fenalaşarak hastaneye kaldırıldığını, bitkin bir vaziyette olduğunu, gözü bağlı olarak tuvalete götürülürken bazı giysilere takıldığını ve bundan da, oradakilerin elbiselerinin çıkarıldığını anladığını söylemiştir.
Savunma tanıkları, Terörle Mücadele Şubesindeki görevliler olup beyanlarında, işkence yapılmadığını, tanık Sabri ile Pelin'in şubeye geldiğini, şube müdürünün odasına gittiklerini, nöbetçi Olduğundan sorgu bölümüne girilemeyeceğini, şubede duş olmadığını, Hüseyin, Sema ve Münire'nin fenalaştıklarında hastaneye götürüldüklerini söylemişler, nezarete alınanlara göz bandı takılmadı demişlerdir.
 
Mahkemece, sanıklara ait resimler istenmiş, fotoğraflar üzerinde teşhis yaptırılmış, mağdurlar gözlerinin bağlı olduğunu, ancak elektrik vermek için battaniyeye yatırıldıklarında göz bağının altından elektrik verenleri gördüklerini, yine başlarını yukarı kaldırıp ileri baktıklarında görebildiklerini, hücrede gözleri açıkken de mazgal boşluğundan, açılan kapıdan ve hücredeki delikten diğer mağdurlara işkence edildiğini, duşa götürülüp soğuk su tutulduğunu gördüklerini bildirmişler ve fotoğrafları tek tek göstererek hangi sanığın hangi eylemlere katıldıklarını, ayrı ayrı ve ayrıntılarıyla anlatmışlardır.
 
Mağdurlar, 31.12.1995, 2.1.1996 ve 5.1 .1996 tarihlerinde sağlı k ocağı ve Devlet Hastanesinde muayene edilmişlerdir. Ali hakkındaki 5.1 .1996 günlü raporda sağ ayak bileği üç kısmında ön yüzde lxl ve 1,5x1,5 cm.lik telenjektezit ekimoze alanlar olduğu, Mahir'le ilgili 5.1.1996 tarihli raporda sırtta 0,2 mm.lik iki adet kurut bulunduğu, Boran'da ise 2.1.1996 günü yapılan muayenede sırtta orta hatta açık yeşil renkte 7-8 cm. ebadında ekimotik Ieke saptandığı, diğer mağdurlarda ise darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.
 
Muayeneyi yapan doktorlar, tanık olarak alınan anlatımlarında, mağdurlara şikayetlerinin sorulduğunu, özel şikayetleri olmadığı için genital organlarına bakılmadığını, Dr. Ayla ise muayene sırasında polislerin dışarı çıktığını, Hüseyin'de psikiyatrik problemler görünce söylemek için polis memurunu çağırdığını, görevli memurların evrak alış verişi için içeri girdiklerini, bir milletvekilinin gelerek "içerde polis var demesi" üzerine, diğer doktorları da çağırıp mağduru yeniden muayene ettiğinde bir tanesinin sırt bölgesinde değişiklik olduğunu görünce rapora eklediğini, Hüseyin'in psikiyatrik durumunun poliklinik defterine yazıldığını, adli yaka olarak gelmediğinden rapor vermediğini söylemiş, muayeneye sonradan katılan doktorlar da benzer beyanda bulunmuşlardır.
 
Dr. Hatice, geceleyin polislerin getirdiği Münire'de konversiyon + akut gastroenterit olup tedavi ettiğini, iğne yaptığını, Dr. Ahmet Murat ise bir sivil polisle gelen Semanın genital muayene yaptırmadığını, bitkin olduğunu, ebe Sabahat ise Semanın şikayetini anlatırken polislerin de yanında olduğunu, muayene olmak istemediğini, ped kontrolü yaptığını ve deftere de "muayene olmak istemedi" diye yazıldığını, bitkin ve halsiz olduğunu söylemişlerdir.
 
Mağdurlar, cezaevinde isyan olması nedeniyle adli tabip tarafından ancak 17 ve 24 Ocak tarihlerinde muayene edilmişler, raporlarında harici bulgu olmadığı mevcut hassasiyet ve ağrının hastahanede muayenesinin gerektiği belirtilmiş, mağdure Sema'nın sağ meme alt iç kadranında 1 cm. uzunlukta iyileşmiş yara neddesi olduğu tespit edilmiştir. Dosyada mevcut hastahane evrakı, hasta tabela ve gözlem kağıtlarına göre mağdur Ali'nin 29.2.1996 günlü muayenesinde idrar yolları enfeksiyonu, Mahir'in 20.3.1996 ve 27.5.1996 günü yapılan muayenelerinde sağ kulakta ödem, her iki kulak zarında perforasyon görülmüş olup, teşhisin travmatik perforasyon olduğu açıklanmıştır. Faruk Deniz, Emrah Sait, Aşkın ve Ozgür'ün 29.2.1996 günlü muayenelerinde idrarlarında enfeksiyon, Levent, Aşkın'da ise ayrıca bronşit saptanmıştır. Hüseyin, 29.12.1995 gecesi M.... Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesine götürülmüş, muayenesinde aktif psikopatoloji saptanmamıştı r. Mağdure Münire, İzmir Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim Hastahanesinde 22.3.1996 - 25.3.1996 tarihleri arasında, İzmir Devlet Hastahanesinde ise 26.3.1996 - 17.4.1996 tarihleri arasında yatmış, aktif tüberküloz tedavisi görmüştür. Mağdure Ayşe Mine 6.6.1996 - 10.6.1996 tarihleri arasında İzmir Atatürk Devlet Hastanesi Kadın - Doğum Kliniğinde pelvik enfeksiyon ve amenore, 10.6.1996 - 2.7.1996 günleri arasında da psikiyatri kliniğinde majör depresyon tanısı, İzmir Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim Hastanesinde 7.11.1996 - 6.12.1996 tarihleri arasında aktif tüberküloz nedeniyle yatarak tedavi görmüştür. Sema'da, aynı hastanede 3.2.1996 -26.2.1996 tarihleri arasında tüberküloz tedavisi olmuştur.
 
İzmir Tabip Odası Muayene Rapor Komisyonu tarafından düzenlenen raporlarda, mağdurların beyanlarına göre yapılması gereken tetkikler belirtildikten sonra, üroloji uzmanına sevk edilerek ürogenital sistem muayenesinin ve işitme kaybının araştırılması yönünden odyolojik değerlendirmenin yapılmadığı, travma yakınmaları ve kas - iskelet sistemi ağrılarını araştırmak amacıyla scintigrafi uygulanmadığı, işkencenin en önemli verilerinden biri olan ruhsal durumun değerlendirilmediği, elektrik piküri aranmadığı, makattaki ağrının copla taciz öyküsü ile uygunluk gösterdiği ve bu bölgenin muayene edilmediği, poliklinik defterine yazıldığı halde mağdurların psikiyatrist ile görüştürülmedikleri, buz torbası işkencesi ile bu bölgelerdeki yakınmaların uyumlu olduğu, bacaklardaki ağrı ve kas spazmının elektrik işkencesi ile uyumlu bulunduğu, hiçbir adli raporda genital muayenenin önerildiği fakat reddedildiğine dair bir not bulunmadığı, tazyikli su, soğukta bekletme, buz uygulamasının enfeksiyonlara, soğuk algınlığına zemin oluşturabileceği ve bazı mağdurlarda idrar yolları enfeksiyonu, tüberküloz, bronşit saptandığı, adli muayenelerin genelgelere aykırı olarak polis yanında ve mağdurların giysileri çıkarılmadan yapıldığı, mevcut bulguların ve öykülerin işkence iddiaları ile uyumlu ve iddiayı destekler mahiyette olduğu belirtilmiştir.
 
Tahliye olduktan sonra başvuran altı mağdur, İzmir Tabip Odası Muayene ve Rapor Komisyonu tarafından muayene edilmiş, laboratuar bulguları incelenmiş, konsültasyonlar yapılmış, üç fazlı dinamik scintigrafi incelemeleri değerlendirilmiş, gözaltında bulundukları süre içinde psikolojik ve fiziksel işkenceye maruz kaldıkları kanaatına varıldığı bildirilmiştir.
 
Katılanlar vekilinin talebi üzerine İU. Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığınca düzenlenen raporlarda, mağdurlar hakkındaki raporlar, hastane evrakı, İzmir Tabip Odasınca yapılan konsültasyon ve laboratuar bulguları incelenmiş, bazı mağdurların 15 gün iş ve güçten kalacak şekilde yaralandıkları, diğerleri hakkındaki raporların yetersiz olması, laboratuar incelemesi ve psikiyatrik konsültasyon yapılmaması nedeniyle kesin bir sonuca ulaşılamayacağı mütalaa olunmuştur.
 
Mağdurlar hakkında, yasa dışı örgüt üyesi olmak suçundan İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesine açılan davada 16.1.1997 günü 35/6 sayı ile Abdullah, Hüseyin ve Boranın beraatlerine, Mahir hakkındaki davanın ayrılmasına, diğer mağdurların ise cezalandırılmalarına karar verilmiş ve mahkumiyet kararı eksik soruşturma nedeniyle bozulmuştur.
 
Hakkında ayırma kararı verilen Mahir ile Ali ve Faruk haklarındaki M.... Ağır Ceza Mahkemesince bina yakmak suçundan verilen beraat kararı Yargıtay 8. Ceza Dairesince onanmıştır. Mağdurlara ilişkin duvarlara yazı yazmak, izinsiz pankart asmak ve pullama yapmak suçlarından M.... Sulh Ceza Mahkemesince açılan davada, beraatlerine karar verilmiştir.
 
M.... Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde görevli baş komiser, komiser ve polis memuru olan sanıkların, yasa dışı bir örgütle ilgili olarak yaptıkları soruşturmada gözaltına alınan mağdurlara, bilgi ve itiraf elde etmek için gözlerini bağlayıp yüksek sesle müzik dinletmek, çırılçıplak soyarak basınçlı su sıkmak, ıslak battaniyeye sardıktan sonra elektrik akımı vermek, erkeklerin hayalarını sıkmak, makatlarından cop sokmak, kızlara cinsel tacizde bulunmak, göğüslerini elleyip sıkmak, zıplatmak, ayakta tutmak ve duvara yaslamak suretiyle beden gücünün dayanamayacağı hareketleri yaptırmak, diğerlerine yapılan işkenceleri seyrettirmek, su ve yiyecek vermemek, uyumalarını engellemek, hakaret ve tehdit etmek gibi süreklilik gösteren ızdırap verici, bezdirici, fiziki ve manevi ağır acı veren, insanlık kişiliğini incitici, haysiyet kırıcı hareketlerde bulundukları, mağdurların aşamalarda değişmeyen ve birbirini tamamlayan anlatımları, tanık beyanları, hasta tabela ve gözlem kağıtları, raporlar ve tüm dosya kapsamı ile sabit olmuştur. Sanıkların sabit olan bu eylemleri işkence niteliğinde olup özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
 
Öte yandan, Özel Dairece yapılan temyiz incelemesinde, sanık Levent'in mağdur Boran ve Faruk'a,
 
Sanık Turgut'un Boran, Faruk, Hüseyin, Jale, Münire, Ayşe Mine, Abdullah Yücel, Özgür'e
 
Sanık Engin'in Boran, Faruk, Abdullah Yücel'e
 
Sanık Fevzi'nin, Boran, Faruk, Abdullah Yücel'e
 
Sanık Musa'nın, Boran, Ali, Faruk,.Abdullah Yücel'e,
 
Sanık Mehmet Emin'in Boran, Faruk, Abdullah Yücel'e,
 
Sanık Turgut'un Boran, Ali, Faruk, Hüseyin, Ayşe Mine, Abdullah Yücel, Ozgür'e,
 
Sanık Atilla'nın Boran, Faruk, Hüseyin, Abdullah Yücel'e,
 
Sanık Ramazan'ın Boran, Levent, Abdullah Yücel'e,
 
Sanık Halil'in Boran'a yönelik eylemlerinden dolayı açılan ve sanıkların beraatlerine ilişkin hükümlere yönelik temyiz incelemesinde onama veya bozma doğrultusunda bir karar verilmediğinden bu eksikliğin giderilmesi için dosya, 8. Ceza Dairesine gönderilmelidir.
 
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri, "Dosya kapsamına, Yerel Mahkeme direnme kararında gösterilen gerekçe ve takdire göre hükmün onanması gerektiği" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
 
SONUÇ Açıklanan nedenlerle,
 
1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün (BOZULMASINA),
 
2- Özel Daire kararındaki eksikliğin giderilmesi için dosyanın 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 15.6.1999 günü, tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak oyçokluğuyla karar verildi.
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini