Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi Başkanlığı
Esas No : 1998/6621
Karar No : 1998/7329
Tarih : 3.12.1998

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
Taraflar arasındaki kayıt-kabul davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, müflis şirket iflas masasına bildirilen ilama bağlanmış 11.784.695.033.-TL alacağın iflas idaresince kabul edilmediğini, bu kararın Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığının 17.6.1997 tarihli terkin yazısına dayandığını, Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığının hazine alacağını at yetkisi bulunmadığını, bu nedenle iflas idaresine gönderilen yazının geçerli olmadığını ileri sürerek 11.784.695.033.-TL'nın sıra cetveline kaydına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı iflas idaresi cevabında, Hazine Müsteşarlığının alacağı terkin ettiğini, hazine vekilinin bu terkine aykırı işlem yapamıyacağını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre davacının terkin talimatı üzerine kaydedilmeyen bir alacak için kayıt kabul davası açılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar davacı"vekilince temyiz edilmiştir.
1567 Sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanuna 15.2.1989 tarihli 3521 sayılı Kanunla geçici madde ilave edilmiştir. Bu hükme göre "kanunun yürürlük tarihinden önce ticari amaçla ihraç edilen ve süresinde yurda getirilmemiş olan mal bedeli dövizlerin, bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren 30 gün içinde yurda getirilerek bir bankaya satılması halinde cari alış kurundan alımları yapılır. Verilen süre içinde yurda getirilmeyerek bankalara satışı yapılmayan açık taahhüt hesaplarına ait dövizlerle ilgili olarak, bu dövizlerin, 1.maddeye (1567 Sayılı Yasanın 1.maddesi) göre çıkarılan kararlar uyarınca yurda getirilmeleri gereken tarihteki kur ile verilen sürenin son günündeki kura göre hesaplanacak kur farkları ilgililerden, 6183 Sayılı Kanuna göre tahsil olunur". Görüldüğü gibi hükümde 1567 Sayılı Kanunun 1.maddesine göre çıkarılacak bakanlar Kurulu Kararında belirtilen sürelerde yurda getirilmeyen dövizlere ilişkin kur farklarının ilgililerden tahsil edileceği hükme bağlanmıştır. 1567 Sayılı Kanunun 6258 sayılı kanunla değişik 1.maddesine göre Türk Parasının kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar 11.8.1989 tarih ve 20429 nolu Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe konulmuştur. 32 .Sayılı Kararın 20. maddesinde bu kararın uygulanmasını temin etmek ve Türk parasının kıymetini korumak maksadıyla lüzumlu her türlü tedbirleri almaya, nakli ve mücbir sebeblerin varlığı halinde döviz getirme sürelerini uzatmaya ve döviz getirme zorunluluğunu kısmen ve tamamen kaldırmaya bakanlık (32 sayılı Kararın 2/a maddesi gereğince Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığına bağlı bulunduğu Bakanlık) yetkili kılınmıştır. Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı konu ile ilgili olarak 91-32/5 sayılı Tebliği (20.6.1991 tarih.20907 nolu Resmi Gazete) yayınlamıştır.
Bu tebliğin 22.maddesinde mücbir sebeb kabul edilebilecek haller belirtilmiş ve bu sebeblerin varlığı halinde daha önce uygulanan cezaların terkin koşulları aynı tebliğin 23.maddesinde hükme bağlanmıştır. Tebliği uygulayan Müsteşarlığa bağlı Kambiyo Müdürlüğünce davalı şirketle ilgili ihracaat taahhüt hesapları terkin edilerek kapatılmıştır. bu durumda davacı idarenin davalı firmadan bir alacacı kalmamıştır. Mahkemece bu yönler gözetilerek yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
SONUÇ : Yukarda açıklanan nedenlerle hükmün ONANMASINA, 3.12.1998 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY AÇIKLAMASI
Konu, memurlar ve diğer kararı görevlilerinin yetki sınırları, bu bağlamda genelge çıkartılması ve genelgelerin yargı karşısındaki durumları ile ilgilidir.
Anayasanın 129/1.maddesi uyarınca "memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve Kanunlara sadık kalarak faliyette bulunmakla yükümlüdürler". Gene Anayasanın 115.maddesi gereğince ise "Bakanlar Kurulu, kanunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak ve Danıştayın incelemesinden geçirilmek şartıyla tüzükler çıkartabilir".Üst makamım memurları ve diğer kamu görevlileri ise kanunlara (ve tüzüklere) aykırı olmamak ve ayrıntılara ilişkin olmak üzere çalışanlara kolaylık sağlama bakımından genelgeler çıkartabilirler. Genelgelerin kanunlara (ve tüzüklere) aykırılığı durumunda ise yanlış yönlendirmeden kaynaklanan olaylarda işlem, hem karşı tarafa hak sağlamaz ve hem de bu yüzden bir zarar doğmuşsa işlemden yarar sağlayanlarla yanlış yönlendiren alt derece kamu görevlileri zarar dolayısıyla tazminattan müteselsilen sorumlu tutulurlar. Görev sınırlarının aşılması durumunda, koşulları bulunduğunda memurlar, zarar oluşmasa bile yada az zarar doğduğunda TCK'nün 240/2.maddesiyle zarar durumunda ise ilk cümle gereğince cezalandırılırlar. U nedenle genelgelerin mevzuata uygun olması gerekir. Genelgeler, bununla da sınırlı değildir: Anayasanın 138/2.maddesi uyarınca "hiçbir organ, makam veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz". Çalışanların durumuna gelince; gene 137.madde uyarınca "kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde emri yerine getiren sorumlu olmaz." Aksi durumda, işleme katılanlar da, olaydan çıkar sağlayan ve genelge çıkaranlarla birlikte müteselsil sorumluluk zincirine girerler.
Zararın  Hazine  yönünden oluşumuna gelince; l/B sayılı Kanun Hükmündeki   Kararnamenin  18. maddesi  uyarınca, mahkemelerde ,  genel bütçeye  bağlı  daireleri.  Maliye  bakanlığının  hukuk  müşavirleri, müşavir  avukatları, muhakemat müdürleri ve bu Bakanlığa bağlı Hazine
avukatları temsil ederler. Hazine avukatı bulunmayan yerlerde temsil, daire   amirlerine   aittir.   Bunların  dışındaki herhangi  birinin bildirimi, temsilci bildirimi yerine geçemez. Kaldı ki, temsilcilerin dava  ve  icra  takiplerinin  "terkinine"  ilişkin bildirimleri, 4353 sayılı   Yasanın   27.  ve  izleyen  maddelerindeki  koşullara  uygun düşmedikçe sonuç doğurmaz.
Konu genelgelerin, yargıyı bağlayıp bağlamıyacağı  onların "''mevzuata uygunluğu ya da aykırılığı sorunuyla ilgilidir, örneğin, PTT Genel  Müdürlüğünün yayınladığı Şehiriçi Telefon işletme Rehberi adlı bir  yönergesi  vardır.  Onun,  78.maddesine göre işletme personeline yaptırılacak işlerin maliyeti, işçilik ücretleriyle işçilere yapılmış giderler, malzeme bedeli taşıma giderleri, büro malzemesi ve araçların yıpranma değerleri toplamına %25 genel idare giderleri eklenerek bulunacaktır. Yargı, yönergedeki bu genel idare giderlerini zarar öğesi olarak benimsememiştir. Yargıtay 4.HD'nin 9.5.1988 gün ve 1485/4785 sayılı benzeri ilke kararlarımla açıklandığı üzere, genel idare giderlerine hükmedilmesi reddedilmiştir. Gerçi "teşkilat masraflarının" zarar kapsamında olduğu gerekçesinde belirtilen 10.6.1968 gün ve 1/12 sayılı içtihadı birleştirme kararı karşısında söz konusu ilke kararları tartışılabilir; fakat sorun, o değildir, önemli olan ve konumuz, açısından, mevzuata aykırılık durumunda genelgelerin yargıyı bağlamıyacağıdır.;  çünki yargının dayananı" MK'nun ilk maddesinde açıklanmıştır:
Yararlanılacak ilk kaynak, kanundur. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa hakim, örf ve adet hukukuna göre. bu da yoksa kendisi kanun yapımcısı olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır; ama hiçbir zaman yürürlükte bulunan ve mevzuata aykırı genelgelerden değil.
Uygulamada "tebliğ" adı altında ve genellikle Maliye Bakanlığının yayınladığı genelgelere Taşlanmaktadır; ancak bunlar da yasal yetkiden kaynaklanırlar, örneğin, 210 sayılı Değerli Kağıtlar Kanunu, değerli kağıtların bedellerinin tespitini Maliye Bakanlığının yetkisine bırakmıştır. Bu yetki kapsamında olmak üzere bedellerin tespiti ile tespit edilen bedeller tebliğ" adı altında yayınlanabilir. Vergi, harç ve biçim tebliğlerinde de böyle bir davanın söz konusudur: 3167 sayılı Yasanın 3/3. maddesi, çek karnelerinin biçimini TC.Merkez Bankasına bırakmıştır. Merkez Bankası,bu yasal dayanakla Sıra No. l adı altında bir "tebliğ" yayınlamıştır. Vurgulamak istediğimiz şudur: Genelgeler (tebliğleri yasal yetkiden kaynaklanır böyle bir yetkiye dayanmayan genelgelerin hiçbir bağlayıcı özelliği yoktur.
Somut olayda, 1567 sayılı Yasa, mücbir sebep durumlarında borcu kaldırmaya Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığını yetkili kılmıştır.
"Mücbir sebep", sorumlu veya borçlunun işlem ve işletmesi dışında oluşan, genel bir davranış normunun veya borcun zedelenmesine mutlak olarak kaçınılmaz bir biçimde yol açan ve karşı konulmasına olanak bulunmayan olağanüstü olaydır. Bu olay, doğal, sosyal hukuksal olabildiği gibi insana bağlı bir davranıştan da kaynaklanabilir. Yıldırımdan, yer çökmesi, aşırı fırtına ya da kasırga, zelzele ve benzeri afetler, doğal olaylardandır. Savaş, ihtilal, isyan gibi oluşumlar ise insan davranışlarının sonuçlarıdır. Politik amaçlı genel grev, sosyal davranış kökenlidir, ithal ve ihraç yasaklamaları, sınırların kapatılması, düşman mallarına el konulması ve benzerleri de hukuksal nitelik taşır. Bunlara karşılık (siyasal ve genel grev değil) işçi haklarından olan grev, mücbir sebep sayılamaz. Anılan ..bağlamda öngörülebilen, işlem ya da işletmenin davranışlarından kaynaklanan, eylem normunu ya da borcu zedelemeyen ve kaçınılmasına olanak bulunan olaylar, mücbir sebep sayılamaz. Görüldüğü ve bilindiği üzere mücbir sebep tanımı, net açık ve kesindir; yoruma elverişli değildir; yani yorum yoluyla genişletilmesi ona, başka anlam verilmesi, onun yanlış anlamlara kaydırılması olanaklı değildir. Mücbir sebep, açık ve yalın bir kavram .olduğu için başka türlü algılandığı da ileri sürülemez.
Şu durum karşısında Müsteşarlık ancak mücbir sebeplerden birinin varlığında borcu terkin edebilir ve mücbir sebepleri açıklayan tebliğ yayınlayabilir. Oysa, tebliğ "iflası" da içermiştir, iflas, hiçbir zaman mücbir sebep değildir. O nedenle de tebliğin belirtileri kesimi bağlayıcı değildir; yani iflas sebebi ile Müsteşarlık borcu terkin edemez.
Bu  bakımdan  mahkemece,  anılan tebliğe göre davanın reddine karar verilemez. Yerel mahkeme kararı bu yönden bozulmalıdır . Açıklanan nedenlerle yüce çoğunluğun vardığı sonucuna katılamıyorum. 3.12.1998
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler



YARGITAY KARARLARI :
İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

Diğer Bölümlerimiz +
Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini