 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu
Sayı:
E.91/2-428
K.91/596
T.27.11.1991
Özet:Tenkis davasında ödenecek miktarın faizi de bir yıllık zaman
aşımına tabidir. İstem tarihinden geriye doğru bir yıldan çok zamana ait faiz
zaman aşımına uğrar.
Temyiz eden:Davalı
Taraflar arasındaki "tenkis ve faiz alacağı" davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda; Bolu Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair
verilen 21.11.l989 gün ve 79-744 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili
tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 9.11.1990 gün ve
4410-11121 sayılı ilami ile; (...Tenkis davasının amacı saklı pay sahibi
mirascının mal varlığını gerçek duruma getirmektedir. İstek halinde faize de
hükmedilmesi gerekir. Faiz asıl alacağa bağlı onun varlığı ile dolup işleyen
ancak ondan bağımsız bir alacaktır. Bu niteliği itibariyle de müstakil bir
davanın konusunu oluşturabilmektedir.
Kısmi dava açılması halinde alacağın yalnız o kısım için zaman aşımı
kesilir. Dava dışı kalan bölümü hakkında zaman aşımı işlemeye devam eder.
Tenkis davası sırasında faiz istenmediğine göre ek davada talep edilen faiz
hakkında zamanaşımı kesilmiş olmaz. Murisin ölüm günü ve tenkis davasının
açılış tarihine göre Medeni Kanunun 513. maddesinde öngörülen zaman aşımı
süresi dolmuştur.
Bu durumda tevhid edilen faizle ilğili davanın zaman aşımı nedeniyle
reddedilmesi gerekirken yasanın yorumunda yanılğıya düşülerek yazılı şekilde
karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya
yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki
kararda direnilmiştir.
Temyiz eden:Davalı vekili Av.Gazenfer Günler
-HUKUK GENEL KURULU KARARI-
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
Davacı, miras bırakanı babasının sağlığında davalı yararına yaptığı
temliki tasarruf ile saklı payına tecavüz edildiğini ileri sürerek, bunun
giderilmesi için murisin ölüm tarihi olan 28.3.l984 gününden itibaren M.K.nun
513. maddesinde öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresi içerisinde 30.1.l985
tarihinde tenkis davası açmıştır. Tenkis davasında, saklı paya tecavüzün
aynen yada nakten giderilmesi isteğinde bulunmuş ancak, nakten ödetmeye
hükmedilmesi halinde bu bedel üzerinden faiz talep etmemiştir. Tenkis davası
görülmekte iken ve davalının nakten ödeme yönünde tercih hakkını kullandığı
11.11.1986 günlü duruşma tutanağına alınan beyanından sonra ancak, saklı
payına tecavüze ittilaından itibaren bir yıl geçmesini takiben 22.5.l987
tarihinde temyize konu faiz isteği ile ilğili dava açılmıştır. Mahkemece
birleştirilerek, birlikte yürütülen dava sonunda, tenkis hesabı yapılarak,
nakten ödetmeye karar verilmiş ve faiz isteği ile ilğili dava ise, bu talebin
asıl dava olan tenkis davasının fer'i niteliğinde olduğunu, kural olarakta
istenilmesinde, asıl davanın zamanaşımına bağlı bulunduğu, olayda da saklı
paya tecavüz edildiğinin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl geçirildikten
sonra açıldığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
Yerel mahkeme kararı, taraflarca temyiz edilmiş, davacı tenkis
hesabının hatalı olduğuna ilişkin sebep ile birlikte, faiz isteği ile açtığı
davanın reddedilmesini temyiz itirazı olarak ileri sürmüştür. Davalı taraf
ise, yine tenkis hesabında hata yapıldığını belirterek temyiz itirazında
bulunmuştur.
Özel Dairece, yeniden bilirkişi aracılığı ile inceleme yaptırılarak
sonucuna göre hüküm kurulmasına işaretle yerel mahkeme kararı bozulmuş ve
bozma kararına (bozma sebebine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer
olmadığı) açıklığı verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyulmuş, yeniden yapılan tenkis hesabı yanında bu
kez davacının faiz isteği ile ilğili davacı hakkında da kabul kararı
verilmiştir.
Davalı tarafın, temyizi üzerine ise Özel Dairece, yukarıya metni
alınan bozma kararı ile süre geçtikten sonra açılan faiz isteği ile ilğili
davanın red edilmesi gereğine işaretle bozma yapılmıştır.
Mahkemece önceki kararda direnilmesi üzerine de direnme kararına karşı
davalı tarafça temyiz yoluna başvurulmuştur.
Hukuk Genel Kurulundaki müzekereler sırasında bir kısım Üyeler,
mahkemenin faiz isteği ile ilğili birleştirilerek görülen davada red kararı
verdiği bu nihai kararla hakimin elini davadan çekmesi gerektiğini, karar
aleyhine temyiz isteğinde bulunulmuş ise de, özel Dairenin bu konuda tetkikat
yapmadığını, mahkemece verilen nihai kararın yargı denetiminden geçip,
bozularak değiştirilmedikte hakimin evvelce verdiği kararla bağlı kalması
icap ettiğini ileri sürmüşlerdir. Ön sorun olarak ele alınan bu konuda
çoğunluk, ortada hükmüne uyulan Yargıtay bozma kararı sonucu oluşan usuli
kazanılmış bir hakkın bulunmadığı, aksine tenkis hesabının yeniden
yapılmasına ilişkin bozmanın içeriğine göre, faizin ancak davacı yararına
ödetmeye karar verilmesi halinde gündeme gelebileceği, azil olanın olayda
maddi gerçeğe ulaşmak bulunduğu, bunun şekle feda edilemiyeceği, şekil
kurallarının yerine göre maddi gerçeği bulmada araç olması icap ettiği,
gerekçeleri ile bu görüşe katılmıyarak işin esasına girilmesi gerektiği
sonucuna varmıştır.
Gerçekten, tenkis davası, saklı pay sahiplerine, saklı paylarına miras
bırakanın tecavüzünü gidermek, temliki işlemlerini tasarruf nisabı sınırı
içine sokmak imkanı veren ve kişisel hakkın korunmasını amaç tutan, yenilik
doğurucu (inşai-ihdesi) nitelikte bir dava türüdür (Prof.Tahir Çağa Mahfuz
hisseli mirasçıların vaziyeti l950 bası sayfa 25). Genellikle inşai (yenilik
doğuran) her davada olduğu gibi, tenkis davasıda iki isteği kapsar biri inşai
hakkın tesbiti, diğeri ise eda bölümüdür. Saklı payın zedelenmesinden ötürü
mirasçının mal varlığında meydana gelen eksilmenin giderilmesine dair bölüm
ise edaya ilişkindir. (Prof. Postacıoğlu Medeni Hukuk Usul dersleri l970
bası, sayfa 241).
Uyuşmazlığın niteliğine göre, faiz isteğinin davalının, saklı pay
zedelenmesinde tercih hakkını nakten ödeme yolunda kullanması halinde nazara
alınabileceği aşikardır. Gerçekten faiz isteği tenkise ilişkin isteğin fer'i
niteliğindedir. Ancak, faiz isteğinin asıl alacaktan ayrı bir davaya konu
olmasını engelliyen bir yasa hükmüde yoktur. Faiz isteği asıl alacağın bir
bölümü olmadığından, ayrı bir alacak niteliğindedir. Ancak, kural olarak
tenkis isteği ile bağlantılı bulunan faiz isteği de asıl istek gibi bir
yıllık zamanaşımına tabidir. Ne varki, faiz alacağı asıl alacak ödenmedikçe
her gün işliyen, yürüyen ve değişen bir alacaktır. Olayda da faiz istekli
davanın açıldığı tarihte, tenkisten doğan asıl alacak ödenmiş değildir. Bu
durumda, faiz isteğinin ileri sürüldüğü tarihten geriye doğru bir yıldan daha
önceki tarihler için bu isteğin zamanaşımına uğradığının, ancak bir yıldan
ileriye doğru ise kabul edilmesi gerekir.
Bu yön gözetilmeksizin faiz isteği ile ilğili davanın tamamının kabul
edilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uyğun bulunmayan direnme
kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme
kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi
gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine,
ilk ve ikinci görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için, 27.11.1991 günü yapılan
üçüncü görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.
Birinci Başkan V. l4.Hukuk D.Başk. 8.Hukuk D.Başk. l5.Hukuk D.Başk.
İ.Teoman Pamir H.Özgüç Ş.Özdemir M.Altay
l3.Hukuk D.Başk. l.Hukuk D.Başk. l8.Hukuk D.Baş. 20.Hukuk D.Başk.
E.Doğrusöz Y.İ.Dimici S.Rezaki F.Atbaşoğlu
Daire bozması
19.Hukuk D.Başk. Ö.Göknar M.F.Ildız O.Yalçınkaya
Daire bozması
M.S.Aykonu M.N.Aryol S.Çetinelli 2.Hukuk D.Başk.V.
N.Y.Yalçınkaya
Daire bozması
4.Hukuk D.Başk. G.Kaynak D.Topçuoğlu l6.Hukuk D.Başk.V.
E.Taylan N.Durak
C.Çetiner N.Yavuz T.Algan N.Turhan
C.Sanin D.Topçuoğlu A.T.Seçkin Ş.K.Erol
Y.Koru S.Sapanoğlu İ.Demirkıran M.H.Surlu
S.Erçoklu C.İzgiay Ş.Abik K.Acar
Daire bozması Daire bozması Daire bozması
l7.Hukuk D.Başk.V. A.Özçelik E.Ertekin A.E.Başçıoğlu
N.Ertuğrul Daire bozması
S.Öztuna E.Doğu O.Özgürel M.S.Özer İ.Erdemir
Onama Daire bozması
KARŞI OY YAZISI
Olayımızda davacı tenkis davasını açtıktan bir süre sonra tenkise konu
değerlerin faizini de ayrıca açtığı bir davada istedi. Mahkemece faiz
istemine ilişkin bu dava tenkis davası ile birleştirildi. Yargılama sonunda
tenkis davası kabul edildi, faize ilişkin dava ise süresinde açılmadığı için
reddedildi. Tarafların temyizi üzerine İkinci Hukuk Dairesi, tenkise ilişkin
hükmü prensipte kabul etmekle beraber hesap hatalarından ötürü bozdu ve faiz
konusundaki hükme değinmeden "diğer hususların şimdilik incelenmesine yer
olmadığına" karar verdi. Mahkemece bozma kararına uyuldu, bozma doğrultusunda
tahkikat yapıldı, sonucuna göre hüküm kuruldu ayrıca önceden reddedilen faiz
istemi konusunda yeniden hüküm kurularak istemin kabulüne karar verildi.
Yüksek İkinci Hukuk Dairesi, bozmaya uyularak kurulan tenkisle ilğili
hükmü onadı, ancak faize ilişkin davanın süresinde açılmamış olduğu
gerekçesiyle birleştirilen davadaki bu kararı bozdu. Bozmada bu konuda
önceden red kararı verilmiş olduğu keyfiyetine değinilmedi.
Burada öncelikle çözümlenmesi gereken bir usul sorunu mevcuttur.
Hakim, temyiz edilip temyiz dairesince incelenmiyen yada, incelenmesi atiye
bırakılmış bir kararı değiştirip aksine bir karar verebilirmi? Bu usulsüzlük
özel dairede ve ısrar üzerine genel kurulda bozma nedeni sayılabilirmi?
İkinci Hukuk Dairesi, tenkis davası sonunda verilen kararı bozmuş ise
de birleştirilen, faize ilişkin davanın reddine dair hükmün
temyizi hakkında bir karar vermemiştir. Daire bozma kararında açıkca,
"şimdilik diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına" ibaresine yer
verilerek faize ilişkin hükmü inceleme dışı bırakmıştır. Yüksek Dairenin
tenkis davası ile ilğili bozması dikkate alındığında, faiz ile ilğili olarak
böyle bir karar verilmemesi bu konuda bir tavır alınması gerekir ise de
konumuz açısından sonuç değişmektedir. Yargıtay, faizle ilğili temyiz
istemini incelememiş atiye bırakmıştır.
Faiz konusunda açılan dava sonunda mahkemece verilen kararın nihai bir
karar olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nihai kararlar, "yargılamaya son
veren ve hakimin davadan elini çekmesi sonucunu doğuran" kararlar olarak
tanımlanabilir. Bu tanıma göre nihai kararın belirgin niteliklerinden biride,
hakimin bu karara konu davadan elini çekmesidir. Hakimin davadan elini
çekmesi, hakimin artık o dava ile ilğili başkaca bir yargı işlemi yapamaması
ve özellikle verilen kararı değiştirememesi anlamına gelir. Bu yasak, ancak
temyiz üzerine karar bozulduğu takdirde bozma kararı doğrultusunda kalkar.
Hakim, verdiği karar ile o davadan elini çeker ve artık o karardan dönemez.
Faize ilişkin dava, tenkis davası ile birleştirilmiş ise de bunun
bağımsız bir isteme ilişkin olması nedeniyle ayrı bir dava olduğundan,
tenkise ilişkin davada verilen bozma kararının bu davayı kapsamadığında
tereddüt edilememelidir. Kaldıki Dairenin bozma kararında faiz konusu ile
buna ilişkin temyizin temyiz incelemesi dışında bırakıldığı açıkca
belirtilmiştir.
Yargıtay'ın yerleşmiş uyğulamalarından bulunan, tefhim edilen karara
aykırı gerekçeli karar yazılamıyacağı kuralıda bu sonuçla ilintilidir. Hakim,
hükmünü verdikten sonra artık bunu kendiliğinden değiştiremez. Hukuk Genel
Kurulunun 27.l0.l965 gün ve 9/797-393 sayılı kararında da vurğulanmış olduğu
üzere hakim, ancak hüküm, kanun yoluna başvurularak Yarğıtayca incelenip
bozulduktan sonra yeniden yapılacak başvuru üzerine duruşma açarak yargılama
yapabilir. Yarğıtay'ın bir çok dairesinde verilmiş bu konudaki kararlarda
özet olarak "hakim hükmünü verdikten sonra o davadan elini çekmiş olur. Bu
hüküm temyiz edilip bozulmadıktan sonra o davaya yeniden bakamaz, verdiği
hükmüde değiştiremez."
Olayımızda hakim, verdiği hükmün bu bağlayıcı etkisini dikkate almada,
faiz konusunda önceden verdiği karara tamamen ters düşen bir karar vermek
suretiyle sonucu bakımından çok önemli bir usul hatası yapmıştır. Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun 428. maddesine göre, yargılamada yapılan
usulsüzlükler, verilen hükmü değiştirebilecek derecede ve önemde bulunması
halinde hüküm bu sebepten bozulur.
Yüksek Daire ikinci bozma kararında faize, dava zamanaşımı sebebiyle
hükmedilemiyeceği gerekçesiyle hükmü bozmuş ve direnme bu bozmaya ilişkin ise
de, yukarıda arzedildiği üzere olayda hükmün sonucunu etkileyecek bir
usulsüzlük mevcuttur. Bu usulsüzlüğün aynı zamanda mahkemeye ve kararlarına
duyulması gereken güveni sarsıcı niteliği itibariyle, kamu düzeni ile de
ilğili olduğunu dikkate alarak öncelikle ele alınmalı ve hüküm bu yönden
bozulmalıdır.
Bu nedenlerle, işin esasına girilerek faize ilişkin karar yönünden
değişik bozma sevheden sayın çoğunluk kararına karşıyım.
Sait Rezaki
l8.Hukuk D.Başkanı
|