2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu Kurumlararası Yardımlaşma alt başlıklı madde 40/D

Sayın Üstadlar,

2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu'nun 40/d maddesi akademik camiada çok kullanılan bir madde olmakla birlikte bana göre üzerinde çok büyük hatalar taşıyan bir madde hüviyeti de taşımaktadır. İlgili madde geneli şu şekildedir:

Kurumlararası yardımlaşma

Madde 40 - a. Yükseköğretim kurumlarında görevli öğretim üyeleri ile ders vermekle görevli öğretim yardımcıları bağlı bulundukları fakülte veya yüksekokulda haftalık ders yükünü dolduramadıkları takdirde, kendi üniversitelerinin diğer birimlerinde veya o şehirdeki yükseköğretim kurumlarında ders yükünü doldurmak üzere rektör tarafından görevlendirilebilirler. Ders yükü içindeki çalışmalar karşılığında ek ders ücreti ödenmez. Haftalık ders yükünün üstünde başka bir yükseköğretim kurumunda görevlendirilen öğretim elemanlarına görev aldıkları kurum bütçesinden ek ders ücreti ödenir.

b. (Değişik bent: 09/04/1990 - KHK - 418/26 md.; İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 05/02/1992 tarih ve E.1990/22, K.1992/6 sayılı Kararı ile; Yeniden düzenlenen bent: 18/05/1994 - KHK - 527/18 md.) Öğretim üyeleri, ihtiyacı olan üniversitenin isteği ve kendi arzusu üzerine ve ilgili yönetim kurullarının görüşü, rektörün önerisi ile Yükseköğretim Kurulu tarafından, istekte bulunan üniversitenin birimlerinde en az bir eğitim-öğretim yılı için görevlendirilebilirler. Bu şekilde görevlendirilenlerin kadroları beş yıl süre ile saklı tutulur. Açık bulunan bir öğretim üyeliği kadrosuna yapılacak atamada adayların niteliklerinde eşitlik olduğu durumlarda gelişmekte olan bölgelerdeki yükseköğretim kurumlarında toplam en az beş yıl bu şekilde veya kadrolu olarak hizmet yapan öğretim üyelerine öncelik verilir.

c. Bu kanun kapsamına girmeyen Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Teşkilatına bağlı yükseköğretim kurumlarının öğretim elemanı ihtiyacı; bu kurumların tercihan bulundukları şehirlerdeki diğer yükseköğretim kurumlarından koordine sonucu ismen yapacakları istek üzerine, ilgili rektörlüklerce (a) fıkrasındaki esaslara göre karşılanır.

d. (Ek fıkra: 17/09/2004 - 5234 S.K./2. md.)(*) (a) fıkrası uyarınca, kendi üniversitelerinin aynı şehirdeki diğer birimlerinden veya aynı şehirdeki diğer yüksek öğretim kurumlarından görevlendirilebilecek öğretim elemanı bulunmaması halinde, başka şehirlerdeki yüksek öğretim kurumlarından ders vermek üzere görevlendirilen öğretim elemanlarına 6245 sayılı Harcırah Kanununa göre geçici görev yolluğu ve anılan fıkradaki esaslara göre iki katı ek ders ücreti ödenir.(**)


d bendine göre bir görevlendirme yapabilmek için şartlar net bir şekilde belirtilmiş olmasına rağmen, aynı üniversitede dersi verebilecek öğretim elemanı bulunmasına rağmen başka şehirlerden öğretim elemanı görevlendirmesi yapılmaktadır. Halbuki 40/D kapsamında böyle bir görevlendirmeye icazet vermenin olanaklı olmaması gerekir. Yapmış olduğum araştırmalarda bu konuda hiçbir bilgiye rastlayamadım. Eğer bu tarz bir uygulamaya icazet verilmesi uygun ise niçin FARABİ Programıyla öğretim elemanı görevlendirmesi dönemlik olarak gerçekleştirilmektedir.

40/d kapsamında o zaman herkes hem kendi üniversitesinde hem de şehir dışında ders görevlendirmesi alabilecek ve iki üniversitede hem ders ücretlerini hem de varsa döner sermayesini almaya devam edebilecektir. FARABİ Programında ise tüm bu haklardan öğretim elemanı mahrum kalmaktadır. Bu tür bir yanlış uygulamaya hak vermek mümkün değildir. Bana göre bu konuda yapılacak şikayetler haklı ve yerindedir.

Bu konuda yapabileceğiniz katkı ve açıklamalarınıza teşekkür ederim.

YÖK Kanunu'nun 40/d hükmü varken, üniversitelerin kendi üniversitelerinin bulunduğu aynı şehirdeki diğer birimlerinde veya aynı şehirdeki diğer yüksek öğretim kurumlarında, görevlendirilebilecek öğretim elemanı mevcut iken başka şehirlerdeki yüksek öğretim kurumlarından ders vermek üzere öğretim elemanları talep etmeleri kanuna aykırıdır ve geçici görev yolluğu ve iki katı ek ders ücreti ödetmek suretiyle devleti zarara uğratmaktır diye düşünüyorum.

Alıntı:

---

Çobanoğlu rumuzlu üyeden alıntı

YÖK Kanunu'nun 40/d hükmü varken, üniversitelerin kendi üniversitelerinin bulunduğu aynı şehirdeki diğer birimlerinde veya aynı şehirdeki diğer yüksek öğretim kurumlarında, görevlendirilebilecek öğretim elemanı mevcut iken başka şehirlerdeki yüksek öğretim kurumlarından ders vermek üzere öğretim elemanları talep etmeleri kanuna aykırıdır ve geçici görev yolluğu ve iki katı ek ders ücreti ödetmek suretiyle devleti zarara uğratmaktır diye düşünüyorum.

---

Sayın Çobanoğlu ben de sizinle aynı fikirdeydim ancak uygulamada bu konuda red kararı veren idare mahkemesi var. Üstelik işin daha kötüsü üniversitelerin kendi üniversitelerinin bulunduğu aynı şehirdeki diğer birimlerinde veya aynı şehirdeki diğer yüksek öğretim kurumlarında, görevlendirilebilecek öğretim elemanı bile aramaya hacet yok olup aynı üniversitede ilgili bölümde bu dersi verecek öğretim elemanı varken bu durumlar gerçekleşiyor. Bu nedenle sorun daha acil bir duruma gelmiş durumda. Bu nedenle bir fikir fırtınası oluşturmak istedim. ben bu konuda aksi bir görüş bulamadım. siz de ben de aynı görüşteyiz ama reddeden mahkeme kararları var.

Sayın Çobanoğlu işin daha vahim yanı diğer şehirlerdeki üniversitelerden ders görevlendirmesi verilenler kendi kurumlarında da yöneticilik yapıyorlar ve kendi üniversitelerinde de aynı süreçte derslere girip ders ücreti alıyorlar. O zaman FARABİ Programı ne anlam taşıyor anlamak mümkün değil. Bu durumun bilemediğim başka gerekçeleri sizce söz konusu mudur?

Sayın Üstadlar,

Bu konuda elinde danıştay kararı bulunan varsa ekleyebilir mi acaba? Ben şahsen araştırmalarımda bu konuda açılmış bir dava dahi bulamadım.

selam benim sorum nafaka ile ilgili yanıtlarsanız sevinirim...ben eşimden 10 yıl önce boşandım çocuğum yok zaten resmi 9 ay evli kaldık aylık 100 lira nafaka bağlamışlardı ödemedim icra takibi ile tutuklama çıkmıştı bende 5000 tl yatırarak kaldırmıştım daha sonra yine ödemedim yine aynı işlem ve ben avukatıyla irtibata geçtim taksite bağlattım 2000 tl vererek kalan borcum 6000 tl idi şimdide tekrar aranma çıkmış hakkımda ben bu nafaka iptalini veya bu parayı ödememe gibi bişeyi nasıl yapabilirim...hiçbiryerde bağkur veya sigorta kaydım yok.üzerime bişeyde yok yani nafaka için hiçbir resmi işlem yapamıyorum desem yeridir..ilginize şimdiden teşekkürler..

Sayın çayırkuşu, dava edilen konu nedir ve idare mahkemesi hangi gerekçe ile reddetmiştir? Bunları yazarsanız konu hukuki yönden daha iyi tartışılabilir diye düşünüyorum.

Alıntı:

---

Çobanoğlu rumuzlu üyeden alıntı

Sayın çayırkuşu, dava edilen konu nedir ve idare mahkemesi hangi gerekçe ile reddetmiştir? Bunları yazarsanız konu hukuki yönden daha iyi tartışılabilir diye düşünüyorum.

---

Sayın Çobanoğlu,

küçük bir ilde X Üniversitesi var. Bu X üniversitesinde bir bölüm ve bu bölümün öğretim üyeleri var. Öğretim üyeleri sayısı dersleri yürütmek için çoğu kuruma göre çok yeterli. Ancak ilgili bölümde bir bölüm başkanı akademik ünvan diyet borcunu ödemek için başka bir ildeki Y üniversitesinden kişileri 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu 40/D maddesi kapsamında hem lisans hem yüksek lisans derslerinde görevlendiriyor. 40/D bağlamında bu durum için üniversiteye karşı dava yöneltiliyor. Ancak ne hikmetse mahkeme bu davada red kararı veriyor. Red kararı mesajla iletilmiş durumda. Ancak henüz tebligatı kesinleşmemiş. Kesinleştiğinde sizlerle paylaşırım yine sanıyorum. Mahkeme böyle bir sonuca nasıl hükmedebilir bu kadar açık bir madde varken anlamış değilim. Bu kişiler hem başka şehirde olan kendi Y üniversitelerinde derslere giriyorlar, yönetim görevlerinde bulunuyorlar ve paralarını alıyorlar hem de başka şehirdeki X üniversitesinde derslere giriyorlar ve ders ücreti alıyorlar(Bu arada bu kişiler aslında derslere de girmiyorlarmış.1 dönemde ya 2 ya 3 kez). sürekli kaldıkları yer ise kendi illerindeki evleri. yani bu iş için gidip 1 dönem kalmıyorlar ders verdikleri yerlerde.

Saygılar.

Maalesef mahkeme kararının gerekçesini bilmeksizin bir yorumda bulunmak mümkün değil. Yazdıklarınıza göre dava konusu işlemin iptali gerekirdi. Karar temyiz edilmeli. Danıştay'da daha iyi incelenir diye düşünüyorum. Ayrıca suç duyurusu olursa bu konu adli yargıda da dava konusu olabilir. Yazdıklarınıza göre burada görevin kötüye kullanılması da söz konusudur.

Alıntı:

---

Çobanoğlu rumuzlu üyeden alıntı

Maalesef mahkeme kararının gerekçesini bilmeksizin bir yorumda bulunmak mümkün değil. Yazdıklarınıza göre dava konusu işlemin iptali gerekirdi. Karar temyiz edilmeli. Danıştay'da daha iyi incelenir diye düşünüyorum. Ayrıca suç duyurusu olursa bu konu adli yargıda da dava konusu olabilir. Yazdıklarınıza göre burada görevin kötüye kullanılması da söz konusudur.

---

Sayın Çobanoğlu ve İlgili Arkadaşlar,

mahkeme yazısı şu şekildedir:

İlk paragrafta diğer şehirdeki eğitim kurumunun rektörlüğünün uygun görüşü üzerine görevlendirmenin yapıldığı yolunda davalı idarenin görüşlerine yer verilmiş ve sonra aşağıdaki gibi devam edilmiştir:

Uyuşmazlıkta ilgili bölümde görev yapan öğretim üyelerinin Yrd.Doç. ve Doç. unvanlarına sahip oldukları, bölümde profesör düzeyinde öğretim üyesi bulunmaması ve doktora programı açılabilmesi amacıyla kurum dışından X kişisinin 2547 sayılı Kanun'un 40.maddesi uyarınca sadece belirli derslerin verilmesi için görevlendirildiği, .....eğitim-öğretim dönemi ....yarıyılına ait ders programına göre lisans eğitiminde davacıya ders verilmekle birlikte, yüksek lisans eğitiminde ders verilmediği, kurum dışından görevlendirilen öğretim üyesi ile davacı tarafından verilen derslerin farklı dersler olduğu görülmektedir.

Bu durumda, ilgili bölüme kurum dışından görevlendirilen X kişisinin 2547 sayılı Kanun'un 40.maddesine uygun olarak belirli dersleri vermek üzere görevlendirildiği ve davacı ile farklı dersleri verdiği anlaşıldığından, ilgili bölüm yüksek lisans ve lisans .... eğitim öğretim dönemi .... yarıyılına ilişkin olarak yapılan kurum dışı ders görevlendirmelerinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Dava konusu kurum dışı ders görevlendirmelerine ilişkin işlemin hukuka uygun bulunması nedeniyle reddi gerekmektedir.

Ek bir açıklama yapmam gerekirse, dışarıdan gelen öğretim üyesinin girdiği dersler, üyesi bulunduğum bölüm ve anabilim dalıma ait derslerdendir. Bu derslerden biri ile ilgili basılarak yayınlanmış bir kitapta hacimli bir boyutta bölüm yazarlığım vardır. Diğer ders ise bu dönem yüksek lisansta benim tarafımdan verilmektedir.

Mahkeme sadece ve sadece davalının beyanlarını dikkate almıştır ve hiçbir haklı yasal madde sunmaksızın davayı reddetmiştir. Ayrıca dosyanın kasıtlı olarak davalı idare lehine incelendiğini gösteren neredeyse kanıt derecesinde yaşanmış durumlar söz konusudur.

Bu konuda tüm bilgi sahibi olanların mümkün ise desteğini rica ediyorum. Ayrıca mahkeme üyeleri hakkında dava açmak için nasıl bir yasal yol izlemem konusunda bilgi paylaşabilecek olan var ise şimdiden teşekkür etmek isterim. Bildiğim kadarıyla bu kısımla ilgili öncelikle Bakanlığın soruşturmaya izin vermesi gerekiyor. İzlenecek yol nasıldır?

İdare Mahkemeleri ülkemizde sadece idareyi savunan ve haklı çıkarmaya çalışan bir kurum mudur yoksa idari uyuşmazlık ve hukuksuzlukları haklı lehine karara bağlayan bir kurum mudur? Sanırım bu sorunun yetkinler arasında etraflıca tartışılması gerekir.

Saygılar,

Bu konuda en makul ve mantıklı çare iyi bir temyiz dilekçesi yazarak İdare Mahkemesi kararının kanuna ve hukuka aykırılığını kanıtlamak ve kararın temyizen bozulmasını sağlamaktır. Kanuna ve hukuka aykırılık varsa Danıştay gereğini düşünecektir. Sizin durumunuzda mahkeme üyelerine karşı dava ancak onların kişisel kusurları varsa ve bunun delilleriyle ispatlayabilirseniz, manevi tazminat davası şeklinde açılabilir. Eğer iddialarınızı ispatlayamazsanız, hakimler size karşı dava açabilir. Yani hakimlere karşı dava kolay değildir. Kaldı ki yakında tazminat davaları hakimlere karşı değil ancak devlete karşı yönlendirilebilir. Bu konuda bildiğim kadarıyla yasa değişikliği bekliyor. Bu nedenle siz temyiz için çaba sarfedin derim.

Alıntı:

---

Çobanoğlu rumuzlu üyeden alıntı

Bu konuda en makul ve mantıklı çare iyi bir temyiz dilekçesi yazarak İdare Mahkemesi kararının kanuna ve hukuka aykırılığını kanıtlamak ve kararın temyizen bozulmasını sağlamaktır. Kanuna ve hukuka aykırılık varsa Danıştay gereğini düşünecektir. Sizin durumunuzda mahkeme üyelerine karşı dava ancak onların kişisel kusurları varsa ve bunun delilleriyle ispatlayabilirseniz, manevi tazminat davası şeklinde açılabilir. Eğer iddialarınızı ispatlayamazsanız, hakimler size karşı dava açabilir. Yani hakimlere karşı dava kolay değildir. Kaldı ki yakında tazminat davaları hakimlere karşı değil ancak devlete karşı yönlendirilebilir. Bu konuda bildiğim kadarıyla yasa değişikliği bekliyor. Bu nedenle siz temyiz için çaba sarfedin derim.

---

Sayın Çobanoğlu,

Ben de sizin gibi düşünüyorum. Ancak şunu da belirteyim bahsi geçen diğer durumların belgeli delilleri de mevcut. Aslında bende uğraşmak istemiyorum ancak ısrarla bu noktaya zorluyorlar. Onlar işini düzgünce yapsa benim ve başkalarının hakkını alması da gecikmeyecek. Ancak şunu anladım ki bizim bu ülkede sağlam sandığımız kolumuz kanadımız da çoktan kırılmış ama haberimiz yokmuş.

İlginize çok teşekkür ederim.

Saygılar,

Sayın çayırkuşu, sizinle hepimizin kolunun kanadının kırıldığı konusunda hemfikirim. Saygılar.

İleri dönemlerde inşallah olaya ilişkin diğer ayrıntı ve gelişmelere, bu hukuksuz olduğunu düşündüğüm kararları alan memleketimin bu sözde hakimleri ve kimlikleriyle usulsüz bağlantılarına ilişkin bilgiler bir yerlerde aktarılmaya çalışılacaktır ki bu memlekette gerçek hukukçu ve hakimlerin kıymeti anlaşılsın. Hukuksuz adaletsiz kişilerin yürüdükleri toprağın altında yatan şehitler daha fazla acı çekmesin. Yargının siyaset ile kişisel veya grupsal çıkar ile yürümeyeceği anlaşılsın. Bastıkları yerleri toprak diye geçmeyip tanısınlar.