Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
Esas No : 1996/11110
Karar No : 1996/13467
Tarih : 18.12.1996

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
KARAR ÖZETİ: Boşanma sebebi ile maddi tazminat takdir edilirken kusurun ağırlığı, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, çalışma koşulları, evlenme sonucu ortalama yaşam süresi ve irat şeklinde olmayan tazminat verildiğinde peşin sermaye değeri de gözönünde tutulmalıdır.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün temyizen murafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan bugün duruşmalı temyiz eden Ayşe vekili Av. Burhan ile diğer temyiz eden Halis vekili Av. Turgut ve Av. Birsen geldi. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1-Anayasanın 152. maddesi, bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak kanunun Anayasaya aykırı olduğunu görürse veya taraflardan biri ileri sürerse, aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varılması halinde, Anayasa mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davanın geri bırakılabileceğini öngörmüştür. 3444 sayılı yasa ile değişik Medeni Kanunun 134/son maddesinin. Anayasanın eşitlik ilkesi ile ilgili 10, ailenin korumasına yönelik 41. maddesine aykırı bir yönünün bulunmaması karşısında, davalı vekilinin bu yoldaki isteğinin ciddi ve inandırıcı görülmemesi üzerine talebin reddine oyçokluğu ile karar verilip işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
2-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle 3444 sayılı kanunla kabul edilen ve Medeni Kanunun 134 maddesine eklenen son fıkra ile benimsenen fiili ayrılığa dayalı boşanmada, retle sonuçlanan önceki boşanma davasında ret gerekçesinin nedenlerinin sonuca etkili görülmemesine, başka bir ifade ile yasa koyucu yalnızca kesinleşen ret kararını kafi görmüş olmasında, red sebep ve gerekçesinin bu davada tartışmasının yapılamayacağına, önceki kararın ister iddianın ispat edilememiş olmasına, ister feragata, ister yasanın aradığı şartların gerçekleşmemiş bulunmasına dayansın, Medeni Kanunun 134/son maddesinin uygulanması açısından 'önem taşımayacağına, hangi nedene dayanırsa dayansın süresi ve müşterek hayatın yeniden kurulmaması unsurlarının varlığı halinde boşama kararı verilmesi için yeterli olacağına göre boşanmaya ilişkin hükmünün onanması gerekmiştir.
3-1977 doğumlu müşterek çocuk Mehmet, kararın verildiği tarihte reşit olmuştur. Mehmet'in reşit olduğu dikkate alınmadan velayetin düzenlenmesi cihetine gidilmesi doğru görülmemiştir.
4-Davalı maddi ve manevi tazminatı yabancı paraya bağlı olarak istemiştir. (BK. m. 83) İhtilaf akitten kaynaklanmadığına göre, yabancı para üzerinden tazminat talep edilemez.
İstenilen maddi tazminat boşanmanın ekini (ferisini) oluşturmaktadır. Boşanma davasının yargılaması sırasında istenebileceği gibi sonradan ayrı bir dava şeklinde talep edilmesi de imkan dahilindedir.
Davalı vekili 28.12.1995 tarihli dilekçesiyle fazlaya ait haklar saklı kalmak üzere elli milyon ABD doları maddi tazminat istemiş, daha sonra davalı asil 18.3.1986 tarihli dilekçesiyle bunu yüzmilyon ABD dolarına çıkartmıştır. İstek yabancı para üzerinden yapıldığına göre Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 75. maddesinden yararlanılarak istek tarihlerindeki yabancı paranın kuru resmi kuruluşlardan sorulup tazminat isteğinin tereddüt uyandırmayacak biçimde belirlenmesi gerekir. Bu yön üzerinde durulmaması da isabetsizdir.
5-Medeni Kanunun 143/1. maddesi, mevcut ve hatta muntazar bir menfaati boşanma yüzünden haleldar oları kabahatsiz karı veya kocanın kabahatli olandan münasip maddi tazminat isteyebileceğini ifade etmiştir.
Hukuka aykırı ve kusurlu davranış sonucu hakkı ihlal edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak Medeni Kanunun 143/1. maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış ve kendisine özgü kural getirmiştir. Maddi tazminata hükmedilebilmesi için öncelikle bir boşanma hükmüne ihtiyaç vardır. Ayrıca zararın da boşanmadan doğmuş olması zararla fiil arasında illiyet bağının kurulması gerekmektedir.
a) Evlilik birliği devam ettiği sürece kadın ve çocukların geçindirilmesi kocaya aittir. (MK. m. 152) Birliği koca temsil eder, malların idaresi hususunda hangi usul kabul edilmiş olursa olsun koca yaptığı tasarruflardan şahsen sorumludur. (M.K. m. 154) Boşanma halinde kadın eşinin desteğini ömür boyu yitirmiştir. Gelecekte yoksun kaldığı bu desteği artık kendisi karşılayacaktır. Bu kayıp haksız olarak boşanma ile karşı karşıya gelen kadının mevcut olan zararlarındandır.
b) Beklenen zararlar da, tazminatın şümulündedir. Bunlar evliliğin devamı halinde eşin ileride sağlaması muhtemel çıkarlardır.
Medeni Kanunun 143/1. maddesindeki tazminat mevcut ve muntazar hakları kapsamaktadır. Ancak ilişkinin niteliği itibariyle zararı tam olarak belirlemek de çok zordur. Bu özelliği itibariyle de yasa zarara uğrayana münasip bir tazminat verileceğini açıklamıştır. Hakim miktarı takdir ederken kusurun ağırlığını, tarafların sosyal ekonomik durumlarını, çalışma koşullarını kadının evlenme şansını, ortalama yaşam süresini ve Medeni Kanunun 145/1. maddesi gereğince taktir hakkı kullanılarak maddi tazminat irat şeklinde verilmeyip peşin olarak verildiğinde bu paranın peşin sermaye değerini göz önünde tutmak ve somut verilere dayanmak zorundadır. Kadının kocası ile oturduğu sırada kocanın temin ettiği hayat düzeyine yakın geçini koşulları yaratılmasına da özen gösterilmelidir. Menfaatler dengesinin bozulmamasına, verilecek tazminatın kadını zenginleşmeye yol açmayacak boyutta olmamasına da dikkat edilmelidir.
Maddi tazminata hükmedilirken yasada açıklandığı gibi mevcut ve beklenen (muntazar) haklar birlikte kül olarak değerlendirilmelidir.
Taraflar arasında başka bir mal rejimi kabul edildiği iddia ve ispat edilmediğine göre mal ayrılığı rejimi caridir. (MK. md. 170)
Evlilik birliğinin devamı sırasında kocanın eşini köşkte oturtmuş olması, boşanma halinde ona emsal bir köşkün mülkiyetini alma imkanını vermez. Kocanın eşini geçindirme borcu vardır. (MK. m. 152) Ancak bu yükümlülük kocanın bütün olanaklarını kadına tahsis anlamına da gelmez. Tazminat makul ve herkesçe kabul edilebilir düzeyde tutulmalıdır. Oturulan köşkün değeri belirlenerek üçbuçuk trilyon TL. ayrıca edinilecek köşkte, kadının ve çocuklarının hayatlarını devam ettirmeleri için birbuçuk trilyon TL., toplam beş trilyon TL. tazminata, bölünerek hükmedilemez.
Baba evlilik birliğinin devam ettiği sürece reşit olmayan çocukların infak, iaşe, bakım, eğitim gibi tüm giderlerinden sorumludur. (MK. m. 152) Boşanma halinde velayet kendisine verilmese bile bu giderlere gücü oranında katılarak (MK. m. 148) hatta çocukların reşit olması halinde bile, şartların gerçekleşmesi halinde Medeni Kanunun 315. maddesine göre yardım nafakası ile sorumlu tutulacaktır. Ancak babanın bu sorumluluğu maddi tazminat kapsamında düşünülemez ve takdir olunacak nafaka maddi tazminat ile birlikte hükme bağlanamaz.
Açıklanan bu usuli eksiklikleri yanında takdir edilen maddi tazminat çoktur. Medeni Kanunun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi tazminatın kaynağını oluşturan 143/1. maddedeki münasip sözcüğü dikkate alınarak daha uygun bir tazminata hükmedilmesi gerekir. Açıklanan yön üzerinde durulmadan yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde maddi tazminat hükmü oluşturulması usul ve yasaya aykırıdır.
6-Manevi tazminata gelince;
Medeni Kanunun 143/2. maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan hadiseler, kabahatsiz olan karı ve kocanın şahsi menfaatlerini ağır bir surette haleldar etmiş ise, hakimin manevi tazminata hükmedebileceğini öngörmüştür..
a) Manevi tazminatın temelini aile bütünlüğüne, kişilik haklarına haksız ve hukuka aykırı saldırı teşkil eder. (MK. m. 24) Maddi tazminatta olduğu gibi, borçlar yasasının 49. maddesinden ayrılınıp farklı düzenleme getirilmiştir. Burada da mutlaka bir boşanma hükmünün varlığı gereklidir. Ayrıca boşanmaya yol açan olaylar manevi tazminatın sebebini oluşturacaktır. Boşanmaya sebebiyet veren olaylar belirli bir fiil olabileceği gibi, evliliğin devamı süresince işlenen birden çok fiiller de olabilir. Nasılki birden çok olayların herbiri için ayrı ayrı boşanmaya karar verilemiyorsa, hukuka aykırı, kişilik haklarına saldırı oluşturan her bir davranış için de ayrı ayrı tazminata hükmedilemez. Bunlar tazminatın miktarının tayininde gözönünde bulundurulacak hususlardandır.
Mahkemece davacı kocanın Gülcan isimli kadınla evlilik dışı ilişkiye girmesinden dolayı elli milyar TL., Gülümser isimli kadınla ilişkisinden dolayı da elli milyar TL. manevi tazminata bölerek hükmedilmesi de, doğru görülmemiştir.
b)Manevi tazminat miktarının belirlenmesine gelince;
Manevi tazminatın hesap biçimi 22.6.1966 gün ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklanmıştır. Manevi tazminat ceza değildir. Bununla beraber kişinin mal varlığındaki eksilmeyi telafiye yönelik tazminat olarak da düşünülemez. Parasal olarak değerlendirilmeye alınması üzüntünün tam olarak karşılanmasını amaçlamaz. Temel düşünce bozulan ruhi dengenin onarılıp kısmen olsun düzeltilmesidir. Tazminatı cezaya dönüştürmeden, eşlerin karşılıklı davranışları boşanmaya yol açan fiilin ağırlığı, sosyal ve ekonomik seviyeleri esas alınarak hüküm kurulmalıdır, tazminat miktarı haksız eylemi özendirmeyecek ayrıca mağdur açısından zenginleştirme aracı da olmayacak seviyede tutulmalıdır. Manevi tazminatın hesap yöntemine ait bu ilke Medeni Kanunun 143/2. maddesinin uygulanmasında da gözönünde bulundurulmalıdır.
Açıklanan kuralların ışığında hükmedilen manevi tazminat da fazladır. Yine Medeni Kanunun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi çerçevesinde uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmelidir.
SONUÇ : 1. fıkrada açıklanan sebeplerle davalının tüm, davacının iki, üç, dört, beş, altıncı fıkralarda gösterilen konuların dışındaki temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün bozma kapsamı dışında kalan bölümlerinin ONANMASINA,
Hükmün iki, üç, dört, beş ve altıncı fıkralarda gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozmada oybirliğiyle, altıncı fıkradaki bozma sebebine Başkan Sayın Tahir Alp'in, birinci ve ikinci fıkrada açıklanan gerekçelere üyelerden Sayın Nedim Turhan'ın muhalefetiyle oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET  ŞERHİ
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle Davacının iki ayrı kadınla evlilik dışı ilişkisinin manevi tazminat miktarının tesbitindeki etken olarak kararda açıklanmış bulunmasına göre sayın çoğunluğun manevi tazminata ilişkin bozmasına katılmıyorum.
Başkan
Tahir Alp
MUHALEFET ŞERHİ
Medeni Kanunun 134/son maddesine dayalı boşanma davasının yargılaması sırasında davalı vekili dayanılan yasal kuralın Anayasaya aykırılığını iddia etmiş yerel mahkeme ve denetim mercii olan Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin çoğunluğu bu iddiayı ciddi bulmadıklarını açıklamışlardır.
A- Medeni Kanunun Madde 134/son Anayasaya aykırılığı sorunu;
1-Anayasanın 138 maddesi yönünden; Belirtilen Anayasanın 138. maddesince "Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler"
Anayasa hakime karar verirken öncelikle kanuna uygun hüküm kurmasını kanunda hukuka aykırılık bulması halinde geçerli olan hukuka uygun karar vermesini emir etmekte; yasal kurala ve hukuka uygunluk denetiminde vicdani kanaatine göre karar vermeyi de ilave etmektedir.
Medeni Kanunun 134/son maddesinin sayın çoğunluğun belirttiği çerçeve içinde anlaşılması ve uygulanması halinde, hakim sadece kanuna uygunluk denetimi yapabilmekte, hukuka ve vicdani kanaatine uygunluk denetimi yapma hakkından yoksun kalmaktadır. Hakim bu maddenin uygulanmasında bilirkişilik görevi yapma, maddi olayı sadece tespit etmekle yetinmek zorunda bırakılmaktadır. Açıklanan yasal kural bu yönüyle Anayasaya aykırıdır. Anayasaya aykırılık iddiasının ciddiye alınması gerekir.
2-Anayasanın 10 maddesi yönünden;
Yasalar toplumun sosyal ekonomik durumlarına uygun olduğu sürece uygulanma önceliğine sahiptir. Yasal kuralın uygulanması toplum düzenine aykırı düşüyorsa hakime hukuka uygunluk araştırması yapma görevi düşmektedir.
Toplumumuzda kadınların 90'ı ekonomik bağımsızlığa sahip değildir. Geçimleri ya kocaları veya alt - üst hısımları tarafından karşılanır. Kocaya göre kadının olanakları sınırlıdır. Anayasa karşısında eşitlenmeleri için kadına artı koruma önlemlerinin sağlanması gerekir. Medeni Kanunun 134/son maddesi bu düşüncelerle 99 oranında erkekler yararına sonuç doğurmaktadır. O halde yasal kural bu yönüyle eşitlik ilkesini bozmaktadır.
2/a) Anayasanın 11 ve 177/E maddesi yönünden;
Hakim Anayasaya aykırı «gördüğü hüküm yerine doğrudan Anayasa hükümlerini uygular. "...Bu hükmün muhalif mefhumundan kanunların Anayasaya aykırı hükümlerinin Anayasaya rağmen uygulanmasının söz konusu olmayacağı sonucunu çıkartmak gerçekçi ve aynı zamanda Anayasanın özüne ve sözüne uygun bir yorum biçimi olarak kabul edilmelidir. Anayasa bu hükmü ile 1961 Anayasasından ayrılmış kanunlardaki Anayasaya aykırı hükümlerin çözümü için öngörülmüş prosedüre başvurulmaksızın doğrudan ve tereddütsüz Anayasa hükümlerinin uygulanması zorunluluğunu getirmiştir..." Anayasanın 177/E maddesinin yollamasıyla 11 maddenin açık hükmüne dayanılarak Hukuk Genel Kurulunun yukarıda bir bölümü aktarılan kararında (HGK 14.9.1983 gün 1714-803) Anayasaya aykırı olan yasal kuralların hakim tarafından belli prosedüre uyulmadan uygulanmayacağı; Anayasanın özüne uygun uygulamanın yapılması vurgulanmıştır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun da 28.3.1988 gün 988/5-76-135 sayılı kararında Türk Ceza Kanununun 403/son maddesinin Anayasanın 38/son maddesine aykırı bularak uygulanmasını engellemek suretiyle Anayasaya aykırılığın iptal hüküm alınmadan da uygulanması gereğine değinmiştir.
3-Anayasanın 41. maddesi yönünden;
Anayasa bu madde ile özellikle ana ve çocukların özenle korunmasını emir etmektedir. Bu korumanın kime karşı olacağı sorunu akla gelmektedir. Kanımızca bu koruma, korunmayı gerektiren maddi manevi ve hukuki olguları içerir. Buna kanuna karşı koruma kocaya karşı koruma topluma karşı koruma dahildir.
Medeni Kanunun 134/son maddesi evli kadını kocasına karşı korumasız bırakmakla Anayasaya aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle Anayasaya aykırılığın ciddiyeti dikkate alınarak kuralın iptali için Anayasa Mahkemesinin denetimine sunulması gerekir. Sayın çoğunluğun bu konuda oluşan görüşlerine katılmıyorum.
B-Maddi Hukuk Açısından;
l-Medeni Kanunun 150 maddesi yönünden;
Hakim boşanma davasını çözümlerken aşağıdaki kurallara uymakla yükümlüdür. (MK. md. l50)
Hakim boşanma için gösterilen olayların varlığına inanmadıkça var sayamaz.
Hakim delilleri serbestçe takdir eder.
Açıklanan bu hüküm hakime geniş takdir yetkisi vermektedir. Hakim bir olayın varlığına vicdanen inanmadıkça onu sabit ad edemez kuralıyla hakime hukuka uygunluk denetimi hakkı verilmiştir.
Yukarıda da açıklandığı gibi bu maddenin uygulanmasında hakime maddi olayı tesbitten öte bir iş kalmamaktadır. Medeni Kanunun 134/4 maddesi bu yönüyle 150. madde ile çatışmaktadır. Hakimi Hukukun ana ilkelerini uygulamaktan alıkoymaktadır.
2-Medeni Kanunun 2. maddesi yönünden ;
Haklar kullanılırken ve borç altına girilirken iyi niyet kurallarına uyum asıldır. Haklar başkalarını zararlandırma amacıyla kullanılamaz. Kullanılmasını yasa korumaz. Bir kimsenin hakkını kullanmasından yararına bir durumun doğması o hakkın iyi niyetle kullanılmış olmasıyla olasıdır. Kötü niyetle kullanılmış hak sahibine hukuken korunmaya değer bir yarar sağlayamaz. [(Yargıtay Z, Hukuk Dairesinin kararlılık kazanan uygulamalarıyla yasaya uygun olmakla beraber iyi niyetle kullanılmadığından yasal korunmaya değer bulunmayan uygulamalarından örnekler "Birlikte oturup evi benimseyen kadının ihtar üzerine evin niteliklerine itiraz etmesi dürüstlük kuralına aykırıdır. 2.H.D. 31.10.1984 gün 8861 E. 8844 SK)
"..Davacı eşini eve davet etmekle önceki olayları hoş görü ile karşılamış ortak hayatın çekilebilir olduğunu kabul etmiştir. İhtardan önceki olaylara dayanılarak boşanma isteminde iyi niyetten söz edilemez. (2.H.D. 18.3.1986 gün 2304-2498'SK)]
"...Kadının kendi yararına doğan boşanma nedenlerine dayanarak dava açmamış olması Medeni Kanunun 2. maddesinde yer alan hakkın kötüye kullanılması olarak algılanamaz. (2.H.D. 1.3.1971 gün 1081-1366 Sk) 
İnançları Birleştirme Kararı;
İrade açıklamalarının veya yasaca düzenlenen öznel hakların kapsamları ve kullanılmaları bir kamu düzeni hükmü olan ve bu itibarla aksine sözleşme caiz bulunmayan nesnel iyi niyet kurallarına göre belli edilir ve sınırlandırılır. (9.3.1955 gün 22/2 SK)
Pozitif hukuk kurallarımız boşanmanın haklı bir nedene dayanmasını ön görmektedir. Bu ilkeye ailenin toplumun temeli olması ve korunması gerektiği düşüncesi hakimdir. Yasa boşanmayı kamu düzeni ile ilgili bulmuş ayrıntılarını ayrı ayrı belirlemiştir. Medeni Kanunun 134/1 maddesinin 3444 sayılı yasa ile değiştirilmesinde dahi bu ilke saptırılmamıştır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bu maddeyi uygularken tam kusurlu oları eşe dava hakkı tanımamıştır. (Y.H.G.K. 2.2.1994 gün 1993/2-787-22 SK: 9.6.1993/2-115-437 SK)
Maddi yararlara dayalı yarar çatışmalarından veya eşlerden birinin evlilik dışı ilişkiye girmesinden kaynaklanan durumlarda karşı tarafın görevlerini özeni içinde yerine getirmesine rağmen tam kusurlu eş Medeni Kanunun 134/1. maddesinden yararlanamadığı halde uydurma bir dava açarak 134/4 maddesinden yararlanabilmektedir. Davacının bu gibi durumlarda açtığı davada başkalarını zararlandırma amacı vardır. Hakkını iyi niyet kuralları içinde kullanmamıştır. Bu itibarla yasal korunmaya layık olmamalıdır.
Somut olayımızda redle sonuçlanan ilk davada ve eldeki davada davalıya bir kusur yöneltilememiş, aksine saygı değer bir hanım efendi olduğu vurgulanmıştır. Taraflar 1963 yılında imam nikahı ile birlikteliklerini kurmuş, 1971 yılında nikah işlemini yapmış ilki 1964 sonuncusu 1980 doğumlu olmak üzere 10 çocuk sahibi olmuşlardır. Bu mutlu beraberlik 1988 yılı ortalarına kadar devam etmiştir. Bu tarihten sonra davacının evlilik dışı ilişkilere girdiği mutlu giden beraberliği gölgelediği anlaşılmaktadır.
Davalı davacının sadakatsiz davranışlarını dahi hoşgörü ile karşılamış hukuki veya cezai bir yaptırım uygulanmasına girişmemiştir. Örnek olabilecek bir asaletin gerektirdiği şekilde davranış sergilemiştir.
Belirtilen bu iyi niyet ne yazıkki karşılıksız kalmıştır. Davacı tamamen keyfilik arzeden davranışlarıyla ailevi bağları eylemli olarak koparmakla yetinmemiş, kendisinin yarattığı kusurlu eyleminden hukuki sonuç çıkarmaya kalkışmıştır. Bu isteğinde başarı da sağlamıştır.
Hiç kimse kendi yarattığı kusurlu davranışdan dolayı yararına hukuki bir sonuç sağlayamaz, şeklindeki hukukun ana ilkesini zedeleyen bu davranış biçiminin iyi niyete dayandığından söz edilemez.
Davacının iyi niyet kuralları içinde bu hakkını kullandığı söylenemez. Yasal hak iyi niyetli olduğu sürece hukuki sonuç doğurur. Kötü niyetli davranışlar hukukun koruması dışındadır.
Bu itibarla kötü niyetle kullanılan boşanma davası açma hakkı Medeni Kanunun 134/son maddesine göre oluşacak yasal koşullarda davacıya boşanma hakkı sağlayamaz. Bir başka anlatımla kötü niyete dayalı olup retle sonuçlanmaya mahkum oları ilk dava Medeni Kanunun 134/son maddesinin uygulanması yönünden 3 yıllık ayrı yaşama sürecine başlangıç olarak kabul edilemez.
Bu itibarla maddi hukuk kuralları açısından da davanın reddi gerekir. Bu yönde oluşan sayın çoğunluğun görüşlerine de katılamıyorum.
Hükmün Anayasaya aykırılığının ciddiyetine inanılması ve boşanma kararının bozulması görüşünde olduğumu daha önceki karşı oylarımda açıkladığım gibi tekrarlıyorum.
Üye
Nedim Turhan
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini