Olagan bir durumu, olaganüstü bir duruma çevirmiş gibi gösterenler sihirbazlardır.…

sosyal ilizyonları yapabilenler ise genellikle inançları kullanırlar.
Aklı karışık yığınların inançlarının ortak paydasını esas alarak ses dalgaları gibi dalgalar yayarlar. Merkeze doğru gidildikçe belirgenleşen merkezden uzaklaştıkça silikleşen bir etki alanı yaratırlar,

Bu etki alanı içinde kalanların önceleri az yada çok bilerek yada bilmeyerek, bu etki alanını hızla genişlettikleri gerçektir.

Aslında bu ökseye yakalanan insanları katagorize edersek, karşımıza bilinen skala çıkar…

Burada Merkezi saran ilk halka çok önemlidir.
.
Seçilen yada kendiliğinden oluşan bu halka bireyleri nitelikli şahsiyetlerdir.
Kurnaz dırlar,
Geçmiş arızalardan yeni duruma destek olacak bilgi birikimlerini ustaca kullanırlar,
Bazen geçmişteki arızaları işlerine geliyorsa güya yenileşmenin gerekliği için kullanırlar.
Gelmiyorsa ‘’valla benim suçum yok bu zaten böyleydi’’
Bahanesini kullanırlar.

Demokrasinin geniş hoşgörüsü içinde gri alanları mekan tutarlar .

Sürprizleri asla sevmezler.

İkinci halkada ise merkezle yığınlar arasında köprü görevi yapanlar yer alır .
Bu halka, halka en yakın birimdir
dinamik öz verili tutkulu insanlardan oluşur. Hani deyim yerindeyse arabanın defransiyeli neyse onlarda siyasette odur .

halkanın saçaklarında kalan önemli sayıdaki insan, her iki dünyanın tek kurtuluş reçetesini ellerine geçirmenin huzuru içinde yaşarlar, hayır-hasanat’la vicdanlarını daima cilalı tutarlar,
içinde bulundukları sıkıntıların hep
geçmişten aktarıldığına inanırlar.
İnandıkları görüşün rahat bırakıldığında herkese ve her şeye huzur ve mutluluk getireceğine inanırlar.. hesap yapmayı kitap okumayı sevmezler.
Ayrıntıdan asla hoşlanmazlar,

Bu arada birde benim gibi olanlar vardır ,
Forvet arkası selbest oyuncular gibi,

Olup bitenleri anlamaya çalışıp kendi kabuğu içinde el yordamıyla hareket ederler.




Şöyle oturup amaçlarını anlamaya çalışır ve olup bitenleri bir araya getirip bir resim çıkartır çıkan resimden kendisi bile korkarak;
‘’Yok canım! o kadar da değil,’’
Deme ihtiyacı duyar,.

Kafasına çok büyük gelen bu düşünce, yanlışı doğru gibi görmemize yarayan ilk optik malzeme olduğunu asla bilemez...

(Hakkaten! geçmişte bütün bunlar oldu)
cümlesi içinde, vicdanının kıpırdandığını fark eder .
Siyasetin bıkkınlık veren kısır döngülerinin yalan rüzgarlarıyla nasıl umut çöllerine taşındığını,
Göremediği yıllar gelir aklına,

Evet! bir yerlerinden bir ses hınçla haykırır,

‘’Acaba,’’

Halbuki şapkadan çıkan tavşan, sihirbazın şapkadan çıkarıyormuş gibi göstermesindedir bütün ustalık .

Vicdanları gölge gibi örten aslında paranın bilinmeyen karşılıksız çoğunluğudur.


Üretimle tüketim arasındaki dar alanda bir kilo demirin kaç ton pamuk edebileceğini asla akıl edemez,

Üretmeden tüketebileceğimiz bir dünyanın varlığına enikonu inanır.
B izim yerimize üretecek çok sayıda ülkenin sırada olduğuna bakıp gurur duyar .
paramızın ne kadar değerli bir matah oluşuna bakıp geçmişe karşı daha bir öfkelenir.
Ülkemize gelip giden yabancı devlet adamlarına bakıp bakıp geçmiş yönetenlerin utanmaları gerektiğini düşünür…

Sonunda;
Yamalı bohçaya döndürdüğü vicdanının açılıp kendisine söyleyeceği çok bi şeyin kalmadığını görür;,

Eee eh yani!

Mahallenin delisi,
Benmiyim sidiklisi,
Benden öte yol,
Yoldan öte anayasa var ,
Söyleriz annesine,
Bakar çaresine,
Değilmi ama?

Diyerek, biriktirilmiş onca değeri güya koruyup; vicdan bohçasına bir yama daha atar………

Susup kendisini,
Kulaklarını tıkayıp ailesini,
Gözünü yumup memleketini korurur,

Helal olsun bize,
helal olsun (!)

ayazoglum