Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E. 1994/8557
K. 1994/2138
T. 4.3.1994

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
HASTA VE DOKTOR (MESLEK) İLİŞKİSİ
VEKİLLİK SÖZLEŞMESİ
MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT İSTEĞİ
 
KARAR ÖZETİ Hasta ile doktorun meslek ilişkisi vekillik sözleşmesine dayanır. Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup hafif kusurundan bile sorumludur. o nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafif de olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorun sorumluluğunu tayin ederken hakim; olayların özelliklerine uymayan, dayanakları gösterilmeyen, inandırıcı olmaktan uzak bulunan Yüksek Sağlık Şurası raporu ile bağlı değildir. Bu rapor hukuk mahkemesini değil, ceza mahkemesini bağlar.
 
Belirtilen kurallara aykırı davranan vekil maddi ve manevi tazminatla sorumlu tutulmalıdır. Mesleki bir işgören; doktor olan vekilden ona güvenen müvekkil titiz i,ir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil; vekaleti, gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
(818 e. BK. m. 386,390,321,394,41,47)
(1086 e. HUMK. m. 276) (1219 e. YSŞK. m. 75)
 
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşuldu:
 
Davacılar vekili, karı koca olan müvekkillerinden Hüsniye' nin 7 aylık hamile iken rahatsızlandığını, davalılardan Dr. (A.O.)'nun sahibi bulunduğu   Hastahanesi' ne götürüldüğünü; burada davalı Dr. (A.D.)'nin muayenesi ile doğum yapacağının teşhis edildiğini ve aynı gün gece saat 2.00. sularında sancılarının artması üzerine hastahanenin doğumhane kısmına alındığını ve yaklaşık bir saat sonra bir erkek çocuğunun dünyaya geldiğini, bir süre sonra çocuğun öldüğünü ve morga kaldırıldığını Dr. (A.D.)'nin bildirdiğini, aynı günün sabahı da ölümü belgeleyen ve Bursa Sağlık İşleri Müdürlüğüne yazılmış yazının hastahane tarafından kendilerine verildiğini, mezarlığa götürmek için çocuklarını hastahaneden aldıklarında çocuğun ölmeyip sağ olduğunun tesbit edildiğini, davalıların paniğe kapılarak hemen çocuğu Bursa Tıp Fakültesi Hastahanesi ' ne sevk ettiklerini, doğumun akabinde küveze alınmaması ve 8 saat morgda kalması nedeni ile aynı günün gecesi saat 12.00 sularında tüm uğraşılara rağmen öldüğünü, davalıların gerekli özen göstermemeleri, ihmalleri ve mesleklerindeki acemiliklen nedeni ile olayın vukua geldiğini öne sürerek, her bir müvekkili için 40.000.000 TL. manevi ve Hüsniye için 7.500.000 TL., Emrullah için 2.500.000 TL. maddi tazminatın ortaklaşa ve zincirleme davalılardan alınmasına karar verilmesini istemişlerdir.
 
Davalılar; hastanın muayenesinde elde edilen bulgularla erken doğum yapma zorunluğunun tesbit edildiğini, doğumundan sonra 25-26 haftalık doğan bebeğin yaşama şansının az olduğunun, prematüre servisi olan Fakülteye götürülebileceğinin hasta sahiplerine bildirdikleri halde kabul edilmediğini, bebeğin aspire edilip oksijen verilerek Anestezi ve Reznimasyon uzman tarafından tedaviye ve küveze alındığını, bu arada Dr. (A.D.)'nin bir iki saat dinlenmek üzere uyuduğunda Sekreter Nuray'ın telefonla bebeğin öldüğünü, ölüm raporuna ölüm nedeninin ne olacağını (A.D.)'den sorduğunu, onun da (inma türite) olabilir dediğini, sekreterin bu şekilde düzenlediği ölüm raporunun Dr. Ayşe ile Hastahane Başhekimi yerine Dr. (B.C.) imzaladığını ve bebeğin dedeleri olduğunu söyleyen bir kişiye verildiğini, bebeğin hastahaneden alınması istenildiğinde, Dr. (E.G.)'nin çocuğun yaşadığını hasta sahiplerine bildirdiğini, buna rağmen bir yanlışlık neticesi verilen ölüm raporuna davacılar dayanıp hazırladıkları senaryo ile hemen Mezarlıklar Müdürlüğü'ne başvurarak mezar kazdırıp gazetecileri de çağırarak artistik pozlar verip resim çektirdiklerini, bebeğin Fakülteye nakli hususunda Dr. (E.G.)'nin önerisine hasta sahiplerinin ısrarla karşı koyduklarını, bebeğin normal sağlık durumu nedeni ile yaşatılamadığını, bebeğin morga alınması gibi bir olayın olmadığını, tüm gerekli tıbbi müdahale ve tedavilerin yerine getirildiğini, kusurları bulunmadığını savunmuşlar, davanın reddini dilemişlerdir.
 
Mahkemece; davalıların olayda tıbbi kusurları bulunmadığını belirten Yüksek Sağlık Şürası'nın raporuna dayanılmış, davanın reddine karar verilmiştir.
 
Hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
 
Bir davada dayanılan olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve de uygulanacak yasa hükümlerini arayıp bulmak hakimin doğrudan görevidir
(HUMK. m. 76).
 
Dava temelini vekillik sözleşmesi oluşturduğunda asla duraksama söz konusu değildir. Eşdeyişle dava,davalı doktorların vekillik sözleşmesinden kaynaklanan Özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır (6K. m. 386, 390).
 
Vekil; işgörürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların Özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır (BK. m. 390/II). Vekil, işçi gibi Özenle davranmak zorunda olup hafif kusurundan bile sorumludur (BK. m. 321/1). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (Hafifte olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve Özeni göstermek zorundadırlar. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü ihtiyat tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın özelliklerini gÖzÖnünde tutmalı, onu gereksiz risk altına sokmamalı, en emin yolu tercih etmelidir (Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuku Özel Borç ilişkileri, Cild, Ank. 1982, Sh. 236 vd.).
 
Gerçekte de mesleki bir işgören; doktor olan vekilden ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil 6K. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
 
Uyuşmazlığa uygulanacak az yukarıda açıklanan yasal kurallardan sonra bunların maddi olgu ve delillere uygulanması ve değerlendirilmesine sıra gelmiştir.
 
Davalılar, 18.5.1989 günlü davaya cevap dilekçelerinde; 2526 haftalık doğan bebeğin yaşama şansının azolduğu, ancak prematüre servisi olan Fakülteye götürülmesi gerektiğinin hasta sahiplerine bildirildiğini onlarca talebin reddedildiğini, Dr. (A.D.)'nin 1-2 saat dinlenmek üzere uyuduğunda Sekreter Nuray'ın "Dr. Hanım, 103 nodaki hastanın bebeği Ölmüş, Ölüm raporu hazırlıyorum, ölüm sebebi ne olabilir' diye telefonla sorduğu; Dr. (A.D.)' nin de; "hastanın başında tedavisi ile uğraşan başka bir uzman doktor bulunması nedeni ile fazla bir araştırmaya gerek görmeden (inma tünte) olur cevabını verdiğini, bunun üzerine sekreter Nuray'ın ölüm raporunu' Dr. (A.D ye imzalattıktan sonra hasta sahiplerine verdiğini, ölen bebeklerini almak için ameliyathaneye çıktıklarında karşılaştıkları Dr. (E.G.)'nin bebeğin yaşadığını beyan ettiğini, buna rağmen hasta sahiplerinin sekreteri kandırarak, elinden Ölüm kağıdını alarak Mezarlıklar Müdürlüğüne gidip mezar yen kazdırdıklarını, böylece kötü niyetle bir senaryo düzenlediklerini açıklamışlardır.
 
Hemen belirtelim ki, bu savunma kendi içinde çelişkileri taşıdığı gibi yargılamada toplanan delillerle de doğrulanmamıştır. Davalıların kabulünde olduğu şeklide prematüre bir bebeğin dünyaya getirildiği anlaşılmaktadır. Böyle bir bebeğin Tıp verilerine göre prematüre servisine gecikmeden ve hemen gerekli özen ve dikkatle aktarılması kaçınılmaz bir zorunluk olduğu çok açıktır. Kaldıki davalılarda buna gerek görmüşler, yalnız hasta sahiplerinin bunu reddettiklerini savunmalarına dayanak yapmışlardır.
 
Yine davalılar savunmasından; Dr. (A.D.)'nin bebeği bırakıp uyuduğu, sekreterin sağlıksız ve bizzat dayanağı olmayan bebeğin öldüğüne dair sözlerine inanarak ve bebeği görme ihtiyacını dahi duymadan ölüm sebebini sekretere "inma türite" diye yazdırdığını ve ölüm raporunu imzaladığı ve hasta sahiplerine verildiği çok açık şekilde belirlenmiştir. Dr. (A.D.)'nin uyuması sırasında hastanın başında uzman bir doktorun bulundurulduğuna değinen savunma bölümü de kanıtlanmamıştır. Öte yandan, davalıların önerilerine rağmen Fakültede bulunan prematüre servisine bebeğin nakledilmesini hasta sahiplerinin karşı koydukları ve ölüm raporunu sekreteri kandırarak alıp hemen mezar yeri temin etmeye gittikleri şeklindeki savunmada hayatın olağan akışına, hayat deneyimlerine, tamamen aykırıdır, kabul edilemez. En önemlisi, insanlarda doğuştan var olan çocuklarını korumak, kurtarmak için her türlü çareye başvurma duygusuyla bağdaşmaz. Yine bu psikolojik bunalım içinde bulunan anne ve babanın sırt mizansen yaratmak amacıyla mezar yen temin etmeye gitmeleri de hiç bir suretle düşünülemez. Dahası, bebeğin prematüre doğacağını davalıların anneyi ilk muayenelerinde anladıklarından böyle bir doğumun akabinde beklenilmeden gerekli özeni gösterip tedbirleri alarak prematüre servisine hemen göndermeleri hasta sahiplerinin iradelerine bağlı olmayıp bilakis davalıların vekaletin özenle ifa yükümlülüğünün içinde olduğunda kuşku ve duraksama olmamalıdır. Tüm dosyadaki delil ve belgeler ile davalıların savunmaları Ölmeyen bir bebeğe ölü raporu düzenlenip verildiğini Tıp biliminin kabul ettiği bütün kurallara uygun müdahale ve tedbirler alınarak bebeğin hemen prematüre servisine nakledilmediğini, aradan hayli zaman geçtikten sonra bebeğin Fakülteye gönderildiğini ve orada öldüğünü, böylece olayın bir kayıtsızlık ve kargaşalık içinde cereyan ettiğini çok açık bir şekilde doğrulamıştır. Şu durum karşısında, orta seviyede bir kimsenin yani tedbirli bir doktorun aynı hal ve şartlar altında göstereceği mutat ihtimam ve özenin davalılarca gösterilmediği açık olup ihmal ve tedbirsizliklerinin kabulü zorunlu olmaktadır.
 
Hal böyle olunca, böyle bir olayın içerisinde yaşayan anne ve babanın ruh ve bedeni huzurlarının bozulmadığını düşünmek mümkün değildir. O nedenle, olayda belirlenen özel hal ve şartlar, duyulan elem ve acı gözönünde tutularak başka bir araştırmaya da gerek görülmeden evvelemirde davacılar yararına manevi tazminat takdir olunup hükmedilmelidir.
 
Yine Mahkemece, Yüksek Sağlık Şürası' nın olayın en normal dikkat ve özen zorunluluğunu bir yana itirek dosyadaki delillere; özellikle davalılarca kabul edilen olgulara uygun düşmeyen yetersiz görüşlerini benimsemesi Usulün 275 ve ardından gelen maddeleri hükümlerine aykırıdır. Doktorun sorumluluğunu tayin ederken hakim; olayların özelliğine uymayan, dayanakları gösterilmeyen ve özellikle kesinlikle saptanan maddi olgular karşısında inandırıcı olmaktan uzak bulunan Yüksek Sağlık Şürası raporu ile bağlı değildir. Bütün bunların yanında, esasen 1219 sayılı Yasanın 75. maddesi tıbbi konularda Yüksek Sağlık Şurası düşüncesinin Ceza Mahkemesini bağlıyacağı belirtilmiştir. Bu durumda, bu merciin görüşlerinin Hukuk Mahkemesini bağlayacağı da düşünülemez. Yasa hükmü bu doğrultuda olduğuna göre Usulün 276/II. maddesine dayanılarak Yüksek Sağlık Şürası'nın hukuk davalarında, çözümlenmesi gerekli tıbbi sorunlar için seçilmesi ve düşüncesine başvurulması zorunlu bilirkişi kurulu olduğu da kabul edilemez.
 
Şu durum karşısında maddi tazminat yönünden; davalıların mesleki özen ve ihtimama ilişkin yükümlülüklerini ifa sırasında gösterdikleri az yukarıda açıklanan eksik eylemleri ile zararlı sonuç (bebeğin ölümü) arasında uygun illiyet bağının var olup olmadığı, eylemin niteliği itibariyle olayların doğal ve alışılmış (mutad) akışına, hayat deneyimlerine ve objektif ihtimallere göre, meydana gelmiş zarar türünden bir zararı doğurmaya elverişli olup olmadığı öncelikle saptanmalıdır. Bunun için Mahkemece, bebeğin nakledildiği Fakültede tutulmuş dosya ve kayıtlar varsa getirtilmeli dava dosyası ile birlikte Adli Tıp Büyük Kurulu'na gönderilmeli, dosyadaki iddia, savunma, tüm delillerin ve olayın gelişiminin verdiği kanaatla değerlendirilerek zararın meydana gelmesinde davalıların varlığı kanıtlanan mesleki ihmal ve tedbirsizliklerinin zararın (ölümün) meydana gelmesinde mutlak ve tek etken olup olmadığı konularında gerekçeli ve dayanakları yazılmış görüş istenmeli hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde maddi tazminat yönünden de bir karar verilmelidir.
 
Hukuki nitelendirmede, maddi olgular ve delillerin takdirinde apaçık hataya düşülerek özellikle dosya içeriğine uygun düşmeyen Yüksek Sağlık Şürası raporu benimsenerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
 
Sonuç :Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar yararına (BOZULMASINA), istek halinde peşin harcın iadesine, 4.3.1994 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler



YARGITAY KARARLARI :
İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

Diğer Bölümlerimiz +
Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini