Ergenekon Notları

[sdt23]

İftira ve yalanın kurbanı
(...)
Kiraz, “Kırca’nın iftira kurbanı olduğunu, kendisine yapılanları onuruna yediremediğini” ifade etti. Kiraz, şöyle konuştu: “Kırca’nın intihar sebebi iftira odaklı, yandaş medyanın asılsız, acımasız yalanlarıdır... Avrupa’dan terörist Abdulkadir Aygan ve Kanada’dan meczup Tuncay Güney’in yönlendirmesine itibar edenlerle bir arada yaşamak istememe arzusudur. Kırca bir darbeci, bir çete, mafya, Deniz Feneri mensubu değildir. O gerçek bir vatansever, gerçek bir kahraman, vatanı için bedel ödemiş gerçek gazidir. PKK’nın Akdeniz’de Toroslara, özellikle Antalya bölgesine yerleşmesinin önlenmesinde ve bölgeden çıkarılması faaliyetleri sırasındaki silahlı çatışmada felç olmuştur. 1984 yılında Ankara Esenboğa havalimanında ASALA mensubu teröristlerin elinden kurtulan masum vatandaşlarımız bugün hala yaşıyorsa hayatlarını Kırca’ya borçludur.”

Benim anlayamadığım konu;

2005 yılında hakkındaki iddialarla Hürriyet, Milliyet, Radikal'e manşet olan Kırca'nın neden o gün değil de bugün gururuna yediremeyip intihar ettiği...

Neden emekli olmasına rağmen polisin bu ölümü araştırmasına izin verilmediği ...

Hakkında süren davaların kapanıp kapanmayacağı ...

http://www.superpoligon.com/haber/8267

İntihar eden komutanın geçmişte manşet olmadığı gazete yok!

3 faili meçhul cinayetin araştırıldığı JİTEM davasında ismi geçen Emekli Jandarma Albay Abdülkerim Kırca'nın intiharı son dönemde hakkında çıkan iddialara bağlandı. Oysa geçmişte aynı iddialar defalarca manşetlerde yer almıştı. İşte onlardan bazıları...

Kırca, Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı'nca hazırlanan 29 Mart 2005 tarihli iddianamede de 20 Ocak 1992 ile 21 Aralık 1994 tarihleri arasında işlenen cinayetlerle ilgili olarak suçlanıyordu.

Milliyet gazetesi 3 Şubat 2005 tarihinde Genelkurmay açıklamasına neden olan haberi aynen yayınladı. Milliyet, Abdülkadir Aygan'ın ağzından tim komutanı Abdülkerim Kırca'nın oynadığı rolü ve kaçırılan şahsın yakılarak öldürüldüğü iddialarına da ayrıntılı olarak yer verdi. İddialar, "İHD Şube Başkanı Selahattin Demirtaş, PKK itirafçısı Abdulkadir Aygan'a göre Aslan'ın, JİTEM'de tim komutanı olduğu öne sürülen Abdülkerim Kırca'nın da aralarında bulunduğu kişilerce kaçırıldığını anımsattı. Demirtaş, Aslan'ın daha sonra Silopi JİTEM'e götürüldüğünü, sorgulandıktan sonra da yakılarak gömüldüğünü öne sürdü. Demirtaş şöyle dedi: "Köylüler, cesedin bir çoban tarafından 15 santimlik çukura gömüldüğünü, mezar yeri kaybolmasın diye etrafını beyaz taşlarla çevirdiklerini belirtince çukur kazıldı" dedi." şeklinde verildi.

Radikal Gazetesi de 3 Şubat tarihli sayısında bu haberi "Acı bir Susurluk öyküsü" başlığıyla kullandı. Baba İzzettin Aslan, 10 yıldır hiçbir haber alamadığı oğlunun ancak mezarına ulaşabildiği belirtilen haberde "Resmi makamlar tarafından varlığı kabul edilmeyen JİTEM'in bir cinayeti aydınlandı: Savcının ve askeri yetkililerin gözetiminde açılan mezarda çıkan kemiklerin Aslan'a ait olduğu DNA testiyle de doğrulandı" denildi. Haberin hemen giriş bölümünde ise Abdülkadir Aygan'ın itirafları hatırlatılarak intihar eden Abdülkerim Kırca'nın olaylarla bağlantılı olduğu iddiasına yer ayrıldı. Haberde, "Aygan, itiraflarında dönemin Bölge Jandarma İstihbarat Grup Komutanı emekli Albay Abdülkerim Kırca'nın da bizzat olayın içinde olduğunu vurguladığı Aslan cinayetini şöyle anlattı:

"Murat Aslan isimli şahıs, Yenişehir Semti'nde, yani Diyarbakır Belediyesi civarından alınarak, (Abdülkerim Kırca o sırada bizzat oradaydı) zorla sivil Toros arabaya bindirildi ve JİTEM'e getirildi. Daha sonra Silopi JİTEM İstihbarat Tim Komutanlığı'na götürüldü. Burada işkenceyle sorgulandıktan sonra Dicle Nehri'nin kenarındaki bir dereye götürüldü. Derede öldürülerek üzerine benzin döküldü ve yakıldı. Bu dere Körtük Köyü'nün karşısına düşen bir dere idi." ifadeleri yer alıyordu.

5 Nisan 2006 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde "JİTEM'ciler için suç duyurusu" başlığı altında verilen haberde, "Aralarında 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım, Musa Anter cinayeti zanlısı PKK itirafçısı Abdulkadir Aygan ile rütbeli askerlerin de bulunduğu 'Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Komutanlığı (JİTEM) elemanı oldukları' öne sürülen 18 kişi hakkında yeni bir soruşturma başlatıldı." denilirken rütbeli askerlerin de kimliğine yer verildi. Haberde bu isimler "İtirafçılar Abdulkadir Aygan, Fethi Çetin, Kemal Emlük, Selahattin Görgülü, Ali Ozansoy, Hüseyin Tilki, Hanım Beyaz, Mustafa Deniz, Cemil Işık, 'Şırnaklı Hamit', Binbaşılar Aytekin Özen, Abdulkerim Kırca, Ahmet Cem Ersever, Yüzbaşı Tuna Yanardağ, uzman çavuşlar Uğur Yüksel, Abdulkadir Uğur, Astsubay Nuri Ateş ve istihbarat elemanı Mahmut Yıldırım (Yeşil)." olarak duyuruldu. Hürriyet JİTEM personeli tarafından kaçırılarak öldürüldükleri ileri sürülen isimleri de haberleştirmişti: "1991-96 yılları arasında kaçırıp sorguladıktan sonra öldürdükleri öne sürülen kişiler ise şöyle:

Vedat Aydın (Kapatılan HEP'in Diyarbakır İl Başkanı), Talat Akyıldız (Bismil-Tepe köyü muhtarı), Zahid Turan, Harbi Arman (HEP Malazgirt İlçe Başkanı), Musa Anter (Yazar), Hasan Kaya (Doktor), Metin Can (Avukat-İHD Elazığ Şube Başkanı), Mehmet Şen (Kapatılan DEP'in Nizip İlçe Başkanı), Necati Aydın (Sağlık-Sen Şube Başkanı), Ramazan Keskin, Mehmet Aydın, Murat Aslan, İdris Yıldırım, Servet Aslan, Edip Aksoy, Mehmet Sıddık Etyemez, Ahmet Ceylan, Şahabettin Latifeci, Abdulkadir Çelikbilek, Mehmet Salih Dönen, İhsan Baran, Fethi Yıldırım, Abdulkerim Zuğurli, Zana Zuğurli, Melle İzzettin ve soyadı tespit edilemeyen Hasan adlı kişi. Yazar Musa Anter'in öldürüldüğü sırada yanında bulunan DTP Genel Merkez yöneticisi Orhan Miroğlu soruşturma dosyasına yaralı mağdur olarak geçti."

2 Nisan 2005 tarihli Milliyet Gazetesi "JİTEM iddianamesi" başlıklı haberinde Diyarbakır Başsavcılığı'nın 13 yıl sonra hazırladığı iddianamede 8 cinayetin failinin 'JİTEM' olduğu belirlediğini yazdı. Haberde iddianameye atıf yapılarak JİTEM'in bir 'çete' olarak nitelendiği ve 'sözde' devlet adına cinayet işlediğini vurgulandı. Haberde, "İddianamede, 1992 - 1994 arasındaki 8 faili meçhul cinayeti işleyen isimler şöyle sıralandı:

"PKK itirafçıları Mahmut Yıldırım, Abdülkadir Aygan, Muhsin Gül, Fethi Çetin, Diyarbakır Emniyet Güvenlik Şube Görevlisi Kemal Emlük, Askerlik Şubesi'nde sivil memur Saniye Emlük, Uzman Çavuş Yüksel Uğur ile emekli Binbaşı Abdülkerim Kırca." bilgisine yer verildi.

2 Nisan 2005 tarihli Radikal Gazetesi de JİTEM iddianamesini "Susurluk hortladı" başlığıyla duyurdu. Haberin kutusunda ise şu ifadeler yer aldı: "'Emirleri Kırca verdi' Bir gazeteye yaptığı itiraflarla 12 yıl önce gözaltında öldürülen birinin cesedinin bulunmasını sağlayan PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan'ın ifadeleri doğrultusunda altı itirafçıyla biri emekli binbaşı iki asker hakkında Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Aygan, emekli binbaşı Abdülkerim Kırca, halen Siirt Jandarma Komutanlığı'nda görevli uzman çavuş Uğur Yüksel'in yanı sıra 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım'ın da aralarında olduğu sanıklar, 'Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve taammüden adam öldürmekten yargılanacak.'

[horasan]

sahipsizlik...

aldatılmışlık...

ümitsizlik...

bütün bunlar bir araya gelince

kimi insanlar uzak yakın farketmez etrafından başlayarak HAYATlardan intikam alırlar

kimi insanlar yüksek bir irade gösterip sabır ve bilgi ile 'intikam'larını sistemden alırlar

kimi insanlar da geçmişini geleceğe satmak istemez ve geçmişinin örnek olması ve tarihe kazınması için geleceklerinden intikam alırlar...

bütün bunlar onurlu ve gururlu bir hayat yaşayanlara özgüdür...

diğerlerinin SAHİPleri vardır...

diğerleri aldatılmışlık nedir henüz tatmamış ve tatmayacaklarına şartlandırılmışlardır...

diğerinin umudu vardır ama ne UMUT...

umarım zamanlama konusu, sanırım bambaşka bir hayat yaşayanlar için ANLAŞILIR olmuştur...

[sdt23]

Bu ölüm olayından önce belki de komutanın adını bile duymamış olan bir sürü insanın, 12 yıl sadece hazırlık soruşturmasının sürdüğünden ve 4 yıldır da yargılama sürecinin devam ettiğinden, komutanın hiç mahkeme huzuruna çıkmadığından, nedense yargılamayı yapacak mahkeme bulunamadığından habersiz, yalnızca bir itirafçının söyledikleriyle bu hallere düşürülmüş olduğunu sanarak "ay neler oluyor anlamıyoruz valla" diye ağlaması çok normal de, bir kısım medyanın da bilinçli olarak bu zannı körüklemesi pek normal değil sanki.

Sanki gazetede haber yapılmadan önce ortada hiçbir şey yoktu da bir tane PKK'lı itirafçının "iftiraları" na dayanamadı komutanımızın yüreği. Tabii bu gerçekten bir intiharsa.

Asıl bu şüpheli ölüm araştırılmalı. Ama olay mahalline polis sokulmuyor ve otopsi yapılmıyor bile.

http://www.taraf.com.tr/haber/26058.htm

[monica]

BEN BU ONURSUZ İNSANLARLA BİR ARADA YAŞAMAK İSTEMİYORUM. Abdulkerim Kırcı

Alınan bilgiye göre, Emekli Jandarma Albay Kırca'nın evinden sabah saatlerinde 1 el silah sesi duyuldu. Silah sesini duyan komşularının haber vermesiyle olay yerine gelen askerler, Kırca'nın kanlar içindeki cesediyle karşılaştı.
Bölgeye polis ekipleri de geldi. Ancak jandarma yetkilileri konunun askeri savcılık tarafından yürütüleceği bilgisini verdi. İntihar olayına askeri savcılığın el koyduğu; fakat Kırca'nın emekli subay olması sebebiyle soruşturmanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na devredildiği bildirildi. Olay yeri incelemesinde Kırca'nın beylik silahı ile intihar ettiği belirlendi. Kırca'nın olay yerinde öldüğü ve cenazesinin otopsi yapılmak üzere Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldığı bildirildi

Bekir COŞKUN - Hürriyet

SEN o gaziyi tanımazsın...

Aklına geleni "kucaklamaktan" söz etsen de, senin oportünist kafan onu ne tanımaya yeter, ne anlamaya...

Sen bilemezsin...

(.........)

Önceki gün onları, gururu uğruna ölen arkadaşlarının cenazesinin peşinden gitmek isterken, tekerlekli sandalyelerin üzerinde gördüm.

Hepsi gençti...

Yaşamlarının en güzel günlerinin başlangıcında, vücutlarının yarısını ıssız dağlarda bırakıp gelmişlerdi...

Canlarının tümünü veren arkadaşlarından farklı olarak, onların acısı başlamıştı, ama asla bitmeyecekti...

Suyu görüp avuçlayamamak, ağacı görüp ulaşamayarak, yolu görüp yürüyememek, çocukları sevip oynayamamak, sevgiliyi görüp okşayamamak gibi bitmek tükenmek bilmeyen bir hüznün mahkûmuydu onlar...

Yaşamları süren, ama hayatları ölmüş gaziler...

Niçin?..

Türkiye rahat uyusun diye...

*

Şimdi sen, onların uğruna her şeylerini verdikleri tüm değerleri bir bir yıkmaktasın...

Anlıyorum seni..

Onların yüceliği seni rahatsız ediyor...

Ezmek, etkisizleştirmek, silmek istiyorsun onların bitmiş hayatlarının üzerinde bulut bulut kümelenmiş toplumsal güveni ve ulusal sevgiyi...

Çünkü "hattı müdafaa"nın, aynı zamanda "sathı müdafaa" olduğunu bal gibi biliyorsun...

Bu yüzdendir...

Onlara karşı kinin var ve saygısızsın...

*

O, dağlarda çocuklarımız özgür büyüsün, yaşlılarımız rahat uyusun diye kurşun yerken, gazetelerde hep senin avanta-beleş-yağma-hırsızlık haberlerin vardı...

Ne o dağlara giden çocukların oldu, ne aklın kaldı sınır boylarında...

Senin dünyanda, onların uğruna vücutlarının yarısını, hayatlarının tamamını verdikleri onur-şeref yok...

O mağrur kimlik...

O gurur...

Sende olmadı-olmayacak...

Sen bilmezsin...



SEN o gaziyi tanımazsın...

Aklına geleni "kucaklamaktan" söz etsen de, senin oportünist kafan onu ne tanımaya yeter, ne anlamaya...

Sen bilemezsin...

(.........)

Önceki gün onları, gururu uğruna ölen arkadaşlarının cenazesinin peşinden gitmek isterken, tekerlekli sandalyelerin üzerinde gördüm.

Hepsi gençti...

Yaşamlarının en güzel günlerinin başlangıcında, vücutlarının yarısını ıssız dağlarda bırakıp gelmişlerdi...

Canlarının tümünü veren arkadaşlarından farklı olarak, onların acısı başlamıştı, ama asla bitmeyecekti...

Suyu görüp avuçlayamamak, ağacı görüp ulaşamayarak, yolu görüp yürüyememek, çocukları sevip oynayamamak, sevgiliyi görüp okşayamamak gibi bitmek tükenmek bilmeyen bir hüznün mahkûmuydu onlar...

Yaşamları süren, ama hayatları ölmüş gaziler...

Niçin?..

Türkiye rahat uyusun diye...

*

Şimdi sen, onların uğruna her şeylerini verdikleri tüm değerleri bir bir yıkmaktasın...

Anlıyorum seni..

Onların yüceliği seni rahatsız ediyor...

Ezmek, etkisizleştirmek, silmek istiyorsun onların bitmiş hayatlarının üzerinde bulut bulut kümelenmiş toplumsal güveni ve ulusal sevgiyi...

Çünkü "hattı müdafaa"nın, aynı zamanda "sathı müdafaa" olduğunu bal gibi biliyorsun...

Bu yüzdendir...

Onlara karşı kinin var ve saygısızsın...

*

O, dağlarda çocuklarımız özgür büyüsün, yaşlılarımız rahat uyusun diye kurşun yerken, gazetelerde hep senin avanta-beleş-yağma-hırsızlık haberlerin vardı...

Ne o dağlara giden çocukların oldu, ne aklın kaldı sınır boylarında...

Senin dünyanda, onların uğruna vücutlarının yarısını, hayatlarının tamamını verdikleri onur-şeref yok...

O mağrur kimlik...

O gurur...

Sende olmadı-olmayacak...

Sen bilmezsin...

[deniz02]

11. dalga operasyonları sırasında en çarpıcı gelişme Şırnak'ta yaşanıyor. Ergenekon Soruşturması kapmasında arama çalışmalarına devam eden emniyet güçleri Şırnak'ta bulunan asit kuyularını açtı ve incelemelere başladı.

Şırnak Silopi'deki Botaş tesislerinde bulunan asit kuyularında çalışmalar sürüyor. Konu hakkında Şırnak Valisi'nin yapacağı açıklama bekleniyor.

Ölüm kuyularında yapılan incelemeler Tuncay Güney ve bazı itirafçıların verdiği ifadelere dayanarak 1990-94 yıllarında işlenen faili meçhul cinayetlerin kurbanlarının bu tesislerdeki asit kuyularında bulunduğunun gündeme gelmesiyle birlikte faili meçhul cinayetlere kurban giden kişilerin ailelerinin avukatları aracılığıyla savcılığa başvurmasının ardından başlatıldı.

Sonsayfa/Ayrıntılar...

[sdt23]

Bekir COŞKUN - Hürriyet
SEN o gaziyi tanımazsın...
[/B]

Doğu Perinçek mahkemedeki "savunma"sında şov yapmış. Ama kendisine yöneltilen suçlamalara cevap niteliğinde tek kelime yok.

Bekir Coşkun da duygusallık ve hamaset yüklü yazısında Kırcı hakkında kamuoyunun kafasında oluşan sorulara tek yanıt yok.

Şu sorulardan bir ya da birkaçına verilecek cevap olayı daha iyi anlamamıza neden olacaktır:

1. Abdülkerim Kırca hakkındaki iddialar yeni mi?
2. Onun hakkındaki hazırlık soruşturması neden 12 yıl sürdü?
3. Hakkındaki iddialara dayanarak dava ne zaman açıldı?
4. Kırca nasıl gazi oldu?
5. Şüpheli intihar araştırıldı mı?
6. Olay mahalline neden polis alınmadı?
7. Otopsi neden yapılmadı?
8. Başka kahraman gazi albaylarımızın, mesela Mardin İl Jandarma Komutanıyken öldürülen Albay Rıdvan Özden'in cenazesine de böylesine üst düzey bir katılım oldu mu?

Elbette ki Türkiye rahat uyusun diye canlarını ortaya koyan ve bu yolda şehit ya da gazi olan pek çok kahraman var. Ama bu kahramanlıklar hayatlarının başka dönemlerinde suç işlemeyecekleri veya suç işlediklerinde dokunulmaz olacakları anlamına gelmez.

Kırca hakkındaki iddiaların doğru olup olmadığını bilmiyoruz.
Ama Kırca hakkındaki soruşturma ya da davalara getirilen engellemeler Kırca'nın aklanmasının önündeki en önemli engeldi.
Ayrıca Kırca'nın "birkaç gün önce başta star gazetesi olmak üzere "yandaş medya"da çıkan haberlere dayanamayıp intihar ettiği" iddiası pek de inandırıcı gelmiyor.

[monica]

Tetikçi medya infazı...

"Yüzlerce faili meçhul cinayetin sorumlusuydu, infazları bizzat kendi elleriyle gerçekleştiriyordu, madalyasını da Ahmet Necdet Sezer'in elinden aldı..."

*

Böyle yazdılar.

*

Okuyunca ne anlıyorsun?

Albay, Ergenekoncu katil.

Atatürkçü Ahmet Necdet Sezer de, katil Ergenekoncu'ya madalya takan kişi.

*

Bakıyoruz yönetmeliğe...

*

Devlet övünç madalyası.

Şekli elips.

Çapı 45 milimetre.

Kalınlığı 2.5 milimetre.

Rölyef.

Altın kaplama.

Ay-yıldız motifi bulunur.

TC yazar.

Yurtiçinde veya dışında gösterdiği sorumluluk, feragat, fedakárlık, başarı ve yararlılık dolu çalışmaları nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti adına haklı gurur kaynağı teşkil ederek, malül olanlara veya şehit mirasçılarına verilir.

(Burasına dikkat isterim...)

Devlet övünç madalyası, ilgili bakanın teklifi, Bakanlar Kurulu'nun onayı ve Cumhurbaşkanı'nın tevcihi ile verilir.

*

Kim verirmiş?

Hükümet...

Ne zaman verildi?

2004'te...

*

Madalya AKP'nin!

*

AKP borazanı tetikçi medyanın "katil" dediği kahramana "Devlet Övünç Madalyası verelim" deyip, sonra da kahramana atılan iftiralara çıtını çıkarmayanların listesi şöyle... Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Abdüllatif Şener, Mehmet Ali Şahin, Beşir Atalay, Güldal Akşit, Mehmet Aydın, Ali Babacan, Kürşad Tüzmen, Cemil Çiçek, Vecdi Gönül, Abdülkadir Aksu, Kemal Unakıtan, Hüseyin Çelik, Zeki Ergezen, Recep Akdağ, Binali Yıldırım, Sami Güçlü, Murat Başesgioğlu, Ali Coşkun, Hilmi Güler, Erkan Mumcu, Osman Pepe.

*

Hani vatandaş diyor ya...

Şerefsiz basın, bunu da yazın!

Yılmaz özdil

M.E.S Pes: Kuvvet komutanlarını teslim eden TSK. diyer yandan yandaşların iki yüzlülükleri gözü kapalı saldırmaları terröre şası bakanlar böyle görürler İnsanlarda biraz Allah korkusu olur üzülüyorum o şehidimize de dokanabilirler gün bu gündür ayıptır günahtır otopsi yapmalarına engel olan mı var

[sdt23]

Hani vatandaş diyor ya...
Şerefsiz basın, bunu da yazın!

Yılmaz özdil

Hamaset dolu yazılar yukarıdaki soruların cevabı değil.
Bu sorular cevaplanmadıkça kamuoyunun vicdanı tatmin olmayacak.

[horasan]

Bay sdt23,

Bizler burada eldeki bilgi ve belgelerden yola çıkarak ve vicdanımızla olayları çözmeye, anlamaya çalışıyoruz.

Ancak siz olayları anlaşılır yapmaya çalışmaktan ziyade komplo teorilerinden öte "SANKİ BİR BİLDİĞİNİZ VARMIŞ GİBİ" savcılık yapmaya çalışıyorsunuz...

Yeterince ıslandı ise şu baklalarınızı görebilir miyiz?

Islanmadı ise

bize gönderin HAŞLARIZ olur biter...

Her ne kadar istek ve meraklarınız hukuk sınırları içinde ise de

merak ve isteklerinizin kasti ve yerinde olmadığı anlaşıldığında

hukuk sınırları dışında verilecek yanıt ve değerlendirmeleri

şimdiden hukuk sınırları içinde KABUL BUYURMANIZI rica ediyorum...

YETER!

[Mehtap Deniz]

Hatırlatma:

"Ergenekon" davasının 41. duruşmasında mahkeme heyeti, "Ergenekon Terör Örgütü"nün varlığının ancak yargılama sonucunda açığa kavuşacağından hareketle, örgütün var olduğu yönündeki ifadeler yerine "iddia olunan" tabirinin kullanılması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan girişimlerde bulunmasının istenmesine karar verdi.

Devamı: https://www.hukuki.net/modules.php?na...rticle&id=1896

Saygılarımla,