+ Konuyu Yanıtla
1 den 6´e kadar toplam 6 ileti bulundu.

Konu: Sebepsiz zenginleşmede iadenin kapsamı

Sebepsiz zenginleşmede iadenin kapsamı Hızlandırılmış Mobil Sayfa Sürümü (AMP)
  1. #1
    Kayıt Tarihi
    Dec 2002
    Nerede
    Ankara, Türkiye.
    İletiler
    3
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Sebepsiz zenginleşmede iadenin kapsamı

    Bir kuruma karşı sebepsiz zenginleşme davası açtık. 1993 senesinde yaptığımız 45 milyon liralık bir ödemenin bugün itibariyle faiziyle tahsilini talep ettik. Yargılamanın gidişatına göre haklılığımız kabul edildi ne var ki iade edilecek miktarın kapsamı konusunda sıkıntı çıkacak gibi.
    Kurumun paramızı vadeli hesapta değerlendirdiğini ve miktar olarak 40 milyar gibi bir meblağa ulaştığını kurumunun mahkemeye ibraz ettiği evraklardan anlamış bulunuyoruz. Oysa, dava açmadan önce müvekkil kendi yaptığı acemice bir hesapla 2002 yılı itibariyle 25 milyar alacağı olduğunu bildirerek kuruma ihtarame göndermiş biz de bu ihtar doğrultusunda dava açtık. Şimdi sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre, mahkemenin sebepsiz zenginleşenin fiilen elindene arsa onun iadesine karar vermesi gerekmez mi? Yoksa, taleple bağlılık ilkesi gereği, istediğimiz miktara mı hükmedecek? Şayet istediğimizmiktara hükmederse daha sonra başka bir dava ile bir nevi ek dava ile kurumun elindeki para ne ise onun iadesini isteyemez miyiz? Neticede mahkeme taleple bağlı da olsa hukuki nitelemeyi değerlendirmeyi yapmak kendi görevi değil mi?



    Hukuki NET Güncel Haber

    Sebepsiz zenginleşmede iadenin kapsamı konulu yargıtay kararı ara
    Sebepsiz zenginleşmede iadenin kapsamı konulu hukuk haber

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    Nerede
    Avukat Dünyası
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #2
    Kayıt Tarihi
    Jul 2004
    Nerede
    İstanbul, Türkiye.
    İletiler
    4.244
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    Dava konusu alacağınız dışında bir alacağanız var ise bu alacağınızı ayrı bir dava ile ileri sürmeniz mümkündür. Ancak burada alacak ile ilgili zaman aşımı süreleri önem kazanmaktadır. Asıl davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması yeterli olmayabilir.

    mahkemenin sebepsiz zenginleşenin fiilen elindene arsa onun iadesine karar vermesi gerekmez mi ?
    Sebepsiz zengişleşmede de diğer davalarda da mahkeme taleple bağlıdır. Burada belki ıslah müessesesi tartışılabilir. Davanın konusunun ıslah ile değiştirilip değiştirilmeyeceği konusu Karar verilmedi ise tartışılabilir. Ancak Mahkeme karar verdi ise davadan el çekmiştir.

    hukuki nitelendirme değişikliğinden bahsetmişsiniz tam olarak anlamadım biraz açarmısınız

    aşağıdaki kararı dikkatle okuyunuz
    T.C.
    YARGITAY
    HUKUK GENEL KURULU
    E. 2004/4-200
    K. 2004/227
    T. 14.4.2004
    ISLAH ( Cismani Zarara Dayanan Tazminat Davası - Kısmi Dava Olarak Açılmaması/Islah Suretiyle Dava Olunan Miktarın Artırılmasına Yasaca Olanak Bulunmadığı )
    • DAVADAN FERAGAT ( Cismani Zarara Dayanan Tazminat Davası - Kısmi Dava Olarak Açılmaması/Fazlaya İlişkin Haklarını Saklı Tutmamış Bulunan Davacının Zımnen Feragat Etmiş Sayılacağı )



    Kısmi dava açmamış ( fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmamış ) bulunan davacı fazlaya ilişkin haklarından zımnen feragat etmiş demektir ve ıslahla bu feragat veya başka bir görüşe göre kesin hüküm sonucunu ortadan kaldırabilmek mümkün değildir.

    Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına ilişkin olarak; ister zımni feragat, isterse kesin hüküm görüşüne dayanılsın, hem kısmi dava niteliğinde olduğunun anlaşılmasına olanak bulunmayan, dolayısıyla tam dava olarak kabulü gereken bir davada alacağın kalan bölümü yönünden alacaklının herhangi bir talepte bulunamayacağını ortaya koymaktadır.

    O halde, davasında fazla hak bakımından ihtirazi kayıt bildirmemiş olan bir alacaklının, HUMK. m. 185/2 çerçevesinde davalının muvafakat etmesi hali dışında, bu alacak bölümü yönünden, ıslah veya ek dava yoluyla talepte bulunamayacağının kabulü gerekir.KARAR : Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

    Davacı vekili, A.B.nin davalı idareye ait gerilim hattına kapılması sonucunda uzuv tatili niteliğinde sakat kaldığını, olaya davalı idarenin teknik şartara uymadan çektiği gerilim hattının neden olduğunu belirterek, 43 milyar maddi, 10 milyar manevi olmak üzere toplam 53 milyar lira tazminatın, davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

    Davalı vekili, davalı idarenin olayda kusurunun bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

    Davacı vekili, 16.1.2003 günlü dilekçesinde; Yargılama sırasında aldırılan 13.11.2002 günlü hesap raporunda, meydana gelen yaralanma sonucu oluşan tam beden gücü kaybı nedeniyle maddi zararın 84.519.034.591-TL olarak saptandığını belirterek, dava dilekçesinde 43 milyar olan istemlerini, 41.519.034.519-TL artırarak, 84.519.034.519-TL olarak ıslah ettiklerini belirtmiştir.

    Yerel Mahkemenin; Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası'nın ( HUMK ) 87/son maddesinde yer alan "ıslah suretiyle müddeabihin artırılamayacağı" hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edildiği nedenle, maddi tazminat isteminin kabulüne, manevi tazminat isteminin ise kısmen kabulüne dair kararı, davalı vekili tarafından temyizi üzerine Yüksek Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş, yerel Mahkeme karar gerekçelerine ilaveten; dava açarken başlangıçta henüz tam ve net olarak bilinen bir zararın olmadığı gözönüne alındığında, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmadığından bahisle, başlangıçta dava edilmeyen kısımdan zımnen feragat edildiğinin düşünülemeyeceği nedenle önceki kararında direnmiştir.

    Görülmekte olan davanın dilekçesinde, "fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmamış olduğu" çekişmesizdir.

    Yerel mahkeme ile Yüksek Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, açılan davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmaması halinde, sonradan ıslah yolu ile istem miktarının artırılmasına usulen olanak bulunup bulunmadığı ve zararın hangi anda bilinebilir durumda olduğu noktalarında toplanmaktadır.

    Uyuşmazlığın çözümü noktasında, doktrin ve yargısal kararlar dikkate alınarak ıslah kavramı hakkında açıklamalar yapılmasına gerek görülmüştür: HUMK 83 ve ardından gelen maddelerde düzenlenmiş olan ıslah; taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan bir yöntem olup, iddia ile savunmanın genişletilmesi yasağının da bir istisnasıdır.

    HUMK. nun 87. maddesinin "Müddei ıslah suretiyle müddeabbihi tezyit edemez." şeklindeki son cümlesi, Anayasa Mahkemesi'nin 07.11.2001 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 20.07.1999 tarihli kararıyla iptal edilmiş ve böylece, davada istem sonucunun kısmi ıslah yoluyla artırılması usulen olanaklı hale gelmiştir.

    Hemen belirtilmelidir ki, mevcut ( Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonraki ) yasal durum itibariyle, kısmi davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş olan davacının, dilerse, ek dava açmak yerine, saklı tuttuğu alacak bölümü için o ( kısmi ) dava içerisinde ıslah yoluyla talepte bulunabilmesi mümkündür.

    Kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için, gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra, ayrı bir dava açılması da usulen olanaklıdır. Uygulamada bu ayrı davaya ek dava denilmektedir. Yine, kısmi davadan sonra açılan ek davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması ve davacının hukuki yararının bulunması koşullarının birlikte varlığı halinde, hukuki yararın bulunması şartıyla birden fazla ek dava açılması da kural olarak mümkündür.

    Bu haliyle kısmi ıslah, ek dava yoluyla elde edilebilecek haklara, mevcut dava içerisinde, daha basit, daha az masrafla ve daha kısa süre içerisinde kavuşma olanağı tanıyan ve bu yönüyle adeta ek dava açma yoluna alternatif oluşturan bir yapıdadır. Dolayısıyla, kısmi davanın davacısı, ek dava açmak veya kısmi ıslah yoluna gitmek konusunda seçimlik hakka sahiptir.

    Kısmi ıslah yoluyla müddeabbihin artırılabilmesi olanağı, bir anlamda, artırıma konu kısmın ek dava yoluyla istenilmesinin alternatifi niteliğinde bulunduğundan; kısmi davadaki ıslah ile, bu yola gidilmeyip ek dava açılması halleri, davacıya aynı hak ve olanakları tanıyan seçimlik yollar olduğundan, usul hukuku açısından sonuçlarının da aynı olması gerekir ve beklenir.

    Bir davanın kısmi dava mı, yoksa tam dava mı olduğu, özellikle dava dilekçesinin istem sonucu bölümünde, "fazlaya ilişkin hakların saklı tutulup tutulmadığı" ile ilgilidir. Davacı bu yada benzeri ifadeleri kullanmışsa, "kısmi dava" açtığı sonucuna varılır. Davacının bu yolda bir beyanda bulunmaksızın açlığı dava ise bir "tam dava"dır. Fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmaması halinde, geriye kalan haktan zımnen feragat edilmiş sayılır.

    Islah yoluyla dava konusunun artırılması hususunun, Anayasa Mahkemesinin 20.7.1999 tarih ve 1/33 sayılı kararından sonra ortaya çıkan durumun tartışılmasına gelince; bilindiği gibi kısmi dava müessesinin hukuk yargılama sistemimizde kabul edilen ve özellikleri bulunan bir dava çeşidi olduğu belirgindir. Yargıtay uygulamasına göre manevi tazminat davaları kısmi dava olarak açılamaz. Kısmi davanın kabulüne dair karar ek davada kesin delil teşkil eder. Anayasa mahkemesinin anılan kararında kısmi dava ile ilgili herhangi bir açıklama yer almamaktadır. Anayasa mahkemesi kararından sonra "fazlaya ilişkin hakkını saklı tutmamış" bulunan yani ek dava açma olanağı bulunmayan kimseler bakımından uygulama olanağı var mıdır? Buna olumlu yanıt verme olanağı bulunmamaktadır. Çünkü, kısmi dava açmamış ( fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmamış ) bulunan davacı fazlaya ilişkin haklarından zımnen feragat etmiş demektir ve ıslahla bu feragat veya başka bir görüşe göre kesin hüküm sonucunu ortadan kaldırabilmek mümkün değildir. Anayasa mahkemesi HUMK 87/son cümleyi iptal ederken yerleşik kuralları yani kısmi dava, hakların saklı tutulması kurallarını irdelememiş, kanun hükmünü sadece "itiraz konusu kural, davacıyı ikinci kez dava açmaya zorlaması nedeniyle hak arama özgürlüğünü sınırlandırdığı için" iptal etmiştir. HUMK.nun 87/son cümlesi iptal edilmiş olmakla, dava konusunun ıslah yoluyla artırılabilmesi ancak davacının kısmi dava açmış bulunmasına ve haklarını saklı tutmuş olmasına bağlıdır. Yeni oluşan durumda da eğer kısmi dava açılmamışsa, ıslah yolu ile dava konusunu artırabilmeye olanak yoktur. ( Bkz. Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Islah Yoluyla Dava Konusunun Arttırılması, Anayasa Mahkemesinin 20.7.1999 tarihli ve 1/33 sayılı kararının değerlendirilmesi Banka ve Ticaret Hukuk Araştırma Enstitüsü, Ozel Hukuk ve Anayasa Mahkemesi Kararları Sempozyumu 11 Mayıs 2001 s.105 vd, YHGK.nun 8.10.2003 gün 2003/9-510-55 sayılı kararı )

    Sorunun çözümü, somut olaydaki gibi, davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmamış olmanın, alacağının bu miktarla sınırladığı şeklinde kabul edilip edilemeyeceği, buna bağlı olarak da, fazla alacak miktarı bakımından zımni bir feragatte bulunmuş sayılıp, sayılamayacağı sorusuna doğru yanıtın verilmesiyle mümkündür.

    Bu sorunun cevaplanabilmesi ise, öncelikle, bir haktan zımni feragatin mümkün bulunup bulunmadığı sorusunun cevaplanmasını gerektirir.

    Bir Usul Hukuku kavramı olarak davadan feragatin açık, kesin ve koşulsuz olması, yasa gereğidir ( HUMK. m.91 vd. ). Davadan feragatin, kesin hükmün sonuçlarını doğurucu nitelikte olması nedeniyle bütün bu özellikleri içermesi zorunludur.

    Ne var ki, feragat kavramı, sadece, usul hukuku anlamında bir davadan ya da bir dava içerisinde o davaya konu taleplerden bir veya birkaçından feragat edilmesiyle sınırlı bir içerikte değildir: Dava konusu edilmemiş bir haktan, doğal olarak dava dışı bir yolla, açık bir feragat iradesi ortaya konulmaksızın ( zımnen ) feragat edilmesi de mümkündür.

    Dolayısıyla, bir haktan feragat iradesinin, hak sahibince, hem dava dışı olarak, hem de zımni şekilde ortaya konulması mümkündür ve böyle durumlarda, ortada bir dava bulunmadığı için, sadece davadan feragati düzenleyen HUMK. m. 91 ve ardından gelen maddelerine uygunluk koşulunun aranması söz konusu olamaz.

    Feragat iradesi ister zımni, isterse açık şekilde ortaya konulmuş olsun, feragat edilmiş bir hak, dava yoluyla tekrar talep edilemeyecektir. Dava yoluyla bir hak talebinde bulunulabilmesi için, o hakkın maddi hukuk bakımından mevcut olması gerekir; hiç var olmayan veya başlangıçta var olmakla birlikte zımni de olsa feragat nedeniyle bizzat hak sahibi tarafından ortadan kaldırılan ( böylece, borçlu yönünden söndürülen ) bir hak için, usul hukukunun kurum ve kuralları kullanılarak talepte bulunulması mümkün değildir.

    Nitekim, alacak miktarını gerçekte olduğundan daha az bildiren ve fazlaya ilişkin hakkını da saklı tutmayan alacaklının, bu şekilde, alacağını bu az miktarla sınırladığı, dolayısıyla da, fazla kısım yönünden zımni bir feragatte bulunmuş olduğu, öğretide ve Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir ( Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, C:2, s. 1530 vd. Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2000, sayfa: 233; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.03.1986 gün ve Esas:l984/4-797, Karar: 1986/299; ayrıca, 15.11.1989 gün ve Esas: 1989/4-415, Karar: 1989/587 sayılı kararı ).

    Yine, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmadığı için kısmi dava olarak nitelendirilmesine olanak bulunmayan, o nedenle de tam dava olarak kabulü gereken bir davadan sonra, alacağın kalan bölümü için ayrı ( ek ) bir dava açılması durumunda, önceki ( tam ) davada mahkemenin alacağın tamamı hakkında karar vermiş olması karşısında, kesin hüküm nedeniyle ek davanın reddi gerekeceği, Alman ve İsviçre Federal Mahkemesi Kararlarında ve bir kısım Alman Hukukçuları tarafından benimsendiği anlaşılmaktadır. Alman Federal Mahkemesi BGHZ 34. sh: 337 vd, BGHZ 34 sh. 367-368, İsviçre Federal Mahkemesinin SJZ 28 sh: 325 ( Baki Kuru, age sh:1538 dip not 255 ve 256 ).

    Bazı hallerde, gerek zımni feragat ve gerekse kesin hüküm olgusuna dayalı görüşler aynı sonuca varmaktadır. Nitekim, Yargıtay uygulamasında da, bazen her iki görüşe birden yer verildiği görülmektedir. ( Örneğin: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.03.1986 gün ve Esas: 1986/4-797, Karar: 1986/299 sayılı kararı ). Ancak, kesin hüküm görüşünün, sadece, önceki davada verilen hükmün kesinleşmesinden sonra ek dava açılması ( ya da, ek dava devam ederken ilk davadaki kararın kesinleşmesi ) hali için geçerlilik taşıdığı, buna karşın, önceki dava sürerken açılan ek davanın reddi için yetersiz kaldığı, hatta, ilk davada, alacak miktarının davalının muvafakati ile artırılmasına engel olamadığı kabul edilmektedir ( Kuru, age. s.1540 ).

    Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına ilişkin olarak yapılan bu açıklamalar; ister zımni feragat, isterse kesin hüküm görüşüne dayanılsın, hem kısmi dava niteliğinde olduğunun anlaşılmasına olanak bulunmayan, dolayısıyla tam dava olarak kabulü gereken bir davada alacağın kalan bölümü yönünden alacaklının herhangi bir talepte bulunamayacağını ortaya koymaktadır.

    O halde, davasında fazla hak bakımından ihtirazi kayıt bildirmemiş olan bir alacaklının, HUMK. m. 185/2 çerçevesinde davalının muvafakat etmesi hali dışında, bu alacak bölümü yönünden, ıslah veya ek dava yoluyla talepte bulunamayacağının kabulü gerekir.

    Yerel Mahkemenin, dava açılırken zararın tam ve bilinebilir olmadığı, bu nedenle de fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması mümkün bir haktan sözedilemeyeceği yönündeki gerekçeye gelince, bu noktada öncelikle zarar kavramı üzerinde kısaca durulmasında yarar bulunmaktadır:

    En basit tanımıyla zarar, kişinin malvarlığında veya manevi varlığında ortaya çıkan eksilme olup, bazı nitelikler taşır. Bunlardan biriside zararın kesinlik ( belirlilik ) niteliğidir. Kesin zarar, belirli yada belirlenebilir zarardır.

    Doğaldır ki; kaynağına, sebebine, zarar veren ile zarar gören arasındaki hukuki ilişkiye ve her somut olayda farklı şekillerde gündeme gelebilecek benzeri ölçütlere göre, zararın nitelik ve kapsamı her olayın kendine özgü yapısı içerisinde, değişen bir özellik gösterecektir.

    Somut olay bakımından zarar, vücut bütünlüğünün ihlali olmayıp, bu ihlal sonucunda meydana gelen ekonomik sonuçlar, maddi ve manevi eksilmelerdir. Vücut bütünlüğünün ihlali zararın sebebini oluşturmaktadır.

    Zarar verici işlem veya eylemin niteliğine ve doğan zararın yapısına göre eğer, işlem veya eylem sonucunda doğan zarar, üzerinden geçen zaman içerisinde ilk doğduğu şekliyle varlığını sürdürüyorsa, zarar görenin salt bu zararın varlığını öğrenmiş olması, ona dayalı tazminat isteme hakkının doğması sonucunu doğuracaktır. Bu anlamda zarar gören, tazminat alacağına zararın doğduğu an hak kazanmaktadır. Davacı, aynı gün zararı karşılanmadığı, ödenmesi gereken tazminattan mahrum kaldığı için dava açmaktadır.

    Zararın varlığı, niteliği ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, o davayı ciddi ve objektif bir şekilde desteklemeye, gerekçelerini göstermeye elverişli yeterli hal ve şartların öğrenilmesi, zararın öğrenilmiş sayılması için yeterlidir.

    Buna karşılık, ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde, sonradan değişme eğilimi gösteriyor, kısaca, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda ( zararın nitelik veya kapsamında ) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise, artık, "gelişen durum" ve dolayısıyla, gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler ( zarardaki değişme ) söz konusu olacaktır. Böyle hallerde, zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bir durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olmayacaktır. Gelişen durum kavramı, doğan zararın kapsamının zarar görence tam olarak öğrenilmesinin her hangi bir nedenle geciktiği durumlara ilişkin olan, böylesi bir durumu ifade eden bir kavram değildir. Gelişen durum kavramı, salt zarar doğuran işlem ya da eylemin sonuçlarının gelişmesini ve bu nedenle zarar görenin bu konularda bilgi sahibi olabilmesinin zorunlu olarak bu gelişmenin tamamlanacağı ana kadar gecikmesini ifade eder.

    Bu açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde; meydana gelen yaralanmanın tüm tıbbi sonuçları davadan önce alınmış Çukurova Universitesi Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonsruktif Cerrahi Anabilim Dalının 03.05.1999 gün ve 24-478 sayılı sağlık raporunda tanımlanmıştır. Bu bulgular ile ortaya çıkan çalışma gücü kaybı, yargılama sırasında düzenletilen ve ilgili Yönetmeliğin Ortopedi ve Travmatoloji arızalar bölümüne göre hesaplanıp, Balthazard formülü uygulanarak saptanmasına yönelik 19.1.2000 gün ve B.302. ck0/03 01/1 sayılı konsültasyon raporunda açıklanmıştır. Raporun, bu niteliği ve yukarıda ifade edilen olgular karşısında gelişen bir durumun yada müstakbel ( gerçekleşecek-gelecek ) bir zararın varlığını ortaya koymadığı açıktır.

    Bu noktada belirtilmelidir ki, çalışma gücü; zarar görenin iş gücünün, yani beden ve fikir gücünün gelir getirici şekilde kullanılması olup, asıl olan, kazanç kaybı veya azalması değil, çalışma gücünün azalması veya kaybıdır. Bu kayıp ve azalmadan doğan olumsuz ekonomik sonuçlar, zararı oluşturur.

    Doğal olarak zararın miktarının belirlenmesi, tazminatın saptanmasından önceki evredir ve değişen ekonomik göstergeler nedeniyle yargılamanın uzamasına bağlı olarak, bu tutarda değişebilecektir. Kaldı ki, Borçlar Yasası m. 46/II uyarınca vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararın, hüküm anına göre belirleneceği açıkça da öngörülmüştür. Bu yönüyle bakıldığında zararın varlığının değil, tutarının, tazminine kadarki devrede, ekonomik göstergelere bağlı olarak değişebileceği gerçeği karşısında usul hukuku davacıya kısmi dava açma olanağı tanımıştır. Dava; hukuki ilişki konusunda alacak tutarını içeren sözler yönünden bir irade aktarımıdır. Hakkın tutarı yönünden ihtirazi kayıt olmaksızın bu iradenin, ulaşmakla yenilik doğuran bir durum meydana getireceği dikkate alındığında, bu yeni durum aynı zamanda fazlaya ilişkin hakkın düşmesi sonucunu da doğurur.

    O halde, tazminat isteminin dayandırıldığı somut olay yönünden gelişen durumdan söz edilmesine hukuken olanak bulunmadığı gibi, açılan davanın belirtilen maddi ve hukuki olgular karşısında kısmi dava olarak adlandırılmasına ve ıslah suretiyle dava olunan miktarın artırılmasına yasaca olanak yoktur.

    Hal böyle olunca, yerel mahkemece, aynı yönlere işaret eden Özel Daire bozma kararına uyularak sonradan verilen tazminata ilişkin dilekçe ile talep edilen miktarlar yönünden istemin reddine karar verilmesi gerekirken, direnme hükmü kurulması usule ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

  4. #3
    Kayıt Tarihi
    Dec 2002
    Nerede
    Ankara, Türkiye.
    İletiler
    3
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    Öncelikle cevap verdiğiniz için teşekkür ederim.
    Ne var ki tam olarak cevabınızı anlayamadım. Islahtan bahsettiğinize göre, mahkeme talebinize göre karar verir, kurumun elindeki paranın iadesine karar vermez mi demek istiyorsunuz.
    Sorum şöyleydi:
    Sebepsiz zenginleşme davasında iadenin kapsamı nedir? Sebepsiz zenginleşen eline geçen parayı değerlendirdiyse bu değerlenen parayı alabilir miyiz?Yani kurum benden aldığı 45 milyonu bankada değerlendrmiş ve benim 45 milyonum şu anda 40 milyar olmuş mahkeme bu parayı mı verir bana yoksa benim 45 milyonumun TEFE, TÜFE, altın hesabına göre bugün itibariyle kaç para edeceğini hesaplatıp sebepsiz zenginleşenden o parayı mı alır?
    Bu çok önemli çünkü bu hesaplara göre benim 45 milyonum bugün 10 milyar ediyor oysa şu anda kurumun elinde benim param 40 milyar olmuş.
    Arada 30 milyar fark var..

  5. #4
    Kayıt Tarihi
    Jul 2004
    Nerede
    İstanbul, Türkiye.
    İletiler
    4.244
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    Değeri para ile ölçülen davalarda davanın konusu belli bir bedeldir. Yani siz davanızı açtığınızda bir bedel belirtiyorsunuz şu kadarlık bir sebepsiz zenginleşme davası diye, Davanın konusu denen şey budur. Bir çok hüküm davanın konusuna atıfta bulunur, Örneğin görevli mahkemelerin tespiti ve benzeri ayırımlar davanın konusuna göre belirlenir. Yasalarımıza göre Kural olarak ,davanın konusu karşı taraf kabul etmez ise değiştirilemez daha doğru bir değişle artırılamaz. Doktrinde davanın konusunun değiştirilmesi davayı genişletme yasağı diye tabir ettiğimiz kısıtlamalara tabi olur. Yasalarda kurallar gibi istisnalarda olur bu kuralın istisnasıda ISLAH kurumudur. Ancak ıslah ile yapabileceğiniz değişiklikler sınırlıdır.

    Siz 10 liralık bir sebepsiz zenginleşme davası açarsanız yargılama sırasında daha fazla bir alacağınız çıksa bile mahkeme sizin talebiniz ile bağlı kalarak 10 lira ve ferilerine hükmededecektir.

    İlgili yargıtay kararlarını dikkatle okuyunuz. Dediğim gibi mahkemeden ne istedi iseniz mahkeme o konuda bir karar verecektir.

  6. #5
    Kayıt Tarihi
    Oct 2003
    Nerede
    Hatay, Türkiye.
    İletiler
    3.380
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    Davayı açarken veya davaya cevap verirken dilekçede yazılanlar davanın temelidir. dava bu dilekçedeki beyanlara göre kaybedilir veya kazanılır.
    davayı açarken fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmamışsa, ve çekilen ihtarnamede belli bir miktar talep edilmişse, taleple bağlılık ilkesi gereğince yargılama safahati sonunda daha fazla bir alacak doğsa bile, bu fazlalığın ne ek dava ile ne de ıslah ile talebi mümkün değildir.
    BU olayda ihtarnayi idareye müvekkiliniz çektiğine ve ihtarnamede kendisince belirlediği bir miktarı talep ettiğine göre, avukat olarak sizin de yapabileceğiniz bir şey kalmamıştır.ırmak arkadaşımızın eklediği yargıtay kararı da bunu açıklamaktadır.

    Ancak davalı kurumun 1993 de yatan parayı vadeli hesapta değerlendirerek bu gün için talepteki 25 milyar yerine 40 milyara ulaştığı hususu kurum kayıtlarından anlaşıldığına göre, davalı kurumun daha 1993 yılında bu parayı sizden haksız tahsil ettiği ve günü geldiğinde kendisinden geri istenebileceğini öngörerek, harcamadan, vadeli bir hesapta nemalandırmış olması, kurumun haksız iktisabının zımni bir kabulü olarak değerlendirilerek, talebinizden fazla olan meblağı isteyebileceğiniz hususu ayrıca değerlendirilmelidir sanırım.

  7. #6
    Kayıt Tarihi
    Dec 2002
    Nerede
    Ankara, Türkiye.
    İletiler
    3
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    İhtarname gereğini ihtarnamede belirtilen sürede yerine getirmedikleri yani ihtarnameyi kabul etmedikleri için orada sözü edilen rakam ile bağlı olmadığımızı düşünüyorum.
    Öte yandan, dava dilekçesinin sonuç kısmı aynen şöyle:

    Yukarıda açıklanan sebepler doğrultusunda,

    · müvekkillerimin murisi tarafından yatırılan 45.000.000 TL.�nın ihtarname tarihinde ulaştığı gerçek değer olan 22.500.000.000 TL.�nin şimdilik 505.000.000 TL. bölümünün davalıdan tahsiline,

    · bu meblâğa ihtarname tarihinden itibaren kanuni faiz yürütülmesine,

    · fazlaya ve faizle karşılanamayan zararlara müteallik talep ve dava haklarının saklı tutulmasına,

    · yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davalıya yüklenmesine

    karar verilmesini saygılarımla bilvekâle arz ve talep ederim.
    Şu duruma göre, bu aşamada ıslah yapılabilir mi ?

+ Konuyu Yanıtla

Bu sayfada bulunan kavramlar:

Benzer Konular :

  1. Yeni Mevzuat: Sgk tarafından yapılan yersiz ödemeler • zamanaşımı • iyiniyetli sebepsiz zenginleşen • kötüniyetli sebepsiz zenginleşen
    Hukuk Makaleleri ve Mevzuat Kısmına yeni bir hukuki kaynak eklendi, üzerinde tartışmak ister misiniz : İlgili veri linki - Konu: Sgk...
    Yazan: admin Forum: Mevzuata İlişkin Bilgi ve Yorumlar
    Yanıt: 0
    Son İleti: 30-06-2011, 13:45:44
  2. Yeni Mevzuat: Sgk Tarafindan Yapilan Yersiz Ödemeler • Zamanasimi • İyiniyetli Sebepsiz Zenginlesen • Kötüniyetli Sebepsiz Zenginlesen
    Hukuk Makaleleri ve Mevzuat Kısmına yeni bir hukuki kaynak eklendi, üzerinde tartışmak ister misiniz : İlgili veri linki - Konu: Sgk...
    Yazan: admin Forum: Mevzuata İlişkin Bilgi ve Yorumlar
    Yanıt: 0
    Son İleti: 17-06-2011, 08:25:10
  3. İşe iadenin kazanılması hakkında
    Merhaba; 2009 Ekim ayında AssisTT A.ş deki işiminden çıkarılmıştım sendikalı olduğum ve Telekomu mahkemeye verdiğim için. Durumla ilgili olarak...
    Yazan: infazure Forum: Bireysel İş Hukuku
    Yanıt: 4
    Son İleti: 21-07-2010, 23:19:44
  4. Sebepsiz Zenginleşme
    Sayın Üyeler, Sebepsiz zenginleşme davalarında önemli olan nedir? İspat yükümlülüğünde sunulması gereken evraklar nelerdir? Eski erkek...
    Yazan: fsngur Forum: Borçlar Hukuku
    Yanıt: 0
    Son İleti: 19-06-2009, 09:32:14
  5. Yeni Hukuki Kaynak: Sebepsiz Zenginleşme-Bonolarda Üç Yıllık Zamanaşımı Süresi Dolduktan Sonraki Bir Yıl İçinde Sebepsiz Zenginleşme Hükümlerine Dayalı Olarak Alacak Davası Açabileceği
    Hukuk Makaleleri ve Mevzuat Kısmına yeni bir hukuki kaynak eklendi, üzerinde tartışmak ister misiniz : Sebepsiz Zenginleşme-Bonolarda Üç...
    Yazan: admin Forum: Mevzuata İlişkin Bilgi ve Yorumlar
    Yanıt: 0
    Son İleti: 21-12-2008, 00:22:36

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.