II. İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ALANI OLARAK SOSYAL MEDYA
İfade özgürlüğü, anayasal demokrasilerin temel taşlarından biridir. En geniş anlamda ifade özgürlüğü bir düşünce, inanç, kanaat, tutum veya duygunun barışçı yoldan açığa vurulmasının veya dış dünyada ifade edilmesinin serbest olması demektir. İfade özgürlüğü sözlü ve yazılı anlatım, sanatsal icra, kişisel görünüm ve görüntü tercihi, gösteri, yürüyüş, toplantı yapma ve örgütlenme gibi özgürlükleri içermektedir. Avrupa Buna göre, kişilerin hem bir kanaate sahip olmaları hem de devlet müdahalesi olmaksızın birbirleriyle bilgi ve fikir alışverişinde bulunmaları özgürlüğü temel bir hak olarak tanımlanmaktadır.

Bir ilkesel yaklaşım olarak, 10. madde, içeriği ne olursa olsun, herhangi bir birey, grup veya medya türü tarafından yayılan her tür düşünceyi koruma altına alır.
Bilgi ve kanaatlerin açıklanması özgürlüğü bir ülkenin siyasi hayatı ve demokratik yapılanması açısından çok büyük önem taşır. Bu özgürlüğün yokluğunda, anlamlı serbest seçimlerin düzenlenmesi mümkün değildir. Ayrıca, bilgi ve kanaat açıklama özgürlüğünün tam olarak kullanımı, özgür ve demokratik bir devlet sisteminin temel göstergesi olan hükümetin serbestçe eleştirilmesini de mümkün kılar.
Günümüzde yeni medya teknolojileri ile çevrelenen ağ toplumunda ortaya çıkan sanal coğrafya veya sanal topluluklar yeni bir kamusal alan yaratmakta ve internet toplumsal ilişkileri yeniden yapılandırmaktadır. İnternet coğrafyasının postmodern kullanıcıları daha esnek ve daha açık fikirli bir görüntü çizmektedir. Bu yeni bilinç, demokratik ve özgürlükçü bir anlayışı öncelemektedir (Lewis, 2008: 347).
Internet tabanlı sosyal ağ siteleri modern iletişimde bir devrim yaratmıştır. 2006 yılında oluşturulan Twitter "tweet" olarak bilinen 140 karakterli metin tabanlı mesajları göndermeyi ve okumayı sağlayan bir çevrimiçi mikroblog hizmetidir. Bu gelişmeler ifade özgürlüğü ile ilgili normları içeren uluslararası insan hakları anlaşmaları açısından geniş bir çerçeveye sahiptir (McGoldrick, 2013).

Internet, ifade özgürlüğü hakkına yeni bir boyut getirmekte; bir yandan, bireylere yeni olanaklar sağlayarak ifade özgürlüğü alanının güçlendirirken, diğer yandan küçüklerin zararlı içeriklere erişiminin kısıtlanması için yasal düzenlemeler yapılmaktadır. İçeriği düzenleme girişimleri kamusal alan açısından internetin nasıl tanımlanması ve ifade özgürlüğünün nasıl korunması gerektiği sorusunu gündeme getirmektedir. Curran ve Witschge (2011:84), uluslararası bir kamusal alan kavramına gönderme yaparak kamusal iletişimi ve diyaloğu geliştiren küresel web sitelerinden söz etmektedir. Artık, uluslararası bir kamuoyu yeni bir güç unsurudur. Uluslararası kamusal alan çoklu küresel etkilerin bir sonucudur. Uluslararası toplumsal hareketler, küresel pazarın genişlemesi, göç hareketleri ve iletişim devrimi gibi dinamikler toplumları birbirine daha yakın bir hale getirmiş, bunun sonucunda yeni küresel dayanışmalar ortaya çıkmış ve ortak endişeler paylaşılmıştır. İnternet, ülkeler arasında interaktif bir diyaloğu geliştirmiştir
Bloglar, mikro bloglar (örneğin Twitter) ve Facebook gibi sosyal ağlar bireylerin diğerleriyle içerik paylaşmasına ve iletişime geçmesine izin veren uygulamalardır. Özellikle belirli bir türde içerik paylaşımı sağlayan YouTube ve Wiki gibi ağların yanı sıra belirli bir konu başlığına odaklanan çevrim içi tartışma forumları da bulunmaktadır. Bu yönüyle sosyal medya, büyük bir kültürel dünyanın önemli bir parçasını oluşturmaktadır.

İfade özgürlüğünün ve iletişim hakkının inşa edilmesinin temel şartı hükümetlerin yurttaşların farklı kaynaklardan bilgi alabilecekleri çeşitli ve bağımsız bir medya ortamını geliştirmeleridir. Devletler, medya çeşitliliği ve içerikleri açısından çoğulculuğu teşvik etme konusunda birtakım hukuksal yükümlülükler altındadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de çoğulculuk ilkesi sağlanmadığı takdirde ortak çıkarlara ve fikirlere ulaşılamayacağına dikkat çekmiştir.

Medya, siyasi bir forum sağlayarak yurttaşların seçme süreçlerine katkıda bulunmakta ve toplumun farklı kesimlerinin düşüncelerini birbirleriyle paylaşabildiği bir platform oluşturmalı, böylece, toplum içinde farklı düşünceler ve bakış açıları dolaşıma girebilmelidir. Özgür basın ideali bu ortamı sağlamanın bir koşulu olarak görülmekte ve sadece devletin veya tek bir bakış açısının değil farklı düşüncelerin paylaşıldığı bir iletişim sistemini ve bir müdahalenin olmamasını ifade etmektedir. Özgür basın ideali ise ifade özgürlüğüne ve bireysel haklara dayanmaktadır (Street, 2011: 306-309). Medya, siyasi bir forum sağlayarak yurttaşların seçme süreçlerine katkıda bulunmakta ve toplumun farklı kesimlerinin düşüncelerini birbirleriyle paylaşabildiği bir platform oluşturmalı, böylece, toplum içinde farklı düşünceler ve bakış açıları dolaşıma girebilmelidir. Özgür basın ideali bu ortamı sağlamanın bir koşulu olarak görülmekte ve sadece devletin veya tek bir bakış açısının değil farklı düşüncelerin paylaşıldığı bir iletişim sistemini ve bir müdahalenin olmamasını ifade etmektedir. Özgür basın ideali ise ifade özgürlüğüne ve bireysel haklara dayanmaktadır (Street, 2011: 306-309).

SOSYAL MEDYA VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Sosyal medyanın insanın hayatının her alanında etkiler doğurduğu bir gerçektir. Çünkü sosyal medyada birey, hem haberi yapan hem habere konu olan hem de habere yorum ekleyip olumlu veya olumsuz eleştiride bulunabilen bir konuma sahiptir. Ayrıca sosyal medya hem eğitim alanı hem reklam alanı hem eğlence alanı hem de sanayi ve ticaret alanıdır. Bundan dolayı sosyal medya bazen yeri gelince bir okul, market, kütüphane bazen yeri gelince bir pazar, bazen de yeri gelince sosyal ve kültürel bir etkinlik ortamıdır. Bu bakımdan her insanın kendini ifade etme anlamında kullanabileceği ve aynı zamanda yurttaşlık gazeteciliği olarak da ifade edilen bu sınırsız mecra, coğrafi sınırları aşarak hemen hemen her konuda bireylere sınırsız özgürlükler sağlamaktadır.
Sosyal medya, 7’den 70’e herkesi ilgilendirmekte adeta ülke vatandaşlığı yerine sanal dünya vatandaşlığı şeklinde bir tür üst kimlik oluşturmaktadır. Bu sayede sosyal medya bazen günümüz dünyasının birçok yerinde insanların en temel ifade özgürlükleri arasında sayılırken bazen de en ağır eleştiri, hakaret, yalan, iftira, karalama, küfür, mahremiyeti ihlal ve her türlü provokeye sahne bir alan olmaktadır. İfade özgürlüğü için oldukça geniş bir alan olan sosyal medya bu üstlendiği rol aracılığı ile hem hukukiliğe hem de hukuksuzluğa kolayca şöhret kazandırabilen bir alandır. Nitekim son dönemde sosyal medya alanında ifade özgürlüğü ile devletlerin önce eleştirilerek yıpratıldığı, sonra da çökertildiği ve en sonunda yeni devletlerin ortaya çıkartıldığı bir gerçektir. Herhangi bir olayda sosyal medya, insanları sokağa dökmede en etkili yöntemdir. Örneğin Arap Baharında insanlar sosyal medyada örgütlendikten sonra sokağa döküldü ve birçok ülkenin önceki durumu ile sonraki durumu arasında uçurumların oluştuğu görüldü .Bu bakımdan düşünceyi yayma yollarından biri olan sosyal medya ifade özgürlüğü ile yakından ilgilidir .

İfade özgürlüğü bir düşünce, inanç, kanaat, tutum veya duygunun söz, yazı ya da başka vasıtalarla barışçı yoldan açığa vurulma, başkalarına aktarabilme, anlatabilme, yayabilme ve onları kendi düşünce ve inançlarının doğruluğuna ikna edebilme, inandırabilme, tercihleri doğrultusunda serbestçe tutum ve davranışlarda bulunabilme hakkıdır. İfade özgürlüğü insanların serbestçe görüş sahibi olabilmesi, edindiği görüş ve kanaatlerden ötürü kınanmaması, düşünceyi açıklama ve açıklanan düşünceye ulaşabilme özgürlüğünü ifade eder.
Nitekim sosyal medyada ifade özgürlüğü, demokratik toplum yapısının özünü oluşturan çok seslilik kuralının gereğidir. Aksi bir durum demokrasi kültürünün çok zayıf kaldığı, özgür haber dolaşımının olmadığı, ifade özgürlüğünün cılız kaldığı ve tek sesliliğin hâkim olduğu bir toplum yaratır. Demokratik sistemlerde katılımcılık, çoğulculuk esasına bağlı ilkeler öne çıktığından kişilerin bilgi edinerek topluma dâhil olmaları sonucunda ifade özgürlüğü bir hak, sosyal medya ve internet gibi kitle iletişim araçları da ifade özgürlüğü dolaşımını sağlamakla görevli birer araç olarak kabul edilmiştir. İfade özgürlüğünün ne zaman, nasıl ve ne şekilde sınırlandırılabileceği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinin ikinci paragrafında gösterilmiştir. Bu bakımdan ifade özgürlüğünü formüle ederken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinde yer alan ifade özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü sınırlarken de 10. maddenin ikinci paragrafında yer alan sınırları esas almak gerekmektedir.

Vatandaşlık gazeteciliği faaliyetini yapmaya imkân tanıyan sosyal medya, vatandaşlara klasik medyada gösterilmeyen haberlerin gösterilmesini sağlar. Özellikle sosyal medya, bireylerin klasik medyada pek gerçeğine ulaşamadıkları yönetici ve idareciler hakkındaki iddiaların gerekçelerine, toplumda saydam ve şeffaf olmayan alanların gerçeklerine ulaşmayı sağlar. Nitekim yönetilenler yönetilenlerin eleştirilerine muhatap olmak istemeyebilir ve de kendileri ile ilgili halkın hoşlanmayacağı eylem ve faaliyetlerin kamuoyuna duyurulmasına izin vermeyebilir. Ayrıca kitle iletişim araçlarını olabildiğince kullanan, vatandaşlara göre güçlü bir konumda bulunan, suçsuzluğunu vatandaşlara oranla kitle iletişim araçları sayesinde daha kolay ispat edebilen idareci, yönetici ve siyasetçilere karşı olarak sosyal medya, vatandaş gazeteciliği rolü kimliği sayesinde bu kişiler hakkındaki yasalara aykırı eylem ve işlemlerin gizli kalmasını önler. Ancak iddiaların araştırmasına imkân sağlayan sosyal medyaya erişimin engellenmesi bu durum hakkında sağlıklı bilginin alınmaması anlamına gelir

Sosyal medyadaki ifade özgürlüğünün sınırı hukuk ve ifade özgürlüğü arasında denge kurmak
Her özgürlük gibi ifade özgürlüğü de sınırsız bir özgürlük ve sosyal medya da başıboş bir ortam değildir. Çünkü Anayasalarda ve uluslararası sözleşmelerde ifade özgürlüğünün hangi ölçülerde sınırlandırıldığı detaylı olmamakla birlikte ifade edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik içtihatları uyarınca bu sınırlamalar “kanunla öngörülme, meşru amaçlar izleme ve demokratik bir toplum için gerekli olma” olarak kabul görmektedir . Bu anlamda ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamaların çok istisnai hallerde kabul gördüğünü, ifade özgürlüğü ve sınırlarını içeren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesindeki sınırlama sebeplerinin dar yorumlandığını söylemek mümkündür. Bunun yanında sınırları aşıldığında ifade özgürlüğüne uygulanacak hukuki yaptırımlara yönelik küresel düzeyde de herhangi bir fikir birliği yoktur. Çünkü sosyal medya ve internet, kimsenin planlamadığı bir şekilde gelişmekte ve pek çok konuda çözümü kolay olmayan sorunlar ortaya çıkartmaktadır
Avrupa insan hakları sözleşmesi madde 10
2. Fıkrasına göre; ifade özgürlüğü,
Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.


Sosyal medyada bazı insanların özgürlüğünün başka insanların hukuki haklarını ihlal etmesi durumuna göz yumulması, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaz. Nitekim günlük hayatta bir kişinin özgürlük hakkı, bir başka kişinin özgürlük alanına mütecaviz olmadığı süredir. Bu iki alan arasındaki sınır aşıldığı zaman bir kişi başka bir kişinin alanına girmiş olur. Bunun sonucunda olması gereken bir kişi lehine değil de her iki kişi lehine bir hukukun yaratılmasıdır. Bunun için ifade özgürlüğünü en az zararla ve en az caydırıcılıkla korumak her ne kadar önemli ise hukuktan ödün vermemek de o derece önemlidir. Bu ikisi arasında kurulması gereken denge, insanoğlunun en temel arayışlarından biri olmalıdır. Çünkü eğer bu duruma bir çözüm bulunmaz ise alınan tedbir, birçok özgürlüğü sınırlamaya yol açar. Bundan dolayı sosyal medyada ifade özgürlüğü konusunu, sınırları mutlak belli olan bir alan olarak değil de hukuk devleti ilkesi sınırları içerisinde sürekli dengenin korunması gereken bir alan olarak görmek daha doğru olur. Başka bir deyişle hukuk ihlali tehdidi ya da hakaret, iftira ve mahremiyet ihlali gibi durumlar söz konusu olduğunda ülkelerin hem mağdur vatandaşlarının haklarını hem de özgürlükleri kısıtlananların hukuki güvenliklerini koruyacak meşru bir denge durumunu oluşturmaları yerinde bir hareket olacaktır.

İsteyen herkesin istediği her şeyi söyleyebildiği sosyal medyada insanların fikirlerini ifade edebilmeyi engellemenin yani erişimi engellemenin bir sınırını çizmek de ayrı bir zordur. Çünkü sosyal medyada ifade özgürlüğünün nerede başlayıp nerede bittiğini tespit etmek çok zor bir konudur. Bu bakımdan sosyal medya kullanımıyla ilgili ortaya çıkan birçok engelleme doğrudan bireysel hak ve özgürlüklere bir müdahale olarak kabul görüp eleştiri konusu olmuştur. Sosyal medya hem günümüz birçok ülkesinin hayatına yeni girdiğinden hem de sosyal medya ile ilgili amatörce hazırlanan yasal metinler evrensel hukuk ilkeleri dikkate alınmadan düzenlendiğinden bu metinler birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Özellikle bu konuda sosyal medyanın zeminsiz ve hukuksuz bir şekilde yasaklanmasının kabul edilemeyeceğini belirttik. Nitekim sahte ve korsan hesaplar üzerinden veya başka bir şekilde isteyen herkesin istediği her şeyi söyleyebildiği bir sanal âlemde kişi güvenliği ve mahremiyeti tehdit edildiğinde bireyin haklarını koruma, bir sosyal medya aracının toptan erişime kapatılması şeklinde değil de kişinin bireysel hesabının kapatılması şeklinde olması hatta bunun bile son çare olarak düşünülmesi tercih edilen yol olmalıdır. Çünkü sosyal medyaya erişimi engellemeye yönelik bu faaliyet hukuka aykırılıkların önünü kesmekten çok, ifade özgürlüğü gibi birçok hakkın önünü kesme sonucunu doğurmaktadır .



.((THORROTLİNG KONUSUNDA 5651 sayılı kanunun madde 8/a ‘nın eleştirisi niteliğinde bir paragraf))


İfade özgürlüğü ile ilgili düzenlenen yasal metinlerde özellikle yetkili idarenin keyfi uygulamalarını önlemek için yetkili idarenin yaptırım konusundaki takdir yetkisinin kapsamı ve kullanım şekli açık ve net olmalıdır. Çünkü yetkili idarenin yaptırım uygulama yetkisi hukuken öngörülmeyen, erişilmeyen, anlaşılmayan, açık, çerçevesi ve sınırları belli olmayan geniş bir takdir yetkisi ise bu durum hukuki güvenlik ilkesinin ihlaline ve idarenin keyfi uygulamalarına yol açar. .Yetkili idare, fazlaca takdir yetkisiyle dilediği her şeyi engelleyebilir ve ilgili kişiye yüksek rakamlarda para cezası verebilir
SONUÇ

Sosyal medya hayatın her alanında yer aldığından içinde yaşadığımız dünya bir bilgi dünyası halini almış ve sınırları aşan bir vatandaşlık olarak sanal bir dünya vatandaşlığı ortaya çıkmıştır. Bu bilgi dünyasında bireyler, sosyal medyada ifade özgürlüğü ile ucuz ve kolay bir şekilde geniş kitlelere ve bilgi ağlarına erişim sağlamışlardır.
demokratikleşmeyi tam olarak tamamlayamayan ülkeler sosyal medyayı ve sosyal medyada ifade özgürlüğünün önemini anlayamamışlardır. Şu bir gerçektir ki daha iyi fikirlerin ortaya çıkması, düşüncelerin doğruluğunun veya yanlışlığının anlaşılması ve bir toplumun ilerlemesi ile bir insanın gelişmesi ancak ifadenin ve sosyal medyanın özgür olduğu demokratik bir toplumda gerçekleşebilir. Başka bir deyişle insan ifade özgürlüğünden ibaret olup ancak bir toplumda ifade özgürlüğü var ise insan da var olacak ve insandan kaynaklı yenilikler hayat bulacaktır.

B. Eleştiri özgürlüğü ya da hakkı
1. Genel Olarak
Eleştiri ve suç oluşturan beyan arasındaki ayırım, düşünce özgürlüğünün tabi olacağı hukuksal rejim ve sistemin demokratikliği ile doğrudan ilişkilidir. Sistem olarak demokratiklikten uzak devletlerde suç oluşturan beyanın kapsamı daha geniş yorumlanmakta, eleştiri hakkı ise dar kabul edilmektedir. Otoriter devletlerde özellikle devletin işleyişine yönelik eleştiriler, suç olarak düzenlenmekte, bu ise devletin sorgulanabilirlikten ve gerektiğinde değiştirilebilir bir esneklikten, dolayısıyla demokratiklikten uzaklaşmasına sebep olmaktadır.

2. Eleştirinin Önemi
Demokratik bir sistemde, eleştirinin özgür olması ve teşvik edilmesi gerekir. Üzerinde ne kadar çok kişinin uzlaştığı konusundan bağımsız olarak, her konuda kişilerin eleştirilerini dile getirebilmeleri gereklidir. Özellikle devlet yönetiminde bulunanların, halkın temsilcisi oldukları ve bu vekalet ilişkisinin kamu görevlilerine yüklediği sorumluluklar düşünüldüğünde, eleştiriye daha açık olmaları gerekir. Ancak bu biçimde halk tarafından düzeltilmesi gerekenler ifade edilebilecek ve gerçek bir demokrasiden söz edilebilecektir. Siyasi sistem, bireylerin eleştirilerini güvenli ve rahat bir biçimde dile getirmelerinin koşullarını oluşturmalıdır. Aksi takdirde demokratik bir biçimde eleştiri yoluyla sıkıntılarını dile getiremeyen kişiler, daha sert yöntemlerle görünür olmak ihtiyacı hissedebileceklerdir. Buna bağlı olarak söylenebilir ki, düşünce özgürlüğü ve eleştiri hakkı daha fazla istikrar ve daha az şiddet ortaya çıkaracaktır[29].
Demokratik bir toplumda, aşağılayıcı olmamak kaydıyla, özellikle siyasetçilere yönelik neredeyse sınırsız bir eleştiri olanağı vardır. AİHM Lingens-Avusturya kararında; “ifade özgürlüğünün sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen haber ve düşüncelere değil, aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden nitelikte olanlara da uygulanacağını, bunun demokratik toplumun olmazsa olmaz unsurları olan çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin bir gereği olduğunu” vurgulamıştır. Ayrıca, politikacılara yönelik kabul edilebilir eleştiri sınırının daha geniş olması gerektiğini de söylemiştir.
AİHM Castells-İspanya kararında ise, “Hükümeti eleştirmenin hoşgörülebilir sınırları, şahısları, hatta politikacıları eleştiri sınırından daha geniştir. Demokratik bir sistemde hükümetin eylemleri ve ihmalleri, sadece yasama ve yargılama organlarının değil, basının ve kamuoyunun da yakından incelemesine tabidir” demektedir. Aynı kararda, hükümetlerin kendisine yönelik haksız saldırılara karşı cevap verebilecek birçok mecra olduğu için, yargıya başvurma seçeneğini daha az kullanması gerektiği de söylemektedir.

Türkiye’de bir yerel mahkeme “devlet çete olmaktan çıkıp, hukuka otursun” şeklinde sözler sarf eden bir yazara karşı açılan eski TCK’nın 159. maddesini ihlal ettiği hakkındaki davada, beraat kararı vermiştir. Kararın gerekçesinde, “düşünce özgürlüğünün sadece çoğunluğun inandığı ve iktidara yakın görüşlerin açıklanabilmesi ile sınırlı olmadığı, bunlardan farklı ve zıt görüş ve düşüncelerin de açıklanabilmesinin mümkün olduğunu” söylemiştir. (2013 de verilen kararlar)

Basın Özgürlüğü ve Eleştiri Hakkı
Basın özgürlüğü; bireylerin ya da grupların dış engelleme olmaksızın düşüncelerini basın yoluyla dile getirme hakkını ifade eder[33]. Basın özgürlüğü, hem düşüncenin oluşumu, hem de açıklanması aşamasında önem arz etmektedir. Basın yoluyla haber şeklinde olay açıklaması yapılabileceği gibi, eleştiri yoluyla değer yargısı açıklaması da yapılabilir. Olay açıklamaları, somut oldukları için doğrulukları ölçülebilmekte ve ispatın konusu olabilmektedir. Değer yargısı açıklaması ise subjektif olduğundan, ispat edilmesi beklenemez.
AİHM Dalban-Romanya kararında (1999); bir gazetecinin eleştirel yargılarda sadece bunların doğruluklarını kanıtlaması koşuluyla bulunabileceği görüşünü, kabul etmemiştir. Ayrıca AİHM Barfod-Danimarka kararında (1989), “kanaat, tanım gereği, kanıtlanamaz. Ancak özellikle olgusal bir temelde yoksun ise, aşırı olarak nitelendirilebilir” diyerek, kanaat açıklamalarının zor koşullara bağlanarak, sınırlandırılmasının önüne geçmiştir.
Eğer olay açıklaması gerçek dışı ise, değer yargısının eklenmesi onu hukuka uygun hale getirmez[34].
Eleştiri Kullanımının Sınırları
Bütün temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi, eleştiri hakkının kullanımının da bir sınırı vardır. Ancak bu sınır aşıldığında suç oluşur ve ceza hukuku devreye girer. Sınırın ne kadar geniş, ne kadar dar olacağı konusu; ceza hukuku ve politika arasındaki ilişkiye göre farklılık göstermektedir. Devletler otoriterleştikçe, sınırlamanın alanı genişletilecektir. Demokratik bir hukuk devletinde ve “biçimsel kanunilik ilkesinin” geçerli olduğu bir sistemde, bu sınırların da olabildiğince açık ve net bir biçimde belirlenmesi gerekir[40]. Bu yüzden, eleştiri ve tahkir arasındaki sınırın açık ve net olarak çizilmesi gereklidir. Bu konudaki önemli tespitleri şu şekilde özetleyebiliriz:
Ÿ* AİHM; “devlet organları, siyasiler ve yöneticilerin eleştirilmesi diğer kişi ve kurumlardan daha sert ve etkili olabilir” demektedir. Organlarda yer alan kişilerin tahkir edilmesi, organların tahkir edilmesi anlamına gelmez. Organların tahkir edildiğinden bahsedebilmek için, manevi şahsiyetinin hedef alınması zorunludur.
Siyasal iktidarda bulunan ve siyasal iktidarın yetkilerini kullanan kişilerin, kendilerini kamuya açmış bulunmaları nedeniyle, özel hayatın gizliliği ve eleştiriye açıklık bakımından, sade vatandaştan daha farklı bir konumları vardır.
* Eleştirilerde, sarf edilen sözler ve eleştirilen olay ve olgular arasında bir “nedensellik ilişkisi bulunmalıdır. Fikri bağlamından tamamen kopuk, alakasız açıklamalar eleştiri kapsamında değerlendirilmeyebilir[41]. Mahkemelerin söylenen sözü değerlendirirken, bağlamından koparmadan incelemesi çok önemlidir.
Düşünce açıklamasının ve eleştirinin basın yoluyla yapılması söz konusu olduğunda, hakkın “kamu yararı” ve “toplumsal ilgi” ölçütü ile sınırlı olduğu kabul edilmektedir.
* Siyasal eleştiri hakkını kullanan kişinin “tahkir ve tezyif” kastıyla hareket etmesi tek başına yeterli değildir, aynı zamanda hareketinde bu sonucu doğuracak biçimde objektif olarak eleştiri sınırlarını aşmış olması gerekir. Failin tahkir kastının bulunmasına rağmen, politik eleştirinin objektif sınırının aşılmaması ve gerçeğe uygunluk durumunda, salt tahkir kastının mevcudiyeti cezalandırma için yeterli değildir[42].
* “Tahkir” suçlarının sınırlarının, siyasal eleştiri hakkının kullanımı engelleyecek derecede geniş tanımlanmaması ve yorumlanmaması gereklidir. Eleştiriye konu olayın, gerçek olması gereklidir[43].
* Eleştiri haklı ve doğru olsa bile, kişi düşüncelerini açıklarken konunun hiç gerektirmediği bir biçimde aşağılayıcı, küçük düşürücü, adi ve bayağı sözcükler kullanmış ya da tasvirler yapmışsa eleştiri sınırını aşmış demektir[44]. (SKC/YY)
Kaynakça https://bianet.org/biamag/biamag/148...-nasil-kurulur
Kayasu -Türkiye davasında AHİM: “İfade özgürlüğü, demokratik toplumun esaslı temellerinden biri olup, demokratik toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin kendini geliştirmesinin temel şartlarından birini oluşturur. İfade özgürlüğü, 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ‘haber’ ve ‘düşünceler’ için değil, ama ayrıca devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. İfade özgürlüğü, Sözleşme’nin 10. maddesindeki bazı istisnalara tabidir; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır ve kısıtlamaların gerekliliği ikna edici bir şekilde ortaya koyulmalıdır.
Pakdemirli–Türkiye davasında AHİM: “Kabul edilebilir eleştiri sınırları hususunda ise AİHM, sıradan bir kimse ile karşılaştırıldığında bu sınırların, halka mal olmuş bir kişi olarak hareket eden siyaset adamları için daha geniş olduğunu birçok kez kabul etmiştir. Siyasetçilerin fiil ve davranışları, kaçınılmaz olarak ve bilinçli bir şekilde, gazetecilerin olduğu kadar vatandaşların, hepsinden çok da siyasi rakibinin sıkı bir denetimine tabidir. Bir siyaset adamı, özellikle de kendisi eleştiriye yol açabilecek halka açık konuşmalar yaptığı zaman daha fazla hoşgörü göstermelidir. Elbette siyaset adamının namını koruma hakkı vardır, hatta özel yaşamının dışında bile, fakat ifade özgürlüğüne getirilen istisnalar dar bir yorumu zorunlu kıldığından, bu korumanın gerektirdikleri ile siyasi sorunların özgürce tartışılmasının getirdiği yararlar denge içinde olmalıdır.”

III. BİR İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ TARTIŞMASI: TWITTER VE YOUTUBE YASAKLARI

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TİB) web sitesinde, Twitter'ın İstanbul Anadolu 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 3 Şubat 2014, İstanbul Anadolu 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 18 Mart 2014, Samsun 2. Sulh Ceza Mahkemesi 4 Mart 2014 ve İstanbul Başsavcılığı (TMK 10. Maddesi ile Görevli ) 20 Mart 2014 tarihli kararları uyarınca kapatıldığı belirtilmiş ve 20 Mart 2014 tarihinde Twitter’a erişim engellenmiştir (Bianet, 2014a). Twitter’ın kapatılmasına yurtiçinde ve dışında yankı uyandırmıştır. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), Basın Enstitüsü Derneği (IPI Türkiye), İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Türkiye Yayıncılar Birliği (TYB) ve Şeffaflık Derneği’nin yanı sıra Avrupa Komisyonu dijital stratejilerinden sorumlu üyesi Neelie Kroes, Avrupa Birliği’nin genişlemeden sorumlu komisyon üyesi Stefan Füle, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanlığı ve Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) bu yasağı özgürlüklerin ihlali olarak değerlendirmişlerdir (Bianet, 2014b). TİB, Twitter ve YouTube’a erişimi yasaklamasının ardından Anayasa Mahkemesi bu yasakların her ikisinin de ülkenin anayasasında teminat altına alınan özgürlükleri ihlal ettiğine karar vermiştir. Twitter’a erişim yasağı konusundaki kararında Mahkeme, yetkili makamların mahkeme kararını tam vaktinde uygulamamasına atıfta bulunarak, olağan hukuk yollarının etkisiz olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, Mayıs ayında verdiği kararda, herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın Mart ayında getirilen Youtube erişim yasağının kullanıcıların haklarını ve ifade özgürlüklerini ihlal ettiğine hükmetmiştir. Bu karar TİB’in hem Twitter hem de YouTube’a erişimi açmasını sağlamıştır. Anayasa Mahkemesi ayrıca, TİB’e verilen erişimi engelleme yetkisinin hukukî dayanağının kapsam ve sınırlarının kanunîlik ilkesinin asgari koşulu olan / 131 kanunun açık, anlaşılır ve net olması gerekliliğini karşılamadığını tespit etmiştir. Eylül ayında çıkarılan ve TİB’in internet sitelerine erişimi engelleme ve veri tutma konusunda yetkilerini genişleten internet ile ilgili kanunun hükümleri Anayasa Mahkemesi tarafından Ekim 2014’te iptal edilmiştir (AB Komisyonu 2014 İlerleme Raporunda Anayasa Mahkemesi, 2014)
Türkiye'de Twitter ve YouTube yasağı ifade özgürlüğüne ağır bir müdahale olarak değerlendirilmiştir. İnternetle ilgili son yasal düzenleme kapsamında kişisel hakların veya gizliliğin ihlal edildiği durumlarda web sitelerinin engellenmesine izin verilmiştir. Böylece, bu düzenleme denetleme ve dengeleme sistemi ortadan kaldırılarak bir mahkeme kararı olmaksızın Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nı (TİB) bir icrada bulunmak üzere güçlendirmektedir (Freedom House, 2014b). Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM), Türkiye'de seçim döneminde Twitter ve YouTube'a erişim engeli getirilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini belirtmiştir. AKPM'den yapılan açıklamada, Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komitesi'nin Strasbourg'da yapılan toplantısı sonrasında Türkiye'deki gelişmelere ilişkin endişelerin dile getirildiği kaydedildi. Açıklamada, "Türkiye'de seçim kampanyası sırasında Twitter ve YouTube internet sitelerine erişimin engellenmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesiyle korunan ifade ve bilgi edinme hakkının açık bir ihlali olduğu" görüşü dile getirilmiştir. Açıklamada, komitenin Türkiye'deki Anayasa Mahkemesi'ni, internete erişimin sınırlandırılmasını anayasaya aykırı bulan kararı nedeniyle takdir ettiği bildirilmiştir (Hürriyet, 2014). Avrupa Birliği Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle, 2014 yılında internet erişimini düzenleyen Kanun kapsamında yapılan değişikliklere istinaden, “Türkiye’de kabul edilecek internet yasası ciddi endişeler yaratıyor. Kamuoyunun ihtiyacı olan daha fazla şeffaflık ve bilgi, daha az kısıtlama” diyerek tepki göstermiştir (Bilişim Dergisi, 2014).

İnternet yasası olarak bilinen 5651 sayılı "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele edilmesi Hakkında Kanun" üzerinde yapılan son düzenlemelerin 27 Mart 2015'te TBMM’de kabul edilerek yasalaşmasının ardından söz konusu değişiklikler 15 Nisan 2015’te yürürlüğe girmiştir. Kanun’a göre, TİB mahkeme kararı olmaksızın site kapamaları ve engellemeler yapabilmektedir. Bu değişiklik ile söz konusu Kanun’da daha önce hiç düzenlenmemiş yeni bir yetkilendirme getirilmiştir. Yasaya göre, yaşam hakkı ile kişilerin can ve mal güvenliğinin korunması, millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi veya genel sağlığın korunması sebeplerinden bir veya bir kaçına bağlı olarak hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, Başbakanlık veya millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi veya genel sağlığın korunması ile ilgili bakanlıkların talebi üzerine Başkanlık tarafından internet ortamında yer alan yayınla ilgili olarak içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararı verilebilmektedir. Karar, Başkanlık tarafından derhâl erişim sağlayıcılara ve ilgili içerik ve yer sağlayıcılara bildirilmelidir. İçerik çıkartılması ve/veya erişimin engellenmesi kararının gereği, derhâl ve en geç kararın bildirilmesi anından itibaren dört saat içinde yerine getirilmelidir (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, 2015).

İfade özgürlüğü, özgür bir toplum ve özgür bir birey olmanın en önemli bileşenlerinden biridir ve demokratik toplumlarda varlığı hissedilir. Başkalarının yazdığı ve söylediği şeyleri kontrol etme girişimleri evrensel bir olgudur. Tarih ve kültürler boyunca yasal veya dinsel otorite hep kısıtlayıcı olmuştur. Liberal demokrasinin işaretlerinden biri ifade özgürlüğüne eşlik risklerin bastırmaya eşlik edenlerden daha az olduğunun kabulüdür (Trager ve Dickerson, 1999).
YOUTUBE KAPATILMASI İLE ALAKALI
T.C. Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi 17/01/2008 Tarih ve 2008/55 nolu kararı gereği bu siteye erişim engellenmiştir”. Ankara Cumhuriyet Savcısı Kürşat Kayral, Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi'ne başvurarak "youtube.com" adlı siteye Türkiye'den erişimin engellenmesi talebinde bulundu. Sitede, Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret edildiğini belirten Kayral, siteye Türkiye'den erişimin yasaklanmasını istedi.

İDDİANAMENİN İÇERİĞİ
Yapılan suç ihbarı üzerine başlatılan 5816 sayılı Atatürk'e Karşı İşlenen Suçlar Hakkında Kanun ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 299 (Cumhurbaşkanına hakaret), 301 (Türk milletini aşağılamak) ve 125/3-a (kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret) maddelerine aykırılık suçlarından yapılan soruşturmada; youtube.com sitesinde 'turko maymun' isimli video klibi ile yapılan yayın hakkında 5651 sayılı yasa gereği internet sitesine erişimin engellenmesine karar verilmesi talep olunur."
30.10.2010 da açıldı site yaklaşık 2.5 sene kapalı kaldı. Bu süreçte bir yerel seçim bir referandum yapıldı.
Hükümet’in talimatıyla Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, yasadaki ‘koruma tedbiri’ gerekçeli yetkisini kullandı ve Türkiye’de Youtube kapatıldı. Böylece video paylaşım sitesi Youtube, Türkiye’de ikinci kez yasaklandı. Youtube, 24 Nisan 2008’de Atatürk’e hakaret edildiği gerekçesiyle Ankara 11’nci Sulh Ceza Mahkemesi kararıyla kapatılmıştı. Şimdi yargı kararı olmaksızın TİB’in idari kararıyla erişim engellendi.

Sabah saatlerinde Youtube sitesi aracılığıyla “Seçim Güdümü” adlı bir hesaptan Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan Suriye’ye karşı alınabilecek askeri tedbirleri ve savaş senaryolarıyla ilgili toplantıdan ses kaydı paylaşıldı. Türkiye’de Youtube’un kapatılmasına neden olan ses kaydında, Dışişleri Bakanlığı’ndaki toplantıda, Türk toprağı niteliğindeki Süleyman Şah Türbesi’nin savunması çerçevesinde Suriye ile olası savaş senaryoları tartışılıyor.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in katıldığı toplantıda, ortam dinlemesiyle alınmış ses kaydının açıklanması, Türkiye’de gündemi değiştirdi. Bu ses kaydı nedeniyle Ankara’da hareketlilik başladı. Öğle saatlerinde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Sinirlioğlu ile görüşerek doğrudan bilgi aldı. Dışişleri Bakanlığı’ndan Bakan Davutoğlu’nun odasında ortam dinlemesiyle ilgili böcek araması başlatılırken; MİT’te de kriz toplantısı yapıldı. Bu gelişmeler Van’da seçim gezisinde olan Başbakan Erdoğan’a da iletildi. Tüm bu değerlendirmeler ardından Hükümet’in TİB’e talimatı kesinleşti ve Youtube’a erişim yasağı geldi.

TİB’in Youtube’e erişim yasağı kararında, 27 mart 2014 tarihli ve 2014-48125 sayılı TİB Başkanlığı’nın kararıyla “idari tedbir” uygulandığı açıklandı.
Dışişleri Bakanlığı, Youtube aracılığıyla
paylaşılan ses kaydı için “casusluk” dedi. Dolayısıyla Youtube, Türk Ceza Kanunu’ndaki vatana ihanet kapsamındaki suçlar başlığı altındaki casusluk suçuna aracılığı nedeniyle kapatılmış oldu.

SONUÇ

İletişim hakkı çoğulculuğu, ifade özgürlüğünü, karar alma süreçlerine katılımı, anonim iletişim hakkını ve özel hayata saygı hakkını içeren şemsiye bir kavramdır (Article 19, 2003). İfade özgürlüğü de muhalif görüşleri ifade etmeyi ve iktidarı eleştirmeyi içerir. Bu nedenle, temel bir insan hakkıdır ve demokrasi için mutlak bir gerekliliktir. İnternet erişimi ise, ifade özgürlüğünden yararlanmayı sağlayan temel bir araçtır. Kamusal alan internet aracılığıyla her bireyin görünür olabildiği ve fikirlerini ifade edebildiği bir iletişim alanı olma özelliği kazanmaktadır. Ayrıca, kitle medyası tarafından filtrelenen bilgi internet üzerinden daha özgürce yayılabilmektedir. Sosyal medyada ortamında ifade özgürlüğünün toplanma ve örgütlenme özgürlüğü üzerinde bir etkisi vardır. Sosyal medya araçları siyasal tartışma, savunmasız ve dezavantajlı kesimler de dahil olmak üzere, katılım ve protesto gibi ifade özgürlüğünün diğer biçimlerine de alan açmaktadır. İfade özgürlüğünün güvence altında olmadığı ve bireylerin birbirleriyle kamu işleri hakkında bilgi ve fikir alışverişinde bulunmadığı yerde demokratik bir katılımdan söz etmek mümkün değildir. Kamusal alan, toplumsal iletişim ve demokratik bir müzakere için merkezî bir arenadır. Büyük ölçekli toplumlarda kitle iletişimi ve daha yakın zamanlarda yeni medya teknolojileri özgür bir kamusal alanın oluşması ve sürdürülmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Kamusal alandaki "kamusal" terimi kolektif konuşma ve dinleme eylemlerine gönderme yapmaktadır. Bu çerçevede, ifade özgürlüğüne dayanan bir kamusal alan çoğulcu demokrasinin en önemli teminatı olacaktır.
İnsan haklarına saygı ve demokrasi arasında güçlü bir ilişki vardır. İnsan hakları aktivistlerine göre, ifade özgürlüğü ve eşitlik diğer insan haklarından yararlanmayı sağlayan temel haklardır. Bu bağlamda, eşitlik olmadan ifade özgürlüğü olmayacağı gibi ifade özgürlüğü olmadan da eşitlik olamayacaktır (Callamard, 2012: 54). Anayasa Mahkemesi, YouTube yasağını tüm kullanıcıların ifade özgürlüğüne ağır bir müdahale olarak nitelendirmiştir. Mahkeme kararında, sosyal medyanın karşılıklı iletişim inşa eden medya içeriği üzerinde yorumlama biçiminde bir katılım fırsatı veren şeffaf bir platformu olduğu belirtilmektedir (Hurriyet Daily News, 06.06.2014). Sosyal medya ifade özgürlüğünün güçlü araçlarından biridir. Sosyal medyanın kullanım biçimleri hükümetlerin sansürüyle sonuçlanmaktadır. Türkiye'de internetle ilgili yasal düzenlemeler hükümete geniş yetkiler tanımıştır.
Sosyal ağlar bireylerin kendilerini ifade etmesini sağlayan en etkili araçlardır. Facebook ve Twitter güncellemeler ve paylaşımlar yoluyla kişiliğin bir uzantısı haline gelmektedir. Sosyal medya platformları kişinin yaratıcılığını geliştirme ve kendini tanımlama ayrıcalığını sunmaktadır. Twitter ve Youtube’un erişime kapatılması ifade özgürlüğünün önünde engel teşkil etmesinin yanı sıra bireylerin bilgi alma hakkının da engellenmesi olarak değerlendirilmiştir. İletişim yerel, ulusal ve uluslararası ölçekte kamusal katılımı sağlayan temel bir araçtır. Elektronik medyaya erişim sosyal boyutuyla yurttaşlığın inşası, politik boyutuyla da katılımı teşvik etmesi açısından iletişim sürecinin önemli bir parçasıdır.
KAYNAKÇA http://dergipark.gov.tr/download/article-file/287172 MAKALESİ