Herkese merhaba,

Bu yazı Dİyanet İşleri Başkanlığı'nın hukuki statüsü ve dinsel özgürlükler üzerine şahsıma ait bir yazıdır.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu:

Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olma iddiasındaki devletimizin büyük bir çelişkisidir Diyanet İşleri Başkanlığı. Laik devlet, dinden ve dini kurumlardan arınmış, kişiye evrensel normlar çerçevesinde din özgürlüğü tanımış, dinden ve dindardan bir korkusu olmayan, tüm dünya dinlerine eşit mesafede olan bir devlet demektir.


Devlet niçin laik olmalıdır?:

Devlet, bir canlı değildir. Abdest alıp, namaz kılamaz, ayinlere katılamaz, zikir çekemez. Çünkü böyle bir kabiliyeti yoktur. Din, insan vicdanını ilgilendiren bir mesele olmaktan daha ötesi değildir. O halde kişiye özgü hasletlere devletin sahip olması düşünülemez.

Devletin resmi dini ve mezhebi olamaz. Varsa ki bu o ülkenin tümünün aynı dinden ve mezhepten olmaları ile mümkündür. Eğer bir ülkede birden fazla dini grup var ise ve o ülkede de resmi din veya resmi mezhep var ise bu durum eşitlik ilkesini kendiliğinden yok eder. Dolayısıyla o ülkede demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinden asla bahsedilemez. Devletin resmi dine ve resmi mezhebe sahip olması demek, egemenliğin o din veya mezhep mensuplarına ait olduğunu gösterir. Bu sebeple milli egemenlik ve milli birlik-beraberlik kendiliğinden sona ermiş olur. Diğer din ve mezhep mensupları kendilerini temsil etmede zorluk çekecek, onların egemenlikteki hakları en aza indirgenmiş olacaktır.

Devletin resmi dini ve resmi mezhebi yoksa ve o devlet laik olduğu iddiasında ise o ülkede vatandaşların hepsine eşit ve adil hizmet eden bir dinsel örgütlenme olması -yanlış olmasına rağmen- totaliter devlet için bir çözümdür. Türkiye'deki uygulama tam bir çelişkidir. Anayasasında ve ilgili mevzuatında (633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş Ve Görevleri Hakkında Kanun hariç- laiklik ile çelişen bir kanundur) herhangi bir din ya da mezhebin kayırılması ya da örgütlenmesi için en küçük bir ibare yok iken yalnızca bir dinin bir mezhebine hizmet eden uygulamalar tamamen bir çelişkidir. İnsanların inancını belirleme ya da belli bir inancı destekleme gayesi güden devlet, eşitlikçi, laik, demokratik ve milli egemenlikçi bir devlet değil, aksine teokratik ve totaliter bir devlettir. Dikkat buyurularsa bu paragrafta kanun ile uygulama arasındaki çelişki ortaya konmuştur.


Bence temel hata:

"Başörtüsü" başlığı altında bir tespit yapmıştım. aynı tespiti bir kez daha buraya yazmakta fayda var. "Toplumun, topluma ve devlete; devletin, kendine ve topluma güveni yoksa orada milli birlik ve beraberlikten, demokrasi ve insan haklarından bahsedilmesi mümkün değildir."

Toplumun topluma güvensizliği: Demokrasiyi özümseyememiş zümrelerden oluşan bir toplumda zümrelerin birbiri ile olan ilişkiler sağlıklı olamaz. Rekabet ötesi bir çekişme ve düşmanlık hasıl olur.
Toplumun devlete güvensizliği: Aynı zümrelerin kendilerinin temsil edilmediklerine inandıkları bir yönetime de güven duymamaları o ülkenin varlığını tehdit eden birinci faktördür.
Bu iki güvensizlik de ülkemizde çok açık gözlenmektedir.

Devletin topluma güvensizliği:Anayasasındaki ilkeleri uygulayamayan ve toplumu oluşturan zümrelerden yalnızca biri ve birkaçının egemenlik hakkının bulunduğu devlette, yönetimin topluma güvenmesi söz konusu olamaz. Aksine o devlet bir baskı ve dayatma rejimine sahip olduğu ölçüde yaşamını devam ettirebilir. Toplumun inançlarını, ideolojilerini ve hayallerini belirleme görevi ifa eder. Buna mecburdur. Yoksa ya demokratik ya da kendileri gibi antidemokratik bir yönetimin bir devrimle onların yerini alması kaçınılmaz olur.
Devletin devlete güvensizliği: Devletin kendi kurumları arasındaki husumet veya iletişim eksikliği de devletin kendi kendine güvensizliğini ortaya çıkarır. Devlet, tıpkı bir makine gibi bütün parçaları birbiriyle uyumlu olmadığı sürece sağlıklı bir politika üretemez. Kendine güveni olmayan devletin diğer devletlerle rekabeti de imkansızlaşır. Kaos ve hukuksuzluk asli rejimin bir parçası haline gelir.
Bu iki güvensizlik de ülkemizde çok açık gözlenmektedir.


Çözüm: Dini gruplar insiyatif kullanmalı, inanç ve ibadetlerinde özgür olmalıdır:

Bir ülkedeki farklı tüm dini gruplar kendi aralarında bir konsensüs sağlamaları halinde, birbirlerine karışma ve birbirlerine karşı irşad çalışmalarını düzenleyen anlaşmalar yapmaları halinde toplumun topluma güvensizliği ortadan kalkacaktır. Devletin bu anlaşmalarda tarafsız olması gerekmekte ve yalnızca bağımsız mahkemeleri aracılığıyla hakem görevini yürütmelidir. Devlet bu vazifeyi yerine getirdiği sürece toplumun bu konuda devlete olan güveni de tesis edilmiş olacaktır. Aynı dinden olan grupların da bir dayanışma içinde olmaları ya da olmamaları bu açıdan bir önem arzetmekle birlikte atılacak her adım zamanla dinsel grupların kendi içinde radikal kesimleri de tasfiye etmesini sağlayacak, dini ne olursa olsun demokratik ve insan haklarına saygılı bireyler yetişecektir. Bu süreci tahrip etmek isteyen iç ve dış odakların hakkından nasıl gelineceğinin cevabı basit, uygulaması zordur. bu konu hakkında kapsamlı bir önerim şu an mevcut değil.

Dini grupların devletle olan ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bu düzenleme, demokrasi, insan hakları ve laiklik ilkelerine ters düşmeyecek biçimde dini grupların örgütlenebilmesi, faaliyetlerinin ve bütçelerinin toplum ve devlet tarafından denetlenebilmesi, ibadet etme ve ibadethane açma yetki ve özgürlüğü, bir ya da birkaç dini grubun diğerlerine oranla devletle yakın temas içinde olmasını engelleyecek biçime getirilmesi, birinin ya da birkaçının diğerlerine nitelik bakımından (nicelik değil- nicelik zaten doğal bir ölçüttür) üstün olmasını engelleyecek biçime getirilmesi şeklinde olmalıdır. Dinsel özgürlüklerin ve örgütlenmenin daima genel ilkelerden şaşmadan dini grupların lehine iyileştirilmesi de din özgürlüğü kapsamında garanti altına alınmalıdır.
Buradan hareketle Anayasa'nın başlangıcındaki ilkelere ve eşitlik ilkesine aykırı bir uygulama olan Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilme süreci başlatılmalıdır. Türkiye'nin demokrasi ve insan hakları alanında kaybedecek zamanı artık yoktur.

Eleştirilere açık olmakla beraber yazıyı bir bütün içerisinde değerlendirmenizi rica ediyorum.