Yaptığının ve yapmadığının gereğini, gerçekliğini, geçerliğini bilen bir toplum bilgi toplumudur. Ve bu bildikleriyle "halinin" ölçümünü yapabilen yani, yerindelik ve yeterlik ya da yersizlik ve yetersizlik açıklayabilen toplumdur bilgi toplumu.

Şimdi herşeyin faturasını kestiğimiz "küresel finans krizi" açıklamasını, tatmin edici bulmak bakımından yokladığımızda bilgi toplumu olup olmadığımızı meydana çıkarabiliriz sanıyorum.

Halimizi tarif eden okumalar yapıyoruz: Dolar 1,3 liradan 1,8 liraya çıktı; İhracatımızın %15'ini ve ithalatımızın %50'sini kaybettik; sanayi malı üretiminde %5 atalet ve genel sanayi üretiminde %21 gerileme var; TL ve yabancı para hacminde azalma yok; Merkez Bankamız dolar satmaya başladı.

Yorumlar işitiyoruz: Bu sonuçların nedenleri krizden dolayı dış pazarımız siparişlerini hem iptal ediyor hem yenilemiyor ve dolayısıyla ihracatımız düşüyor şeklinde bağlanıyor; kriz psikolojik olarak iç ticareti "beklemeye" itti; ihraç malı için gereken ithal girdi yapılmadığı için dış alım geriledi; bu iki sebeple üretim düşüşe devam ediyor; küresel para olan dolar olarak gelen ve sair para birimiyle gelen yabancı sermaye geri çekildiği için dolar yükseliyor.

Bilgi toplumu, açıklamalarını böyle yapmaz. Bu cümlenin öznesi şöyle de konabilirdi: Bilgi toplumunun yöneticileri böyle numaralar çekemez. Şu şu malların dış satımında şu şu müşterilerin talebi düşmüştür ve şu kadar zamandır falanca filanca üreticilerimizin stoğunun çıkış hızı şu seviyeye gerilemiştir. Bu cümleyi kuramıyorsa bir izleyici ve bu cümlenin kurulabilmesine olanak sağlamıyorsa o toplum, bilgi toplumunu başka bir yerde aramak lazımdır.

Peki bilgi toplumu olmak niyeti var mı o toplumda? Hemen sıyırıp atmayalım ve umut ederek arayalım değil mi! Belki bilgi toplumuna inkılap manasına gelen bir işaret buluruz. Doların ana yurdu o ABD, tahsili temerrüde düşen kredilerin ikamesi için kredi sigortacısı olan şirketlerin tazminat görevlerini yerine getirmelerini hatırlatması gerekirken, tüketici kredileri için üretim yapan holdinglerini niye subvanse edecekmiş? Ülkemizden doların çekilmesi bu subvansiyonun gerektirdiği bir hortumlama olmasın!
Madem likitide sorunumuz yoktur, neden bankalarımızla elbirliği edip tüketici kredilendirme yoluyla dış müşterilere pazarlama yapamıyor ihracatçımız? Bizim paramız para değil mi?
Muhtelif merkez bankaları nezdinde muhtelif paraların pariteleri ile aramızda ne oranda farklar vardır?

Bu sorular sorulmuyor, "harç bitti yapı paydos" sloganı tatmin ediyorsa, dış müşteriyi kredilendirmeye yönelerek üretimini ve dolayısıyla sanayi malı ithalatını koruyarak "dolar dışındaki rezervlerin ülkeleri" ile olan ticaretimizi yükseltmek lazımdır. Sterlin, bankalarına ortak olur ve Avrı mevduat garantörlüğü ederken bizde banka kurtarmacılığı gerekmiyorsa; üreticimiz ile dış müşterimiz arasında finansal organizatörlük yaparak işsizleşmenin önüne geçebiliriz demektir.
Bunu, Çin 2 trilyon doların üstüne otururken ve Japonya IMF'ye para yatırırken yapmıyor da biz mi yapacağız diyen biri mi oldu?! Yoksa gaipten mi işittim?

Saygılarımla,

Tahsin Yılmaz