 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
Esas no : 1995/6860
Karar no : 1995/8030
Tarih : 31.10.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 1.000.000.000 lira manevi tazminatın 20.9.1994 haksız fiil tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazla istemin ve karar özetinin Türkiye'nin her tarafından dağıtılan en yüksek tirajlı gazetede yayınlanmasına ilişkin istemin reddine ilişkin hükmün davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde eden davalı asil S.Ö. ve adına avukat T.G.ile diğer taraf taraf davacı adına Avukat Ş.M.'nin gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresind eolduğu anlaşıldıktan hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelenip gereği konuşuldu:
KARAR : 1- Dosyadaki yazılara,kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesi bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer itirazların reddi gerekir.
2- Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Hakim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal, ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkını verdiği konularda hakimin hak ve nısfetle hüküm vereceği Medeni Kanunun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bu, ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Davaya konu olan işte olayın gelişim biçimine ve yukarıdaki ilkelere göre takdir edilen manevi tazminat fazladır. Daha ılımlı bir miktara hükmedilmek üzere karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın (2) toplu bentte gösterilen nedenlerle oy çokluğuyla BOZULMASINA,sair itirazların 1 nolu bentte gösterilen nedenlerle oybirliği reddine ve davalı yararına takdir edilen 6.000.000 lira duruşma avukatlık parasının davacıya yükletilmesine ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 31.10.1995 gününde karar verildi.
KARŞI OY AÇIKLAMASI
Davalı, üçüncü kişi durumunda bulunan zamanın Adalet Bakanı Mehmet Moğultay hakkında verilen bir gensorunun görüşülmesi sırasında salt hakkında gensoru verileni yıpratmak amacı ile davacıyı haksız ve gereksiz yere itham etmiştir. Şöyle ki, davacı TBMM'nin kürsüsünde davacı için şöyle demiştir: ".. özellikle müteahhitlerle sayınMoğultay'ın ilişkisi, Tunceli kökenli olması nedeniyle çok yakındanilgilidir. Bakın sizlere Tunceli kökenli müteahhitlerin isimlerini vereyim. Çelebi İnşaat, Güven İnşaat, Hüseyin Simur, Ali Haydar Veziroğlu, Tarık Aydın, Hıdır Kazan... Hıdır Kazan isminin altını özellikle çizmek istiyorum. Hıdır Kazan... özel olarak davet ediliyor ve kendisine çok düşük tenzilatla %8 tenzilatla iş veriliyor.... Ayrıca Moğultay'ın akrabası olan Müteahhit Hıdır Kazan, "Hayali Müteahhit" diye nitelendiriliyor... belediyeden aldığı bu paraların bir bölümünde bu müteahhit tarafından PKK'ya ve APO'ya yardım olarak gittiği Mali Şubeye ihbar edilmiştir." dedikten ve başkaca yolsuzluklarını açıkladıktan sonra devamla, "... Birgün Narkotik Şube Müdürlüğünden aldığım bir faksa göre beraz evvel iddia ettiğim gibi Hıdır Kazan'ın eroin ve PKK ile bağlantısı olduğunu iddia ettiğim kişinin gerçekten geçmişte 18 kilo 280 gram eroinle yakalandığı polis kayıtlarından da ortaya çıkmıştır." şeklindeki konuşmasını yapmıştır.
Yukarıya (") içinde aktarılan bu sözlerin hiçbirinin gerçek olmadığı, davalının Devletin resmi kurumu olan Narkotik Şubeden gelen 19.9.1994 günlü faksta, "Hıdır Kazan'ın uyuşturucu madde kaçakçılığı ile ilgisi tesbit edilememiştir." biçimindeki yazıyı tam tersine çevirerek TBMM'ninüyelerini etkilemeye çalışmıştır.
Çıkansonuç şudur. Davalının davacı hakkında hiç gerekli olmadığı ve ilgisi bulunmadığı halde, çok ama çok ağır suçlamalarda bulunduğunu, onun terör örgütü PKK ile ilişkisi olduğunu, 18 kilo 280 gram eroinle yakalandığını, ifade etmiştir. Bu sözleri alelade bir yerde değil, TBMM kürsüsünde söylemiştir. Hem de elinde buna ilişkin resmi kaynaklardan gelen yazıyı göstererek yapmıştır. Yani o kadar emin ve inandırıcı biçimde yapmış ki, aksi kanıtlanamayacak delil ve belgelere dayanarak yaptığı intibaını uyandırmıştır.
Davacı hakkında yapılan saldırının gerçek dışı olması ve ağırlığı tartışmasızdır. Saldırıda bulunan bir milletvekilidir. Saldırı yeri TBMM'nin kürsüsüdür. Saldırıya uğrayan kişi ise bir iş adamıdır.
Kişilik haklarına yapılan saldırının yaptırımını düzenleyen Borçlar Kanununun 49. maddesinin 2. fıkrasında manevi tazminatın kapsamı belirlenirken, tarafların sıfatının, işgal ettikleri makamın ve diğer sosyal ve ekonomik durumların da gözönünde tutulması gerektiği belirtilmiştir.
Somut olayda tarafların sıfatı, sosyal ve ekonomik durumları bellidir. Biri milletvekili, diğeri iş adamıdır. Olayda kullanılan sözler de bellidir. Bu sözler karşısında davacının veya normal bir kişinin ne kadar üzüleceği ve üzüldüğü, ayrıca toplumun nefretini, kinini kazanacağı da kabul edilerek artık burada zarar miktarının belirlenmesi zarar görene bırakılmalıdır.
Çünkü somut olay itibariyle hukuka aykırı eylemin niteliği, oluştuğu yer ve zarar verenin sıfatı bunu gerekli ve zorunlu kılmaktadır. Davacı da zararının bir milyarlira olduğunu iddia etmiştir. Mahkeme de bunu haklı olarak hüküm altına almıştır. Varılan bu sonuç doğrudur. Çünkü somut olayda, davalı yararına alınacak hiçbir indirim nedeni mevcut değildir. Davacı için kullanılan tüm sözlerin gerçekle ilgisi olmadığı sabit olmuştur. Hal böyle iken, daire çoğunluğunun indirimi öngörmesi ve kararı bu nedenle bozması doğru değildir.
Açıkladığım nedenler ve dosyadaki tüm delil ve belgeler ile paranın alım gücü de gözetildiğinde hüküm altına alınan manevi tazminat miktarı uygundur. Kararın onanması gerektiği düşüncesi ile çoğunluğun bozma gerekçesine katılamamaktayım.
Üye
Bilal KARTAL
KARŞI OY YAZISI
Davalı, üçüncü kişi durumunda bulunan zamanınAdalet Bakanı Mehmet Moğultay hakkında verilen bir gensorunun görüşülmesi sırasında, salt hakkında gensoru verilen Bakanı yıpratmak ve gensoruyla güdülen amaca ulaşmak için davacıya haksız ve gereksiz yere saldırıp itham etmiştir.
T.B.M.M. kürsüsünde yaptığı bu konuşmada davalı, Mehmet Moğultay'ın Tunceli kökenli müteahhitlerle çok yakın ilişkisi olduğunu söyleyip bazı firma isimleri verdikten sonra, "... Hıdır Kazan ismininaltını özellikle çizmek istiyorum. Hıdır Kazan... özel olarak davet ediliyor ve kendisine çok düşük tenzilatla, %8 tenzilatla iş veriliyor" ...Ayrıca Moğultay'ın akrabası olan müteahhit Hıdır Kazan, hayalici müteahhit" diye nitelendiriliyor... " Belediyeden aldığı bu paraların bir bölümünün de bu müteahhit tarafından PKK'ya ve APO'ya yardım olarak gittiği Malu Şubeye ihbar edilmiştir." deyip bazı yolsuzluk iddiasını açıklayıp devamla; "Bu gün Narkotik Şube Müdürlüğünden aldığım bir faksa göre biraz evvel iddia ettiğim gibi Hıdır Kazan'ın eroinve PKK ile bağlantısı olduğunu iddia ettiğim kişinin gerekçekten geçmişte 18 kilo 280 gram eroinle yakalandığı polis kayıtlarında da ortaya çıkmıştır." demiştir.
Yukarıda tırnak içinde aktarılan bu sözlerin hiç birinin gerçek olmadığı, Devletin resmi kuruluşu olan Narkotik Şubeden gelen 19.9.1994 günlü faksta, "Hıdır Kazan'ın uyuşturucu madde kaçakçılığı ile ilgisi tesbit edilememiştir." denildiği halde, yazıyı tam tersine çevirerek TBMM'nin sayın üyelerini etkilemeye çalışmıştır.
Elbette bir milletvekili, milletten aldığı vekaletle Anayasa'dan kaynaklanan görevini yapacak ve haklarını kullanacaktır. Ne var ki bu görev yapılır ve haklar kullanılırken kimseye sınırsızlık tanınamaz. Davalı hiç gerekli olmadığı ve ilgisi bulunmadığı halde, davacıyı çok ama çok ağır biçimde suçlamış; onun terör örgütü PKK ile ilişkisi olduğunu, 18 kilo 280 gram eroinle yakalandığını ifade etmiştir. Bu sözleri alelade bir yerde değil, TBMM. kürsüsünde söylemiştir. Hem de elinde buna ilişkin resmi kaynaklardan gelen yazıyı okuyup göstererek yapmıştır. Yani o kadar emin ve inandırıcı biçimde yapmıştır ki, aksi kanıtlanamayacak kanıt ve belgeye dayanarak yaptığı intibaını uyandırmıştır.
Davacının kişilik haklarına yapılan saldırının gerçek dışı ve toplumun nefret ve öfkesini çekecek biçimde olduğu, haksızlığın ağırlığı tartışmasızdır. Bunda dairenin sayın çoğunluğuyla bir ihtilaf yoktur. İhtilaf, mahkemece takdir olunan bir milyar lira tutarındaki manevi tazminattan indirim yapılıp yapılmaması noktasındadır.
Taraflardan birinin milletvekili diğerinin iş adamı olmaları, kişilik haklarna yapılan saldırının çok ağırlığı, ülkenin içinde bulunduğu ortamda davacının adeta hedef gösterilmesindeki tehlike, toplumda ona karşı uyanabilecek kin ve nefret gözönünde tutulduğunda davacının ya da herhangi bir kişinin ne derece üzülüp ıstırap duyacağı ortadadır Bu bakımdan mahkemece takdir olunan tazminat miktarından indirimi gerektiren hiçbir neden ve etken yoktur. Saldırının biçim ve yöntemi, yer ve zamanı, tarafların sosyo-ekonomik durumları, paranın alım gücü ve nihayet tüm dosya içeriğine göre manevi tazminat uygundur.
Yerel mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesi ile çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyorum.
Üye
O. Cengiz YÜKSEL