Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E. 1996/11008
K. 1996/11209
T. 4.11.1996

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
YARGILAMANIN YENİLENMESİ
  (Koşulları)
 
KARAR ÖZETİ: Yargılamanın yenilenmesi (iadesi); fevkalade bir kanun yolu olup, sebepleri sınırlı olarak HUMK.nun 445. maddesinde on bent halinde sayılmıştır. Bunlardan birinci bent uyarınca, yeni bir senet veya belgenin ele geçirilmiş olmasının yargılamanın yenilenmesi (iadesi) sebebi sayılabilmesi için, bu belgenin yargılama sırasında bir mucbir sebepten veya davalının bir fiilinden dolayı elde edilmediğinin kanıtlanması gerekir. Yargılamanın yenilenmesi (iadesi) sebebi olarak 445. maddenin 7. bendi uyarınca, davalının hile ve huda kullandığının iddia edilmesi halinde, bu hile ve hudanın yargılamanın iade sebebi olabilmesi için, davalının hareketleriyle mahkemeyi veya davayı yanılttığının kanıtlanması zorunludur.
(1086 s. HUMK. m. 445)
 
Mahalli mahkemesinden verilen hükmün, Dairenin 4.6.1996 gün ve 3908-6098 sayılı ilamiyle bozulmasına karar verilmişti. Adı geçen Dairemiz kararının düzeltilmesi istenilmekle; evrak okundu, gereği görüşülüp düşünüldü:
 
Taraflar arasında sonuçlanan nesebin reddi davasının reddine ilişkin karar, 26.12.1991 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı, davalının hükme müessir hile (HUMK. 445/7) kullandığı ve yine lehine hüküm oluşan davalıların fiilinden dolayı elde edilemeyen belgeyi Ankara Asliye 6. Hukuk Mahkemesi'nin 1992/20 değişik iş sayılı tesbit dosyası ile yeni elde ettikleri (HUMK. 445/1) iddiası ile muhakemenin iadesini 15.7.1992 tarihinde istemiştir.
 
"Maddi anlamda kesin hüküm, esas itibariyle bertaraf edilemez... Kanun, tahdidi olarak saydığı bazı ağır yargılama yanlışlıklarından dolayı, kesin hükmün tekrar gözden geçirilmesine ve aynı dava hakkında yeni bir hüküm verilmesine istisnai olarak müsaade etmektedir... Yargılamanın iadesi.. Fevkalade bir kanun yoludur" (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1991, Sf. 3611 ve devamı). Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 445/1. maddesinde, yargılamanın iadesi sebepleri 10 bent halinde sıralanmıştır. Davacı, bunlardan 1 ve 7. bende dayandığı için yalnızca bunları irdelemek, davanın çözümlenmesi için yeterlidir.
 
A- Dayanılan yargılamanın iadesi sebeplerinden ilki, "muhakeme esnasında esbabı mücbiriye veya lehine hükmolunan tarafın fiiline binaen elde edilemeyen bir senet veya vesikanın hükmün itasından sonra ele geçirilmiş olmasıdır (HUMK. 445/I-1).
 
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 445/1. maddesi uyarınca, "yeni bir senet veya belgenin ele geçirilmiş olmasının yargılamanın iadesi sebebi teşkil edebilmesi için, aşağıdaki şartların HEP BİRLİKTE bulunması gereklidir:
 
a- Bu senet veya belge davaya bakıldığı sırada mevcut olmalıdır.
 
b- Yeni ele geçirilmiş olan senet ve belgenin, hükmü etkileyecek nitelikte olması gerekir.
 
c- Bu yeni senet veya belgenin hükmün verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması gerekir.
 
d- Bu yeni senet veya belgenin Yargılama sırasında, (Hükümden önce) bir mücbir sebepten veya lehine hüküm verilen tarafın fiilinden dolayı elde edilememiş olması gerekir" (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1991, Sf. 3614-3616).
 
Davacının dayandığı belge, taraflara ait 16.7.1987 ve 27.7.1987'de alınan ve Zürih, İrchel Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'ne o günlerde tevdi edilen kan örneklerinden çıkarılan babalık testine ilişkindir. Davacı, bu dava dilekçesinin 2. sayfasında aynen: "Zürih Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'nde Dr. Walter Baer kanlarımızı incelemeye başladı. Ancak, bu inceleme sonuçları beklediğimiz sırada, davalı Sultan, Zürih'e gitmiş ve Zürih Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'ne verdiği 26.8.1987 günlü bir yazı ile kan tahlili sonuçlarının açıklanmasını istemediğini bildirmiş, bunun üzerine Zürih Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü 1.9.1987 günlü yazı ile kan tahlilleri hakkında HAZIRLAMIŞ olduğu raporu bana açıklamayacağını bildirdi. BU YAZI BENİM ELİME 5.9.1987 TARİHİNDE GEÇTİ" demektedir.
 
Şu halde:
 
Davacının bu davaya dayanak yaptığı belge:
 
a) Davaya bakıldığı sırada (30.9.1987 ila 25.3.1991 tarihleri mevcuttur.
 
b) Davanın sonucuna etkili olup olamayacağı tartışılabilir isede burada bir tartışmaya girmek gereksizdir.
 
c) Davacının belgeyi hükümden sonra ele geçirdiği anlaşılmaktadır (Ankara Asliye 6. Hukuk Mahkemesi'nin 1992/20 değişik iş sayılı delil tesbiti dosyası ile).
 
d) Davada, bu belgenin yargılama sırasında bir mücbir sebepten veya davalıların fiili sebebiyle elde edilemediği iddiası önem kazanmaktadır.
 
Önce, burada söz konusu olan mücbir sebep deyiminin açıklığa kavuşturulması gerekir. Mücbir sebep (Force Majeure) sözü "hakkaniyet gereği bir kimseden beklenen çaba ve ihtimama rağmen bir senedi veya vesikanın yargılama sırasında ele geçirilememiş olması, senet veya vesikanın ele geçirilememesinde her hangi bir kusurun bulunmaması tarzında anlaşılmamak gerekir.
 
İade-i muhakeme davacısı, senedin resmi bir dairede bulunduğunu biliyorsa, senedin muhtevasını bilmemiş olması, senedin yeni bulunmuş olması diye kabul edilemez" (Wieczorek, Sf. 1341'e atfen Prof. Dr. Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, 1989, Sf. 751, 753). Şu halde davacı bu belgenin Zürih Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'nde hazır olduğunu 5.9.1987 gününden itibaren bilmekte olup, daha sonra delil tesbiti sırasında yaptığı gibi MAHKEME KANALI İLE DAVA SIRASINDA GETİRTMEK İMKANINA SAHİP OLDUĞUNDAN ORTADA BİR MUCBİR SEBEP SOZ KONUSU DEĞİLDİR.
 
Davacı, acaba davalının Zürih Üniversitesi'ne verdiği 26.8.1987 günlü yazı (davalının fiili) sebebiyle bu belgeyi elde edememiş midir? Bu ihtimali dahi davacının Ankara Asliye 6. Hukuk Mahkemesi'ne yaptırdığı 1992/20 değişik iş sayılı dosya ortadan kaldırmaktadır. Bu dosyanın incelenmesinden anlaşılacağı üzere Ankara Asliye 6. Hukuk Mahkemesi mürafaa dahi yapmamış, davalıların hiç bir beyanları (muvafakatları) alınmadan Zürih Üniversitesi Adlı Tıp Enstitüsü'ne yazdığı 30.1.1992 günlü yazı ile getirmiş; sonrada belgeleri taraflara tebliğ etmiştir (21.7.1992 ve 15.7.1992). Görüldüğü üzere, davalının sözü geçen Enstitü'ye 26.8.1987 tarihinde verdiği yazı, raporun elde edilmesine engel değildir. Davacı yargılama sırasında (30.9.1987 ila 25.3.1991) tesbit sırasında yaptığı gibi Zürih Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'ne bir yazı yazdırsa idi, bu belgeyi getirebilecek durumda olduğuna göre, bu belgenin davalıların fiili sebebiyle elde edilemediğinin kabulü mümkün değildir.
 
"Yargılamanın iadesini isteyen taraf, bu senet veya belgeyi elde edememesinde kusurlu olmamalıdır. Kendi kusuru ile bir senet veya belgeyi yargılama sırasında elde edememiş ve mahkemeye verememiş olan taraf yargılamanın iadesi talebinde bulunamaz" (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1991, Sf. 3616). "Diğer tarafa attı kabil bir kusur ve hile ile değilde davacının veya YARGICIN BİR HATASI yüzünden elde edilemeyen senet veya vesika da yargılamanın iadesi sebebi olamaz" (Prof. Sabri Şakir Ansay, Hukuk Yargılama Usulleri, 1957, Sf. 372).
 
Davacı, 30.9.1987 tarihli dava dilekçesinde, bu belgeden söz etmiş ve delil olarak göstermiş (3.5.1989 düzenleme, 4.5.1989 havale tarihli dilekçe); dava süresi bakımından Medeni Kanunun 246. maddesinden yararlanmaları gerektiğini, bu belgeye dayanak 19.11.1987 günlü cevaba cevap dilekçelerinde uzun uzun açıklamış; ilk karardan önceki savunmalarında (4.12.1989 günlü oturum) bu yönü tekrarlamıştır. Konu; 4.12.1989 tarihli, 482-982 sayılı kararda temyiz ve temyize cevap dilekçelerinde tartışılmış, dairemizin 26.6.1990 tarihli 3305-6603 sayılı kararında değerlendirilip davanın hak düşürücü sürede açılmadığı sonucuna varılmıştır. Karar düzeltme istemleride (10.9.1990, 26.9.1990, 19.11.1991 tarihli) aynı belge ve konu üzerinde teksif edilmiştir. Gerek mahkemenin ve gerekse Yargıtay'ın yargılama sırasında söz konusu belgeyi getirmeyi gereksiz bulmaları bir iade-i muhakeme sebebi olarak kabul edilemez.
 
B) Davacı davalıların hükme etkili hile ve huda kullandığını bu sebeple davanın reddine yol açtığını ileri sürmektedir.
 
Burada, Hukuk Usulü Muhakemeleri kanununun 445/7. maddesinde gösterilen Usul Hukukuna ilişkin hile ve huda ile Medeni Kanunun 246. maddesinde yer alan maddi hukuka ilişkin iğfal olunmayı birbirinden titizlikle ayırmak gerekmektedir. Davalının mahkemeyi veya davacıyı yanıltmaya yönelik faaliyetleri hükme etkili ise ancak Usul Hukuku bakımından yargılamanın iadesi sebebi olabilir. Davacı, davalının labaratuvar tahlil sonuçlarının davacıya açıklanmasını önlemekten başka bir fiilini ortaya koymamıştır. Yukarıda açıklandığı üzere davalının bu fiili yargılama sırasında ne davacının nede mahkemenin davranışlarına ve kararlarına etkili olabilecek nitelikte değildir. Davacı ısrarla davaya bakan mahkemeden veya şimdi yaptığı gibi bir delil tesbiti yolu ile söz konusu belgeyi istese bu belge elde edilebilir idi. Şu halde, davalının Enstitüye verdiği 26.8.1987 tarihli yazı hiç bin surette hükme müessir hile ve huda olarak nitelenemez.
 
Söz konusu rapor mahkemeye getirilse idi davacının, Medeni Kanunun 246. maddesinde açıklandığı üzere iğfal edilmiş sayılıp sayılmayacağı konusu ile sözü edilen raporda küçük (A.)'nın babası davacı Erol olamayacağı yönündeki yazımlanın maddi gerçek olup olamayacağını tartışmak, hukuki gerçek (kesin hüküm) karşısında doğru olmaz. Yargılamanın iadesi davasının birinci aşamasında maddi gerçek araştırmasına girişmek küçük (A.)'nın geleceğini, gelişmesini, şahsiyetinin oluşmasını, sosyal konumunu etkiler. Tüm bu açıklamalar ve mahkemece ortaya konan doyurucu gerekçeler sebebiyle yargılamanın iadesi talebinin reddine dair kararın onanması gerekirken kararın bozulduğu anlaşılmakla davalının karar düzeltme isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.
 
SONUÇ : Hukuk Usulü Muhakemeleri kanununun 440-442. maddeleri gereğince davalının karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairemizin bozma kararının kaldırılmasına, temyiz ve karar düzeltmeye konu edilen mahkeme kararının yukarıda gösterilen sebeple (ONANMASINA), harcın temyiz edene yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, 4.11 .1996 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
 
MUHALEFET ŞERHİ
 
Temyiz ilamında yer alan açıklamalara göre, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisine uygun olmayan karar düzeltme isteği yersizdir. Bu itibarla sayın çoğunluğun görüşlerine katılmıyorum.
Nedim TURHAN
Üye
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Alacak tahsil] Vekalet sözleşmesinde zamanaşımı süresi başlangıcı 
  • 23.04.2024 00:24
  • [Mirasçılık] Abilerim babamı sokağa atıyor. Dedem tapuyu abilerimin üzerine yapmış. 
  • 22.04.2024 06:30
  • [Boşanma davaları] Vasi ataması hk. 
  • 18.04.2024 09:43
  • Beraat sonrası yurtdışı çıkış yasağı kaldırma sorunu 
  • 16.04.2024 15:18
  • [İcra takipleri] Icrada borçlunun yaptiği işlem zamanaşimini keser mi? 
  • 16.04.2024 14:18


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini