 |
T.C
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E: 2004/7391
K: 2004/8351
T: 07.07.2004
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- VEKALETİN KÖTÜYE KULLANILMASI
- VEKİLİN SORUMLULUĞU
- VEKALETEN YAPILAN SÖZLEŞMENİN GEÇERLİLİĞİ
818 s. BK/390
4721 s. MK/2,3
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, oğlu olan Halis'i vekil tayin ettiğini, vekilin korku, cebir tehdit altında çekişmeli 17 parsel sayılı taşınmazdaki 45 nolu bağımsız bölümünü ve dava dışı birçok taşınmazını bedelsiz olarak davalı tarafa devretmek zorunda bırakıldığını, bunun sonucunda oğlu vekilin ruhsal dengesinin bozulduğunu, intihar ederek yaşamına son verdiğini ileri sürerek; iptal ve adına tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, çekişmeli taşınmazın bedelini ödeyerek satın aldığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının iddiasının ispatlanmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafındın süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi A. Sevil Çalıkoğlu'nun raporu okundu, düşüncesi alındı.
Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü.
Davacı, H. L.'in kendisinden aldığı vekaletname ile çekişmeli 17 parsel sayılı taşınmazdaki 45 nolu bağımsız bölümü yüklü miktarda borçlanmasını gerektiren bir borcu bulunmadığı halde, çok düşük bir bedel göstermek suretiyle davalıya temlik ettiğini, davalının tefecilik yaptığını, vekilin baskıya maruz kalmış olabileceğini, sonradan da intihar ettiğini ileri sürerek, iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
İddianın açıklanan içeriği ve ileri sürülüş biçimi itibariyle davada ikrah hukuksal nedenine dayanıldığı gibi, vekaletin kötüye kullanılması nedeniyle de iptal ve tescil isteğinde bulunulduğu kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtmı düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; vekil, davacı Hatice'nin oğludur. Vekil Halis Levent; 27.4.2001 tarihinde davacıya vekaleten dava konusu taşınmazı davalıya temlik etmiştir.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, taşınmazların satış tarihindeki gerçek değerlerinin uzman bilirkişiler aracılığıyla saptanması, temlik sırasında gösterilen satış bedeli ile karşılaştırılması, taraf delillerinin toplanması, gösterilecek tanıkların bilgisine başvurulması, iddia ve savunmalarda sözü edilen ceza dosyalarının da diğer tüm delillerle birlikte değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 7.7.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.