 |
Yargýtay içtihatlarý bölümü
Yargýtay Kararý
T.C
Y A R G I T A Y
Ýçtihadý Birleþtirme
Büyük Genel Kurulu
E. 1990/5
K. 1991/4
T. 22.11.1991
* ÝÞVERENÝN ÝFLASI
* PRÝM ALACAÐI
* GECÝKME ZAMMI
ÖZET : 506 sayýlý Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 80. maddesinde öngörülen prim
alacaklarýna, ayný maddenin yaptýðý yollama ile Amme Alacaklarýnýn Tahsil
Usulü Hakkýnda Kanuna göre uygulanacak gecikme zammý Ýflasýn açýlmasýndan
sonra da iþlemeye devam eder.
(506 s. SSK. m. 80) (6183 s. AAK. m. 9, 12, 21, 27, 36, 101, 103)
Sosyal Sigortalar Kurumu'nun vekili 15.1.1990 günlü dilekçe ile Yargýtay Hukuk
Genel Kurulu'nun 1.11.1989 günlü ve Esas: 1988/11-768, Karar: 1989/566
sayýlý; 1.11.1989 günlü ve Esas: 1988/12-837, Karar: 1989/587 sayýlý;
13.12.1989 günlü ve Esas: 1988/11-706, Karar: 1989/661 sayýlý kararlarý ile
Yargýtay Onikinci Hukuk Dairesi'nin 28.11.1985 günlü ve 4200-10216 sayýlý;
30.3.1987 günlü ve Esas: 1986/7964, Karar: 1987/6288 sayýlý kararlarýnda; 506
sayýlý Sosyal Sigortalar Kanunu'nun deðiþik 80. maddesi gereðince Kurum'a
ödenmesi gereken primlerin süresinde ödenmemesi nedeniyle uygulanacak gecikme
zammýnýn, borçlu iþverenin iflasýna karar verilmesi halinde; iflasýn
açýlmasýndan sonra da iþlemeye devam edeceðinin kabul edildiði ve Yargýtay
Onbirinci Hukuk Dairesi'nin 27.10.1987 günlü ve 2465-5709 sayýlý; 21.12.1987
günlü ve 5170-7455 sayýlý kararlarýnýn da ayný doðrultuda bulunduðu; ayný
Dairenin daha sonra verdiði 26.2.1988 günlü ve 274-1136 sayýlý; 28.2.1989
günlü ve 1118-1230 sayýlý; 20.11.1989 günlü ve 7292-6385 sayýlý kararlarýnda
ise; anýlan gecikme zammýnýn borçlunun iflasýna karar verildikten sonra
iþlemeye devam etmeyeceði ve kesileceði; ancak tasfiye sonunda borçluya ait
mal veya para kaldýðý takdirde iflasýn açýlmasýndan sonra Kurum'un tahakkuk
ettirdiði tüm gecikme tazminatýnýn bu kalandan tahsil edileceði görüþünün
benimsendiði; böylece Hukuk Genel Kurulu, Onikinci Hukuk Dairesi ve Onbirinci
Hukuk Dairesi'nin önceki kararlarý ile Onbirinci Hukuk Dairesi'nin sonraki
kararlarý arasýnda içtihat aykýrýlýðýnýn meydana geldiðini ileri sürerek
içtihatlarýn birleþtirilmesini istemiþ; Yargýtay Birinci Baþkanlýk Kurulu'nca
konu Ýçtihadý Birleþtirme Büyük Genel Kurulu'nda görüþülmek üzere sevk
edilmiþ bulunduðundan; daðýtýlan gündem gereðince 22.11.1991 gününde toplanan
Yargýtay Ýçtihadý Birleþtirme Büyük Genel Kurulu'nda Raportör Üyenin
açýklamalarý dinlendikten sonra gereði görüþüldü: Öncelikle; kararlar
arasýnda 506 sayýlý Sosyal Sigortalar Kanunu'nun deðiþik 80. maddesi
gereðince tahakkuk ettirilen gecikme zammýnýn iflasýn açýlmasýndan sonra da
iþlemeye devam edip etmeyeceði konusunda içtihat aykýrýlýðý bulunduðu ve bu
aykýrýlýðýn giderilmesi gerektiðine oybirliði ile karar verilerek iþin
esasýnýn görüþülmesine geçilmiþtir.
Esasa geçildiði sýrada söz alan bazý üyeler, 3749 sayýlý Kanunla Yargýtay'da
yeni Daireler kurulduðunu, bunlardan Ondokuzuncu Hukuk Dairesi'nin, evvelce
Onbirinci Hukuk Dairesi'nin bakmakta olduðu iflas davalarýna bakmakla
görevlendirildiðini, bu Dairenin henüz yeni faaliyete geçtiði, ilgili Daire
olarak görüþ bildirilmesi için uygulamasýnýn beklenmesini ve iflasýn
açýlmasýndan sonraki gecikme zammýnýn iflas masasýna kaydedilip edilemeyeceði
konusunun kapsama alýnarak öncelikle incelenmesi gerektiðini ve bu incelemeye
olanak verilmesi amacýyla görüþmelerin ertelenmesini önererek, bu önerinin
oya sunulmasýný istemiþlerdir. Diðer bir kýsým üyeler ise; bu konunun oya
sunulmasýnýn gerekmediðini bildirmiþlerdir. Bu durumda, esasla ilgili olmayan
ve çözümlenmediði takdirde esasýn incelenmesini engellemeyen bu konunun oya
sunulmasý gerekip gerekmediðinin Baþkanlýkça takdiri gerekmiþtir. Görüþmeler
sýrasýnda ortaya atýlan ve esasla ilgili olmayan her konunun mutlaka oya
sunulmasý gibi bir yol izlenecek olursa, görüþmelerin saðlýklý bir þekilde
sürdürülmesine ve sonuçlandýrýlmasýna olanak kalmaz. Aksi halde öncelikle,
yeni kurulan dairenin ilgili daire olup olmadýðý ilgili ise bu konunun oya
sunulmasý gerekip gerekmediði oylanacak; gerektiði sonucuna varýldýðý
takdirde bu defa yeni dairenin uygulamasýnýn, görüþünün beklenmesine gerek
olup olmadýðý oylanacak ve tevali eden bu nitelikteki oylamalarla yargý
iþlerinin sürüncemede kalmasý sonucu doðacaktýr. Diðer taraftan, içtihadý
birleþtirmeye esas tutulan kararlar arasýnda aykýrýlýk bulunduðuna ve konusu
da belirlenen aykýrýlýðýn giderilmesine oybirliði ile karar verildikten
sonra, yeni kurulan Daire'nin görüþünün beklenmesine gerek olup olmadýðýnýn
oylanmasý, esasa girilmesine iliþkin kararla da çeliþir. Ýþte bu nedenle
durum Baþkanlýkça deðerlendirilerek; içtihat aykýrýlýðý belirlendikten sonra,
Yargýtay'da iflas davalarý ile ilgili temyiz incelemelerinin yeni kurulan bir
Daireye verilmiþ olmasýnýn, içtihadý birleþtirme görüþmelerinin ertelenmesini
gerektirmeyeceði sonucuna varýlmýþtýr. Kaldýki þu husus özellikle
belirtilmelidir ki, ilgili daireden amaç, içtihadý birleþtirme görüþmelerine
esas tutulan kararlarýn ait olduklarý dairelerdir. Ýçtihadý birleþtirme
görüþmeleri sýrasýnda dahi Onbirinci Hukuk Dairesi bu tür uyuþmazlýklara
bakan daire niteliðinde olup Ondokuzuncu Hukuk Dairesi, Baþkanlar Kurulu
Kararý uyarýnca ancak 31 Ekim 1991 gününden sonra Yargýtay'a gelen iþlere
bakacaktýr ve bu konuda da hiçbir kararý bulunmamaktadýr. Kararý olmayan bir
daireden görüþ sorulmasý içtihadý birleþtirme kurumu ile baðdaþtýrýlamaz. Öte
yandan, Ýçtihadý Birleþtirme Kurullarý'na nasýl baþvurulacaðý, yasa ile
açýkça düzenlenmiþ olup, sözü edilen Kurullarýn re'sen bir konuyu oylama
sureti ile dahi olsa içtihadý birleþtirmenin kapsamýna almasýna yasal olanak
bulunmamaktadýr. Sýra cetveline kayýt edilebilip edilememe içtihadý
birleþtirme sorununun çözümünden sonra uygulama ile yön verilecek tali bir
konu oluþturmaktadýr. Bu gerekçelerle yasaya açýkça aykýrý düþecek bir
konunun oya sunulmasýna ve ertelenmesine Baþkanlýkça gerek görülmediði Büyük
Genel Kurul'un bilgilerine arzolunarak görüþmelere devam olunmuþtur.
Ýçtihadý birleþtirmenin konusu, sadece 506 sayýlý Sosyal Sigortalar Kanunu'nun
deðiþik 80. maddesinde öngörülen, sigorta primlerinin süresinde ödenmemesi
nedeniyle uygulanacak "gecikme zammý"nýn, borçlu iþverenin iflasýna karar
verilmesi halinde; iflasýn açýldýðý tarihten itibaren iþlemeye devam edip
etmeyeceði sorunu ile sýnýrlýdýr. Bu nedenle, diðer bir kýsým yasalarda da
yer alan gecikme zammýnýn faiz niteliðinde olup olmadýðý yönü üzerinde
durulmasýna gerek görülmemiþtir. Diðer taraftan, 506 sayýlý Yasanýn deðiþik
80. maddesinde öngörülen gecikme zammýnýn, iflasýn açýlmasýndan sonra da
iþlemeye devam etmesi halinde, gecikme zammýnýn ne þekilde tahsil edileceði,
diðer bir ifade ile, Ýcra Ýflas Kanununun deðiþik 196. maddesinin son fýkrasý
gereðince faiz gibi iþlem görüp görmeyeceði sorunu da içtihadý birleþtirmenin
konusu dýþýnda kalmaktadýr. Çünkü bu sorun ancak, gecikme zammýnýn, iflasýn
açýlmasýndan sonra da iþlemeye devam edeceði kabul edildiði takdirde gündeme
gelebilecek olan tali bir sorundur.
506 sayýlý Sosyal Sigortalar Kanunu'nun deðiþik 80. maddesinin üçüncü
fýkrasýnda; primlerin, süresi içinde ve tam olarak ödenmemesi halinde,
ödenmeyen kýsmýna, sürenin bittiði tarihten baþlayarak Amme Alacaklarýnýn
Tahsil Usulü Hakkýnda Kanunda belirlenen gecikme zammý oranlarýnýn
uygulanacaðý hükme baðlanmýþtýr. Ayný maddenin döndüncü fýkrasýnda; "Ay
kesirleri tam ay olarak hesap edilir. Gecikme zammý yalnýz prim alacaklarýna
uygulanýr ve borç ödenene kadar devam eder" ve beþinci fýkrasýnda da; "Dava
ve icra takibi açýlmýþ olsa bile, primlerin ödenmemiþ kýsmý için gecikme
zammý tahsil olunur" denilmiþtir. Bu hükümler, gecikme zammýnýn, borçlu
iþverinin iflasý halinde de iþlemeye devam edeceðini açýkca göstermektedir.
Ayný maddenin altýncý fýkrasýnda da; 6183 sayýlý Amme Alacaklarýnýn Tahsil
Usulü Hakkýnda Kanunun sadece, 9, 12, 21 ila 27 ile 36, 101 ve 103.
maddelerinin Kurum alacaklarý hakkýnda da uygulanacaðý gösterilmek suretiyle,
6183 sayýlý Yasaya sýnýrlý bir gönderme yapýlmýþtýr. Anýlan Yasanýn 52.
maddesine gönderme yapýlmadýðýndan, bu maddedeki, amme alacaklarý ile ilgili
gecikme zammýnýn iflas halinde, iflasýn açýldýðý tarihe kadar iþleyeceðine
dair hükmün, sosyal sigorta primlerinin gecikme zammý hakkýnda uygulanmasýna
olanak görülmemiþtir. 506 sayýlý Yasanýn deðiþik 80. maddesinde bu yönden bir
boþluk bulunmadýðý için, kýyas yolu ile bir uygulama yapýlmasýna da gerek
bulunmamaktadýr. Kaldý ki sosyal sigorta primlerinin, sosyal güvenlik ile
ilgili özelliði nedeniyle 6183 sayýlý Yasadaki amme alacaklarýna benzetilmesi
de mümkün deðildir. Böyle bir benzerlik olsaydý, yasa koyucu 6183 sayýlý
Yasanýn 52. maddesine de göndermede bulunurdu. Oysa, 6183 sayýlý Yasanýn
gönderme yapýlan maddeleri ayrý ayrý gösterilmek suretiyle, 52. maddenin
uygulanmasýnýn istenmediði açýkca ifade edilmiþ olmaktadýr. Yasa koyucu
getirdiði düzenlemelerde sosyal güvenlik hukukunun özelliklerini ve büyük
önemini dikkate almýþtýr. Esasen 506 sayýlý Yasanýn deðiþik 80. maddesinde
sigorta prim borçlarýnýn ve gecikme zammýnýn hangi halde ertelenebileceði
ayrýca gösterilmiþtir. Bunlar, su baskýný ve deprem gibi tabii afetlerdir.
Borçlu iþverenin iflas etmesinin, bu nitelikte bir tabii afet olmadýðý
kuþkusuzdur. Öte yandan, yasada açýkca öngörülmedikçe, borçlunun iflas
etmesi, kendiliðinden, faizin veya gecikme zammýnýn iþlemesini durduracak bir
olgu olarak da kabul edilemez. Nitekim Ýcra ve Ýflas Kanununun deðiþiklikten
önceki 196. maddesinde rehin ile temin edilmemiþ bütün alacaklarýn
faizlerinin iflasýn açýlmasý ile müflise karþý iþlemeyeceði hükme baðlanmýþ
idi. Ayný þekilde 6183 sayýlý Yasanýn 52. maddesinde de, gecikme zammýnýn,
borçlunun iflasýna kadar iþlemeye devam edeceði açýklanmýþtýr. Görülüyor ki
yasa koyucu, alacaðýn faizininin veya gecikme zammýnýn, borçlunun iflasý
halinde iþlemesini arzu etmiyorsa bunu açýkca belirtme yolunu izlemektedir.
Aksi halde, faiz veya gecikme zammý, borçlunun iflasýndan sonra da iþlemeye
devam edecektir.
Ýcra ve Ýflas Kanununun 196. maddesinin ilk þeklinde, iflasýn açýlmasý ile
birlikte, müflise karþý faizlerin iþlemeyeceði hükmü yer aldýðýndan, Yargýtay
Onbirinci Hukuk Dairesi'nin, içtihat aykýrýlýðýna neden olan sonraki
kararlarýnda 506 sayýlý Yasanýn deðiþik 80. maddesindeki "gecikme zammý",
faize benzetilerek, 196. maddenin kýyasen uygulanmasý ve gecikme zammýnýn da
borçlunun iflasý halinde iþlemeyeceði içtihat edilmiþtir. Ne varki 196.
madde, 9.11.1988 günlü ve 3494 sayýlý Kanunla deðiþtirilerek; iflasýn
açýlmasý ile birlikte, iflas masasýna giren alacaklarda faizin iþlemeye devam
edeceði kabul edilmiþtir. Bu nedenle artýk, gecikme zammý ile faizin ayný
nitelikte olup olmadýðý sorunu üzerinde durulmasýna gerek kalmamýþtýr.
Onbirinci Hukuk Dairesi'nin görüþünü benimseyen üyelerin Büyük Genel
Kuruldaki açýklamalarýnda; alacaklýlar arasýnda eþitliðin saðlanmasý için,
Ýcra ve Ýflas Kanununun deðiþik 196. maddesinin son fýkrasýndaki; bu maddeye
göre tahakkuk edecek faiz ödemelerinin, 195. maddeye göre hesaplanan ana
paralar ödendikten sonra bakiyesi üzerinden yapýlacaðýna dair hükmün, gecikme
zammý hakkýnda da uygulanmasý gerektiði görüþü dile getirilerek, içtihadý
birleþtirme kararýnda bu konunun da açýklýða kavuþturulmasýný istemiþlerse
de; kararlar arasýndaki içtihat aykýrýlýðý sadece gecikme zammýnýn iflasýn
açýlmasýnan sonra da iþlemeye devam edip etmiyeceði konusu ile sýnýrlý
bulunduðundan ve bunun sonucu olarak iflastan sonra iþlemeye devam eden
gecikme zammýnýn tahsili yönünden Ýcra ve Ýflas Kanununun deðiþik 196.
maddesinin son fýkrasý hükmünün uygulanýp uygulanamayacaðý sorunu bu içtihadý
birleþtirmenin kapsamý dýþýnda kaldýðýndan bu yön üzerinde durulmamýþtýr.
Oylamaya 111 üye katýlmýþ; üç üye ön sorunun oya sunulmamasý nedeniyle iþin
esasýnýn görüþülmesine olanak bulunmadýðý gerekçesiyle esas hakkýnda oy
kullanmamýþ; seksen üye 506 sayýlý Yasanýn 80. maddesindeki gecikme zammýnýn
iflasýn açýlmasýndan sonra da iþleyeceði doðrultusunda; yirmisekiz üye ise
iþlemeyeceði doðrultusunda görüþ bildirmiþler ve içtihatlar bu suretle Hukuk
Genel Kurulu, Onikinci Hukuk Dairesi ve Onbirinci Hukuk Dairesi'nin önceki
kararlarý doðrultusunda birleþtirilmiþ bulunmaktadýr.
S o n u ç : 506 sayýlý Sosyal Sigortalar Kanunu'nun deðiþik 80. maddesi
gereðince Kurum'a ödenmesi gereken primlerin süresinde ödenmemesi nedeniyle
uygulanacak gecikme zammýnýn, borçlu iþverenin iflasýna karar verilmesi
halinde; iflasýn açýlmasýndan sonra da iþlemeye devam edeceðine, içtihatlarýn
bu yolda birleþtirilmesine 22.11.1991 günlü ilk toplantýda üçte ikiyi geçen
çoðunlukla karar verildi.
KARÞI OY AÇIKLAMASI
* Yargýtay Kanununun 45/4. maddesinde; "Ýçtihadý Birleþtirme GÖRÜÞMELERÝ,
alýnmýþ olan ilke kararlarý çerçevesinde YÜRÜTÜLÜR...",
Ayný Yasanýn 17/1-c maddesinde; "Ýçtihadý Birleþtirme görüþmelerine ve
kararlarýn alýnmasýna iliþkin olarak ilke kararlarý ALINIR",
Yargýtay Ýç Yönetmeliðinin 16. maddesinde; "Ýçtihadý Birleþtirme
kurullarýndaki GÖRÜÞMELER, Yargýtay Kanununun 45/4 ve 17/1-c maddeleri
uyarýnca Baþkanlar Kurulu tarafýndan verilmiþ olan ÝLKE KARARLARINA ve ÝÇ
YÖNETMELÝK hükümlerine göre yapýlýr",
Hükümleri yer almaktadýr.
19.6.1975 günlü Baþkanlar Kurulunca ittihaz edilen ilke kararýnýn:
- 4. Maddesinde; "Kurulda ÖNSORUN olarak kararlar arasýnda aykýrýlýk olup
olmadýðý veya SAÝR NEDENLERLE içtihatlarýn birleþtirilmesine gerek bulunup
bulunmadýðý hususlarý görüþülüp KARARA BAÐLANIR",
- 7. Maddesinde; "Kurulda öncelikle usule iliþkin hususlar hakkýnda konuþmak
isteyenlere söz verilir",
- 13. Maddesinde; "ÖNSORUNUN OYLANMASINA iliþkin açýklamalar kararda yer
alýr",
Ýlkeleri saptanmýþtýr.
Buyurucu bu kurallarý belirlendikten sonra Ýçtihadý Birleþtirme görüþmesine
döndüðümüzde;
I - 5 Haziran 1991 günlü Resmi Gazete'de yayýnlanarak yürürlüðe giren
"Yargýtay Kanununun Bazý Maddelerinde Deðiþiklik Yapýlmasýna Dair 3749 sayýlý
Kanunla" yeni daireler kurulmuþ ve bu Ýçtihadý Birleþtirmeye konu olan husus,
yeni kurulan 19. Hukuk Dairesi'nin görevi olarak açýklanmýþtýr. Baþkan ve
üyeleri seçilen bu daire, temyiz inceleme görevine baþlamýþtýr. Tevhidi
Ýçtihat görüþmesinin yapýldýðý 22.11.1991 tarihinde, Ýçtihadý Birleþtirmeye
konu olan iþlere münhasýran, bu daire tarafýndan bakýlmakta ve karara
baðlanmaktadýr.
Yukarýda sözü edilen ilke kararýnýn 2. ve Yönetmeliðin 14/2-4. madderi
uyarýnca ÝLGÝLÝ DAÝRE BAÞKANININ, Daire görüþünü bildirmesi gerektiði gibi,
Ýlke Kararýnýn 9. maddesi gereðince görüþmelerde SON SÖZÜN ÝLGÝLÝ DAÝRE
sözcüsüne verilmesi öngörülmüþtür.
Bu nedenle; öncelikle ve ÖNSORUN OLARAK ÝLGÝLÝ DAÝRENÝN hangi daire olduðunun,
diðer bir deyiþle görüþmenin yapýldýðý 22.11.1991 günü itibarý ile 19. Hukuk
Dairesi'nin ilgili daire olup olmadýðýnýn OYLAMA YAPILMAK SURETÝ ÝLE
BELÝRLENMESÝ GEREKÝR.
Çok sayýda sayýn üyenin katýldýðýný gözlemlediðimiz bu yöndeki ÖNERÝMÝZ
oylamaya konulmadan, bu önemli ÖNSORUN karara baðlanmadan, "ilgili daire 11.
Hukuk Dairesidir" biçimindeki, Sayýn Birinci Bþakan'ýn görüþleri
doðrultusunda, 19. Hukuk Dairesi'nin DAÝRE GÖRÜÞÜ alýnmadan ve SON SÖZ 19.
Hukuk Dairesi sözcüsüne verilmeden, 11. Hukuk Dairesi'nin açýklamasýndan
sonra esasýn oylamasýna geçilmiþtir.
II - Tevhidi Ýçtihat raporunda özet olarak; "Sosyal Sigortalar Kurumu'nun prim
alacaklarýna uygulanan gecikme zammýnýn iflas açýlmasýndan sonra da iþlemeye
DEVAM EDÝP ETMEYECEÐÝ" biçimindeki anlatýmýn, yapýlacak esasa iliþkin
oylamada sorunu çözmeyeceði, "özetin ve oylama þeklinin deðiþtirilip Büyük
Genel Kurulca belirlenmesi, zira tüm görüþlerin gecikme zammýnýn iflas
açýlmasýndan sonra da iþlemeye devam edeceði yönünde olduðu, ancak gecikme
zammýnýn hukuki niteliðinin ne olduðu ve bunun sonucu olarak da sýra
cetveline yazýlýp yazýlmayacaðý hususunun ihtilaflý olduðu" vurgulanýp bu
konuda ÖNSORUN oylamasý yapýlmasý birçok sayýn üye tarafýndan önerilmiþse de,
bu konuda da önsorun oylamasý yapýlmadan, özetteki gibi oylama yapýlacaðýnda
Baþkanlýkça ýsrar edilip, esas oylamasý Tek seçenekli yapýlmýþtýr.
III - Önsorun oylamasý yapýlmadýðýndan, ilgili Daire olup olmadýðý
belirlenemeyen 19. Hukuk Dairesi Baþkaný Sayýn Cengiz Kostakoðlu'nun "ilgili
Dairenin kendi Daireleri olduðu, konu hakkýnda Daire görüþü oluþturma
olanaðýna yeni faaliyete geçmiþ olmalarý nedeniyle olanak bulamadýklarý,
inceleme yapmak ve Daire görüþü oluþturup Yüce Kurula arzetmek" yönündeki,
oturum açýlýr açýlmaz vaki istemleri de keza ön sorun olarak kabul edilip
oylanmamýþ ve Sayýn Birinci Baþkan tarafýndan konunun olgunlaþmadýðý
belirlendiðinde, bu hususun yeniden deðerlendirileceði belirtildiði ve
tarafýmýzdan da bu husus vurgulandýðý halde, Ýkinci bölümde açýklandýðý üzere
konunun olgunlaþmadýðý gözetilmeyerek bu ön sorun da oylamaya sunulmamýþtýr.
Açýklamaya çalýþtýðýmýz ÖNSORUN OYLAMALARININ önerildiði ve kanýmýzca
gerektiði halde oylama yapýlmamasý karþýsýnda esasa iliþkin oy verme
zorunluluðumuz var mýdýr?
Bu sorunun cevabýný, Büyük Genel Kurulda da kýyasen uygulanmasý gereken
Yargýtay Ýç Yönetmeliðinin 27. maddesi vermektedir. Maddeye göre; "Genel
Kurullarda, çözülmesi gereken ön sorun ortaya çýkarsa ilkin o yönden GÖRÜÞME
ve OYLAMA YAPILIR.
ÖNSORUN OYLAMASI sonucu, bir üyenin düþüncesine aykýrý düþmüþ olsa dahi o üye
de iþin esasý hakkýnda oy vermek zorundadýr".
BU HÜKME GÖRE ÖNSORUN ORTAYA ÇIKTIÐINDA BÜYÜK GENEL KURULCA OYLANIP
SONUÇLANDIRILMADIKÇA ÜYENÝN ESASA ÝLÝÞKÝN OY VERME ZORUNLULUÐU (ÖDEVÝ)
DOÐMAZ.
S o n u ç : Yukarýda arz ve izah edilen bu usuli nedenlerle, esasa iliþkin oy
ve karar verilemeyeceði görüþündeyim. 28.11.1991
Mehmet UYGUN
Birinci Baþkanvekili
MUHALEFET ÞERHÝ
* 1 - Yargýtay'da yeni kurulan ve faaliyete geçen 19. Hukuk dairesi 3749
sayýlý Kanun ile iflas, konkordato ve sýra cetveline kayýt davalarýna
bakmakla görevlendirilmiþtir. Daire baþkaný henüz müzakereye baþlamadan önce
söz alýp konuyu dairelerinde görüþtüklerini fakat bir sonuç ve karara da
varamadýklarýný bildirerek davranýþlarýný ve oylarýný belirlemek yönünden
görüþmenin ertelenmesini istemiþtir. Yargýtay Hukuk ve Ceza Genel
Kurullarýnda, bir üyenin dahi oy kullanacak derecede bir kanaate varamadýðýný
bildirerek konuyu ve dosyayý incelemek istemesi halinde görüþmenin
ertelenmesi bir teamül haline geldiði halde, yeni kurulan ve ayný konudaki
iþlere bakmakla görevlendirilen daire mensuplarý adýna yapýlan erteleme
talebinin, baþkanlýk tasarrufuna girdiði gerekçesi ile ve kurulun oyuna
sunulmadan sayýn baþkan tarafýndan reddedilmesi usul ve teamüle aykýrý bir
davranýþ olmuþtur.
2 - Eksik þekilde tespit edilen Ýçtihadý Birleþtirmenin konusu ve çerçevesi
yüce kurulca tam olarak anlaþýlmadan, yapýlan seri bir oylama ile bir konu ve
çerçeve kesinleþtirilmiþ sayýlarak, konu ve özetin geniþletilmesini isteyen
üyelere konuþma imkaný tanýnmamýþ ve Ýçtihadý Birleþtirme Kararýnýn eksik ve
tereddütlere yol açacak bir þekilde çýkmasýna sebebiyet verilmiþtir.
Ýçtihadý birleþtirmeye yol açan deðiþik kararlarda aðýrlýk noktasý, 506 sayýlý
Kanunun 80. maddesinde bahsi geçen (gecikme zammý)nýn iflas eden prim
borçlusunun sýra cetveline kaydedilip edilmeyeceði ve paylaþtýrmaya katýlýp
katýlmayacaðý hususudur. ÝÝK.nun 196. maddesinin evvelki þeklinde, faizin
iflasýn açýlmasý ile kesileceði hükmünün, bir nevi temerrüt faizi
sayýlabilecek gecikme zammýna da uygulanmak gerekeceði yolunda uygulama yapan
11. Hukuk Dairesi, 196. maddenin deðiþik yeni þekline göre gerek faiz gerekse
gecikme zammýnýn iflasýn açýlmasýndan sonra iþlemeye devam edeceði, ancak ana
borcun ödenmesinden sonra masada bir miktar kalýr ise o miktardan ödeneceði
þeklinde bir uygulamaya geçmiþtir. Bu sebeple, yasa deðiþikliði sonucu 11.
Hukuk Dairesi'nin son uygulamalarý Hukuk Genel Kurulu ve 12. Hukuk
Dairesi'nin uygulamasý ile ayný istikamete dönüþtüðünden, içtihadý
birleþtirmenin noksan tespit edilen konusu itibarile uyuþmazlýk sona
ermiþtir. Bu sebeple ittihaz edilen içtihadý birleþtirme kararý bu þekli ile
gereksiz ve sonuç vermez bir mahiyet almýþtýr. Çýkan kararda, iflasýn
açýlmasýndan sonra iþlemeye devam eden gecikme zammýnýn sýra cetveline
kaydedilip edilmeyeceði hususu cevapsýz kalmýþ olup bu hususun baþka bir
içtihadý birleþtirme ile halledilebileceði düþüncesi eksik ve etkisiz bir
karara yol açmýþtýr.
3 - Ýçtihadý birleþtirmeye konu olan gecikme zammýnýn iflas hükümleri yönünden
ele alýnýp incelenmesi gerekirken, 506 sayýlý Kanunun ve 6183 sayýlý Kanun
hükümleri yönünden ele alýnýp faiz niteliðinde olup olmadýðýnýn tartýþýlmasý
yanlýþ olmuþtur.
ÝÝK. iflas hükümlerine göre, iflas halinde müflisten alacaklý olanlarýn
alacaklarý, iflasýn açýlmasýna kadar gerçekleþen miktarlarý ile nazara alýnýp
sýra cetveline yazýlýr (ÝÝK. 206 maddesine göre nafaka alacaklarý istisna
teþkil eder). SSK.nun prime iliþkin gecikme zammý alacaðýnýn iflasýn açýlmasý
tarihine kadar gerçekleþen miktarýnýn sýra cetveline kaydedileceði tabiidir.
Ancak, iflasýn açýlmasýndan sonra iþlemeye devam edecek olan bu alacaðýn
cetvele kaydý iflas hükümleri ile baðdaþmaz.
Gecikme zammýnýn iflastan sonra iþleyen bölümünün sýra cetveline
kaydedileceðine dair açýk bir yasa hükmü mevcut deðildir. Çoðunluk görüþünü
savunanlar 506 sayýlý Kanunun 80. maddesindeki (Gecikme zammý, prim borcu
ödenene kadar devam eder) hükmüne dayanmakta ve her ne kadar 6183 sayýlý
Yasanýn 52. maddesinde (Gecikme zammýnýn tatbik müddeti; iflas halinde
iflasýn açlýdýðý güne kadar olan müddettir) ifadesi mevcutsa da, 506 sayýlý
Yasanýn 80. maddesinde 6183 sayýlý Yasanýn 52. madesinin bu hükmünün
uygulanacaðýna dair bir atýf olmadýðýndan gecikme zammýnýn iflas tarihinden
sonra da iþleyeceðini ileri sürmüþlerdir. Gerçekte, 506 sayýlý Yasanýn bu
konuda 6183 sayýlý Yasa ile iliþkisi, 506 sayýlý Yasadaki gecikme zammýnýn
uygulanacak oraný ile þeklinin tespiti yönünden 6183 sayýlý Yasaya atýf
yapýlmýþ olmasýndan ibarettir.
506 sayýlý Yasanýn 80. maddesindeki gecikme zammýnýn prim borcunun ödenmesine
kadar devam edeceði hükmü ise genel bir kural olup, borçlunun ödeme hususunda
irade serbestliði bulunmasý halinde uygulanacak bir hükümdür. Ýflasýn
açýlmasý ile borçlunun artýk ödeme yapma imkaný yasa gereði ortadan
kalkacaðýndan artýk ödeme ile ilgili iflas hükümleri uygulanacaktýr.
Yukarýda açýklandýðý üzere 506 sayýlý Yasa hükmü, iflas kurallarýna göre
yorumlanmak gerekir.
4 - Aksinin kabulü, alacaklýlar yönünden menfaatler dengesi ve hakkaniyet
kurallarýna uygun düþmez.
SSK. çeþitli nedenlerle tahsil edilmeyen prim alacaklarý büyük miktarlara
ulaþmaktadýr. Gecikme zammýnýn sýra cetveline kaydý halinde çok zaman iflas
masasýnda yeterli karþýlýk almadýðýndan SSK., prim alacaðý ile gecikme
zammýný alabilecek, daha az güçlü olan diðer alacaklýlara ise belki bir þey
kalmayacaktýr. SSK. ile özel ve tüzel kiþi diðer alacaklýlar arasýnda böyle
bir ayýrým yapmak için bir haklý sebep de yoktur.
Yukarýda arzedilen nedenlerle çoðunluk kararýna katýlmýyoruz. 28.11.1991
Nihat ARYOL
11. Hukuk Dairesi Üyesi
KARÞI OY
* 1 - Tevhidi içtihat raporunda özet olarak belirtildiði gibi "Sosyal
Sigortalar Kurumu'nun prim alacaklarýna uygulanan gecikme zammýnýn iflas
açýlmasýndan sonra da iþlemeye devam edip etmeyeceði biçimindeki anlatýmýn
yapýlacak esasa iliþkin oylamada sorunu çözemeyeceði, özetle oylama þeklinin
deðiþtirilip büyük genel kurulca belirlenmesi, tüm oylarýn gecikme zammýnýn
iflas açýlmasýndan sonra da iþlemeye devam edeceði yönünde olduðu, gecikme
zammýnýn sýra cetveline yazýlýp yazýlmayacaðý hususunun ihtilaflý olduðu,
belirtilerek bu hususun ön sorunu olduðu,
Sayýn üyelerce ileri sürülmüþ bu husus sayýn baþkan tarafýndan oya
sunulmamýþtýr.
2 - 19. Hukuk Dairesi Baþkaný Sayýn Cengiz Kostakoðlu'nun; ilgili dairenin
kendi daireleri olduðu, yeni kurulduklarý için bu hususta henüz görüþ
oluþturmadýklarý, inceleme yapmak ve daire görüþü oluþturup Yüce Kurula
sunmak hususundaki istemleri ön sorun yapýlarak oylanmamýþtýr.
Sayýn Baþkanvekili Mehmet Uygun'un açýkladýklarý gerekçeye katýlarak Yargýtay
Yasasý ve Ýç Yönetmenlik hükümlerine göre ön sorun ortaya çýktýðýnda Büyük
Genel Kurulca oylanýp sonuçlanmadýkça üyenin esasa iliþkin oy verme
zorunluluðu doðamayacaðýndan esasa iliþkin oy kullanmayarak karara muhalif
bulunmaktayým.
Türkan GÜVEN
1. Ceza Dairesi Baþkaný
KARÞI OY
* Sosyal Sigortalar Kurumu'nun prim alacaklarýna uygulanan gecikme zammýnýn,
iflasýn açýlmasýndan sonra da sürüp sürmeyeceði konusu; 22.11.1991 tarihinde
toplanan Yargýtay Ýçtihadý Birleþtirme Büyük Kurulu'nun ilk oturumunda
görüþülmüþ ve sonuçlandýrýlmýþtýr.
Ne ki, içtihat; bir dizi yöntem (usul) ve oylama yanýlgýlarýyla
sakatlandýðýndan ve görünüþte sonuçlandýrýldýðýndan, aslýnda çýkmamýþtýr.
Çünkü bu sakatlýðýn yaptýrýmý, yargýlama hukukunda butlandýr.
Beni bu sonuca ulaþtýran sakatlýklarý iki ana baþlýk altýnda toplamak ve
aþaðýdaki biçimde özetlemek olanaklýdýr:
1 - Yöntem yanýlgýsý :
Bu yanýlgý, görüþme sýrasýnda ortaya çýkan önsorunun oylanmamasýndan
kaynaklanmýþtýr. Gerçekten, konuyu Yüce Kurula sunan sayýn üyeden sonra söz
alan ve 1991-3749 sayýlý Yasanýn 2. maddesinin anlatýmýna göre; "iflas ve
konkordatoya iliþkin hüküm ve kararlarý" denetlemekle görevlendirilen Yüksek
19. Hukuk Dairesi'nin Sayýn Baþkaný; sorunla doðrudan ilgili bulunduklarýný,
ancak Dairenin yeni kurulmasý nedeniyle henüz bir görüþ oluþturamadýklarýný,
incelemeyi sürdürdüklerini, içtihadý birleþtirme boyutunda bir konunun
herkesi baðlayýcý düzeydeki çözümünün önemli olduðunu, bu hususun gözetilerek
görüþmenin ertelenmesini istemiþtir. Bu istek üzerine, görüþmenin ertelenip
ertelenmemesi konusu, baþkanlýkça yerinde olarak görüþmeye açýlmýþ, birbirine
karþýt görüþleri savunan sayýn üyelere söz verilmiþtir. Konunun Yüksek 19.
Hukuk Dairesi'ni doðrudan ilgilendirmediðini, sýnýrlý olduðunu, bu nedenle de
ertelemeye gerek olmadýðýný savunan savla tam tersini ileri süren ve bu
yüzden de içtihadý birleþtirmenin Yargýtay Yasasýnýn 45. maddesine göre
hazýrlanmamýþ sayýldýðýný savunan görüþ, karþý karþýya gelmiþ; böylece ortaya
bir önsorun çýkmýþtýr. Karþýt savlara savunma olanaðý verilerek görþüme
açýldýðýnda, önsorun saydamlaþýp somutlaþtýðýna göre, bunun oylamayla
sonuçlandýrýlmasý doðal ve zorunlu bulunduðu halde, oturumu yöneten Sayýn
Birinci Baþkan, oylamadan özenle kaçýnmýþ; dahasý oturum boyunca yinelenen bu
doðrultudaki istekleri önce gözardý etmiþ; daha sonra direniþler üzerine þu
gerekçeyle reddederek, ivecenlikle esasa geçmiþtir: "Konu bir yýldan beri
tartýþýlmaktadýr ve çözüm bekleyen davalar bulunmaktadýr".
a) Bu tutum, ilkin yazýlý hukuka ve uygulamaya aykýrýdýr. Çünkü, hukukun genel
ilkelerine göre, yöntem (usul) sorunu her zaman esas sorunundan; bir yöntem
sorunu içinde önsorun ortaya çýkarsa bu da hepsinden önce çözülmek gerekir.
Çözümün biçimi de bellidir ve þudur: Birden çok yargýcýn kaltýldýðý toplu
yargýlamada önsorun, önce tartýþýlýr, sonra da oylanýr. Hukukun, bulduðu tek
çözüm biçimi budur. Nitekim, Yargýtay Yasasýnýn 57. maddesinde yasal dayanaðý
bulan Yargýtay Ýç Yönetmeliðinin 27. maddesi de bu doðrultudadýr. Böyle bir
hüküm olmasaydý, esasen hukukun genel ilkelerine göre ayný iþlemlerin
yapýlmasý gerekecekti. Gerçekten, Yargýtay Yasasýndan önce 19.6.1975
tarihinde Baþkanlar Kurulunca alýnan kararýn 4. ve 13. maddelerinde de ayný
düzenlemeye gidilmiþtir.
Bu durum karþýsýnda, ilkin konunun ertelenip ertelenmemesini görüþmeye açmak,
ardýndan da oylama yapmayacaðýný belirterek bu konuda söz isteyen üyelerin
sözlerini kesmek ve kimilerine söz vermemek yazýlý hukuka aykýrýdýr (Yargýtay
Ýç Yönetmeliði, md. 25, 27; 19.5.1975 tarihli Baþkanlar Kurulu Kararý, md.
7). En azýndan bu konuda oylamaya gerek olup olmayacaðý hususunda çýkan
uyuþmazlýðýn da, oylamayla çözüleceði düþünülmeliydi. Bu da yapýlmamýþtýr.
Sorunun ertelenmemesi konusunda gösterilen "konunun bir yýldan beri
tartýþýldýðý ve bekleyen davalar bulunduðu" görüþü ise; içinde taþýdýðý
çeliþki ve içtihadý birleþtirme kavramýnýn boyutuyla düþtüðü çatýþký bir yana
býrakýlsa bile, oylamadan kaçýnmanýn deðil, olsa olsa ertelemeden vazgeçmenin
gerekçelerinden yalnýzca birisi olabilir; erteleme oylamasý sýrasýnda sayýn
üyelerce elbette deðerlendirilebilirdi.
Þunu önemle vurgulamak zorundayým: Toplu yargýlamada, baþkanýn yetkisi,
yalnýzca ortaya çýkan sorunlarý sýraya koymaktýr (Hukuk Yargýlama Yasasý, md.
385/2; Ceza Yargýlama Yasasý, md. 383; Yargýtay Ýç Yönetmeliði, md. 27);
bunlarý kendi bildiðince çözüp sonuçlandýrmak deðildir. Böyle yapýlýrsa,
toplu yargýlamanýn toplu olmaklýk (collegialitˆ, collŽgialitŽ) niteliði
ortadan kalkar, bir çok yargýç yerine, ister istemez, tek yargýcýn yargýsýnýn
geçtiði tekçi, Batýlýlarýn deyiþiyle monokratik yargýlamaya ulaþýlýr. O
yüzden, toplu yargýlamada baþkana verilen görüþmelerin yeterliliðini
deðerlendirme yetkisi bile, uyuþmazlýk durumunda ancak kurul kararýyla
çözülmektedir (Yargýtay Ýç Yönetmeliði, md. 25/son). Üstelik, eðer bir
görüþmede söz verme konusundaki uyuþmazlýk dahi kurul kararýyla çözülüyorsa
(Yargýtay Ýç Yönetmeliði, md. 25), erteleme konusu öncelikle (a priori,
evleviyyetle) elbette kurul kararýyla sonuçlandýrýlacaktýr; baþkanýn
kararýyla deðil.
Dizge budur ve yerindedir. Bir kez daha vurgulamak isterim ki, böyle bir
dizgede, içtihadý birleþtirmenin alýnyazýsýný ilgilendiren bu çapta önemli
bir sorunun baþkanýn tekeline býrakýldýðýný ileri sürmek ve bunda direnmek,
baðýþlanamaz bir yanýlgýdýr.
Toplu yargýlamada görüþmeye açtýðý bir konuyu, ister bir düþünce, ister bir
önsorun olsun, oturum baþkanýnýn, önemli-önemsiz, gerekli-gereksiz diye
deðerlendirmeye yetkisi yoktur. Olamaz da. Çünkü düþünceler arasýnda deðer
yargýsýna (jugement de valeur) göre iyerarþi yaratýlamaz (Anayasa, md. 25/2).
Bir düþünce, gerçeklik yargýsýna (jugement de rŽalitŽ) göre ya doðrudur, ya
yanlýþtýr. Bu yargýyý kuracak olan da, düþünceyi yargýlayan kurula aittir.
Kurul bunu elbette oylama yoluyla çözebilir. Elindeki tek araç budur. Yazýlý
hukuk bunu böyle düzenlemiþtir. "Deðil mi ki, Yasa, onu çýkaran yasa
koyucusundan daha akýllýdýr" (Radbruch); öyleyse, konumu ne olursa olsun,
kiþilerden elbette haydi haydi daha akýllý olacak, kimse onun üzerine
çýkamayacaktýr. Hukukun üstünlüðünün özü de bunda saklýdýr. Tersi tutum,
nerede duracaðý kestirilemeyen keyfiliðin kapýsýný aralamak demektir.
Yargýlamada yargýçlarýn yalnýzca yasal yetkileri (arbitrium regulatum)
vardýr; sýnýrsýz yetkileri (arbitrium pleneum) söz konusu deðildir.
b) Ýkinci olarak, bu tutum yerindelik (maslahata uygunluk) kuralýna da
aykýrýdýr. Çünkü, Yargýtay Yasasýnýn 45. maddesinde düzenlenen içtihadý
birleþtirme kararlarý, Yargýtay Genel Kurullarýný, Dairelerini ve adliye
mahkemelerini bir yasa gibi baðlamaktadýr. Unutulmamalýdýr ki, yargý
kararlarýna yasa boyutunda güç veren böyle bir düzenlemeye, Yargýtay (bozma
mahkemesi) dizgesini benimseyen hiç bir ülkede rastlanmamaktadýr. Bu yüzden
de yasa koyucu içtihadý birleþtirme konusunda çok duyarlý davranmýþ;
baþvurunun gerekçeli (ciddi) olmasýný; bu yola gidilip gidilmeyeceðine Daire
ve Genel Kurullarýn görüþleri alýndýktan sonra Birinci Baþkanlýk Kurulunca
karar verilmesini öngörmüþ; uygulamada ise, her zaman, içtihadý birleþtirmeye
gerek olup olmadýðý sorunu çözülmeden esasa girilmemiþtir (19.6.1975 tarihli
Baþkanlar Kurulu Kararý, md. 4, 5).
Kim ki bu duyarlý düzenlemenin ýþýðýnda soruna yaklaþýrsa ulaþacaðý sonuç
þudur:
Ýçtihadý birleþtirme konusundaki yasa koyucunun gösterdiði bu duyarlýlýk ve
öze uyulmamasý; bu yüzde de sorunla doðrudan ilgili Yüksek Dairenin erteleme
isteðine karþýn, yetersiz bilgiyle iþin ivediyle çözülmesi, düþünceyi
zenginleþtirme olanaðýna kapýnýn kapatýlmasý yerinde olmamýþtýr. Bu üzücüdür.
Çok sesli bir topluma doðru hýzla evrilen Türkiye'de bu tutum onaylanamaz.
Bilmeliyiz ki, Batýnýn bir doðululaþma sorunu yoktur. Ama Türkiye'nin bir
batýlýlaþma sorunu vardýr. Bunun için de, Türkiye, her sorunu geniþ bir
yelpazede, dikeylemesine ve yataylamasýna, yüksek sesle konuþup tartýþmayý
baþarmak zorundadýr. Diyalojik ilkenin gereklerini gerçekleþtiremeyen bir
ülke, elbette Batýnýn marjinalinde kalmaya yargýlýdýr. Türk toplumu,
diyalektik tartýþmayý, demokratikleþme sürecinin gereði olarak
gelenekselleþtirmek; Türk yargýcý ise hem demokrasinin hem de mesleðinin
gereði olarak geleneksel bir alýþkanlýða dönüþtürmek ve böylece topluma örnek
olmak zorundadýr.
2 - Oylama yanýlgýsý :
Bir toplu yargýlamada, karara konu toplu iþlemin (atto collegiale) yasaya
uygun olabilmesi için, birbirlerine baðlý bir dizi onsuz olmaz (sine qua non)
kural öngörülmüþtür.
Bunlardan birincisi, çoðunluk ilkesidir ve yapýsal niteliktedir (Hukuk
Yargýlama Yasasý, md. 386; Ceza Yargýlama Yasasý, md. 385; Yargýtay Yasasý,
md. 39/2, 41/1, 42/1; Yargýtay Ýç Yönetmeliði, md. 28).
Ýkincisi ise fonksiyonel kurallardýr. Öðreti ve yargýsal görüþlerde sýk sýk
vurgulandýðý üzere, yapýsal çoðunluk kuralýnýn saðlýklý sonuca ulaþabilmesi
için, fonksiyonel kurallara uyulmasý zorunludur. Bu kurallar þunlardýr:
Çözülecek sorunlarýn baþkanca sýraya (ordo procedendi) konulmasý (Hukuk
Yargýlama Yasasý, md. 385/2; Ceza Yargýlama Yasasý, md. 383); bu sýranýn
görüþmede ortaya çýkan karþýt ve seçenekli görüþten birini çözüme ulaþtýracak
biçimde düzenlenmesi ve hep birlikte toptancý (cumulatif) sorular sorulmamasý
(Ceza Yargýlama Yasasý, md. 384); bir sorun çözülmeden öbürüne geçilmemesi ve
bir sorun çözüldüðünde daha sonrakiler gereksiz duruma düþmüþlerse,
görüþmenin o noktada kesilmesi (Hukuk Yargýlama Yasasý, md. 385/2); bir
sorunun çözümünde azýnlýkta kalanýn sonraki sorun çözülürken, azýnlýkta
kaldýðý gerekçesiyle oylamaya katýlmaktan kaçýnamamasý (Ceza Yargýlama
Yasasý, md. 384; Yargýtay Ýç Yönetmeliði, md. 27/3).
Toplu yargýlamada toplu iþlemin geçerlilik koþullarý olan bu kurallar, hemen
hemen her ülkenin yargýlama yasalarýnda bulunmaktadýr. Bu konuda yalnýzca
ceza yargýlama yasalarýndan bir kaç örnek vermekle yetiniyorum: 1913 (md.
455, 456); 1930 (md. 473); 1988 (md. 527/1-2) tarihli Ýtalyan, 1958 tarihli
Fransýz (md. 356) Ceza Yargýlama Yasalarý gibi.
Görüldüðü gibi, bu kurallar, yüz yýldan fazladýr Batýda; en az 64 yýldýr
ülkemizde bilinen ve uygulanan ilkelerdir. Özellikle Batý ülkelerinde,
bunlara uyulmamasý, toplu iþlemin sakat doðmasýna yol açmakta ve bu
sakatlýðýn yaptýrýmý da butlan olmaktadýr. Bilimsel ve yargýsal görüþler, bu
konuda görüþ birliði içindedirler (Öðreti: Foschini, Sistema del diritto
processuale penale, Milano, 1968, II, s. 507-509; Pisapia, Compendio di
procedura penale, Padova, 1986, s. 408-409; Cordero, Procedura penale,
Milano, 1985, s. 396, 397, 974, 975; Cristiani, Manuale del nuovo processo
penale, Milano, 1989, s. 378; StŽfani-Levasseur-Bouloc, ProcŽdure PŽnale,
Paris, 1990, n. 696 vd. Yargýsal görüþler: Fransýz Yargýtayýnýn 27.1.1987,
25.11.1987, 27.1.1988, 27.4.1988, 3.5.1988, 4.5.1988 tarihli kararlarý). Bu
nedenlerle oylama sýrasýnda, önsorun oylanmadýðý için esasa girilemeyeceði
yolunda oy kullanýlmasý karþýsýnda "yeni þeyler çýkarýldýðý" biçiminde ortaya
konulan taný; hem tarihsel gerçeklere ve hem de bilimsel tartýþmada görüþleri
deðer yargýsýyla yargýlamama kuralýna aykýrý düþmüþtür. Zira, Batýnýn
yüzyýldan bu yana uyguladýðý bu eski kurallarý kimilerinin bilmemesi ya da
bilmezlikten gelmesi, onlarý ne "yeni" ne de "icat edilmiþ" kýlar. Kaldý ki,
konumu ne olursa olsun, kullandýðý oy nedeniyle, bir üyeyi bir baþkasýnýn
"yeni þeyler icat ediyor" biçiminde yargýlamaya hakký ve yetkisi de yoktur.
Þunu da vurgulamak gerekir ki, bu kurallar bir ülkenin yazýlý hukukunda,
özellikle hukuk ve ceza yargýlama yasalarýnda daðýnýk olarak yer alsalar,
bunlardan birinde bütünüyle bulunmasalar bile, yargýlama hukukunun dallarý
olarak birbirlerini bütünledikleri için, örnekseme yoluyla boþluklar
doldurulacak ve hepsi uygulamaya konulacaktýr.
Ýþte konuya bu kurallar açýsýndan eðildiðimizde, çoðunluk kuralý; fonksiyonel
kurallara uyulmadýðýndan, sakatlanmýþtýr.
Þöyle ki:
a) Ýlkin sýra dýþý býrakýlýp önsorun oylanmadýðýndan, bir kesim üyeler, haklý
olarak esas hakkýnda görüþ belirtememiþlerdir. Çünkü, önsorun
oylanmadýðýndan, azýnlýkta kalýp kalmadýklarý belli deðildir. Zira, bu
üyelerin esas hakkýnda görüþ belirtme haklarý, önsorun oylamasýnda azýnlýkta
kalmalarý koþuluna baðlýdýr. Bir baþka deyiþle, önsorun oylamasýnda azýnlýkta
kalma koþulu ile daha sonra görüþülen esas sorunda oy kullanabilme hakký
arasýnda zorunluluk iliþkisi bulunmaktadýr (Ceza Yargýlama Yasasý, md. 384;
Yargýtay Ýç Yönetmeliði, md. 27/3). Bu kural çiðnenerek esasa geçildiðinden,
bir kesim üyeler esas hakkýnda düþünce belirtmek hakkýndan ve olanaðýndan
yoksun býrakýlmýþlardýr.
b) Ýkinci yanýlgýya da, sorunun oylamaya sunuluþunda düþülmüþtür. Gerçekten,
sorunun "gecikme zammý sürer/sürmez" biçiminde oylanarak sonuçlandýrýlacaðý
bildirilince; Yüksek 11. Hukuk Dairesi'nin çoðunluk görüþünü savunan sayýn
üyeleri; buna karþý çýkmýþlar ve kendilerinin de iflasýn açýlmasýndan sonra
gecikme zammýnýn süreceði; ancak gecikme zammý faiz niteliðinde bir edim
olduðu için Ýcra ve Ýflas Yasasýnýn 196. maddesi uyarýnca ana borçlarýn
tasfiyesinden sonra masada bir artýk para kalmýþsa bundan ödeneceði
düþüncesinde olduklarýný, bu yüzden oylamanýn toptancý biçimde yapýlmasýnýn
sorunu çözmeye yetmeyeceðini belirtmiþlerdir. Bu uyarýya karþýn, oylarýn bu
sýnýrlamayla da kullanýlabileceði belirtilerek, sorun, "iflastan sonra da
gecikme zammý sürer/sürmez" biçiminde oya sunulmuþ ve sonuçlandýrýlmýþtýr.
Oysa, oylamanýn iki aþamada yapýlacaðý; birinci aþamada, "iflastan sonra da
gecikme zammý sürer/sürmez" sorununun; "sürer" görüþü çoðunluk saðlarsa,
ikinci aþamada, bunun bir faiz olup olmadýðýnýn oylanacaðý bildirilmek
gerekirdi. Bu açýklama yapýlmamýþ, toptancý (cumulatif) oylamaya gidilmiþtir.
Bu nedenle de, "gecikme zammý iflastan sonra da sürer" görüþünde olduklarý
halde, gecikme zammýnýn faiz olarak deðil, sýra cetveline geçirilmesi gereken
ve her gün iþleyen bir ana alacak olarak deðerlendiren görüþe karþý çýkan bir
kesim üyeler, Yüksek 11. Hukuk Dairesi'nin çoðunluk görüþünü savunan üyeleri
gibi, "gecikme zammý iflastan sonra sürmez" biçiminde oy kullanma yolunu
seçmek zorunda kalmýþlardýr. Ayný durum, elbette "iflastan sonra da gecikme
zammý sürer" oyunu kullanan üyeler için de söz konusudur.
Bu baðlamda düþülen bir yanýlgý da þudur:
Oylamada, sonuç açýklanmadan oyunu deðiþtirmek isteyen Yüksek 11. Hukuk
Dairesi Sayýn Baþkanýna bu olanaðý tanýmamak; hem toplu yargýlamanýn varlýk
nedenine, özüne ve amacýna, hem de yazýlý hukuka aykýrý düþmüþtür.
Gerçekten, toplu yargýlama dizgesinin (sisteminin) varlýk nedeni, özlü ve
yoðun bir anlatýmla, birbirlerini denetleyen çok sayýdaki yargýcýn kendi
görüþlerini, karþý görüþlerin ýþýðýnda tartarak, bir baþka deyiþle, görüþüp
tartýþarak, kiþisellikten arýndýrýlmýþ, bu yüzden de artýk kendine deðil,
makama ait bulunan nesnel, ortak, anonim ve genel bir yargýyý oluþturmaktadýr
(Foschini, Sistema ..., I, 1965, n. 145, 153). Bu nedenlerle, en iyi, en
saðlam, en nesnel (gayriþahsi) ve güvenceli dizgenin, toplu yargýlama olduðu
söylenegelmiþtir.
Toplu yargýlama görüþmesinde sergilenen düþünceler, görüþme sýrasýnda henüz
yargý (givdizio) düzeyinde deðil, yalnýzca her yargýcýn oylama anýndaki
yargýsýný hazýrlayan geçici düþünceler (opinioni) niteliðindedir. Bu ayýrým
ve baþkanlýk, son derece önemlidir. Çünkü her yargýç, baþkalarýnýn
görüþlerini mutlaka dinledikten ve kesinkes deðerlendirdikten sonra son
yargýsýný (givdizio) oluþturacaktýr. Aslýnda görüþme, bu geçici düþüncelerin
(opinioni) sergilenmesi ve bu düþüncelerin deðil; bu düþüncelerin ýþýðýnda
sav-karþýsava-bileþim geçidinden süzülüp gelen yargýlarýn oluþturulmasý ve
oylamaya hazýrlanmasý için yapýlmaktadýr. Böyle olmasaydý, görüþmeye gerek
kalmaz, doðrudan doðruya oylamaya geçilirdi (Foschini, Sistema ..., I, n.
95). O yüzden tersine bir uygulama; görüþme aþamasýnýn varlýk nedenini
yadsýmak, görünüþte toplu yargýçlarla ve fakat aslýnda oylamayla peçelenen
tek yargýçlarla yargýlama yapmak demektir.
Nitekim, Yargýtay Ýç Yönetmeliðinin 26/3. madde ve fýkrasýnda, oylama bitmeden
her üyenin oyunu deðiþtirebileceði belirtilmiþtir. Demek oluyor ki, bir
üyenin görüþünün yargýya dönüþmesi, oylama sonucu açýklanýncaya deðin
olanaklýdýr ve bu düzenleme, yukarýdaki görüþlerin ýþýðýnda ele alýndýðýnda,
yerindedir. O yüzden, bir üye, daha önce bu görüþte olmadýðý gerekçesiyle,
belli yönde oy kullanmaya zorlanamaz. Böyle bir müdahale önemli ve çok ciddi
sakýncalarý yaratýr. Çünkü, toplu yargýlamada görüþmeyi hiçleþtirir.
Bu konuda son olarak þunu vurgulamak istiyorum: Toplu yargýç ve yargýlama
dizgesinin, tek yargýç ve yargýlamak dizgesine üstünlüðünü tartýþma
götürmemektedir. Ancak, insanlýk adalet daðýtýrken, hiç bir zaman kusursuz ve
yetkin bir dizgeyi bugüne deðin geliþtirememiþtir. Toplu yargýç ve yargýlama
dizgesine yöneltilen en güçlü eleþtiri þudur: Oylama her zaman gerçeðin ve
adaletin ölçütü deðildir. Gerçekten yüz kiþinin katýldýðý bir toplantýda, bir
kiþi gerçeði savunmuþ ve 99 kiþi yanýlmýþ olabilir. 99 yanlýþ, bir doðruya
eþit demek deðildir. O yüzden son çözümlemede, oylama olgusu, gerçeði
yakalamaktan çok, yargýlamada uyuþmazlýða son vermek için bulunmuþ
çaresizliðin bir çaresidir. Ýþte toplu yargýç ve yargýlamada sonuç çýkarma
evresinin son aþamasýný oluþturan oylama aþamasýnýn özünde bulunan bu
sakýncayý önlemek, hiç deðilse en aza indirmek için, yukarýdaki ilkelere sýký
sýký sarýnýlmak ve uyulmak gerektiði belirtilmiþtir. Eðer bunlara uyulmazsa,
sonuçta ulaþýlan toplu yargýlamanýn iþlemi (atto collegiale), sakat ve sonuç
da elbette saðlýksýz olacaktýr.
Yukarýdan beri yöntem ve yanýlgýlarý sergileyen þu durum göstermektedir ki,
22.11.1991 tarihinde yapýlan oylama; saðlýksýz, ulaþýlan sonuç da sakat ve
batýldýr. Çünkü, baþlangýçta düþülen yanýlgý bulaþýcý olmuþ, bir dizi
yanýlgýya yol açarak, görüþme ve oylamayý hukuken geçersiz kýlmýþtýr.
Kuþkusuz, batýl (nul, hiçlikle sakat) bir iþlem, yasal yollardan ortadan
kaldýrýlamadýðý sürece geçerlidir. O yüzden, söz konusu içtihadý birleþtirme
kararý, yayýmlanma aþamasýný yaþadýktan sonra, yasal düzlemde mutlaka yeniden
gözden geçirilmelidir.
Her kaþýoy yazýsýnýn genelde iki iþlevi vardýr. Birincisi, bütün yargý
kararlarýnýn ve karþýoylarýn gerekçeli olmasýný isteyen Anayasanýn (md.
141/3) ve öbür yasalarýn (Hukuk Yargýlama Yasasý, md. 388/3 ve son, 389; Ceza
Yargýlama Yasasý md. 32, 260) buyruklarýna uyarak konunun aydýnlýða
kavuþmasýný saðlamak; ikincisi ise, karþýoyu yanýtlayabilmesi ve unutulmasý
olasý noktalarý gün ýþýðýna çýkarabilmesi için, yazýlmasýnda ve gerekçe
gösterilmesinde temel karara yardýmcý olmak ve böylelikle onun her açýdan
yetkin ve saðlam bir bütünlükte çýkmasýný saðlamak.
Oylamayla sýnýrlý olarak yazdýðým ve baþka sayýn üyelerce de yazýlacaðýný
umduðum bu karþýoylarýn ise, üçüncü bir iþlevi üstlendikleri inancýný
taþýmaktayým. O da þudur: Söz konusu içtihadý birleþtirme kararýnýn yeniden
ele alýnmasýna katkýda bulunmak. Bunu yerine getirebilirse, iþlevini
yeterince yapmýþ olacaktýr. 22.11.1991
Sami SELÇUK
Yargýtay 4. Ceza Dairesi Baþkaný
KARÞI GÖRÜÞ
* 506 sayýlý Sosyal Sigortalar Kanununun 80. maddesinde yer alan "gecikme
zammý"nýn, iflasýn açýlmasýndan sonra da devam edeceði yönünde gerek 12.
Hukuk ve Hukuk Genel Kurulu ve gerekse 11. Hukuk Dairesi'nin içtihatlarý
arasýnda bir aykýrýlýk söz konusu deðildir. Aykýrýlýk, iflasýn açýlmasýndan
sonra iþleyecek gecikme zammýndan doðan alacaðýn, iflas masasýna dahil olup
olmayacaðý, diðer bir ifade ile bu alacaðýn ana para meyanýnda sýra cetveline
kaydedilip edilmeyeceði noktasýnda toplanmaktadýr. O halde, içtihatlarý
birleþtirmenin konusunun, yukarýda deðinildiði gibi, gecikme zammýndan doðan
alacaðýn sýra cetveline kaydedilip edilemeyeceðine iliþkin bulunmasý
gerekirdi. Bu nedenle, içtihadý birleþtirme kararýnýn, içtihat aykýrýlýðýnýn
giderdiði söylenemez.
Diðer yandan, gecikme zammý, bazý yasalarda yer almasýna raðmen, açýk bir
tanýmý yapýlmamýþtýr. Ancak doktirinde, bir para borcunun geç ödenmesini
önleyecek bir tedbir olarak nitelendirilmiþ ve hukuki iþlemde öngörülen cezai
þartýn, yasa ile düzenlenen bir þekli olarak kabul edilmiþtir (Dr. Akar Öçal
- Türk Hususi Hukukunda Gecikme Faizi, 1965 - Sh. 35).
Gecikme zammýnýn yukarýda açýklanan özelliði ve yasada faizden ayrý olarak
düzenlenmiþ bulunmasý sebebiyle faiz olarak mütalaasý da mümkün deðildir.
O halde, faiz olarak kabulü mümkün olmayan ve borcun ödenmesine kadar devam
edeceði 506 sayýlý Yasanýn 80. maddesinde öngörülen gecikme zammýnýn, iflasýn
açýlmasýndan sonra iþleyecek kýsmýnýn, ana alacak olarak mütalaasýnýn mümkün
olup olmayacaðý hususunun irdelenmesi gerekmektedir.
Ýflas masasýna, iflasýn açýlmasý anýnda hukuken mevcut olan alacaklar girer.
Bu alacaklar, ÝÝK.nun 195. maddesi uyarýnca ana alacak ile iflasýn açýldýðý
güne kadar iþlemiþ faiz ve takip masraflarýdýr. Bir baþka anlatýmla, iflasýn
açýlmasýndan sonra doðan alacaklarýn iflas masasýna dahil olmasý düþünülemez.
Hal böyle olunca, iflasýn açýlmasýndan sonra iþleyecek gecikme zammý
sebebiyle doðacak alacaðýn iflas masasýna dahil edilerek sýra cetveline kaydý
mümkün deðildir.
Bu nedenlerle, yukarýda deðinilen hususlar tartýþma konusu yapýlmadan gecikme
zammýndan doðan alacaðýn, iflasdan sonra da devam edeceði yolundaki düþünce
iflas hukukunun ana ilkelerine aykýrý bir uygulamaya gerekçe
yapýlabileceðinden çoðunluk görüþüne katýlamýyoruz.
KARÞI OY YAZISI
* 506 sayýlý Yasanýn 80. maddesinde öngörülen prim "gecikme zammý"nýn hukuki
niteliði hakkýndaki düþüncemizi, çoðunlukça benimsenen görüþe, hem usul ve
hem de esas yönünden karþý çýktýðýmýzý belirterek açýklayacaðýz.
Ýçtihadý birleþtirmenin gerek hazýrlanýþý ve gerekse genel kuruldaki
görüþmeler ile Ondokuzuncu Hukuk Dairesi'nin genel kuruldaki açýklamalarý
gözönüne alýndýðýnda, usuli yanlýþlýklar yapýlmýþtýr. Þöyle ki, 2797 sayýlý
Yargýtay Kanunu'nun 45/f, 4 maddesi ile Yargýtay Ýç Yönetmeliðinin 16.
maddesi ve Ýçtihadý Birleþtirme görüþmeleri ve kararlarýnýn alýnýþ biçimi ile
ilgili olarak Yargýtay Baþkanlar Kurulu tarafýndan alýnan 19.6.1975 günlü
ilke kararlarýna aykýrý biçimde görüþmelere devam edilmiþtir. Ön sorun olarak
getirilen konu istemlere karþýn oya sunulmamýþ ve genel kurul baþkanýnýn
tasarrufu içinde kaldýðý açýklanarak sonuca etkili usuli yanýþlýklara yer
verilmiþtir. Bu etkili usul yanlýþlarý nedeniyle alýnan karar geçersizdir. Bu
konuda ayrýntýlý açýklamalar yapan Yargýtay Birinci Baþkanvekili sayýn Mehmet
Uygun ile Yargýtay Dördüncü Ceza Dairesi Baþkaný sayýn Sami Selçuk'un Karþý
Oy Yazýlarýndaki görüþlere aynen katýlýyoruz.
Ýþin esasýna gelince;
Ýçtihadý Birleþtirme kararýnýn özetinde de anlaþýlacaðý üzere, çözümlenmesi
gereken husus, SSK.nun prim alacaklarýna uygulanan gecikme zammýnýn iflasýn
açýlmasýndan sonra da iþlemeye devam edip etmeyeceðidir. Bu hususun çözümü
için her þeyden önce "gecikme zammý"nýn hukuki niteliði üzerinde durmak
gerekmektedir.
Gecikme zammýnýn hukuki niteliði uygulamada tartýþmalýdýr. Anayasa
Mahkemesi'nin 19.10.1971 gün ve 34/72 sayýlý kararýnda, "gecikme zammýnýn
faiz deðil, yasal bir gecikme tazminatý" olarak kabul edilmesine karþýn,
Danýþtay Ýçtihatlarý Birleþtirme Kurulu 3.7.1989 gün ve 5/3 sayýlý kararýnda
gecikme zammýna "bir nevi temerrüt faizi sayýlabilecek gecikme zammý ..."
demiþtir. Ýçtihatlarýn birleþtirilmesi istenen kararlar dýþýnda, Yargýtay'ýn
bu konuda açýk ve seçik bir kararý yoktur. Ancak, Yargýtay, gecikme zammýna
ayrýca faiz uygulanamayacaðýný kabul etmek suretiyle, "gecikme zammýnýn",
temerrüt faizi niteliðinde olduðu izlenimini vermiþ bulunmaktadýr.
Öðretide, gecikme zammýnýn bir tazminat olduðu ileri sürülmesine karþýn, bu
gecikme zammýnýn periyodik biçimde uygulanmasý durumunda hukuki niteliðinin
ne olduðu belirtilmediði gibi "gecikme zammýnýn" geç ödenmesi halinde,
temerrüt faizinin iþleyip iþlemeyeceði üzerinde herhangi bir açýklama
yapýlmamýþtýr. Öðretideki açýklamalar yeterli gerekçeleri içermediðinden
benimsenmesi olanaksýzdýr.
Hukukumuzda gecikme zammý, 6183 sayýlý Yasa ile vergi yasalarý ve 506 sayýlý
Yasada öngörülmüþtür. Ayrýca, elektrik, su ve telefon ücretlerinin saptanmasý
ve ödenmesine iliþkin tarifelerde de gecikme zammýndan söz edilmiþtir. Acaba,
gecikme zammýnýn kabulündeki amaç nedir? Anapara borcunun ve özellikle vergi
ve primlerin geç ödenmesi halinde, faiz yerine, gecikme zammýnýn
uygulanmasýnýn amacý ne olabilir? Yasa koyucu, gerek faiz ve gereksez
temerrüt faizinin yüksek oranda saptanmasýnda, oldukça çekingendir. Çünkü,
faiz ve temerrüt faiz oranlarýnýn yükselmesi ekonomik yaþama ve enflasyona
olumsuz yönde etki yapmaktadýr.Ýþte, bu sakýncayý önlemek ve bir ölçüde genel
bir uygulamadan kaçýnmak, kamu alacaklarýnýn enflasyon karþýsýnda erimesini
önlemek için yasaca, yüksek faiz oraný yerine, sadece adý deðiþtirilerek
"gecikme zammý" kabul edilmiþtir. Yani, yasa koyucu temerrüt faizi oranýnýn
artýrýlmasýný ekonomik yaþam için olumsuz görmüþ ve fakat bazý kamu
alacaklarýna avantaj saðlamaktan da geri kalmamýþ, temerrüt faizi yerine,
"gecikme zammý" sözcüklerini kullanmayý yeðlemiþtir. Böylece temerrüt faiz
oraný yükseltilmeden bazý alacaklýlara ek yararlar saðlanmýþtýr. Kanýmýzca bu
ek yararlar faiz olmasýna karþýn, üzüntüyle belirtelim ki, çoðunluk
tarafýndan faizin dýþýnda bir tür anapara veya gecikme tazminatý (cezai þart)
olarak nitelendirilmiþ, dolayýsýyla yasa koyucunun az önce deðinilen gizli
amacý gözden kaçýrýlmýþtýr.
Bugün için yürürlükte olan 506 sayýlý Yasanýn 80. maddesinde, prim ve gecikme
zammýndan söz edilmektedir. Bu madde, 3203 sayýlý Yasa ile deðiþtirilmiþ ve
anýlan deðiþiklikten önce ödenmeyen primler için gecikme zammý ve faiz
yürütüleceði öngörüldüðü halde, 3203 sayýlý Yasa ile faiz kaldýrýlmýþ ve
sadece gecikme zammýnýn uygulanmasý gerektiði kabul edilmiþtir. 506 sayýlý
Yasanýn 80. maddesiyle 6183 sayýlý Yasaya gecikme zammý oranlarý ve tahsil
biçimi için yollama yapýlmýþtýr. Bakanlar Kurulu 3418 sayýlý Yasa ile tanýnan
yetkiye dayanarak çýkardýðý 24.5.1988 gün ve 88/12947 sayýlý kararýnda,
gecikme zammý oranlarý için aylýk sýrasýyla 10, 8 ve 6 kabul
edilmiþtirki, bunun yýllýk toplamý 90 olduðuna ve bu tutar oldukça yüksek
bulunmasýna, temerrüt faizi ile reeskont faizlerinin üzerinde olmasýna göre,
sigorta priminin veya gecikme zammýnýn geç ödenmesi nedeniyle artýk temerrüt
faizinin istenemeyeceði kuralý getirilmiþ bulunmaktadýr. Baþka bir deyiþle,
sigorta primlerinin geç ödenmesi sonucu gecikme zammýndan ayrýca temerrüt
faizi istenemeyeceði 506 sayýlý Yasada öngörülmüþtür. Yani, sigorta
primlerine temerrüt faizi yürütülemeyeceði gibi, gecikme zammýnýn
oluþmasýndan sonra bu gecikme zammý da ödenmezse, ödenmeyen bu gecikme
zammýnada temerrüt faizi iþlemeyecektir. Bunun sonucu olarak gecikme
zammýna, temürrüt faizi niteliði verebiliriz. Çünkü, temerrüt faizinden
vazgeçmek olaðan bir durum olmadýðý için, gecikme zammýnýn temerrüt faizinin
yerine geçtiðini kabul etmek biçimindeki yorum, genel hukuk kurallarýna
uygundur.
Öte yandan, Bakanlar Kurulu 24.5.1988 gün ve 88/12947 sayýlý Kararýnýn
baþlýðýnda aynen "Vadesinde Ödenmeyen Amme Alacaklarýna Uygulanan Faiz
Oranlarýnýn Tesbitine Dair Karar" demek suretiyle, 6183 sayýlý Yasadaki
gecikme zammýný "faiz" olarak tanýmlamýþtýr. Bu tanýmlama ile 506 sayýlý
Yasada öngörülen gecikme zammýnýn adý açýkça "faiz" olarak konmuþtur. Genel
kurul görüþmelerinde bu hususa çoðunlukça deðinilmemiþ ve aksi bir görüþ
getirilememiþtir. Kanýmýzca da, karþý bir görüþün getirilmesi olanaksýzdýr.
Çünkü, Bakanlar Kurulunca kabul edilen karar, bir objektif bir hukuk kuralý
olmasý nedeniyle yasa koyucunun amacýný da yansýtmýþ bulunmaktadýr. Öyleyse,
prim gecikme zammý bir faizdir ve faiz gibi iþleme tabi tutulmalýdýr.
Görüþmelerde gecikme zammýnýn ceza koþuluna benzer bir tazminat ve bunun
yanýnda ceza iþlevi olduðu savunulmuþtur. Fakat, açýkça bir ceza koþulu
denememiþtir. Eðer, ceza koþulu denseydi, bu ceza koþulunun geç ödenmesi
nedeniyle buna niçin temerrüt faizi yürütülmediði hususunda cevap
verilemeyecek ve hatta çeliþkiye düþülecekti. Gecikme zammý, bir tür
tazminattýr gibi bir yorum getirilerek kavram kargaþasýna neden olunmuþtur.
Çünkü, önümüzdeki günlerde elektrik, telefon ve su paralarýnda öngörülen
gecikme zammý da uyuþmazlýklara neden olacak ve farklý içtihatlar ortaya
çýkacaktýr. Bugün için elektrik paralarýna yürütülen gecikme zammýnýn hukuki
niteliði hakkýnda farklý Yargýtay kararlarý vardýr. Bu alacaklar için 6183
sayýlý Yasa hükümleri de uygulanmamaktadýr. Genel kurulda, elektrik ve
benzeri alacaklar hakkýnda uygulanmasý istenen gecikme zammýnýn da hukuki
niteliðinin deðerlendirilmesi istenmiþ ve fakat bu istem usulüne oylanmadan
görüþme dýþý býrakýlmýþtýr. Esasýnda, gecikme zammý kavramý sadece 6183
sayýlý Yasa ile 506 sayýlý Yasa bakýmýndan deðil, tüm olarak ele alýnmalý ve
ileride çýkmasý olasý kavram ve kargaþasý ve bununla ilgili uyuþmazlýklara
çözüm getirilmeliydi. Bu yönüyle de Ýçtihat Birleþtirme eksik çýkmýþtýr.
"Gecikme zammý" kavramý çoðunluðun benimsediði gibi sadece 506 sayýlý Yasanýn
80. maddesi kapsamý içinde deðerlendirilse bile, yukarýda belirtilen elektrik
ve benzeri alacaklarda uygulanan gecikme zammý için de uygulanýp
uygulanmayacaðý duraksamalara neden olacak niteliktedir. Ýlk bakýþta bu
alacaklara uygulanmayacak denebilirse de, "gecikme zammý" kavramý bir tür
tazminattýr gibi bir sonuca varýldýktan sonra, elektrik ve benzeri alacaklara
da uygulanmasý gerektiði sonucuna ulaþma olasýlýðý vardýr. Eðer, bu son
alacaklar için farklý bir yorum getirilirse,yani elektrik ve benzeri
alacaklar için uygulanan gecikme zammýna temerrüt faizi denirse, kavram
kargaþasý geniþleyecek ve iþin içinden çýkýlmaz bir durum yaratýlacaktýr.
Ýçtihadý Birleþtirmenin bu kabulünden sonra artýk hiç kimse temerrüt faizi ve
reeskont faizine yer vermeyecektir. Çünkü, bu kavramlar enflasyon
dönemlerinde alacaklýlarý koruyamamaktadýr. Bugün için gecikme zammý kamu
alacaklarý ile sigorta prim borçlarý ve elektrik ve benzeri alacaklarda
uygulanmaktadýr. Bunun burada kalacaðýný düþünmek yanýltýcýdýr. "Gecikme
zammý" kavramýna, temerrüt faizi deðildir gibi bir yorum getirildikten snora
artýk özel hukuk sözleþmelerinde de gecikme zammý kavramýna yer verilecektir.
Özellikle karz sözleþmelerinde ve banka kredi sözleþmelerinde yer alacak
gecikme zammý, kredilerin pahalýlaþmasýna ve dolayýsýyla enflasyonun
yükselmesine neden olacaktýr. Alacaklý olanlar, borçlunun iflas olasýlýðýný
da düþünerek faiz yerine, alacaðýn tahsili tarihine kadar periyodik olmak
üzere gecikme zammýnýn uygulanmasýný tercih ederek sözleþmelerinde bu kavrama
yer vereceklerdir.
Ýçtihatlarýn Birleþtirilmesinde katýlamadýðýmýz bir husus ta, uyuþmazlýðýn
çözümünde karar özetinin oya sunuluþ biçimidir. Kanýmýzca, bu uyuþmazlýðýn
çözümü için oylamanýn "gecikme zammý faiz midir, deðil midir" biçiminde
olmasý gerekirdi. Genel Kurulda bu öneri deðerlendirilmemiþ ve yanlýþ bir
sonuca varýlmýþtýr. Çünkü, "gecikme zammý iflastan sonra da iþlemeye devam
eder" kararý verilmekle, bu "gecikme zammýnýn" sýra cetveline yazýlacaðý veya
yazýlmasa bile paylaþtýrmada ödeneceði benimsenmiþtir. Bu hususa genel
kurulda bir üye deðindiði halde, iþin esasýnýn bu olmasýna karþýn, ne raporda
ve hazýrlýk çalýþmalarýnda ne de genel kurul görüþmelerinde tartýþýlmamýþ ve
konu olgunlaþmadan oylamaya geçilmiþtir.
Acaba, iflasýn açýlmasýndan sonra doðan alacaklar iflas sýra cetveline
yazýlabilir mi? Kural olarak, iflasýn açýlmasýndan sonra doðan alacaklar sýra
cetveline yazýlamaz. Eðer, iflasýn açýlmasýndan sonra doðan alacaklar iflas
masasýnýn borcu ise, bu alacaklar paylaþtýrmadan önce ödenir. Yok eðer bu
alacaklar yeni bir alacak ise, iflas tasfiyesinin dýþýnda kalýr. Yasa koyucu
iflas açýlmasýndan sonra doðan bazý alacaklar için özel kurallar öngörmüþtür.
Bunlar, müflisin ilamlý nafaka borçlarý (ÝÝK. 206/4) ile kaydý hayat ile irat
(BK. 509/3) ve ölünceye kadar bakma akti (BK. 519/I) borçlarýdýr. 506 sayýlý
Yasada böyle bir ayrýk kural öngörülmemiþtir. Öyleyse, ya kýyasen az önce
anýlan kurallar gibi bir uygulama yapýlacak veya iflasýn açýlmasýndan sonra
doðan bu alacaklar için yeni bir alacak denmek suretiyle iflas masasý dýþýnda
býrakýlacaktýr.
Yukarýdanberi yaptýðýmýz açýklamalarýn ýþýðýnda özet olarak þunu
söyleyebiliriz:
1- Ýçtihatlarýn birleþtirilmesinde esasa etkili usul yanlýþlýklarý
yapýldýðýnda alýnan Ýçtihat Birleþtirme Kararý geçersizdir.
2- Yasa koyucu temerrüt faizi ile reeskont faizini yükseltmeyi ekonomik yaþam
yönünden sakýncalý gördüðü için, bunun yerine bazý alacaklara ve özellikle
kamu alacaklarýna temerrüt faizi yerine uygulanmak üzere baþka ad altýnda
"gecikme zammý" kabul ettiðinden, "gecikme zammý" bir tür tazminat deðil,
hukuki niteliði itibariyle temerrüt faizidir.
3- Çoðunluðun kabul ettiði gibi "gecikme zammý" faiz deðil de, asýl alacak
ise, bunun sýra cetveline yazýlmasý veya ödenme koþullarý görüþülmemiþtir.
Kaldý ki, iflasýn açýlmasýndan sonra oluþan yeni alacaklar sýra cetveline
yazýlamaz.
Bütün bu nedenlerle Yargýtay Büyük Genel Kurulunun sayýn çoðunluðunun görüþüne
katýlamýyorum.
Gönen ERÝÞ
Onbirinci Hukuk Dairesi Üyesi
KARÞI OY YAZISI
* 1 - 3749 sayýlý ve 30.5.1991 tarihinde kabul edilen Yargýtay Kanunu'nun Bazý
Maddelerinde Deðiþiklik Yapýlmasýna Dair Kanun'un 2. maddesi ile 2797 sayýlý
Yargýtay Kanunu'nun 14. maddesi deðiþtirilerek, Baþkanlar Kurulu Kararý ile
Yargýtay 11. Hukuk Dairesi'nce temyiz incelemesi yapýlan ÝÝK.nun 235.
maddesinde düzenlenen sýra cetveline itiraz davalarý, bu Daire'den alýnarak
Yargýtay 19. Hukuk Dairesi'ne verilmiþ ve bu daire yine Yargýtay Baþkanlar
Kurulu'nun 31.10.1991 tarihli karar ile faaliyete geçirilmiþ bulunmaktadýr.
SSK.nun 80. maddesinde belirtilen prim alacaðýna yürütülmesi gerekli olan
gecikme zammýnýn iflasýn açýlmasýndan sonra yürüyüp yürümeyeceði hakkýndaki
uyuþmazlýk nedeniyle, içtihatlardaki aykýrýðýn giderilmesi amacý ile
çýkarýlmasý gereken Ýçtihadý Birleþtirme kararý için Yargýtay Büyük Genel
Kurulu'nun 22.11.1991 tarihinde yapýlan toplantýsýnda uyuþmazlýklarýn
Yargýtay incelemesi ile görevlendirilmiþ bulunan 19. Hukuk Dairesi'nin sayýn
Baþkaný ve bir kýsým sayýn üyelerince Dairelerinin yeni kurulduðu, konuyu bu
nedenle Dairece birlikte irdeleyip, deðerlendirilebilmeleri ve bundan sonra
görüþ açýklamasý yapmalarý gerektiði düþüncesi ile yüce Kuruldan haklý olarak
süre isteminde bulunmuþlardýr.
Bu yöndeki süre istemi Yargýtay Kanunu'nun 15/son fýkrasý gereðince çýkarýlan
Yargýtay Ýç Yönetmeliðinin 27. maddesi hükmü uyarýnca bir ön sorun olarak
kabulü ile, öncelikle bu ön sorunun oylamasý yapýlarak, bu sorunun
çözümlenmesinden sonra iþin esasýna girilmesi gerekirken, bu yöndeki
itirazlara raðmen ön sorunun oylamasý yapýlmadan iþin esasýna girilmiþ
bulunmaktadýr. Ýþin esasýna girilmesine bu yönden katýlmýyorum.
2 - Ýçtihadý Birleþtirme yoluna gidilmesini gerektiren kararlarda, özellikle
Yargýtay 11. Hukuk Dairesi ile Yargýtay Hukuk Genel Kurulu Kararlarýnda,
gecikme zammýnýn iflasýn açýlmasýndan sonra iþleyip iþlemeyeceði sorun
olmamýþ, sorun gecikme zammýnýn sýra cetveline ana alacak niteliðinde mi
kaydedileceði yoksa, Yargýtay 11. Hukuk Dairesi'nin benimsediði þekilde
gecikme zammýnýn bir nevi temerrüt faizi niteliðinde kabul edilerek ÝÝK.nun
196. maddesi hükmü uyarýnca iflastan sonra da iþlemekle beraber anýlan
maddenin son fýkrasýna mý tabi tutulacaðý hususunda toplanmaktadýr.
Yoksa, Ýçtihadý Birleþtirmeye konu olan tüm kararlarý da gecikme zammýnýn
iflastan sonra yürüyeceði tartýþmasýz olarak kabul edilen bir olgudur.
Bu nedenle oylanacak özetin de yukarýda açýklanan içtihat aykýrýlýðý esas
alýnarak düzenlenmesi ve içtihat aykýrýlýðýnýn bu þekilde giderilmesi
gerekirdi. Nitekim, görüþmelerin son aþamalarýnda bir kýsým sayýn baþkan ve
sayýn üyelerce bu husus dile getirilmiþ ve özetin bu þekilde netleþmesi ve
oluþturulmasý istenilmiþ bulunmaktadýr. Özetin bu ayýrým yapýlmayarak
oylanmasý, öncelikle oy kullanmada tereddütlere yol açmýþ, sonra da özetin
noksan yapýlmýþ olmasý nedeniyle oylar istenilen yönde kullanýlamamýþtýr.
Buna örnek verilmek istenirse, mensubu olduðum Yargýtay 11. Hukuk Dairesi'nin
kararlarýnda benimsendiði þekilde gecikme zammýnýn bir nevi temerrüt faizi
niteliðinde olduðu görüþünde ve bunun doðal sonucu olarak da bu alacaðýn
iflastan sonra da yürüyeceði düþüncesinde bulunduðum halde, sýrf bu aksaklýðý
belirtebilmek amacýyla oylamada red oyu kullanmak zorunda kalmýþ bulunuyorum.
Sonuç olarak, içtihat aykýrýlýðýný gidermeyen, aksine uyuþmazlýðý ayakta
býrakýr nitelikte özetlenen, oylanan ve çýkarýlan içtihadý birleþtirme
kararýna katýlma imkaný bulunmadýðýndan sayýn çoðunlun görüþüne iþtirak
etmiyorum.
Iþýl ULAÞ
Onbirinci Hukuk Dairesi Üyesi
|