Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu

	E.	1990/14-492
	K.	1990/634
	T.	12.12.1990 

*  KESİN HÜKÜM
*  USULİ KAZANILMIŞ HAK

ÖZET : Usuli kazanılmış hak, daha önce meydana gelmiş olan kesin hükmü ortadan
 kaldırmaz.

(1086 s. HUMK. m. 237)

Taraflar arasındaki "tesçil ve elatmanın önlenmesi" davasından dolayı yapılan
 yargılama sonunda, (Nazilli Sulh Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair
 verilen 27.9.1989 gün ve 184-904 sayılı kararın incelenmesi davacı Hazine
 vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Ondördüncü Hukuk
 Dairesi'nin 26.1.1990 gün ve 7752-787 sayılı ilamıyle; (...Davacı Hazine
 vekili, evvelce Hasan'ın açtığı tesçil davası sonucu 1982/396-393 sayılı
 dosyada 20 dönümlük taşınmazın adına tesçil edildiğini, fazlasının kesilerek
 Hazineye bırakıldığını ileri sürerek bu kesimin Hazine adına tesçilini ve
 elatmanın önlenmesini istemiştir.

Yerel mahkeme davayı reddetmiştir.

Oysa, Nazilli Birinci Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 28.5.1986 tarih, 1982/396-393
 karar sayılı dosyasında davalı Hasan adına 20 dönüm taşınmaz zilyetliğe
 dayalı olarak tesçil edilmiş, fazla kısım kesilerek Hazineye bırakılmıştır.
 Anılan ilam tarafları bağlayıcı kesin hüküm niteliğindedir. Tarafları, konusu
 ve hukuki sebebi aynıdır. HUMY.nın 237. maddesine uygun kesin hüküm varolduğu
 yerde usuli kazanılmış haktan söz edilemez.

Olayda, daha önce taraflar arasında geçmiş tesçil davasında o zaman yürürlükte
 olan 1617 sayılı Yasanın 20. maddesi uyarınca 20 dönüm taşınmaz zilyetlikle
 verilmiş ve fazlası kesilmiştir. Anılan ilamla Hazine lehine kesin hükme
 dayalı hukuki sonuç sağlayacak bir hak oluşmuştur. Bu toprak parçası üzerinde
 28.5.1986 tarihli ilamla Hazine'nin lehine oluşan hak yok sayılamaz. esasen o
 tarihte davalının zilyetliği hukuken sona ermiştir. Artık aynı yer üzerinde
 zilyetlikten bahisle davalı lehine oluşmuş bir haktan söz edilemez. Zilyetlik
 kesilmiş ve davalının hükümranlığı bitmiş, Hazine lehine bu toprak parçası
 üzerinde, yasadan doğan bir hak oluşmuştur. Her yasa uygulandığı süre içinde
 kişiler ve kurumların lehinde ve aleyhinde sonuçlar doğurur. Bu sonuçları
 mütakiben çıkan başka bir yasa ile yok saymak olanaksızdır. Aksi halde, her
 yasa değişikliğinde kazanılmış hakların ortadan kaldırılması gibi hukuka ve
 adalete ters sonuçların doğmasına yol açılır. Bu olguyu kabule yer yoktur.
 Aslında kesin hüküm olsada olmasada, değinilen yolda Hazine lehine oluşmuş
 hakları yok saymak ve hukuken kişilerin zilyetliği sona ermiş topraklarda
 yine zilyetliğin varlığını, sürdüğünü kabul etmek bir çelişki olur. Kaldıki,
 evvelki zilyetlik ne olursa olsun, Hazine lehine yasadan doğan bir hak
 vardır. Bu hakkı ortadan kaldırmak için sebep yoktur. 3402 sayılı Yasanın
 getirdiği, zilyetlikle yer kazanma konusundaki miktar artırımına dayanılamaz.
 3.2.1989 tarihli bozma ilamı davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşturamaz.
 Zira kesin hükmün varolduğu yerde bu hakka dayanılamaz..) gerekçesiyle
 bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda
 mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden: Davalı vekilleri.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde tem-yiz
 edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
 görüşüldü:

Hasan'ın, 1982 yılında dava konusu taşınmaz hakkında MK.nun 639/1. maddesine
 dayanarak, yasal hasım bulunan Hazine ve köy tüzel kişiliği aleyhine tesçil
 istemi ile açtığı dava; 20 dönümlük kısım için kabulle, fazlaya ilişkin 8.400
 m2.lik kısım için redle sonuçlanmış ve karar kesinleşmiştir.

Bu kez temyize konu davada ise, Hazine önce görülen davada redle sonuçlanan
 8.400 m2.lik kısmın adına tesçilini istemiştir.

Tarafların arasında cereyan eden tesçil davası sonucu verilip kesinleşen
 kararın kendileri yönünden kesin hüküm oluşturduğu kuşkusuzdur.

Her ne kadar, 10.10.1987 günü yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu ile
 kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilebilecek taşınmazların miktarları
 ile ilgili olarak yeni bir düzenleme getirilmiş ise de; anılan Yasanın geçici
 4. maddesinde, Kanunun yürürlüğünden önce tapulama ve kadastro mahkemelerince
 kesin hükme bağlanmış uyuşmazlıklara bu kanunun uygulanamayacağı
 öngörülmüştür.

Olayda, davanın reddine ilişkin yerel mahkeme kararı, Özel Dairece, 3402
 sayılı Yasaya göndermede bulunarak, uygulanabileceğine işaretle bozulmuş ve
 mahkemece bozmaya uyulmuştur.

Kural olarak, bozmaya uyulmakla, ilgilisi yönünden usuli kazanılmış hak doğar,
 Mahkemece de, hükmüne uyulan bozmada belirtilen esaslar dairesinde inceleme
 ve araştırma yapılarak karar verilmesi gerekir.

Ancak, somut olayda vazgeçilemez iki temel usul hukuku kuralı, kesin hüküm ile
 usuli kazanılmış hak karşılaşmış durumdadır.

Bu durumda öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, gözardı edilemeyecek
 korunması gerekli bu iki usul kuralının aynı olayda çakışması halinde,
 hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır.

Hemen belirtmek gerekir ki; kesin hüküm, olumsuz dava şartıdır ve usuli
 kazanılmış hak karşısında öncelikle gözönünde tutulması gerekir. Nitekim bu
 husus, yargısal kararlarda da hemen hiçbir sapma göstermeden benimsenmiştir:
 "Usuli kazanılmış hak, daha önce meydana gelmiş olan kesin hükmü ortadan
 kaldırmaz" (HGK., 20.11.1968 T., 1366-764 sayılı).

"Kesin hüküm varlığının yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması,
 diğer kesimde de alınmasına engel olmaz. Evvelce oluşan kesin hükme karşı
 usuli kazanılmış haktan bahsedilemez" (HGK., 25.4.1973 T., 1630-355 sayılı).

"...Davalı taraf kesin yargı niteliğini kazanmış bulunan ilk davada saptanmış
 hususların aksini bu davada ileri süremez" (HGK., 24.4.1981 T., 181-308
 sayılı).

"...Kesin hüküm bulunup bulunmaması kamu düzenine taalluk eder... Olayda usuli
 kazanılmış hak söz konusu olamaz" (6. HD., 13.2.1965 T., 7251-754 sayılı).

"...Temyiz bozmasına uyulmuş olması, kesin hükmü nazara almamak sonucunu
 doğuracak usuli kazanılmış hak teşkil etmez" (7. HD., 21.10.1975 T.,
 4923-5201 sayılı).

Bu nedenle kesin hükmün bulunması halinde bozmaya uyulmakla doğan usuli
 kazanılmış hakkın nazara alınamayacağına işaret eden ve Hukuk Genel
 Kurulu'nca da aynen benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,
 önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. O halde direnme kararı
 bozulmalıdır.

S o n u ç : Davacı Hazine vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile,
 direnme kararının yukarıda açıklanan ve Özel Daire bozma kararında gösterilen
 nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), 12.12.1990
 gününde oybirliğiyle karar verildi.


    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Alacak tahsil] Vekalet sözleşmesinde zamanaşımı süresi başlangıcı 
  • 23.04.2024 00:24
  • [Mirasçılık] Abilerim babamı sokağa atıyor. Dedem tapuyu abilerimin üzerine yapmış. 
  • 22.04.2024 06:30
  • [Boşanma davaları] Vasi ataması hk. 
  • 18.04.2024 09:43
  • Beraat sonrası yurtdışı çıkış yasağı kaldırma sorunu 
  • 16.04.2024 15:18
  • [İcra takipleri] Icrada borçlunun yaptiği işlem zamanaşimini keser mi? 
  • 16.04.2024 14:18


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini