Darmadağın ömrümün odası bu akşam,
Sokaklarıma sicim gibi hüzün yağıyor,
Pencerelerimse sırılsıklam,
Masama dağılmış yaşanmamış yıllarım,
Çekmecelerinde tıka-basa sen varsın,
Kanlı kalemim kırılmış tam ortasından,
Kurşun gibi ağırdı odam,
Bu akşam!

Dokundum usulca, yaşanmamış yıllarıma
Kapı aralığından baktım anılarıma,
Saate baktım!
Çeyrek vardı, yirmidördün yarısına,

Bavulumu çektim aldım tozlu raflardan,
İçine koyacak bişeyler aradım,
Kanadığında; yüreğimi sildiğim havlu ilişti gözüme,
Gök mavisi bakışlarını,
Hüzün sarısı değmiş saçlarını,
Düştüğümde beni tutan yalnızlığımı,
Ve bizi koydum korkularımın hemen yanına,

Dönüp son defa baktım odama,
Bin pişmanlık altında bocaladı yüreğim,
İkincisi olmaz dediğim her şeyin bir benzerini gördüm karşımda,
Paylaşamadığım acılarımın kalıntılarında yapayalnızdım,

Ürkek bir ceylanın yüreğinden geçer gibi;
Kurşini bulutlara değer gibi;
Yürüyüp çıktım ömrümden,
Ve bir ışık demeti yayıldı odama o an,

Ardından geldi beyaz urbalı rüzgar,
Odamda ağlayan bir çocuk sesi var!
Oysa huşu içinde huzur yağıyor durmadan,
Kayar gibi geçtim bir çobanın yanık türküsünden,

Gidiyordum artık gülüm uzaklara
Hemde çok,çok uzak ufuklara,

ayazoglum