 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
2.HUKUK DAİRESİ
SAYI
Esas Karar
85/9112 85/9736
Özet:İade edilecek değer ve miras yapına mahsup işlemi
Temyiz eden:Davacı
Durali Sayar ile Nazmi Sayar aralarındaki tapu iptali davasına dair
verilen l8.12.1984 tarih ve 350-328 sayılı hükmün dairenin 3.6.l985 gün ve
3295-5422 sayılı ilamiyle bozulmasına karar verilmişti. Sözü edilen kararın
düzeltilmesi davacı tarafından istenilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp
düşünüldü:
1-Davacı ve davalı miras bırakanın çocukları olup mirasta iade davası
açısından aralarındaki ilişkiyi Medeni Kanunun 603. maddesinin 2.fıkrası
düzenlenmiştir. Söz konusu fıkrada kabul edilen yasal karine gereğince, fürua
yapılan kazandırmalar, miras bırakan tarafından açıkca aksi emredilmedikçe
onların miras paylarına karşılık yapılmış, sayılır ve iadeye tabi olması
asıldır. Davalı taraf kendilerine yapılan kazandırmaların iadeye tabi
olmıyacağı konusunda miras bırakanın açık bir irade beyanının varlığına
gösterecek bir kanıtları olmadığını 11.5.1982 tarihli oturumda belirtmiştir.
Bu nedenle mahkemece isbat yükünün taraflardan hangisine düşeceği bir
yanlışlık yapılmadığından davacı tarafın karar düzeltme isteğinin kabulü ile
bu konuya ilişkin bozma kararının kaldırılması uyğun düşmüştür.
2-Medeni Kanunun 603.maddesi hükmüne göre kendisine miras bırakanın
yaptığı kazandırmanın değerini (miras payından fazla olsa bile) kendi miras
payından maksup ettirir. Davalı taraf bu seçimlik hakkını 11.5.l985 tarihli
oturumda kendisine yapılan kazandırmanın değerinin miras payından mahsup
edilmesi şeklinde kullanmıştır. Davalının miras bırakanın terekesi üzerinde
değer bir anlatımla dava konusu edilmeyen ve miras bırakan adına kayıtlı
taşınmazlar üzerindeki mirasçılığı devam etmektedir. Bu nedenle davalıya
yapılan kazandırma değerinden davacının miras payına düşenin davalıdan
alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesi zorunludur. Bu yön gözetilmeden
davalının miras payını aşan kısımdan davacı payına düşenin tahsiline karar
verilmesi usul ve kanuna aykırı olup hükmün bu sebele bozulması gerekirken bu
yön temyiz incelemesi sırasında gözden kaçma olduğundan davacının karar
düzeltme isteğinin kabulü ile hükmün gösterilen sebeple bozulması
gerekmiştir.
SONUÇ:HUMK.nun 440 ve 442. maddeleri gereğince davacının karar
düzeltme isteğinin kabulü ile l.bentte gösterilen sebeple 3.6.l985 tarihli
bozma kararının kaldırılmasına ve hükmün 2.bentte gösterilen sebeple
BOZULMASINA 21.11.l985 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
E.Şener E.Başakla İ.Yanıkömeroğlu N.K.Yalçınkaya A.N.Sezer
(Muhalif) (Muhalif)
KARŞI OY YAZISI
Medeni Kanunun 603. maddesi, biribiri ile ahenkli ve ilgili iki
fıkradan oluşmaktadır. İlk fıkrada, maddenin tümüne ait olmak üzere miras
payına mahsuben kazandırma yapılmasına hukuken imkan tanınmış, ayrıca füru
dışında kalan mirasçıların iade yükümlülüğünün konusu düzenlenmiş, ikinci
fıkrada ise sırf füru yararına yapılan kazandırmalarda iade konu sunda bir
karineye yer verilmişti. İşte bu itibarla iki fıkranın daima birlikte
mütelaası zorunlu hale gelmiştir. Hal böyle iken iki fıkranın biribirinden
ayrı olarak ele alınması ve füru dışında kalanlara yapılan kazandırmanın
miras payına mahsuben yapıldığının, davacı tarafından ispatının zorunlu
sayılması, fürua yapılan kazandırmanın ise, mutlaka miras yayına mahsuben
yapıldığının kabul edilmesidoğru değildir. Bu tür bir yorum ve düşünce biçimi
ispat teorisine aykırı olacağı gibi, bizzat kanun koyucunun güttüğü amaca da
terk düşer. Eğer karış görüş kabul edilirse, miras barıkanın bir kısım
mirasçılarının saklı payını zedelemek amacı ile füruundan birisine yaptığı
bağışın sabit olması halinde bile, bu açık vakıaya rağmen, bağışın yapılan
kişi, füru diye kazandırmanın miras payına mahsuben yapıldığını kabul etmek
gerekecektirki, bu yoldaki düşünce biçimi, hem olaylara ters bir
değerlendirme olur hem de kanun koyucunun amacı ile çelişir. Çünkü mirasta
iade, miras bırakanın, mirasçılarının miras paylarının denkleştirilmesini
sağlamak fikrine dayanmaktadır. Hal böyle iken az önce verilen örnekte olduğu
gibi, saklı payı zedeleme kastı güdülen bir işlemde dahi, miras bırakanın pay
adaletini sağlamak istediğini kabul etmek mümkün değildir.
Minnet duyğusu ile yapılan bağışlar tenkis edilemez. Kazandırma kime
yapılırsa yapılsın kural değişmez. Bilimsel ve kazai görüşlerde bunun aksine
rastlanılmamıştır. Eğer,miras bırakanın füruuna yaptığı kazandırma mutlaka
miras payına mahsuben yapılmış sayılırsa, füru, teberruun iade edilmiyeceğini
isbat ettiği zaman, kazandırmanın davacının saklı payını açtığı oranda tenkis
edilmesi gerekecektir. Çünkü Medeni Kanunun 507.maddesi bunu öngörmüştür.
Oysa az önce belirtildiği gibi minnet ve şükran duyğusu ile yapılan bağışlar
tenkise tabi değildir. Görülüyorki, davalı yararına mahsup karinesi kabul
edenler, gerçekte onun oleyhine bir durumun doğumuna yol açmış olmaktadırlar.
Böylece davalıyı korunmaya yönelik karşı karşı görüş yanlış yorumdan ibaret
kalmamakta, davalıya zarar veren sonuçlar doğuracak nitelik almaktadır.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldığı gibi, mirasta iade davasında
davalı, iddiayı inkar eder. Yani davaya karşı koyarsa davacı teberruun
(kazandırmanın) miras payına mahsuben yapıldığnı isbat etmek zorundadır.
Olayda davalı, teberruun miras payına mahsuben yapıldığını kabul etmediğine
göre ispat yükü davacıya düşer (Y.2.H.D.nin 29.3.l979 gün ve 990-2557 sayılı
kararı). Zaten herkes iddiasını isbat etmek zorundadır (M.K.6). Öte yandan"
ileri sürdüğü olaydan yararına hak elde eden kişi, bunu isbatla yükümlü'dür.
Teberruun miras payına karşılık yapıldığını ispat eden davacı, tenkise oranla
daha geniş kapsamlı bir hak elde edecektir. Şöyleki, tenkis davası beş yıllık
zaman aşımı ile (M.K.513) sınırlanmış iken mirasta iade davasında zaman
aşımı, mirasın taksiminden itibaren on yıldır (Y.2.H.D.nin 11.11.1969 gün ve
2862-5059 sayılı kararı). O halde davacı,kendi yararına bir hakkın doğumu
sağlayacağı için miras payına mahsuben kazandırma yapıldığını isbat ona ait
olur.
Bu itibarla karar düzeltme isteğinin reddi düşüncesindeyim. Onun için
çoğunluğun kabul görüşüne katılmıyorum.
Başkan
Esat Şener
KARŞI OY YAZISI
Mirasta iade davasında, bağışın miras payına mahsuben yapılıp
yapılmadığının tesbiti zorunludur. Davalı, bağışın miras payına mahsuben
yapıldığını kabul etmediğine göre davacının bu savunmasının aksini ispat
etmesi gerekir. Ne varki M.K.603/2. maddesi hükmü gereği belli nitelikte ve
belli amaçla fürua yapılan bağışların iadeye tabi olması asıldır. Aksine
iddianın davalı tarafından ispatlanması gerekir. Oysa, olayda, miras
bırakanın saılığında davalıya bağışlandığı yerlerin M.K.603/2. maddesinde
sözü edilen yararlandırmalardan olmadığı anlaşılmaktadır. Öyle ise davaya
konu taşınmazların miras payına karşılık verildiğinin ispatı gerekir ve bu
durumda ispat külfeti ve davacıya aittir. Onun için, bu konuda davacıdan
delilleri sorulup sonucu uyarınca karar verilmesi icap ederken eksik inceleme
ye dayanılarak hüküm verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olmakla temyiz
olunan hükmün bu sebeple bozulması gerekirken l.bentte gösterilen çoğunluk
isteğinin reddi düşüncesindeyim.
Üye
Emin Başaklar
|