Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu

	E.	1990/3-527
	K.	1990/627
	T.	12.12.1990 

*  KİRA PARASININ TESBİTİ

ÖZET : Kira parasına ya da kira parasının belirlenmesine ilişkin olarak kabul
 edilen özel şartlar, uyuşmazlık halinde yasa gereği uzayan ilk yıl için
 geçerli olup bunu izleyen yıllara ait kira paraları 18.11.1964 tarih ve 2/4
 sayılı Tevhidi İçtihat Kararındaki usul ve esaslar dairesinde hakim
 tarafından belirlenmelidir.

(YİBK., 18.11.1964 gün ve 2/4 s.)

Taraflar arasındaki "kira tesbiti" davasından dolayı yapılan yargılama
 sonunda, (İzmir Sekizinci Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen
 21.9.1989 gün ve 865-1015 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından
 istenilmesi üzerine, Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi'nin 30.3.1990 gün ve
 9707-2711 sayılı ilamıyla; (... Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarına göre
 tarafların kira parasının hesabı ile ilgili kararlaştırdıkları yöntemler
 ancak yenilenen ilk dönemde tarafları bağlar.

Bu nedenle 17.5.1989 tarihinde başlayan dönemde geçerli olmak üzere kira
 parasının sözleşmede bulunan şart gözönünde bulundurulmaksızın tesbiti
 gerekir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde
 hüküm tesisi isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri
 çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda
 direnilmiştir.

Temyiz eden: Davacı vekili.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde tem-yiz
 edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
 görüşüldü:

Dava, kira parasının tesbiti istemine ilişkindir.

Taraflar arasındaki bir yıl süreli, 17.5.1987 başlangıç tarihli kira
 sözleşmesinde yer alan özel şarta göre; başlangıçta kararlaştırılan aylık
 60.000 TL. kira parası, kira sözleşmesinin yasa gereği uzaması halinde ilk
 uzayan yılda  25; ikinci uzayan yılda ise  30 oranında artırılacaktır.

Sözleşmedeki bir yıllık kira süresinin sonunda, sözleşme feshedilmemiş
 olduğundan yasa gereği yenilenen ilk yılda, özel şarta uygun olarak kira
 parası  25 oranında artırılmış ve bu konuda taraflar arasında bir ihtilaf
 çıkmamıştır. Ancak, ikinci defa yasa gereği yenilenmiş sayılan dönemin
 başında davacı kiralayan, kira parasının bu yılda  30 artırılmaya dair özel
 şarta rağmen davacı kiracıya ihtar çektikten sonra, hak ve nesafet
 kurallarına göre aylık kira parasının 250.000 lira olarak tesbitini
 istemiştir. Özel Daire ile mahkeme arasındaki görüş aykırılığı yasa gereği
 yenilenen kira döneminde kira parasının belirlenmesine ilişkin özel şartın
 geçerli olup olmadığı konusunda toplanmaktadır.

Öncelikle vurgulamak gerekir ki, kira sözleşmesinin bir kaç yıllık olması ve
 tarafların her bir yılın kira parasının ne suretle saptanacağına dair özel
 kurallar veya yöntemler kabul etmiş olmaları halinde, bu kural ve yöntemlerin
 sözleşme serbestisi ilkesine dayalı olarak geçerli olduğunda ve tarafların
 buna uymak zorunda bulunduklarında bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlığın
 konusu, kira akdinin kapsadığı süre içinde değil; bu süre bittikten sonra
 6570 sayılı Kanunun 9 ve 11. maddeleri dikkate alınarak kira akdinin
 yenilenmiş sayıldığı dönemlere ait kira parasının ne suretle saptanacağına,
 buna ilişkin olarak tarafların kira sözleşmesinde kabul ettikleri bir
 miktarın veya bu miktarı belirlemeye yönelik bir yöntemin geçerli olup
 olmadığına ilişkindir.

Böyle bir sözleşme şartının, geçerli olup olmadığının belirlenmesinde hukuksal
 ve sağlıklı bir çözüme ulaşılabilmesi için herhalde kira tesbit davalarının
 niteliğinin ve kamu düzeni ile ilişkisinin incelenmesi yerinde olacaktır.
 Yenilenen dönemlere ait kira parasının tesbiti, kamu düzeni ile ilgili ise
 buna ait özel şartın geçerli olmayacağı, bu konuda 18.11.1964 gün ve 1964/2-4
 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanması gerektiği sonucuna
 varılmalıdır.

Bunun için de önce kamu düzeni kavramının ne olduğu, onun belli bir hukuki
 ilişkide varlığının nasıl saptanabileceği konusunun incelenmesinde yarar
 vardır. Kamu düzeni kavramının bir tanımının yapılmasının güçlüğü ortadadır.
 Ancak böyle bir kavramın mecut olduğu ve kendisini bir çok hukuki ilişkide
 hissettirdiği de ortadadır. Bu gerçeği, konumuzla ilgisi oranında
 somutlaştırmaya çalışmak da bir zorunluluktur.

von Tuhr'a göre:

Medeni Kanunun Mer'iyet Sureti ve Tatbik Şekli Hakkındaki Kanunun 2.
 maddesinde olduğu gibi, kamu düzeninden, korunma ve uygulamasında, toplumun
 büyük yararı bulunduğu kabul edilen özel hukuk kuralları anlaşılmak gerekir
 (Andreas von Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Çev. Cevat Edege,
 Ankara-1983, Yargıtay Yayını No: 15, Sh. 258).

Becker'e göre ise:

Kamu düzeni, kamu menfaati düşüncesi ile konulmuş özel hukuk düzenidir. Aynı
 zamanda sözleşme serbestisinin sınırını tayin ederken, bu kavrama baş
 vurulabilir (Becker H., Borçlar Kanunu, Çev. Bülent Olcay, Ankara-1967, Sh.
 97).

İsviçre Federal Mahkemesi'nin kamu düzeni hakkındaki tanımı ise şudur: Bir
 kuralın kamu düzenine ilişkin sayılması için bu kurala aykırılığın, ülkenin
 hukuk düzeninin temel ilkelerinden birisiyle çatışması, ya da ülkenin genel
 hukuk duygusunu ağır şekilde zedelemesi zorunludur (Kaneti Selim, İsviçre
 Federal Mahkemesi'nin Borçlar Hukuku Kararları, Ankara-1968, Sh. 22).

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28.11.1973 gün ve 609/959 sayılı karında ise
 "kamu düzeni kavramı, benzer yönler olmakla beraber her ülkenin, o ülkenin
 kendisine özgü tarihsel, sosyal, ekonomik ve diğer koşulların oluşturduğu
 özel bir anlam taşır" hükmüne yer verilmiştir.

Kamu düzeninin yazılı metinler ve mahkeme içtihatları gibi başlıca iki kaynağı
 olmakla beraber, Schwarz'ın da belirttiği üzere "Kamu düzeni, takdiri bir
 kavramdır. Bunu kesin olarak sınırlamaya olanak yoktur" (Schwarz Andreas B.,
 Borçlar Hukuku Dersleri, Çev. Bülent Davran, İstanbul-1948, Sh. 343).

Gerçekten de ünlü Fransız Hukukçusu Niyobet'in de açıkladığı gibi, "kamu
 düzeni kavramı ifade edilebilmekten çok, duyulabilen, sezinlenebilen
 şeylerdir".

Yukarıdaki görüşler birleştirilip incelendiğinde şu sonuca varılabilir: Bir
 kuralın kamu düzeni ile ilgisi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun az önce sözü
 edilen kararında belirtildiği üzere, ülkenin sosyal, ekonomik, kültürel ve
 tarihsel gerçeklerine göre belirlenmelidir. Diğer bir deyimle, sözü edilen
 gerçekler kuralın vazgeçilmezliğini; toplumsal yararını ve hukuk düzeninin
 korunmasına yönelik amacını ortaya koyuyorsa, kuralın kamu düzeni ile ilgisi
 kabul edilmelidir.

Kamu düzenine ilişkin kuralı bu geniş çerçeveye oturttuktan sonra "yasa gereği
 yenilenmiş sayılan kira dönemlerine ilişkin kira parasının" tesbitinde
 tarafların önceden kabul ettikleri bir yöntemin geçerli olup olmadığı; diğer
 bir deyimle bu dönem kira parasının tesbitine ilişkin kuralların (18.11.1964
 gün ve 1964/2-4 sayılı Tevhidi İçtihat) kamu düzeni ile ilgili olup olmadığı
 konusunun incelenmesine geçilebilir.

1.6.1955 tarihinde yürürlüğe giren 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında
 Kanunun 2 ve 3. maddeleri, kira paralarını 1953 yılı rayici ile sınırlamış bu
 sınırı aşan kira parasını içeren kira sözleşmelerini yasaklayarak, taraflarca
 kararlaştırılmış olsa bile, kira parasının bu rayice indirilmesini
 öngörmüştür. Görülüyor ki kanunkoyucu, Borçlar Kanununun 19. maddesinde de
 ifadesini bulan akit serbestisini kısıtlamak durumunda kalmış ve bu suretle
 kamu düzeni kaygısı ile kurallar getirmiştir. Bu kuralların kamu düzeni ile
 ilgili olmadıkları iddia edilemez. Çünkü bunlar, hukuk düzenimizin kabul
 ettiği akit serbestisini, bir genel yarar için kısıtlamış; asıl işlevi,
 toplumda barışı sağlamak olan, hukuk düzenini muhafaza gayesinden
 kaynaklanan, kurallardır.

Anayasa Mahkemesi, 26.3.1963 gün ve 3/67 sayılı kararıyla bu kısıtlamayı
 mülkiyet hakkının özüne dokunan nitelikte görerek, sözü edilen 2 ve 3.
 maddelerinin iptaline karar vermiş ise de kararda aynen şu ifadeye yer
 vermiştir: "Mesken ve iş yeri darlığının bulunduğu memleketlerde kiraların
 anormal yükselişine ve hayat pahalılığına karşı toplumu korumak amacı ile
 Devletçe tedbir alınmasının kamu yararına bir müdahale teşkil ettiğinden
 şüphe olunamayacağı, aynı amaçla kiraların kontrol altına alınmasının da kamu
 yararına olan tedbirler cümlesinden bulunduğu, Devletin bu konudaki
 müdahalesinin mülkiyet hakkının kamu yararı amacı ile
 sınırlandırılabileceğini öngören Anayasanın 36. maddesinin kapsamına girdiği,
 memleketimizde gayrimenkul darlığı devam ettiği sürece, kanun koyucunun kira
 konusunu düzenlemesinin ve bu alanda sınırlama yapmasının, mülkiyet hakkının
 özüne dokunmamak şartıyla caiz bulunduğu ve bu müdahalenin kamu yararına
 olduğu hususunda görüş birliğine varılmıştır". Görülüyorki, Anayasa Mahkemesi
 de, Devletin kamu düzenini sağlamak amacıyla, kamu yararına olmak üzere akit
 serbestisinin bu konuda kısıtlanabileceğini (mülkiyet hakkının özünü
 zedelememek koşulu ile) ve düzenleyici kurallar getirilebileceğini kabul
 etmiştir. Nitekim, iptal edilen maddeler yerine yenilerinin getirilmesi için
 altı aylık bir süre verilmiş, fakat bu süre sonunda yeni bir yasa düzenlemesi
 getirilmediği için 2 ve 3. maddeler yürürlükten kalkmış bulunmaktadır.

Yasadaki bu boşluk, Medeni Kanunun 1. maddesi uyarınca, uyuşmazlığı
 çözümlemekle görevli mahkemelerce doldurulmaya başlanmış ise de, bu konuda
 bir birine çelişik kararların çıkması üzerine, yeknesak bir uygulamanın
 sağlanması amacıyla Yargıtay, İçtihatları Birleştirme yoluna gitmiş,
 18.11.1964 günlü, 2/4 sayılı kararı ile, bir kanun koyucu gibi, 2 ve 3.
 maddelerin iptali ile meydana gelen yasa boşluğunu kanun çıkıncaya kadar onun
 yerine kaim olmak üzere doldurmuştur.

Tevhidi İçtihad müzakereleri sırasında, kira parasının serbest bırakılması
 istenilmiş ancak 6570 sayılı Kanunun iptal edilmeyen ve "Kanuna göre taayyün
 eden kira bedelleri" ile kira sözleşmesinin devam edeceğinden söz eden
 maddeleri karşısında, bu ileri sürüşe itibar edilmemiştir. Gerçekten böyle
 bir görüş kabul edilse idi, yenilenen dönemde kiralayan, kiracısından yüksek
 kira parası istemek suretiyle, Yasanın 9 ve 11. maddelerine rağmen
 kiralananın her zaman tahliyesini sağlayabilecek ve bu suretle iptal
 edilmeyen yasa maddelerinin böyle bir uygulamayla bertaraf edilmiş olacağı
 kuşkusuzdur. Sonuç olarak anılan Tevhidi İçtihad Kararında; "Kira akdi
 süresinin ..........................sona ermesi dolayısıyla başlayan yeni
 dönemde, akdin kira parasına ilişkin hükmünün yenilenmeyip diğer hükümlerinin
 yenilenmiş olduğuna, kira parasının sınırlandırılmasına ilişkin boşluğun,
 bilirkişice tesbit edilecek olağan rayiç ve bu tesbit edilemez ise ekonomi
 esasları ve hak ve nesafet uyarınca bilirkişi tarafından bildirilecek kira
 parası esas alınarak hakim tarafından doldurulması
 gerektiği......................" hükme bağlanmıştır.

Görüldüğü gibi Tevhidi İçtihad, 6570 sayılı Kanunun, kira parasının
 sınırlandırılmasına ilişkindir. Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen 2 ve 3.
 maddelerinin yerine yeni yasa hükümleri getirilmemiş olması nedeniyle doğan
 boşluğu doldurmuştur. Tarafların sözleşme süresince kararlaştırabilecekleri
 kira parasına müdahale etmeyerek, ancak akdin sona ermesiyle başlayan "yeni
 dönemde" kira parasının hakim tarafından belirleneceğini kararlaştırmıştır.
 Bu tevhidi içtihadın, iptal edilen 2 ve 3. maddeler yerine kaim olduğunda
 tereddüt edilmemelidir. O halde tevhidi içtihadın bu düzenlemesiyle getirdiği
 kuralın kamu düzeniyle ilgisi kabul edilmelidir. Bu durumda, taraflar kira
 sözleşmesinde, akdi sürenin sona ermesinden sonra yasa gereği yenilenen dönem
 için bir kira parası saptamış ya da bu saptamaya esas olacak yöntemler
 belirlemiş iseler bunlar geçersiz olup onun yerine tevhidi içtihadın kabul
 ettiği esasın geçeceği bu kabulün doğal sonucu olacaktır.

Dairenin bozma kararında, tarafların kira parasının hesabı ile ilgili olarak
 kararlaştırdıkları yöntemlerin yenilenen ilk dönemde tarafları bağlayacağı
 ifade edilmektedir. Direnmeye dair kararda, kira parası uyuşmazlık konusu
 olan dönem gereği yenilenen ilk dönem olmamakla beraber, dolaylı olarak ifade
 edilen bu kural üzerinde de durmakta yarar görülmüştür. Gerçekten 6570 sayılı
 Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanunun 11. maddesinde, kiracının kiralananı
 boşaltacağını 15 gün önce bildirmediği taktirde sözleşmenin aynı şartlarla
 bir yıl uzatılmış sayılacağı öngörülmüştür. Yasanın bu hükmünden hareketle,
 "aynı şartlarla" yenilenme durumunun sadece ilk yıl için söz konusu olduğu ve
 bu nedenle taraflar bu ilk yenilenen yıl için kira parasının tesbitinde
 uygulanacak yöntem konusunda bir "şart" kabul etmişler ise, bu şartın yalnız
 ilk yıl için olmak üzere geçerli olacağı kabul edilmelidir. Böyle bir kabul,
 yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan gerekçelerle kira parasının saptanmasına
 dair özel şartın yenilenen diğer dönemlerde geçerli olamıyacağına dair görüşe
 ters düşmediği açıktır. Çünkü, yukarıda sözü edilen görüş 6570 sayılı Kanunun
 2 ve 3. maddelerinin iptali üzerine çıkarılan 18.11.1964 gün ve 2/4 sayılı
 Tevhidi İçtihadın yasa boşluğunu doldurmak için getirdiği kurala
 dayanmaktadır. Sözü edilen 11. maddede, boşaltma bildiriminin yapılmaması
 halinde akdin "aynı şartlarla" "bir yıl" uzatılmış sayılacağı öngörülmüş ve
 bu madde Anayasa Mahkemesince iptal edilmediğine göre, yürürlükte olup bunun
 Tevhidi İçtihad kapsamında olduğu kabul edilemez ve bu nedenle de böyle bir
 şart akdin sona ermesini izleyen ilk yıl için geçerli olur.

Bütün bu görüşler ve Dairenin bunlara dayalı uygulaması, Hukuk Genel
 Kurulu'nun 20.2.1985 gün ve 1983/3265 esas, 1985/110 sayılı kararında da
 kabul edilmiş bulunmaktadır.

Bu nedenle kira sözleşmesinde, kira parasına ya da kira parasının
 belirlenmesine ilişkin olarak kabul edilen özel şartlar, uyuşmazlık halinde
 yasa gereği uzayan ilk yıl için geçerli olup, bunu takip eden yıllara ait
 kira paraları 18.11.1964 gün ve 2/4 sayılı Tevhidi İçtihat Kararındaki usul
 ve esaslar dairesinde hakim taraflarından belirlenmesi gereğine işaret eden
 Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak
 gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle
 direnme kararı bozulmalıdır.

S o n u ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının
 Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun
 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının
 geri verilmesine, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için 12.12.1990
 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.


    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini