Sabah gazeteyi elime aldığımda, beni birinci dereceden etkileyen haberler ne ekonomiyle, ne hükümetle, ne Türkiye AB ilişkileri hakkındaydı. Her zaman ilgilendiğim bu haberler bugün benim için hiçbir anlam ifade etmedi. Beni etkileyen ilk ve tek haber tüm İslam aleminin mutlu günü olan bayramda, Filistin mülteci kampında üstlerine bomba atılarak can veren insanlarla ilgili haberdi. İçlerinde 11 yaşında bir kız çoçuğu, iki Birleşmiş Milletler görevlisi dahil 10 kişinin ölümü, 30 kişinin ciddi yaralanması ile ilgili bu haberi görmezden gelmek mümkün değildi. Tüm imkanlara sahip olmalarına rağmen ferasetsiz, basiretsiz ve kalıcı çözüm üretmekten yoksun İsrail hükümetinin vahşi ve ilkel yöntemlerine her defasında hayret ediyor ve kınıyorum.

Bayram sabahının erken saatlerinde masum insanların, ailelerin, yaşlıların, kadınların, çocukların yaşadıkları evlere, tepelerinden helikopterlerden füze atmalarına inanabilmek mümkün değil. Bu yetmemiş gibi bir de korku içinde sokaklara toplanan insanların üzerine tanklarla rastgele silah açmayı ne vicdanım ne de aklım almıyor. Bu açıkça bir katliamdır. Ve böyle bir yöntemi İsrail halkının da dahil kimsenin benimseyip, tasvip etmeyeceği ortadadır. Karşılıklı hoşgörü, anlayış, hukuka uygun hareket etme her iki tarafında lehine olacağı halde bu faşist yöntemlerle bir yere varılamayacağı, aksine olayların daha da tırmanacağını görmek hiç de zor değil. Şu ana kadar tarihte katliamlarla, saldırılarla istediklerini kalıcı olarak elde edebilen ve bunun karşılıksız kaldığı bir örnek var mı? Elbette yok, olamaz da.

Gerekli imkanlara sahip olan herkesin, imkanları ölçüsünde bu saldırıların bir an önce durdurulması ve kalıcı çözümün oluşması için, aklın ve hukukun ilkelerine uygun davranarak seferber olması kaçınılmazdır. Zamanında Osmanlı nın adalet ve hoşgörüsüne sığınarak barış ve huzur içinde birlikte yaşayan bu iki topluluğun aynı şartlarda tekrar yaşamamaları için hiçbir neden yok.