2 ay 10 gün erteli ceza ve yedek subaylık
2006 yılında tredasın acmıs oldugu mahkemece elektrik benim üzerime olmamasına ragmen öğrenci iken 2 ay 10 gün hapis cezası ertelenmişti 2011 yılında 5 yıllık süre doldugundan dolayı adli sicilden sildirdim,simdi yedek subay olarak askere basvurdum fakat asal önce durdurdu simdide uzun dönem er olarak askere sevk ediyor bu ayın 21 inde ne yapmam lazım lütfen yardım edin en kısa zamanda cevabınızı bekliyorum
2 ay 10 gün erteli ceza ve yedek subaylık
2006 yılında tredasın acmıs oldugu mahkemece elektrik benim üzerime olmamasına ragmen öğrenci iken 2 ay 10 gün hapis cezası ertelenmişti 2011 yılında 5 yıllık süre doldugundan dolayı adli sicilden sildirdim,simdi yedek subay olarak askere basvurdum fakat asal önce durdurdu simdide uzun dönem er olarak askere sevk ediyor bu ayın 21 inde ne yapmam lazım lütfen yardım edin en kısa zamanda cevabınızı bekliyorum
Cevap: 2 ay 10 gün erteli ceza ve askerlik
T.C. DANIŞTAY Birinci Daire
Esas No : 2009/221 Karar No : 2009/535
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Hapis cezasının ertelenmesi" ve "Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma" başlıklı 51 inci ve 53 üncü maddeleri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun "Hükmün açıklanmasının geri bırakılması" başlıklı 231 inci maddesi, lehe olan kanun hükümlerinin uygulanmasına dair 5237 sayılı Kanunun 7 nci maddesi, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98 inci ve 101 inci maddeleri ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendi hükümleri dikkate alınarak, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlükte bulunduğu dönemde işlenen 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendinde sayılan suçlardan dolayı verilen, ancak tecil edilen mahkumiyet nedeniyle memuriyete son verilip verilmeyeceği hususunda düşülen duraksamanın giderilmesi istemine ilişkin Başbakanlığın 6.2.2009 gün ve Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 215/509 sayılı yazısına ekli Bayındırlık ve İskan Bakanlığının 14.10.2008 gün ve 205/4078 sayılı yazısında aynen; 'Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Mersin ... Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü emrinde ve 657 sayılı Yasa'nın 4/B maddesi kapsamında "Sözleşmeli büro personeli" olarak istihdam edilen ... hakkında, Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.6.2004 tarihli ve E: 2004/271, K: 2004/582 sayılı mahkumiyet (Tecilli) karan ilişik (Ek-1) de, Bu konuda Mersin Valiliği İl Emniyet Müdürlüğünden alınan 15.2.2008 tarihli ve 015915 sayılı yazı (Ek-2) de, bu konuda İdaremiz Personel Dairesi Başkanlığınca Hukuk Müşavirliği birimine yazılan görüş verilmesi istemli 28 .2.2008 tarihli ve 7540 sayılı yazı (Ek-3) de sunulmaktadır.
Bu personel hakkında; 765 sayılı (Mülga) Türk Ceza Kanunu'nun 95 inci maddesindeki tecil ile 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu'nun 51 inci maddesindeki erteleme hükümlerinden hangisinin uygulanması gerektiği konusunda ve yapılacak uygulamaya esas alınacak görüşlerinin bildirilmesi istemiyle Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'ne yazılan 8.5.2005 tarihli ve 2155 sayılı yazımız (Ek-4) de, bu yerden cevaben alınan 8.7.2008 tarihli ve 40057 sayılı yazı ile (Ek-5) de yer almaktadır.
Sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin olarak 28.6.1978 tarih ve 16330 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6.6.1978 tarih ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 9.2.1979 tarihinde değiştirilen 12. maddesi hükmüne göre, sözleşmeli olarak çalıştırılacakların, ilgili kurumun saptayacağı özel koşulların yanı sıra 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun değişik 48 inci maddesinin (A) fıkrasının 4,5,6 ve 7 inci bentlerinde belirtilen koşulları taşımaları da gerekmektedir.
Konuyla ilgili olarak Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nden cevaben alınan söz konusu yazının sonuç kısmında, "Bu itibarla;
1- 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48/A maddesinin beşinci fıkrasında "affa uğramış olsalar bile" şeklinde başlayan ve tek tek sayılan suçlardan dolayı verilen ve tecil edilmiş mahkumiyetlerin Devlet memurluğuna atanmaya veya Devlet memuru görevini sürdürmeye engel teşkil edeceği,
2- Hakkında anılan suçlardan dolayı tecil edilmiş mahkumiyeti bulunan kişilerin deneme süresini iyi halli geçirmesi üzerine adli sicil kayıtları silinse bile, bu bilgiler arşiv kaydına alınacağından ve Adli Sicil Yönetmeliğinin 12 inci maddesi gereğince ilgili kurum ve kuruluşlar, Devlet memuru olarak istihdam edileceklerin arşiv bilgilerine ulaşabileceğinden, yapılacak müracaatlarda kişinin göreve alınıp alınmama veya kişinin göreve devam edip etmemesi hususunun değerlendirilmesinin muhatap idareye ait bir keyfiyet olduğu,
Lüzum görüldüğü takdirde 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 23/e maddesi gereğince Danıştay Başkanlığından mütalaa talep edilebileceğinin düşünüldüğü" ifade edilmiştir.
Ancak; Adalet Bakanlığı yazısı sonuç kısmının birinci bendinde böyle bir durumdaki (Elektrik hırsızlığı suçundan tecil edilmiş mahkumiyeti bulunma) personelin tecil edilmiş mahkumiyeti yönünden Devlet memuru (Sözleşmeli personel olması gerekiyor.) görevini sürdüremeyeceği ifade edilmiş iken, yazının ikinci bendinde bu personelin göreve devam edip etmemesi hususunun muhatap idareye ait olduğu belirtilmekte her iki bendinde aslında birbiriyle çeliştiği kanaati hasıl olmuştur. Diğer taraftan; Adalet Bakanlığı yazısındaki sonuç kısmı birinci bendin, yazının beşinci sayfasında yer alan açıklamalarla da bizatihi çeliştiği Ayrıca; mahkumiyet (Erteleme) kararının verildiği tarih itibariyle mer'i olan 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu hükümlerinin, özellikle 95. madde yönünden ilgilisi için müktesep hak teşkil edip etmeyeceği yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmadığı da görülmektedir. Halbuki Anayasanın 38 inci maddesinin "Kimse işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılmaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez."
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır." hükmü karşısında böyle bir değerlendirmenin yapılmasında mutlak zaruret bulunduğu akla gelmektedir.
Diğer taraftan; aynı sebeplerle, 8.2.2008 tarihinde 5728 sayılı Yasa ile 657 sayılı Yasanın 48/A-5 maddesinde yapılan değişiklikle; tecilin, bu madde metninde sayılan bütün suçlara şamil hale geldiği hususu ile tecil müessesesini bütün yönleriyle açıklayan Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu'nun 15.11.1990 tarihli ve 1990/2-2 E-K sayılı kararında yer alan tespit ve değerlendirmelerin adı geçen personel hakkında mutlaka göz önünde bulundurulması gerektiği de düşünülmektedir. Kaldı ki; adı geçen personel geçici işçi statüsünde çalışmakta iken 21.4.2007 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 5620 sayılı Kanun'un 2 inci maddesine göre sözleşmeli personel statüsüne geçirilmiş olup, bu statüde çalışmakta iken belirlenen bir tecilli mahkumiyet kararına binaen, görevine sen vermek değil, olsa olsa bu mahkumiyet hali ile de çalışmaya devam edebileceği önceki statüsüne iade edilmesi gerektiği de tarafımızca değerlendirilmektedir.
Belirtilen tüm bu sebeplerle, konunun bir kez de Danıştay Başkanlığınca incelenerek uygulamaya ve yapılacak işleme esas olacak nihai görüşünün alınması amacıyla, yazımız ve eklerinin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 23/e maddesi gereğince Danıştay Başkanlığına havalesini arz ederim." denilmektedir.
Dairemizce yapılan çağn üzerine gelen Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdür Yardımcısı Devlet Personel Başkanlığı Daire Başkanı Uzman Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü Tetkik HakimiTapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Hukuk Müşaviri ... ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Hukuk Müşaviri ...'ın açıklamaları dinlendikten sonra konu incelenerek,
Gereği Görüşülüp Düşünüldü :
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Hapis cezasının ertelenmesi" ve "Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma" başlıklı 51 inci ve 53 üncü maddeleri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun "Hükmün açıklanmasının geri bırakılması" başlıklı 231 inci maddesi, lehe olan kanun hükümlerinin uygulanmasına dair 5237 sayılı Kanunun 7 nci maddesi, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98 inci ve 101 inci maddeleri ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendi hükümleri dikkate alınarak, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlükte bulunduğu dönemde işlenen, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendinde sayılan suçlardan dolayı verilen, ancak tecil edilen mahkumiyet nedeniyle memuriyete son verilip verilmeyeceği hususunda düşülen duraksamanın giderilmesi istenilmektedir.
Konu, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendinde ve Türk Ceza Kanununda yapılan değişiklikler dikkate alınarak üç aşamada ele alınmıştır:
Birinci aşama, 657 sayılı Kanunun 18.1.1991 tarihine kadar yürürlükte kalan 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bent hükmü ile o tarihte yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanununun tecile ilişkin 95 inci maddesi hükmünün uygulanmasına ilişkindir. 657 sayılı Kanunun, 29.11.1984 tarih ve 243 sayılı KHK ile değişik 48 A-5 maddesi; 'Taksirli suçlar hariç olmak üzere ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak" hükmünü içermektedir.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 25.1.1991 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 15.11.1990 tarih ve E: 1990/2, K: 1990/2 sayılı kararında; yukarıda açıklanan hüküm, 765 sayılı Ceza Kanununun tecille ilgili hükümleri ağsından ayrıntıları ile tartışılmış ve tecilde suç ayrımı yapılmayacağı, tecilin mahkumiyete bağlı ehliyetsizlikleri de kapsamına aldığı ve tecil edilmiş mahkumiyete bağlı ehliyetsizliğin, deneme süresi içinde uygulanmasının mümkün olmadığı, koşullara uygun olarak geçirilen deneme süresi sonunda mahkumiyetin esasen vaki olmamış sayılacağı, bu nedenle, tecil edilmiş mahkumiyetler esas alınarak Devlet memurlarının görevlerine son verilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
İkinci aşama, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinde 3697 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle ortaya çıkan hukuki durumla ilgilidir. 657 sayılı Kanunun, 18.1.1991 tarihinde yürürlüğe giren 3697 sayılı Kanunla değişik 48-A-5 maddesi; 'Taksirli suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolaylı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kinci suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak" hükmünü taşımaktadır.
Yapılan değişiklikle, 657 sayılı Kanunun 48-A-5 maddesine "aşağıda yazılı suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç" ibaresi eklenerek anılan hükümde tek tek sayılan suçlarla ilgili olarak verilen tecil kararlarının memuriyete engel olduğu hususu düzenlenmiştir. Bir başka değişle bu değişiklik, yukarıda açıklanan Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun E: 1990/2, K: 1990/2 sayılı Kararının, 48-A-5 maddesinde tek tek sayılan suçlar açısından uygulanmayacağını ve bu suçlar nedeniyle tecil edilmiş mahkumiyetlerin, Devlet memurluğuna son verilmesini gerekli kıldığını hükme bağlamıştır.
Nitekim, 657 sayılı Kanunun 48-A-5 maddesindeki değişiklikle ilgili olarak Danıştay Birinci Dairesinin 9.10.1991 tarih ve E: 1991/130, K: 1991/301 sayılı kararında; " Sonuç olarak 18.1.1991 tarihinden önce işlenen suçlar nedeniyle verilen tecil edilmiş mahkumiyetlerin Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı karşısında, cezanın süresi veya şekli, suçun nev-i ayrımı yapılmadan Devlet memurunun görevine son verilmesini gerektirmeyeceği, bu şekilde görevine son verilenlerin de görevlerine dönebileceği, 3697 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 18.1.1991 tarihinden sonra işlenen suçlarda ise, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin (A) bendinin 5 inci fıkrasında sayılan suçlar dışındaki bir suç nedeniyle 6 aydan fazla hapis veya ağır hapis cezası alıp, bu cezaları tecil edilmiş olanların görevlerine dönebilecekleri" yolunda görüş bildirilmiştir.
Uygulama bu yönde devam ederken Türk Ceza Hukukunda geniş kapsamlı değişiklikler yapılmış, 26.9.2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 4.12.2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Mahkemesi Kanunu ile 13.12.2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun yürürlüğe konulmuştur.
Üçüncü aşama, Türk Ceza Hukukunda yapılan yeni düzenlemeler karşısında, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendinde değişiklik yapılması sonucu oluşan yeni hukuki durumun değerlendirilmesine ilişkindir.
657 sayılı Kanunun 23.1.2008 tarih ve 5728 sayılı Kanunla değişik 48-A-5 maddesi; 'Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından dolayı mahkum olmamak " şeklindedir.
Bu değişiklik sonucunda; " tecil edilmiş hükümler hariç" ifadesiyle tecil müessesesine yapılan gönderme kaldırılmış, yeni Türk Ceza Kanununun "Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma" başlıklı 53 üncü maddesine atıf yapılmış, ceza süresi koşulu yönünden ağır hapis cezası kaldırılarak yerine bir yıl veya üstü hapis cezası getirilmiş, suç türü yönünden de yeni Türk Ceza Kanunundaki sınıflandırmaya uygun belirleme yapılarak suçlar sayılmıştır.
5237 sayılı yeni Ceza Kanununun "Belli haklan kullanmaktan yoksun bırakılma" başlıklı 53 üncü maddesi;
"(1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak;
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan,
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,
Yoksun bırakılır.
(2) Kişi işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu haklan kullanamaz.
(3) Mahkum olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri ağsından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkum olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir. (4) Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkumiyet halinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yansından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adli para cezasına mahkumiyet halinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adli para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar.
(6)........"
Bu maddeye göre özetle;
Kasten işlenmiş olan suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak kişi, birinci fıkrada sayılan hakları kullanmaktan yoksun bırakılacak,
- Mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, kişinin hak ve yetki yoksunluğu sürecek,
- Hapis cezası ertelense bile üçüncü fıkrada sayılan istisnalar hariç, yine bu hak ve yetkileri kullanmaktan yoksun bırakılacak,
- Beşinci fıkradaki koşullar oluştuğunda, cezanın infazından sonra işleyecek süre içinde de hak ve yetki yoksunluğu devam edecek,
- İnfaz tamamlandığında veya infazdan sonra verilen ek süre bittiğinde, kişinin hak ve yetki yoksunluğu ortadan kalkacaktır.
Ancak, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendinde geçen 'Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile" ifadesi; bu alt bentde süre (bir yıl veya daha fazla süreli) yönünden belirlenen hapis cezasına veya tür (casusluk, zimmet, hırsızlık gibi) itibariyle sayılan suçlardan dolayı mahkumiyet halinde, cezanın infaz süresi veya ek süre tamamlanarak hak ve yetki yoksunluğu kalksa bile, mahkumiyet kararı kalkmadığı için Devlet memurluğuna atama hakkını kazandırmamakta, nitelik kaybı nedeniyle memuriyete son verilmesini gerektirmektedir. Mahkumiyetin ertelenmiş olması da bu durumu değiştirmemektedir. Sonuç olarak, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci altbendi hükmü, bu hükümde belirlenen süreli hapis cezası veya nevi sayılan suçlardan mahkumiyet halinde, Devlet memurluğuna atanma ve memuriyeti sürdürme hak ve yetkisini süresiz olarak ortadan kaldırmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Hapis cezasının ertelenmesi" başlıklı 51 inci maddesi ise;
"(1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkum edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sının, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararınım verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olması, ,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Gerekir.
(2) Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna bağlı tutulabilir. Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam edilir. Koşulun yerine getirilmesi halinde, hakim kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhal salıverilir.
(3) Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere, bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı, mahkum olunan ceza süresinden az olamaz.
(4) (5) (6)
(7) Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hakimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi halinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilir.
(8) Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır."
hükmünü içermektedir.
765 sayılı eski Türk Ceza Kanununun "tecil" ile ilgili 95/11 maddesinde;
"Cürüm ile mahkum olan kimse hüküm tarihinden itibaren beş sene içinde işlediği diğer bir cürümden dolayı evvelce verilen ceza cinsinden bir cezaya yahut hapis veya ağır hapis cezasına mahkum olmazsa, cezası tecil edilmiş olan mahkumiyeti esasen vaki olmamış sayılır. Aksi takdirde her iki ceza ayrı ayrı tenfiz olunur." hükmü yer almaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 51 inci maddesi (erteleme) ile 765 sayılı Ceza Kanununun 95/11 maddesi (tecil) hükümleri karşılaştırıldığında, doğurduğu sonuç açısından bu iki müessese arasındaki en önemli fark; ertelemede, belirlenen denetim süresinin yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirilmesi durumunda "cezanın infaz edilmiş sayılması", tecilde ise hüküm tarihinden itibaren beş yıl içinde evvelce verilen ceza cinsinden veya hapis cezasını gerektiren yeni bir suç işlenmediği takdirde tecil edilen "mahkumiyetin esasen vaki olmamış sayılması" dır. Ayrıca, ertelemede denetim süresi içinde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükmü uyarınca, hak ve yetki yoksunluğu sürmekte; tecilde ise deneme süresi içerisinde mahkumiyete bağlı ehliyetsizlikler, askıya alınmaktadır.
Bu nedenle, hukuki menfaat yönünden tecil, ertelemeye kıyasla kişinin lehinedir. Tecilin bu özelliği nedeniyle, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun yukarıda değinilen 15.11.1990 tarih ve E: 1990/2, K: 1990/2 sayılı kararında, deneme süresi sonunda mahkumiyetin esasen vaki olmamış sayılacağı hükmünden hareketle tecil edilmiş mahkumiyetler esas alınarak Devlet memurlarının görevlerine son verilemeyeceği kabul edilmiştir.
Daha önce açıklandığı üzere ertelemede, denetim süresince hak yoksunluğu askıya alınmamakta ve denetim süresi sonunda da ceza infaz edilmiş olmasına rağmen, mahkumiyet ortadan kalkmamaktadır. Ancak, bu hukuki boşluk, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesinde düzenlenen "hükmün açıklanmasının geri bırakılması" müessesi ile doldurulmuştur.
5271 sayılı Ceza Mahkemesi Kanununun "Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması" başlıklı 231 inci maddesinin konumuzla ilgili görülen hükümleri aşağıya çıkarılmıştır:
Madde 231-(5) "Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder"
Madde 231- (10) "Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir."
Buna göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, yüklenen suçtan dolayı kurulan hükmün, sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade etmekte, denetim süresinin koşullan uygun olarak geçirilmesi durumunda da açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kalkmakta ve ceza davası düşmektedir. Bir başka anlatımla, kişinin sanıklık durumu devam etmekte ve hakkındaki mahkumiyet kararı hiç açıklanmaksızın denetim süresi sonunda ceza davası ortadan kalkmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümler ile 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanununun 95 inci maddesinde düzenlenen tecil hükümleri karşılaştırıldığında; beş yıllık denetim süresi sonunda, birinde kişi hakkındaki ceza davası düşmekte, diğerinde ise mahkumiyet esasen vaki olmamış sayılmakta ve denetim süresince hak yoksunluğu uygulanmamaktadır. Bu bakımdan doğurdukları hukuki sonuç itibariyle her iki müessese arasında benzerlik vardır.
Öte yandan, T.C. Anayasasının 38 inci maddesinin; "Kimse, işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez." şeklindeki birinci fıkra hükmüyle aynı maddenin ikinci fıkrasındaki "Suç ve ceza zaman aşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır." hükmünün de konunun değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir.
Somut olayda, Mersin ... Tapu Sicil Müdürlüğünde geçici işçi olarak çalışan kişinin, daha sonra 657 sayılı Kanunun 4/B maddesine göre sözleşmeli personel statüsüne geçirildiği, işçi statüsünde çalıştığı dönemde elektrik hırsızlığı suçundan Mersin 2 nci Asliye Ceza Mahkemesinde hakkında açılan dava sonucunda, Mahkemenin 10.4.2004 tarih ve E: 2004/271, K: 2004/582 sayılı kararıyla tecilli mahkumiyet kararı verildiği, sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin esasları düzenleyen 6.6.1978 tarih ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 12 inci maddesi hükmü uyarınca sözleşmeli personel statüsünde çalışanların da 657 sayılı Kanunun 48/A-5 bendinde belirtilen koşulları taşıması gerektiği anlaşılmaktadır.
Buradaki duraksama, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendinde sayılan hapis cezaları ve suçlar açısından 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 6 ncı maddesi ile 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 95 inci maddesinin yürürlükte bulunduğu dönemde verilen "tecil" kararlarının nasıl uygulanacağına ilişkindir.
657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendinde yer alan 'Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile" ifadesi ile "Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma" başlıklı 53 üncü maddeye ve 53 üncü maddenin üçüncü fıkrası ile de 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Hapis cezasının ertelenmesi" başlıklı 51 inci maddesine gönderme yapılmıştır. Bu gönderme, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlükte bulunduğu dönemde verilmiş tecil kararlarının, etki ve sonuç bakımından halen görevde bulunan Devlet memurlarına uygulanmasına engel teşkil etmemektedir. Bir başka ifadeyle, ortada 5237 sayılı Ceza Kanununun 51 inci maddesine göre verilmiş bir erteleme kararı değil, 647 ve 765 sayılı Kanunlara göre verilmiş tecil kararı bulunmaktadır.
Bu bağlamda Anayasanın yukarıda açıklanan hükmü ve Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 25.1.1991 tarih ve 20766 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 15.11.1990 tarihli, E: 1990/2 ve 1990/2 sayılı kararı da dikkate alınarak 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendinde belirtilen hapis cezalan ve sayılan suçlarla ilgili olarak 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 6 ıncı maddesi ile 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 95 inci maddesinin yürürlükte bulunduğu dönemde verilmiş mahkumiyetin teciline ilişkin kararlar karşısında; tecil süresi sonunda mahkumiyet esasen vaki olmamış sayılacağından, 765 sayılı Kanunun 95 inci maddesi uyarınca deneme süresinin beklenmesi gerektiğinden, halen görevde bulunan personelin, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendi ile 98 inci maddesinin b bendi hükmü uygulanmak suretiyle görevine son verilemeyeceği sonucuna varılarak dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 25.3.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Danıştay 1.Dairenin kararını kullanarak asala başvuruda bulunun düzeltme yapılmaz ise idari dava yoluyla hakkınızı arayabilirsiniz.
Cevap: 2 ay 10 gün erteli ceza ve yedek subaylık
Elektiriğin kimin üzerine olduğunun bir önemi yok.Çünkü çoğu kirada oturanın elektiriği, suyu ev sahibinin üzerine gözükür.Bu suçtan ceza aldıysan askerliğini mecburen uzun dönem yapacaksın.Kaçak elektrik, elektirik hırsızlığı diye geçer yedek subay hakkının kaybolmasına sebep olur.Adli sicilden sildirmen özel sektör iş başvuruları hariç bir şey ifade etmez.Adli arşivinden silinmeyecek ve devletle olan işlerinde(askerlik, devlet ihalesine girme, devlet memurluğu başvurusu vb.) karşına çıkacak.Geçmiş olsun.
Cevap: 2 ay 10 gün erteli ceza ve yedek subaylık
Askeri yüksek idare mahkemesinde dava acabilirsiniz ancak kazanabilmeniz mümkün görünmüyor..Adli sicil kaydindan cikarilmis olsa bile durumunuz subayliga engel haller kapsaminda oldugu icin normal er olarak sevk edilirsiniz..
Cevap: 2 ay 10 gün erteli ceza ve yedek subaylık
Peki yukarıda belirttiğim Danıştay kararı hiçbir şey ifade etmiyor mu?Ben bu ülkede idarelerin mahkeme kararlarını uygulamadığını görmekten bıktım artık....
Cevap: 2 ay 10 gün erteli ceza ve yedek subaylık
Bölge idare mahkemesinde dava acsaniz bile, bölge idare mahkemesi basvuru dilekcenizi Askeri yüksek idare mahkemesine gönderir..Cünkü davaniz idare mahkemelerinin görev ve yetki alanina girmiyor, dava konunuzda ilk ve son derece mahkemesi olan Askeri yüksek idare mahkemesi yetkilidir.
Cevap: 2 ay 10 gün erteli ceza ve yedek subaylık
Alıntı:
diyarbekirli rumuzlu üyeden alıntı
Peki yukarıda belirttiğim Danıştay kararı hiçbir şey ifade etmiyor mu?Ben bu ülkede idarelerin mahkeme kararlarını uygulamadığını görmekten bıktım artık....
Hukukla ilgisi olan herkes bikti ama yapacak bir sey yok.
Anayasa Mahkemesi kararlari da oyle, odenmemis kidem tazminatlari hakkinda verilmis Anayasa Mahkemesi Kararina ragmen, idare odememek icin herseyi yapiyor, diger taraftan da, her firsatta, fertlerin kanunlara uymasini oneriyor.
Borcunuz varsa, hukuk cok cabuk isliyor, ama alacaginiz varsa, hukukun yavasligina takiliyorsunuz.
Idare bu.
Bu durum, vatandasin gozunu acmasina kadar devam eder ama, bizim vatandasin da, bu suratle uyanmasi 100 sene surer..
Napacaksin..
Cevap: 2 ay 10 gün erteli ceza ve yedek subaylık
elektrik suçu bayağı sorun oluyor benim arkadaşım beden eğitimi öğretmeni olarak atanmıştı ama ataması yapılmadı sırf bu yüzden düşünün yani.
Cevap: 2 ay 10 gün erteli ceza ve yedek subaylık
Alıntı:
diyarbekirli rumuzlu üyeden alıntı
1. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ’NE
A...
ESAS NO : 2004/...
KARAR NO: 2006/...
UYARLAMA TALEP EDEN
(HÜKÜMLÜ SANIK) : A.T.K.
MÜDAFİİ : Av.Cengiz ALADAĞ
Fatih Cad. No:1 Kat:4/12 YALOVA
......
Türk Hukuk Sitesi'nde yayınladığım bu çalışmayı izin almadan ve kaynak da göstermeden buraya kopyalamanız kabul edilemez. Sayın site yönetiminden bu mesajın silinmesini rica ediyorum.
Cevap: 2 ay 10 gün erteli ceza ve yedek subaylık
Sayın Cengiz Aladağ
Türk Hukuk sitesinde yayınladığınız çalışma kaynak gösterilmiş olup sitede yayınladığınız şekilde (noktası virgülü değiştirilmeden)insanların yararlanması için buraya kopyaladım.Özür dilerim.
Cevap: 2 ay 10 gün erteli ceza ve yedek subaylık
ÖZETİ:
İşlediği “elektrik hırsızlığı” suçundan hükümlü olan ve hüküm tarihinden itibaren beş yıllık deneme süresi geçmeyen davacı hakkındaki bu mahkumiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına dair hüküm tesis edildiği, yedek subay adayı olarak alınan askerlik kararının uzun dönem er olarak tadil edilerek askere bu statüde sevk edilme işleminin, 5278 sayılı Kanunun 562 nci maddesi uyarınca, 5271 sayılı CMK ‘nın 231 inci maddesinde yapılan değişiklik uyarınca, CMK’nın 231/5 inci maddesindeki “Hükmün Açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder” hükmü gereğince, ilgili Yasada yapılan değişiklikle hukuk nazarında esasen bir sonuç doğurmayan mahkûmiyetin, hüküm ve sonuçlarını devam ettiriyormuş ve hayatiyetini koruyormuşçasına bir idari işleme esas alınarak, davacının yedek subay aday adayı olarak alınan askerlik kararının er olarak tadil edilmesi işleminin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Davacı vekili, 22.01.2008 tarihinde AYİM kayıtlarına giren dava dilekçesi ile ve 04.06.2008 tarihinde kayıtlara giren cevaba cevap dilekçesinde özetle; müvekkili hakkında 2003 yılında elektrik hırsızlığı sucu nedeniyle Kuşadası 1.Asliye Ceza Mahkemesinin 2004/347 Esas, 2005/193 Karar sayılı kararı ile 2 ay 20 gün hapis cezası verildiğini ve söz konusu cezanın ertelendiğini, söz konusu cezanın ertelenmiş olması sebebiyle temyiz edilmediğini ve 29.04.2005 tarihinde kesinleştiğini, söz konusu cezası nedeniyle müvekkilinin yedek subay adayı olarak alınan askerlik kararının er olarak tadil edildiğini, müvekkili hakkında verilen cezanın ertelenmiş olması sebebiyle yedek subaylık hakkının devam ettiğini, ayrıca müvekkili hakkında tesis edilen idari işlemin nedeni olan karar ile ilgili olarak Kuşadası 1nci Asliye Ceza Mah.nin 2004/347 Esas, 2005/193 Karar sayılı kararı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini ve bu tarih itibariyle sabıkasız olduğunu, dava konusu idari işlemin dayanağı olan nedenin alınan ek karar ile ortadan kalktığını, bu nedenle idari işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptalini talep ve dava etmiştir.
Davacının müteaddit yürütmenin durdurulması istemi, AYİM.2.D.nin 06 Şubat 2008 tarih ve 2008/242 Gensek, 2008/148 Karar sayılı, 12 Mart 2008 tarih ve 2008/242 Gensek, 2008/148 Karar sayılı 14 Mayıs 2008 tarih ve 2008/242 Gensek, 2008/148 Karar sayılı kararları ile reddedilmiş, davacının yeniden yürütmenin durdurulması istemi AYİM.2.D.nin 02 Temmuz 2008 tarih ve 2008/242 Gensek, 2008/148 karar sayılı kararı ile kabul edilmiştir. Davalı idarenin yürütmenin durdurulması kararının kaldırılması istemi AYİM.2.D.nin 23 Temmuz 2008 tarih ve 2008/242 Gensek, 2008/148 karar sayılı kararı ile reddedilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının 10.10.2003 tarihinde işlediği “elektrik hırsızlığı” suçu nedeniyle yargılandığı ve Kuşadası 1 inci Asliye Ceza Mah.nin 18.03.2005 tarih ve 2004/347 Esas, 2005/193 karar sayılı kararı ile 2 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve söz konusu cezanın 647 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca paraya çevrilerek 647 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca ertelenmesine karar verildiği, söz konusu kararın 29 Nisan 2005 tarihinde kesinleştiği, MSB.lığının 25 Ocak 2008 tarihli yazısı ile söz konusu mahkumiyet hükmü nedeniyle davacının daha önce yedek subay aday adayı olarak alınan askerlik kararının er olarak tadiline karar verildiği, 22.01.2008 tarihinde kayıtlara giren dava dilekçesi ile iş bu dava açıldıktan sonra Kuşadası 1 inci Asliye Ceza Mahkemesinin 14.03.2008 tarih ve 2004/347 Esas ve 2005/193 Karar sayılı Ek Kararı ile davacı hakkında söz konusu mahkumiyete konu eylemi nedeniyle verilen hüküm tekrar ele alınarak CMK 231 inci maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 72 nci maddesinde, askerlik hizmetinin her Türk’ün hakkı ve ödevi olduğu, bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağının kanunla düzenleneceği öngörülmüştür.
Anayasanın bu hükmüne uygun olarak askerlik hizmeti 1111 sayılı Askerlik Kanunu ve 1076 sayılı Yedeksubay ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda düzenlenmiştir.
1076 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi;
“a) Her celp yılından evvel müteakip yıl Silahlı Kuvvetlerin subay sınıflarına göre yedek subay ihtiyacı Genelkurmay Başkanlığının teklifi üzerine Milli Savunma Bakanlığınca tespit edilir.
b) Dört yıl ve daha fazla süreli fakülte, akademi, yüksekokul ve enstitüler ile Milli Eğitim Bakanlığınca bunların dengi olduğu kabul edilen yurt dışı öğrenim kurumu mezunu olup da Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğine göre askerliğe elverişli olanlar arasından, Silahlı Kuvvetlerin ihtiyacı kadar yedek subay adayı ( c ) ve ( d) bendleri esaslarına göre ayrılır.
c) Yükümlüler, Silahlı Kuvvetlerin ihtiyaç duyduğu yedek subay miktarından fazla ise;
1. İstekliler, yükümlülüklerini erbaş - er olarak yerine getirebilirler.
2.İsteklilerin ayrılmasından sonra kalan yükümlüler ihtiyaçtan fazla ise, Silâhlı Kuvvetlerin ihtiyacı bunların arasından seçilerek saptanır.
Seçilmedikleri için ihtiyaç fazlası olanlar, yükümlülüklerini erbaş veya er olarak yerine getirirler.
3. İsteklilerin ayrılmasından sonra, kalan yükümlü miktarı, Silahlı Kuvvetlerin yedek subay ihtiyacını karşılamadığı takdirde; erbaş-er olarak hizmet yapmak isteyenler arasından seçimle yedek subay ihtiyacı karşılanır.
Seçimin şekli ve yapılma esasları ile celp usulleri, bu konulara ilişkin olarak çıkarılacak yönetmelikte saptanır.
d) Silâhlı Kuvvetlerin ihtiyacı olan meslek ve vasıfları haiz olanların mevcudu ihtiyaçtan az olduğu takdirde; bunlar hakkında (c) bendi hükmü uygulanmaz ve seçime de tabi tutulmadan yedek subay adayı olarak ayrılırlar.
e) Yedek subay adayı yükümlülerin askerlik hizmetleri, eğitim-öğretim için askerlik şubelerinden sevkleri ile başlar.
f) Yedek subayların hizmet süreleri onsekiz aydır. Bu sürenin altı ayı yedek subay yetiştirilmekle oniki ayı da subay olarak atandıkları kıt'a ve kurumlarda geçer. Yedek subay yetiştirme süresi Genelkurmay Başkanlığının göstereceği lüzum üzerine Bakanlar Kurulunca uzatılabilir ve kısaltılabilir.
Yedek subayların hizmet süreleri Genelkurmay Başkanının göstereceği lüzum üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile lüzumu kadar uzatılabilir. Bu uzatılan süreler yaş haddinin sonundan iki kat düşülür.
Yedek subayların hizmet süreleri barışta Genelkurmay Başkanının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı ile oniki aya kadar indirilebilir.
g) Muvazzaflık hizmetini yapmadıkça, 1111 sayılı Askerlik Kanunu ile bu Kanunun tespit ettiği esaslar dışında hiç bir yüksek öğrenim mezunu askerlik çağından çıkarılamaz.
h) Yedek subaylardan hastalananlar, muvazzaf subay emsalleri gibi izin süresine tabi tutulurlar. Sıhhi izin süresini tamamlayanlar terhis edilirler. Ancak, sıhhi izin süresini tamamlamadan « Faal Hizmet Yapabilir» raporu alanlar, emsalleri terhis edilse dahi altı ay hizmet müddetini doldurmadıkça terhis edilmezler.
ı) En az dört yıl süreli fakülte veya yüksek okulları kendi nam ve hesabına bitirip muvazzaf subaylığa nasbedilenlerden deneme süresinin bitimine kadar ayrılanların yedek subay okulunda, yedek subaylık hizmetinde ve muvazzaf subaylık hizmetinde geçen süreleri askerlik hizmetinden sayılır. Askerlik hizmet süresini tamamlamadan disiplinsizlik veya ahlâki nedenlerle Türk Silâhlı Kuvvetleriyle ilişikleri kesilen veya mahkeme kararı ile ya da haklarında verilen mahkûmiyet kararının sonucu olarak Türk Silâhlı Kuvvetlerinden tart veya ihraç edilenlerin geriye kalan askerlik hizmetleri 1111 sayılı Askerlik Kanununun 5 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen süre esas alınarak er rütbesi ile; eğitimde başarılı olamaması, Silâhlı Kuvvetlere uyum sağlayamaması veya kendi istekleriyle ayrılanların geriye kalan askerlik hizmetleri ise, (f) bendindeki süre esas alınarak, teğmen rütbesi ile yedek subay olarak tamamlattırılır.“ şeklinde düzenlenmiştir.
1111 sayılı Kanunun 5 inci maddesi;
“Erbaş ve erler için muvazzaflık hizmet süresi; Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri ile Jandarma Genel Komutanlığında on sekiz aydır. Bu sürenin, barışta, önce on beş aya ve bilâhare on iki aya kadar indirilmesine, Silâhlı Kuvvetlerin de ihtiyacı dikkate alınarak, Bakanlar Kurulunca karar verilebilir.
1076 sayılı Kanun hükmüne tâbi yükümlülerden; bu yükümlülüklerini istekleriyle veya seçim sonucu yedek subay adayı olmadıkları için erbaş veya er olarak yerine getireceklerin hizmet süresi aynı celbe tâbi olup, yedek subay adayı olarak ayrılanların hizmet süresinin yarısı kadardır.
Bu hizmetler askerlik şubesinden sevk tarihinden başlar. Belirtilen sürelerden fazla askerlik yapanların fazla hizmetleri, askerlik çağının sonundan iki kat olarak düşülür.
Bu Kanunun tespit ettiği esaslar dışında veya muvazzaflık hizmetini yapmadıkça hiç bir fert askerlik çağından çıkarılamaz.“ şeklinde düzenlenmiştir.
1076 sayılı Kanunun 8 inci maddesi;
“Yedek subay adayı olarak askere sevkden evvel veya yedek subay yetiştirilmekte iken aşağıdaki engel hali olduğu anlaşılanlar askerlik hizmetini durumlarına göre er veya erbaş olarak tamamlarlar.
a) 1. Türk Silahlı Kuvvetlerinde subaylıktan çıkarmayı gerektiren bir suçtan mahkum olanlar,
2. Kamu hizmetlerinden müebbeten yasaklı olanlar,
3. Hileli müflis olduğu ilân edilenler,
b) Yönetmelikte belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde;
1. Disiplinsizlik ve ahlâki durumları sebebiyle yedek subay çıkarılması uygun görülmeyenler,
2. Türk Silahlı Kuvvetlerinin manevi şahsiyetine gölge düşüren veya askerliğin şeref ve haysiyetiyle bağdaşmayacak eylemlerde bulunanlar ile tutum ve davranışlarıyla yasa dışı siyasî, yıkıcı, bölücü ideolojik görüşü benimsemiş olduğu anlaşılanlar,
Okul disiplin kurullarının vereceği subay olamaz kararı üzerine er olurlar.
c) Yedek subay öğreniminde başarı gösteremeyenler, erbaş olurlar.
Bunların yerine getirecekleri hizmet süresi 1111 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin 1 inci fıkrasında belirtilen süre kadardır. “ şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre; Türk Silahlı Kuvvetlerinde subaylıktan çıkarılmayı gerektiren bir suçtan mahkum olanların yedeksubay statüsünü kazanamayacakları dolayısıyla yedeksubay veya bu statüde erbaş ve er olamayacakları, açıkça belirtilmiştir. 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 30 uncu maddesinde;
“Aşağıda yazılı hallerde subay, astsubay, uzman jandarmalar ve özel kanunlarında bu cezanın uygulanacağı belirtilen asker kişiler hakkında, askerî mahkemeler veya adliye mahkemelerince asıl ceza ile birlikte, Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezası da verilir. Bu husus mahkeme hükmünde belirtilmemiş olsa dahi, Silahlı Kuvvetlerden çıkarmayı gerektirir.
A) Taksirli suçlardan verilen cezalar hariç olmak üzere ölüm, ağır hapis, bir seneden fazla hapis cezası ile hükümlülük halinde,
B) Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla basit ve nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından biriyle hükümlülük halinde.
Taksirli suçlardan verilen cezalar hariç olmak üzere, askerî mahkemelerce üç aydan fazla hapis cezası ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezası da verilebilir.“,
Aynı Kanunun 31 inci maddesinde;
“Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezasının niteliği, hükümlünün Silahlı Kuvvetlerle ilişiğinin kesilmesidir. Bu ceza, ayrıca bir hükme gerek kalmaksızın;
A) Askerî rütbe ve memuriyetlerin kaybedilmesi;
B) Subay, astsubay, uzman jandarma ve Devlet memuru olarak tekrar Türk Silahlı Kuvvetlerine kabul edilmeme, Sonuçlarını doğurur.“ hükümleri yer almıştır.
926 sayılı TSK.leri Personel Kanununun 50/d maddesi ile de;
“Aşağıda belirtilen suçlardan hükümlü olma nedeniyle ayırma:
Ertelenmiş, para cezasına veya tedbire çevrilmiş, affa uğramış olsalar bile, Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 131 nci maddesinin birinci fıkrasının az vahim hali hariç basit ve nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas, iftira gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyet kırıcı nitelikteki suçlardan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma suçlarından hükümlü olan subaylar hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.“ hükmü getirilmiştir.
Yukarıda ayrıntı olarak açıklanan mevzuat ve davacının durumu birlikte değerlendirildiğinde, davacının askere sevkinden önce 10.10.2003 tarihinde işlediği “elektrik hırsızlığı” suçu nedeniyle Kuşadası 1 inci Asliye Ceza Mahkemesinin 18.03.2005 tarih ve 2004/347E.,2005/193K. sayılı kararı ile sonuç olarak “880 YTL.ağır para cezası ile cezalandırılmasına ve söz konusu cezanın ertelenmesine” karar verildiği, kararın 29.04.2005 tarihinde kesinleştiği, müteakiben davacı vekilinin talebi üzerine Kuşadası 1 inci Asliye Ceza Mahkemesinin 14.03.2008 gün ve 2004/347E.,2005/193K. sayılı kararı ile “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına” karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davacı hakkındaki belirtilen mahkumiyet kararının, suçun niteliği yönünden 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 30 ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 4699 sayılı Kanunla değişik 50/d maddeleri uyarınca Türk Silahlı Kuvvetlerinde subaylıktan çıkarılmayı gerektirdiği, dolayısıyla 1076 sayılı Yedek Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu’nun 8 inci maddesi gereğince, davacının yedek subay statüsünü kazanmasına, bu statüde yedek subay veya yine bu statüde erbaş veya er olmasına engel olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
Ancak belirtilen yasal düzenlemelerde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi halinde dahi bu ertelemeli mahkûmiyetin yedek subay olmaya engel olup olmayacağı, TSK’dan çıkarma sebebi sayılıp sayılmayacağı hususları düzenlenmemiştir.
Uyuşmazlığı çözmek için hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin sonuçlarına değinmek gerekmektedir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu mevzuatımıza 15.07.2005 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23 üncü maddesiyle girmiştir. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması müessesesin uygulanması ile ilgili olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun(CMK) 231 inci maddesine 06.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanunla yeni fıkralar eklenmiş, 08 Şubat 2008 tarih ve 26781 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 562 nci maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 231 inci maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle en son şeklini almış olan CMK’nın 231 inci maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının doğurduğu hukuki sonuçlar açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.
En son haliyle CMK 231 inci maddesi;
”1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.
3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir.
4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.
5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder.
6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için:
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekir.
7) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine, karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
9) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde: sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.
10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülükleri uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
12) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.
13) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu madde de belirtilen amaç için kullanılabilir.
14) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.” hükmünü amirdir.
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ile ilgili Kanun maddesinin gerekçesinde ise, “…Yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanundaki düzenlemesi itibariyle, erteleme, bir koşullu atifet kurumu niteliği taşımakta idi. Buna göre, deneme süresi içerisinde yeni bir suç işlenmemesi halinde, “mahkumiyet vaki olmamış” sayılmakta idi. Keza, erteleme, sadece hapis cezası açısından değil, “ertelenmezliğin bölünmezliği” kuralı gereğince, diğer bütün ceza hukuku yaptırımları bakımından da, kural olarak, aynı sonucu doğurmakt idi.
Buna karşılık 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun sisteminde ise, erteleme, sadece hapis cezasına özgü bir infaz rejimi olarak düzenlenmiştir. Bu bakımdan, yeni sistemde artık “ertelemenin bölünmezliği” kuralından söz etmek mümkün değildir. Hapis cezası açısından bir infaz rejimi olarak kabul edilen ertelemede, hükümlü, denetim süresi zarfında kasıtlı yeni bir suç işlemediği ve kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde, hakkında hükmolunan “hapis cezası” infaz edilmiş sayılacaktır. Şayet hakkında hapis cezasının yanı sıra ya da sadece adli para cezasına veya güvenlik tedbirine hükmedilmişse, adli para cezası ve güvenlik tedbirleri bakımından erteleme söz konusu olmayacaktır. Bu durum, ertelemeyi hükümlü açısından, yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu sistemindeki düzenlemeye nazaran daha ağır sonuçlar doğuran bir kurum haline getirmiştir. Bu nedenle kurumlar arasındaki dengeli geçişi sağlamak amacıyla, Türk Ceza Hukukuna ilişkin yeni mevzuatımızda, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, bir kurum olarak düzenlenmesi bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Cezaya mahkumiyete bağlı yoksunlukların doğmaması için, kişi açısından, denetim süresi zarfında yeni bir suç işlememesi ve özellikle mağdurun mağduriyetini gidermek amacına yönelik olarak kendisine yüklenen belirli yükümlülüklere uygun davranması koşuluyla, hakkında cezaya hükmedilmemesi, toplum barışının sağlanması bakımından, cezaya mahkumiyete nazaran daha etkili olabilecektir.
Bu amaca hizmet eden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, müessese olarak hukuk sistemimize kazandırılmasında bir gereklilik bulunmaktadır.” denilmektedir.
5271 sayı CMK’nın 231’inci maddesinde düzenlenen “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması”, yargılamada hükmün açıklanması sırasında dikkate alınması gereken, davayı ve cezayı ertelememekle birlikte, hükmün açıklanmasını erteleyen, kurulan hükmün sanık hakkında hiçbir hukuki sonuç doğurmamasını sağlayan, beş yıllık denetim süresi içinde kasten bir suç işlenmemesi ve denetimli serbestlik hükümlerine uygun davranılması şartına bağlı olarak davanın düşmesine karar verilmesini sağlayan yeni bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu madde metni ile asıl amaçlanan husus, daha önce kasıtlı bir suç işlememiş, hal ve hareketleri ile bir daha böylesi bir suçu işlemeyeceği kanaatini uyandıran kişilere bir kereliğine bir fırsat tanıyarak bir daha böyle bir duruma düşmelerini engellemektir. Hakim kararın açıklanmasını ertelemekte, o an itibariyle verilmiş esasa ilişkin nihai bir karar bulunmamaktadır. Verilecek olan esasa ilişkin karar askıya alınmaktadır. Hükmün ertelenmesinden faydalanan kişi sanık olup, henüz mahkûm statüsüne girmemiştir. Hükmün açıklanmasının ertelenmesi şartlarını taşıyan ve neticede belirlenen kurallara riayet eden kişi için hiç suç işlememiş gibi bir netice doğacaktır.
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (cezanın infazının ertelenmesi yerine) kamu davasının neticesinde verilecek hükmün açıklanmasının belirli şartlarla ve süreyle ertelenmesini, yani hükmün bir süre şarta bağlı olarak askıda kalıp, CMK’nın 231/5 maddesinde de belirtildiği gibi kurulan hükmün sanık hakkında belirtilen sürede konulan yükümlülüklere uymak şartıyla bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade etmektedir.
Söz konusu kurumda beş yıllık bir deneme/denetim süresi bulunmakta olup, bu sürenin öngörülen şartlara uygun olarak geçirilmesi hâlinde; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda, sanığın beş yıllık denetim süresi içerisinde yeni bir suç işlemesi hâlinde, mahkeme CMK’nın 231/11 inci maddesi gereğince hükmü açıklayacak; ancak, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek, cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilecektir.
Yukarıda yapılan açıklamalar göz önüne alındığında, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonucunda Mahkeme tarafından sanığın suçluluğu yönünde karar verilmekle birlikte, belli bazı şartların oluşması halinde Mahkemenin sanık hakkında verdiği mahkumiyet kararını yine ileriye yönelik belli bazı şartların sanık tarafından gerçekleştirilmesi halinde açıklanmaması anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle, sanık hakkında yargılama tamamlanmakta, sanığın suçlu olduğu hakkında Mahkemede kanaat oluşmakta ve fakat Mahkeme sanığa hiç yargılama geçirmemiş sayılması için bir olanak daha tanımakta, sanığın belirli şartlara uyması halinde ona bir şans daha vermektedir. Böylece sanık Mahkeme tarafından belirlenen yükümlülüklere uyduğu takdirde hüküm hukuki bir sonuç doğurmayacak, açıklanması geri bırakılan hüküm tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kalkacak ve sanık baştan itibaren hiçbir yargılama geçirmemiş gibi kabul edilecektir. Sanığı mümkün oldukça topluma sağlıklı ve normal bireyler olarak tekrar kazandırmak kurumun en temel amacıdır.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan, davacının yedek subay olmasını engelleyen halleri düzenleyen hemen hemen tüm kanuni düzenlemelerde, “hüküm giyme”, “mahkum olma” gibi ifadelere yer verildiği görülmektedir. Hakkında Hüküm Açıklanmasının Geri Bırakılması kararı verilen kişi “hüküm giymiş”, “mahkûm olmuş” bir kişi değildir. Henüz hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmemiştir. Üstelik kişi daha temyiz hakkını dahi kullanmış değildir. Dolayısıyla bu hükme dayanılarak bağlı yetki gereği statüden çıkarma işlemi tesis edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar davalı idarenin işlem tesis ettiği tarihte (25.01.2008), 5728 sayılı Yasa yürürlüğe girmemiş (28.02.2008’de yürürlüğe girmiştir.) ise de; daha sonra yürürlüğe girmiş olsa dahi, davacının hukukunu etkileyen ve statüsünü belirleyen yürürlüğe sonradan giren yasanının tarafları ve mahkemeyi bağlayıcılığı karşısında karar tarihinde göz önünde bulundurulmasında hukuki ve yasal zorunluluk bulunmaktadır.
Yukarıda açıklanan mevzuat, açıklamalar ve davacının durumu birlikte değerlendirildiğinde, 10.10.2003 tarihinde işlediği “elektrik hırsızlığı” suçundan hükümlü olan ve hüküm tarihinden itibaren beş yıllık deneme süresi geçmeyen davacı hakkındaki bu mahkumiyet hükmünün, Kuşadası 1 nci Asliye Ceza Mahkemesinin 14.03.2008 tarihli ve 2004/347 Esas 2005/193 karar sayılı ek kararı ile yeniden ele alınarak” hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” dair davacı hakkında hüküm tesis edildiği, yedek subay adayı olarak alınan askerlik kararının uzun dönem er olarak tadil edilerek askere bu statüde sevk edilme işleminin, 5278 sayılı Kanunun 562 nci maddesi uyarınca, 5271 sayılı CMK ‘nın 231 inci maddesinde yapılan değişiklik uyarınca, CMK’nın 231/5 inci maddesindeki “Hükmün Açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder” hükmü gereğince, ilgili Yasada yapılan değişiklikle hukuk nazarında esasen bir sonuç doğurmayan mahkûmiyetin, hüküm ve sonuçlarını devam ettiriyormuş ve hayatiyetini koruyormuşçasına bir idari işleme esas alınarak, davacının yedek subay aday adayı olarak alınan askerlik kararının er olarak tadil edilmesi işleminin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1. Davacı ….’in yedek subay adaylık statüsünden çıkarılarak, er statüsünde askere sevk İŞLEMİNİN İPTALİNE,
2. 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 71 inci maddesi uyarınca yargılama giderlerinin davalı idareye YÜKLETİLMESİNE, ancak 492 sayılı Harçlar Kanununun 13/j maddesi uyarınca harçtan muaf tutulan davalı idare aleyhine harca hükmedilmesine YER OLMADIĞINA,
3. Davacı tarafından peşin yatırılan ve sarf edilen 31,50 YTL. (OTUZBİR YENİ TÜRK LİRASI, ELLİ YENİ KURUŞ) posta giderinin DAVALI İDAREDEN ALINARAK DAVACIYA VERİLMESİNE,
4. Davacı tarafından peşin yatırılan 146,00 YTL. (YÜZKIRKALTI YENİ TÜRK LİRASI) harcın istemi halinde DAVACIYA İADESİNE,
5. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 500,00 YTL. (BEŞYÜZ YENİ TÜRK LİRASI) maktu avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE, 05 KASIM 2008 tarihinde OYÇOKLUĞU ile karar verildi.
Dergi No:24
Karar Dairesi:AYİM 2.D.
Karar Tarihi:05.11.2008
Karar No: E. 2008/148
Karar No: K. 2008/1144