Ulusalcılar Bu İşe Ne Diyor?

[Av.Abbas Bilgili]

13 Ocak 2008 tarihli Radikal'de İsmet Berkan, "Ulusalcılar Bu İşe Ne Diyor" başlıklı bir yazı yaynladı. Bana ilginç geldi.. Ama ben esasen "bizim ulusalcılar" ne düşünyor diye merak etttim.


Ulusalcılar bu işe ne diyor?
İsmet Berkan

13/01/2008 (4182 kişi okudu)

Türkiye, 1964'te Kıbrıs olayları çıktığında adaya müdahale tehdidinde bulundu, Amerikan Başkanı Johnson'un meşhur mektubu sonrasında da müdahale yapılmadı. Ama o zaman ortaya çıktı ki, Türkiye'nin Kıbrıs'a çıkartma yapabilmesine zaten imkân yoktu, çünkü çıkartma gemimiz yoktu! 10 yıllık sürede çıkartma gemisi eksiği tamamlandı ve 1974 Kıbrıs müdahalesi mümkün olabildi.
Türkiye, 1980'lerin başlarından itibaren F-16 savaş uçaklarını üretiyor. Ama bir savaş uçağı için motoru, tasarımı, manevra yeteneği kadar önemli bir şey de onun savaşmasını sağlayan uçuş bilgi sistemleri. Türkiye'nin F-16'larının radarlarında, (yakın zamana kadar) Ege'deki devriye uçuşları sırasında Yunanistan'a ait uçakları 'düşman' olarak algılanmıyordu; çünkü Yunanistan'ın kullandığı uçaklar F-16'ların bilgisayarında 'dost' olarak geçiyordu. Öyle olunca da havadaki pilotun Yunan uçağı ile Türk uçağını otomatik ayırt etmesi mümkün olmuyordu. Bu teknoloji en sonunda İsrail'in Türk F-4'lerini modernleştirmesi sonrasında Türkiye'ye gelebildi.
90'lı yılların ortalarına kadar, Türk MİT'i de, Türk silahlı Kuvvetleri de, Dışişleri Bakanlığı da, Amerika'dan satın alınan veya hibe yoluyla bize geçen şifreleme cihazlarını ve şifreleme algoritmalarını kullanıyordu. Yani, Türkiye'nin en gizli haberleşmesi aslında başta Amerika olmak üzere teknoloji sahibi her ülke için gizli falan değildi, bütün haberleşmemiz okunabiliyordu. Ancak 90'lı yıllarda Türkiye kendi teknolojisini ve şifre algoritmalarını gerçekleştirdi, bugün bir ölçüde haberleşme güvenliğine sahip oldu.
Türkiye 1984'ten beri PKK terörüyle mücadele ediyor ama geniş PKK gruplarının hangi an nereden nereye gittiklerini Türkiye sınırlarının içinde kalan bölümler dahil olmak üzere uzaktan an be an izleyecek teknolojiye hâlâ sahip değil. 90'ların ortalarında Amerikan uydularının anlık istihbaratı Ankara'ya aktarıldı, o dönem Türkiye içi dahil çok sayıda başarılı PKK operasyonu yapılabildi. Şimdi yapılan operasyonlarda da Amerikan istihbaratı çok önemli rol oynadı. Kendi topraklarımızı ve düşman bir güç tarafından kullanılan komşu toprakları bile izleyemiyoruz açıkçası.
İki yıl önce İsrail Lübnan'da Hizbullah'a saldırdığında, Hizbullah'ın insansız hava aracına sahip olduğu, bu araçların sadece gözlem yapmakla kalmadığı füze de atabildiği ortaya çıktı. O sırada Türkiye'nin elinde böyle bir teknoloji yoktu. Kısa zamanda ihalesi yapıldı, bir İsrail firması ihaleyi kazandı ama araçlar hâlâ Türkiye'ye gelmedi. Ne var ki son PKK operasyonlarında İsrail'den kiralanan iki insansız hava aracının gönderdiği görüntüler etkili oldu, Genelkurmay Başkanı, 'PKK kampları bizim için BBG evi gibi' benzetmesini bu araçlar sayesinde yaptı.
Son PKK operasyonlarıyla öğrendik, Amerikalıların 70'lerin ortalarından beri sahip olup geliştirdiği gece uçuş, çok alçaktan uçuş ve hedef vurma sistemi olan LANTIRN'e sadece birkaç yıl önce hava kuvvetlerimiz de sahip olmuştu. Sistem sayesinde pilot gece karanlıkta radar seviyesinin altında çok alçaktan arazinin yükselip alçalmasına göre yükselip alçalarak otomatik uçuş yapabiliyor, böylece hedeflerini çok daha etkili biçimde vurabiliyordu.
Bu sistemin etkinliğinin en önemli parçası olan lazer güdümlü füze ve bombaları da kendimiz üretmiyoruz, ithal ediyoruz!
* * *
Teknolojik eksiklerimiz ve yeni yeni kullanmaya başladığımız teknolojiler sadece bunlar değil. Örnekleri özellikle askeri teknolojilerden seçtim, çünkü milliyetçi damarımız çok kuvvetli olsa da, bu işler sadece nutuk atmakla olmuyor.
Üstelik dikkat ediyorsanız, aslında aradaki teknolojik boşluk da dolmuyor gerçekte.
Biz teknolojiyi transfer etmiyoruz, sadece satılabilir hale geldiğinde satın alıyoruz. Oysa teknolojiyi yaratmamız da gerek.
Bunun için araştırma-geliştirme lazım. Para lazım. İnsan lazım. Ama her şeyden önemlisi, belli seviyede bilginin herkesle paylaşılması ve özgür yaratıcı ortamın varolması gerek.
Özgür yaratıcı ortam ise nasıl yarım hamilelik olmazsa yarım özgürlük de olamayacağı için, ancak ve ancak düşüncenin, hatta hepimize çok aykırı gelecek düşüncelerin de özgürce ifade edilebildiği şartlarda yaratılabilinir.
301. maddeyi değiştirmemekte, hatta tamamen ortadan kaldırmamakta direndiğiniz sürece aslında kendi teknolojinizi üretecek beyinlerin, düşüncelerin ortaya çıkmasını da engellemiş olursunuz.
Ne ilgisi var demeyin, yaratıcı düşünce böyle bir şeydir, ancak mutlak özgürlük ortamında, özgürlüklerin içe sindirildiği, kimsenin düşüncesine ket vurulmayan bir ortamda var olabilir.
Yoksa biri, 'Senin dediğin Türklüğe hakaret' der, ötekisi çocuğunu 'İcat çıkarma' diye azarlar ve herkes birbiri gibi düşünmeye başlar.
Siz de görece basit ama en hayati teknolojileri bile başkalarından dilenmeye başlarsınız.

[commodore1tr]

Ben de ''sizin ulusalcıları'' merak ettim ? Kim onlar ?

[Av.Dilek Kuzulu Yüksel]

Size göre "Sizin ulusalcılar" kategorisinde miyim, değil miyim bilmiyorum ama yine de beyanda bulunayım Sayın Bilgili.

Yazar ne alaka diye sormayın demiş ise de sormadan edemeyeceğim, ne alaka?

Teknolojiyi Türklüğü, Türk milletini aşağılamadan yakalayamıyor muyuz? Ya da, şimdiye kadar herhangi bir bilim insanı çıkıp da "Benim teknolojik anlamda harika buluşlarım, projelerim var ama 301. madde buna engel oluyor." dedi de ben mi duymadım? Teknolojiyi ithal ettiğimiz ülkelerde bilim insanları ya da buluş sahipleri kendi milletlerine hakaret ederek mi çalışıp ilerliyorlarmış?
Örneğin Fransa'da insanlar "Ermeni soykırımı olmadı" diyemiyorlar, özgürlükleri kısıtlanıyor ama bizim de onlardan ithal ettiğimiz Türksat gibi uydu sistemini yapabiliyorlar. Ne alaka Allah aşkına?

Teknolojideki eksikliklerimiz hakkındaki görüşlere katılıyorum ancak bunu özgürlük kalkanı arkasına sığınarak 301. maddeye dayandırmanın saçma olduğunu düşünüyorum. Teknolojide ve bilimde gelişememizin gerçekçi nedenleri üzerinde dursak daha faydalı bir tartışma olur kanımca..

[Harun Gür]

Şu yazıyı okuduktan sonra kendisinde biraz şeref, biraz haysiyet, biraz gurur, biraz da özgüven bulunan bir insanın ister istemez ulusalcı olması gerektiğine karar verdim.

Yazıda adları geçen, ABD, AB, İsrail olmasa halimiz yamanmış şimdi anladım. Sn. İsmet Berkan o düşünce ile yazmamıştır eminim ama, şu yazıya "vay be adam doğru söylüyor, ulusalcılar da hallerine bakmadan Hasan Dağı'na oduna gitmeye kalkıyorlar" diyebilecek idrak(r) sahiplerine NUTUK'u öneririm.

Ulu Tanrım sen beni böyle "yaratıcı düşünce" sahiplerinden koru, amin.

Selamlar,

[monica]

Bunlar okumuş adam mı oluyor şimdi?
o zat teknolejiyle orhan pamuğu karıştırmış İsmet Berkanda gelsin eline bir kumbas verelim cagırsın yabancı basınıda bassın bildiği bütün küfürleri onada verirler o zaman bir ödül küfür ederek belki aya giden makinaları geliştirir. Allahım sen aklımı koru.

[ilkine]

Kusura bakmayın ama siz kafayı iyice 301. Madde ile bozmuşsunuz. Sanki Türkiyeyi 301. Madde kurtaracak ya da kaldırılırsa o batıracak. Ulusalcılığın da bir sınırı var diye düşünüyorum. Bir sonraki aşaması Faşizmdir ve siz yavaş yavaş o noktaya gidiyorsunuz.

Her 301. Madde kalksın mı, değişsin mi, aynı mı kalsın tartışmasında Fransayı örnek vermek de biraz kabak tadı vermeye başladı. Siz ne derseniz deyin ama bence demokraside 301. Maddenin yeri yoktur. Fransada da Ermeni Soykırımı yoktur demek suçmuş. Bize ne, demekki orada da demokrasi yok deriz ve çıkarız. Bu kadar basit.

Ama siz hem AB'ye girmeye çalışacaksınız ( ki ben kesinlikle karşıyım) hem de adamların isteklerine karşı çıkacaksınız. Sonra da işte böyle Avrupa'nın kapılarında sürünürsünüz.

Saygılarımla.

[Erdoğan Kırcalı]

Kusura bakmayın ama siz kafayı iyice 301. Madde ile bozmuşsunuz.

Kim bozmuş?

[commodore1tr]

Abbas Bey sorduğumuz soruya yanıt vermemiş. Ama olsun biz genede bir değerlendirme yapalım yazı üzerinde ulusalcı ne demek tam bilmesemde hengi sınıfta yer aldığımı kestiremesemde. Çağdaş ve Atatürkçü olduğumu biliyorum o kadar...
Sayın ismet berkan rüzgara göre dönen popilizmi seven aynı zamanda muallakta kalacak bir konuda yüzeysel yazan bir köşe yazarıdır. Yazdıklarının derinlemesine bilgii olmayanlar tarafından vayyyb eeee ne kadar doğru helal olsun adama diye yorumlanabileceği şüphesizdir ki bu kişide onu kullanmaktadır. ''Örnekleri özellikle askeri teknolojilerden seçtim, çünkü milliyetçi damarımız çok kuvvetli olsa da, bu işler sadece nutuk atmakla olmuyor. '' gibi vurucu bir cümlesinin asıl anlamı ya gerçekleri bilen birisi beni okusada ciddiye almaz gerisi tam bilmez ben yazdımmı olur mantığından öteye gitmeyen sığ bir yaklaşımdır. Çıkartma gemisinin askeri teknoloji ile ilgisi nedir anlamakta mümkün değil ama bakalım şimdi. Bu yazıyı ikiye üçe bölebilirim kusura bakmayın uzarsa......
'' Ama o zaman ortaya çıktı ki, Türkiye'nin Kıbrıs'a çıkartma yapabilmesine zaten imkân yoktu, çünkü çıkartma gemimiz yoktu! '' buyurmuş. Demekki 1964 te Türkiye boşuna esmiş gürlemiş anca 10 senede çıkarma gemimiz olmuş ve tam çıkarma gemimiz olduğunda yani 74 te biz '' Ya Allah Bismillah ...'' diyip dalmışız buradan anlaşılan o... yoksa 64 te çıkarma gemimiz olsaymış o zaman harakat yaparmışız... İşin siyasi yönünü bırakalım konu iyice dağılmasın. Sadece sayın Berkan gibi Askeri teknoloji!!! üzerinde duralım....
Her birisinin başına TCG koyarak okuyunuz lütfen... Bayraktar, Sancaktar, Ertuğrul, Serdar, Sarucabey, Çakabey, Karamürselbey ve benzerleri ... Bunlar o tarihte başka ülkelerin denizkuvvetlerin demiymiş ? Bu gemiler Tank dahil her türlü Amfibi harekatta çıkarma için tasarlanmış gemilerdir ve TCG Bayraktar Normandiya ya ilk kapak atan gemi ünvanınada sahiptir. Tank Personel ve losidtik her türlü ikmali yapabilecek en ciddi gemilerdir bu gemiler ve savaş zamanı çok ciddi bir kuvveti kıyaya atabilme özelliğine sahiptir. Vuruş ve duruş güçleride kabul edilebilir standarttadır. Bu gemiler limbo özelliğinede haizdirler. Kaldıki üzerlerinde KCVP denilen kıyıya personel atabilecek ayrı yüzer vasıtalarıda bulunmaktadır. O tarihte hissedilen acaba mı denilen şu olmuştur ''ufak çıkarma gemileri gerekli mi?'' Başta Erbakan olmak üzere ''ağır sanayi hamlesi kapsamında'' bu konu çok gündeme gelmiş ve donanmaya ilk adı '' Erbakanın takunyası'' olarak adlandırılın ufak çıkarma gemileri yapılmıştır.
Bu gemiler dört tank motorunun seri bağlanmasıyla çalışan manevra kabiliyetleri süratleri çok düşük gemilerdir. 15 derece dönmek için rüzgara göre 345 derece öbü taraftan döndükleri vakidir. Vuruş gücüde çok düşük olan bu gemilerin ( Gerçek anlamda gemicik ) hareketleri için bile etrflarında ciddi bir yüzer kuvvet olması gerekmektedir. Fazla detaya gerek yok bu teknoloji harikası gemiler yarardan çok zarar getirmişler ve 1990 lı yıllarda envarterden yani TMK dan çıkarılmışlardır.
74 harekatında bu gemilerin bir kısmı çıkarma yapabilmiş bir kısmı diğer yüzer unsurlarca toplanmış bir kısmı kayalara oturmuş bir kısmı yanlış yere çıkarma yapmıştır. ( Kahramanlık destanı sayılacak sonraki gelişmeler sonucu bugün kıbrıs rum kesimince sarılı bir alan erenköy olarak adlandırılmaktadır ve KKTC toprağıdır. Oraya çıkarma yapan bölüğün adıda Erenköy bölüğü olarak kalmıştır. Ama bir başka gerçek asla gözardı edilmemelidir çıkarma gemisinin çıkarma yapacağı yer orası değil aslında girnedir... ) Çıkarma gemilerinin bu manevra ve sürat sorunu nedeniyle harekatta ciddi aksamalra olmuştur. Şahsi değerlendirmem şudur ki eğer Kıbrıs Barış Harekatı bir Türk Yunan savaşına dönüşse idi bu '' teknoloji harikası!!!'' çıkarma gemileri yüzünden kayıp çok büyük olur gereksiz kayıplar verirdik. Bu konuda bir anı vardır. Merhum Emin Göksan 74 te Tuğamiral olarak çıkartma gemileri komutanıdır. ( Merhum daha sonra Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevinide icra etmiştir. ) Sancak gemisinden çıkartmayı izlemektedir. Önlerinde ileride bir çıkarma gemimiz ( Takunya ) kayalara oturmuş gcü yetmediğinden de kurtulamamaktadır. Kıyıda düşman ateş açmaktadır. Komutan üsteğmen kurtuluş olmadığını görünce telsizden '' Bizi bırakın Vatan sağolsun!!'' diye çağrı yapar. Yanıt anında gelir. '' Ben Amiral Göksan Bırak ulan vatanı Arkadan atsana şu halatı...'' Sancak gemisi bir vasıta botunu indirmiş çıkarma gemisinin arkasın gelmiştir . Halatı alıt gider ana gemiya bağlanır ana gemi bir çeker çıkarma gemisini hoppp çıkarma gemisi kurtulmuştur.....
Daha o tarihte bu gemilerin bir işe yaramayacağı tam tersine aslında zararlı oldukları ciddi bir durumda bunlarında korunması gerektiği anlaşılmıştır. Ancak elde bir sürü vardır... Çoğu daha sonra İzmir Foça Leventler limanına gider. Ve ikinci ve son isimlerini alırlar ''çarpışan arabalar'' çünkümanevra kabiliyetleri kısıtlı süratleri olmadığından rüzgara yelken olarak çok alna verdiklerinden kuvvetli rüzgarda savrulup birbirlerine veya ana gemilere çarpmaktadırlar !!! Hiç bir yaralayıcı kaza olmamasına rağmen kaynakçılar daima görevdedir bu yüzden ... Sonra o meşum Efes tatbikatı gelir 5-6 kuvvetinde patlayan bir fırtına bir çıkarma gemimizi alabora eder. Tatbikat durur kurtarma çalışmaları başlar fırtınanın zorlaştırması ile çokta başarılı olamayan kurtarma çalışmaları sonucunda bilanço korkunçtur. 36 Şehit....
O gün envanterden çıkarılma kararı kısmen verilir ve 90 lı yıllarda bu takunya vari çarpışan arabalar TMK dan çıkar..... En yukarda isimlerini verdiğim gemiler ise donanmamızda durmaktadır. Gelişmiş ve modernize edilmiş olarak.
Yani Sayın berkan sallamış hemde kötü sallamış. Bahsedip durduğu yoktu sonra oldu dediği çıkarma araçlarının hikayesi aslında böyledir. Teknolojiden asla nasibini alamamış dzayn itibarıylada alamayacak araçlardı. Gerek savunma gerek vuruş gerek duruş gerekse manevra yetenekleri yoktu. Diğer unsurları yavaşlatmaktan engellemekten başka ciddi bir işe yaramazdı... Aynı sayın berkan ın kafaları karıştırmaktan başka bir şey yapmadığı gibi....
Evet yazıyı bölmek zorundayım yoksa iyice uzayacak ... Devamı hemen....

[commodore1tr]

İsmet Berkan Buyurmuş ki .. ''Yani, Türkiye'nin en gizli haberleşmesi aslında başta Amerika olmak üzere teknoloji sahibi her ülke için gizli falan değildi, bütün haberleşmemiz okunabiliyordu...'' O yüzden Kıbrıs barış harekatını 7 saat sonra farkettiler o yüzden ilk onlara gelen adadan istihbaratı bile yalanladılar.. öyle bir dinliyorlardı ki...
Şifreli mesaj yani kriptolu mesajlar ulusaldır. Her ülke kendi kriptosunu çeşitli zamanlarda değiştirerek kullanır. Çok bilinen şudurki her ülkenin kullandığı frekans bantlarının uluslararası anlaşmalarla belirlenmiş olmasıdır. Sayın berkan bu bilgiyi yanlış yorumlatıp yutturmaya çalışıyor.
Her ülkenin silahlı Kuvvetleri kendi içinde bile değişik kriptolar kullanır. Bırakın yabancı ülkeyi kendi ülkenizde ki bir kuvvet diğer kuvvetin kriptolu mesajını anlamaz velevki kod çözücüsü yoksa... Zaten o yüzden bir savaş durumunda Savaş harekat merkezi kurulur. Her kuvvetin temsilcisi gerekli düzenlemeleri yapar koordine kurulur. Kuvvet içinde bile kriptolu mesajlar farklı kullanılır. Örneğin Geney Deniz in bir kriptolu mesajını donanma açamaz.
45 harfli dizgiye rotor denilir ama bu rotorların kod ayarı ilgili birimlerce yapılarak şifrelenir eğer onu bilmiyorsanız sizin alacağınız mesaj anlamsız rakam ve harflerden oluşan bir dizinden başka bir şey olmayacaktır. Bunu çözmeye çalışmakta beyhude bir çabadır çünkü buda her gün değişir. Dolayısıyla kullanılan cihazın bir ülkeden alınmış olması onun sizinle ilgili her bilgiye sahip olacağı anlamına gelmez.
Atlas okyanusuna çıktığınızda 4000 li frekansları açarsanız ABD deniz kuvvetlerini yakalam olanağınız olur. Ama ne konuşulduğunu anlayamazsınız çünkü işte kripto odur...
Kuvvetler arası koordinasyonda ortak harekat planlarında kriptolanmıştır ve günlük parololarla geçerlilik kazanır. Anımsanacağı üzere Kıbrıs Barış harekatında bu yönde bir koordinasyonsuzluk olmuş Türk Savaş gemileri güncel kodu kullandığından Türk Uçaklarını tanımış ve ateş açmamış ama maalesef Türk uçakları Geçmiş gün parolasında kaldığından Türk gemilerini tanımayayıp ateş açmış ve TCG Kocatepe nin batmasıyla biten üzücü olay meydana gelmiştir.
Yani kısaca demem odur ki bu işler sayın Berkant ın dediği gibi basit değildir. Cihaz satmakla kripto apayrı olaylardır. Sonradan görme entellektüel olma çabaları böyle hüsranlara yol açar insanlarda. Bunu sayın berkan ında bilmesi gerekir...
Devam edeceğim ne zaman öğlen yemeğinden sonra afiyet olsun hepinize...

[Av.Dilek Kuzulu Yüksel]

Kusura bakmayın ama siz kafayı iyice 301. Madde ile bozmuşsunuz. Sanki Türkiyeyi 301. Madde kurtaracak ya da kaldırılırsa o batıracak. Ulusalcılığın da bir sınırı var diye düşünüyorum. Bir sonraki aşaması Faşizmdir ve siz yavaş yavaş o noktaya gidiyorsunuz.

Her 301. Madde kalksın mı, değişsin mi, aynı mı kalsın tartışmasında Fransayı örnek vermek de biraz kabak tadı vermeye başladı. Siz ne derseniz deyin ama bence demokraside 301. Maddenin yeri yoktur. Fransada da Ermeni Soykırımı yoktur demek suçmuş. Bize ne, demekki orada da demokrasi yok deriz ve çıkarız. Bu kadar basit.

Ama siz hem AB'ye girmeye çalışacaksınız ( ki ben kesinlikle karşıyım) hem de adamların isteklerine karşı çıkacaksınız. Sonra da işte böyle Avrupa'nın kapılarında sürünürsünüz.

Saygılarımla.

Kimmiş bu kafayı 301 le bozanlar? 301. maddeyi ilgili ilgisiz her şeyin sebebi olarak görenler olmasın sakın...

AB'ye girmek isteyen kimmiş? Pardon?..

Sayın ilkine yazıyı ve yorumları okudunuz mu bilmiyorum ama yapılan yorumlar tamamen yazı ile ilgilidir, 301 ile değil. Fransa örneğini de 301 i savunmak için değil, Fransa'da da mutlak özgürlük olmadığını ama teknolojiye üretimde katkıda bulunduklarını vurgulamak, dolayısıyla ülkemizin bilim ve teknolojide ilerleyememesinin özgürlük kisvesi altında 301. maddeye bağlanmasına tepkimi dile getirdim.