Cumhuriyetin tuğralı savcısı

İzmir Bayındır Cumhuriyet Savcısı Gültekin Avcı'yı kamuoyu "Karanlık İlişkiler" adlı kitabıyla tanıdı.
Avcı, yine 2004'te bir din öğretmeninin cami imamından alarak öğrencilere dağıttığı "Ahiret hava yollarından duyuru", "Cennetle müjdelenen kadınlar", isimli broşürlerle ilgili olarak verdiği takipsizlik kararıyla gündeme gelmişti.
Avcı, son olarak, Şemdinli iddianamesi üzerine görevden alınan Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya'ya destek verdiği kitapta, "Sarıkaya demokratik bir cumhuriyette yaşadığına inanarak perdeyi aralamıştı. Militarist görünüm bu savcıyı da saf dışı etmiştir. Bu millet askerin melek olduğuna inandırılmaya çalışılmaktadır" sözleriyle gündeme oturmuştu.

Atatürk rozetinden farkı yok ki
1991'de savcı adayı olarak başladığı meslek yaşamında 15 yılı geride bırakan Avcı, geçen günlerde tartışmaya açık bir fotoğrafla basına yansıdı. Yeni Aktüel dergisinde, Avcı'nın parmağında Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet'in tuğrasının bulunduğu gümüş yüzüklü bir fotoğrafı yayımlandı. Böyle olunca, sözlerinden önce "gümüş" ve "tuğra"da simgelenen mesajlar sorgulandı.
Avcı, yargı muhabirimiz Türker Karapınar'a bu tartışmayı değerlendirirken, Atatürk rozetini takmakla Osmanlı tuğrası takmak arasında fazla bir fark görmediğini vurguladı ve Osmanlı hayranlığını gizlemeyerek şunları söyledi: "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran önderimiz Atatürk'e rütbelerini kim taktı? Osmanlı taktı. Atatürk, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, İsmet Paşa, Rauf Paşa.
Bunların hepsini yetiştiren Osmanlı Erkân - ı Harbiyesi'dir. Yani Osmanlı olmasaydı, Atatürk de olmazdı, Cumhuriyet de olmazdı. Biz devletimize inanmış bir insanız. Benim makam odamda 17 tane Türk devletinin bayrağı var. Kaç tane savcının odasında var! Osmanlı'nın sembolünü parmağımda taşımam tabii bir şey."

Ve 'Godfather' müziği
Avcı'nın cep telefonu melodisinin "Godfather (Baba)" filminin müziğiyle çalması da dikkatten kaçmıyor. Baba filminden, şan, şöhret, para, iktidar sahibi insanların hayatlarının bile bir mermiyle sona erebileceğini gösteren yönüyle etkilendiğini anlatan Avcı, "Ama içinde benim hüznüm de vardır. Bütün hayatlar gibi benim hayatımın sonunun da ölüm olduğunu hatırlatıyor bana!" diye ekledi.

Orgeneral Özkök'e de kızmış
Avcı'nın dergide yayımlanan demecinin tartışmaya neden olacak başka yönleri de var. Avcı, Danıştay'a yapılan saldırıyı değerlendirirken şöyle diyor: "Bu olayı bir özel harp operasyonu, bir psikolojik savaş unsuru olarak görüyorum. Özel harp, ülkenin işgal durumunda, sivil halkı harekete geçirmeyi amaçlayan bir mücadele biçimidir. Bir de iç düşman vardır. Mücadele yöntemleri açısından arada fark yoktur."
Bu renkli savcımız, daha önce de Şemdinli olayında Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a sahip çıkan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ü, "devlete meydan okumakla" suçlamıştı.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bu işe ne diyor?
Acaba Adalet Bakanlığı bu hararetli tartışmanın neresinde duruyor? Şimdi sıkı durun. Bakanlık müfettişleri ilk kitabındaki ifadeler nedeniyle Avcı hakkında inceleme başlatmış ve "psikolojik sorunlu bir görünüm çizdiği" kanaatiyle birinci sınıf savcılığa terfi etmesine izin vermemiş. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da Avcı'nın savcılık mesleğine uygun olup olmadığının araştırılmasını istemiş. Daha önce bir kınama cezası bulunan Avcı hakkındaki inceleme sürüyor.
Savcı Avcı, kamuoyunda ve yargı çevrelerinde adından daha çok söz ettirecek gibi gözüküyor.

(Milliyet Ankara Kulisi, 13 Ağustos 2006)



Bu da Fatih Altaylı' nın 29.07.2006 tarihli Sabah'taki yazısı:

Cumhuriyet Savcısı mı ?



Bu hafta Aktüel dergisinde çok ilginç konular vardı. "Sağa sola", daha doğrusu "hizaya sokmak istediği" yargı mensuplarının evlerinin yakınına bomba atan general mi, istersiniz, yoksa Danıştay suikastı ile ilgili hayali bir parayı tahsil etmeye çalışan garip bir avukat mı! Ancak benim ilgimi en çok çeken fotoğrafını gördüğünüz savcı oldu. Bayındır Savcısı Gültekin Avcı, Şemdinli davasındaki iddianamesi nedeniyle görevden alınan Ferhat Sarıkaya'ya destek veriyor.
Lafları da önemli değil. Önemli olan şu gördüğünüz fotoğraftaki "pozu." Elini göstermek istediği açıkça belli olan bir poz. Ve elinde bir yüzük. Yüzük "gümüş." Ve üzerinde bir "Tuğra." Görebildiğim kadarıyla Fatih Sultan Mehmet'in tuğrasına benziyor. Bir Cumhuriyet Savcısı'nın parmağında "Osmanlı tuğralı" gümüş bir yüzük. Ne dersiniz, sizce bir anlam taşıyor mu?
----------------

Altaylı'nın bu yazısı Haber 7 de hemen yanıtını buldu isteyen okusun http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=174698

Tuğralı yüzük ne anlama geliyor, bakalım.

Osmanlı Devleti'nin kuruluş devresinde, sadrazama sâdece vezir denilirdi. Devletin ilk vezirleri hep ilmiye sınıfına mensup devlet adamları arasından seçilirdi. Orhan Gâzi devrindeki Vezir Alâeddin Paşa, Ahmed Paşa bin Mahmud, Hacı Paşa ve Sinâneddin Yûsuf Paşa ilmiye sınıfından vezirliğe getirilmişler; aynı şekilde Çandarlı Kara Halil ile oğulları da kazaskerlikten vezir olmuşlardır. Devletin ilk zamanlarında bir vezir bulunmaktayken, Sultan Birinci Murâd Han zamanından itibaren vezir sayısı artınca hükümdarın vekili olan veziri, diğerlerinden ayırmak üzere "vezîriâzam" veya "sadrâzam" unvanı ortaya çıktı. Tarihlerde belirtildiğine göre, ilk vezîriâzam, Çandarlı Halil Hayreddin Paşadır. On beşinci asır sonlarına kadar, vezir adedi üçü geçmedi. Vezirler; Dîvân-ı hümâyûn'da, Kubbealtı'nda toplanıp kendilerine verilen işlere baktıkları için, "kubbe vezîri" veya "kubbenişîn" adını da almışlardır.

Fâtih devrinde sadrâzamlık, devşirme yoluyla devlet kadrolarına giren liyakatli devlet adamlarına da verilmeye başlandı ve bu usul on sekizinci asra kadar devam etti.

Vezîriâzam veya sadrâzamlar hükümdarın mutlak vekîli olduklarından, onun beyzî ve yüzük şeklindeki tuğralı mührünü taşırlardı. Bu sebeple sözü ve yazısı padişahın irâdesi ve fermanı demekti. Nitekim Fâtih Kanunnâmesi'nde sadrâzamın devlet içindeki yeri şu şekilde yazılıdır:

"Bilgil ki vüzerâ (vezirler) ve ümerânın (emirler), vezir-i âzam, başıdır, cümlenin ulusudur, cümle umûrun vekîl-i mutlakıdır ve malımun vekîl-i defterdârıdır ve ol vezir-i âzam nâzırıdır ve oturmada ve durmada ve mertebede vezir-i âzam cümleden mukaddemdir (önce gelir)."



Yakında görürüz ne olduğunu. Bu tür yüzükler bir aidiyeti, mensubiyeti ifade eder ve herkes tarafından takılamaz. Üstelik bu yüzük gümüş olmalıdır. Ama savcının yaptığı gibi Atatürk rozeti ile karıştırılmamalı, kıyaslanmamalı, örnek olarak verilmemeli dolayısıyla iş sulandırılmamalıdır. Atatürk rozeti takmakla, Osmanlı tuğralı Gümüş yüzük takmak arasında dağlar kadar fark vardır.Bu söylediklerimizi hemen Osmanlı'yı kötülemek olaral kimse algılamasın. Osmanlı tarihi ve kültürü ayrı , Osmanlı' yı bugün kendi inançlarına alet etmek ayrıdır. Osmanlı' yı kendi görüş ve inançları doğrultusunda yeniden şekillendirerek yutturmaya çalışmak üstelik de bunu Atatürk rozetine atfen cevaplamak, alemi sersem ve kör sanmaktır ki asıl sersem ve kör onlardır.